EKONOMİ: Türk işadamı Londra’da harikalar yaratıyor

İngiltere’nin en büyük zincir mağazalarından biri olan 4 bin 500 kişiye iş imkanı sağlayan Türk kadın giyim markası Select, İngiliz kadınlarının ardından çocuklarını da giydirmeyi hedefliyor. İngiltere’de 220 mağazası bulunan ve 4 bin 500 kişiye iş imkanı sağlayan Türk kadın giyim markası Select, İngiliz kadınlarının yanı sıra çocuklarını da giydirmek için harekete geçti.

Select Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu, İngilizlerden 2008 krizinde satın aldığı şirketin büyüme hikayesini ve yeni hedeflerini anlattı.

1990’lı yıllarda Türkiye’de Avrupalı tekstil markaları için fason üretim yaptıklarını belirten Mahiroğlu, bu sürecin 2000’li yıllarda sona erdiğini söyledi. Mahiroğlu, “Katma değerli ürünlerin devreye girmesi istendi. Fason ağırlıklı sürecin artık devam etmeyeceği görüldü, markalar çıkmak zorundaydı. İhracatçılar da genelde Avrupa’yı hedeflemişlerdi. Hükümet o yıllarda ihracat yapan firmaların önünü açmak için teşvikler ortaya koydu. Bu olunca biz de yol haritamızı geliştirip burada pozisyon almaya başladık.” dedi.

Bu süreçte 4 fabrikada 3 bine yakın çalışanla üretim yaptıklarını ifade eden Mahiroğlu, “Hiçbir zaman iç piyasada üretim yapan firma olmadık. Kendi markalarımızı yarattık ve Avrupa’da mağaza açtık. Her zaman markalaşmayı hedefledim. İç piyasaya mal yapan bir firma olsaydık iç piyasada markalaşırdık.” diye konuştu.

Markalaşmanın ciddi bir finansman ve organizasyon gerektirdiğine işaret eden Mahiroğlu, aynı zamanda yatırım yapılan ülkenin ticaretine ve iş hukukuna hakim olmanın ve yerel ortak bulmanın önemli olduğunu dile getirdi.

Mahiroğlu, “İngiltere’yi tercih etmemizin nedeni, oranın yaşadığım ikinci ülke olmasıydı. İngiltere’ye hakimdik. Select, 1980’lerde kurulmuş bir firmaydı ve 350 noktaya yayılmıştı. Kasabalardan şehirlere doğru büyüme trendi göstermişti. Zaten fason üretim yaptığımız bir markaydı. Finans sıkıntıları baş gösterdiğinde satın aldım. Satın alma kararını vermek en önemlisiydi. Geceleri uyumadım. Bu kararı vermek yaptığım en doğru şeydi.” dedi.

Yatırımlarının karşılığını aldıklarını ancak işlerini sadece maddi olarak değerlendirmediklerini söyleyen Mahiroğlu, şöyle devam etti:

“Eğer yurt dışında yaşıyorsanız kriterleriniz farklı oluyor, sadece maddi kazanç olarak bakmıyorsunuz. Başarılı bir firmanın sahibinin Türk oluşu o ülkede yaşayan insanlara, onların çocuklarına motivasyon sağlıyor. Mesela İngiltere’de 500 bin civarında Türk yaşıyor. Select bir Türk markası ve İngiltere’de genç kızların, ünlülerin giydiği bir marka. Bu onlar için gurur verici. ‘Biz de başarabiliriz.’ diyorlar. Bu haz paradan daha tatminkar. Maddi getirisi olmasa dahi manevi getirisinin tatmini çok daha yüksek. David Cameron başbakan olduğu dönemde bizim ürettiğimiz ve sattığımız bir kabanı Cameron’un eşiyle o zamanki ana muhalefet partisi liderinin eşi aynı anda giymiş ve parlamentoda pişti olmuşlardı. Bu benim için haz vericiydi. 2 hafta önce de İngiltere’nin X-Factor isimli yarışmasının finalistlerinden biri bizim elbisemizi giymiş ve finale katılmıştı. Bunlar o kadar güzel tesadüfler ki doğru yolda gittiğimizi gösteriyor.”

Mahiroğlu, “Brexit”ten sonra tekstil perakende sektöründe ekonomik daralma olmasına rağmen satış rakamlarının iyiye gittiğini, markalarının bilinirliğinin daha da arttığını söyledi.

Müşterilerinin genç kadınlardan oluştuğunu ifade eden Mahiroğlu, çocukların da yeni hedef kitleleri olduğunu bildirdi.

Mahiroğlu, “Çocuk kıyafetleri çok büyüyen bir pazar. Çocuk koleksiyonunu Türkiye’de hazırlamaya başladık. Anneler, mağazalarımıza geldiğinde artık çocukları için de kıyafet bulabilecek. İngiltere’de yaklaşık 30 mağazamızda ve internette çocuk grubunu deneyeceğiz.” dedi.

Bundan sonraki yatırımlarının artık Türkiye’de olacağını dile getiren Mahiroğlu, “Select’i Türkiye’de daha bilinir kılacağız, bununla ilgili çalışıyoruz.” ifadesini kullandı.

Mahiroğlu, Avrupa’ya açılmak isteyen Türk iş adamlarına tavsiyelerde bulunurken de şunları kaydetti:

“Bilmediğin, hakim olmadığın bir pazara girmek tabii ki bir risk. Kayıplarımızdan ziyade kazançlarımızı görmeliyiz. Biz kaybedebiliriz ama bizden sonraki neslin belki de önünü açmak için orada olacağız. O yüzden biraz da duygularıyla da hareket etmeliler. Bu, zarar edelim demek değil. Tabii ki fizibiliteni yapacaksın ama bunun sana illaki dönüşü para şeklinde olmamalı. Bir marka sadece maddi getiri olarak hesap yapmamalı. Yüreğini, kendi ülkesine olan inancını ortaya koyacak, devam edecek. Para kaybedecek tabii ki ama bunun karşılığında da Türkiye’de kazanıyor zaten. Devletin teşvikleri var. Denize bakarak yüzme öğrenilmez. Risk almak lazım. Riski alırken niye aldığını bilirsen, artı ve eksilerini hesaplarsan zaten görevini yerine getirmiş oluyorsun. Lider firmalar başarıyı para endeksli görmemeli. Ön açmak adına misyonlarını yerine getirmeliler.”

Eurovizyon