KÜLTÜR: Unutulmuş Krallık

Afrika’nın unutulmuş krallığı incelendi. Afrika zengin ve karmaşık bir tarihe sahip ama bu tarih mirası yaygın olarak bilinmiyor. Ünlü bir İngiliz tarihçi bir keresinde Afrika’da sadece Avrupalıları tarihi olduğunu söylemişti. Zeinab Badawi bu bilgisizliğin ardında kalanlar ve Afrika’nın tarihi kayıtlarını inceliyor.

Kahire’deki büyük Giza piramidi antik çağın yedi harikalarından biri olarak kabul ediliyor. Ama Nil Nehri’nin güneyine doğru ilerleyin ve bugün Sudan olarak bilinen topraklarda Kush Krallığı’na ait binlerce piramit bulacaksınız.
Kush bugün etkisi Ortadoğu olarak bilinen bölgeye kadar yayılan Afrikalı bir süper güçtü.
Krallık yüzlerce yıl yaşadı ve Milattan Önce 8. yüzyılda Mısır’ı işgal ederek o yüzyılın büyük kısmında yönetti.
Krallık’tan geriye kalanlar oldukça etkileyici. Bu piramitlerin 300’ü hala bozulmamış ve yaklaşık 3 bin yıldır el değmemiş.

En iyi örneklerini Kuzey Sudan’da BM’nin kültür birimi UNESCO tarafından dünya mirası ilan edilen Jebel Barkal’da görebilirsiniz.
Burada piramitler, mezarlar, tapınaklar ve duvarları sahnelerle ve yazılarla süslenmiş defin odaları bulunuyor. UNESCO bu eserleri “2 bin yıldan fazla bir süre önce bir grup insanın sanatsal, sosyal, siyasi ve dini değerlerini gösteren yaratıcı deha” olarak tanımlıyor.
Yıllar önce bu piramitleri ziyaret etmiştim. İngiltere’ye döndüğümde anne ve babama kendi ülkelerinin tarihi yerlerini bilip bilmediklerini sordum. Pek bilmedikleri ortaya çıktı.
Bu oldukça garipti çünkü ikisi de 8. Henry ya da İngiliz tarihinin ana konuları hakkında konuşabilirdi. Kendi annem ve babam ülkelerinin tarihini bilmiyorsa bu diğer Afrikalılar için de geçerli miydi?

Diğer insanlarla konuştuğumda durumun böyle olduğunu gördüm.

Bir kaç yıl sonra UNESCO’nun Paris’teki ofisinde Etiyopya doğumlu genel direktör yardımcısı Getachew Engida’nın yazdığı Afrika’nın Genel Tarihi isimli kitaba rastladım.
Bu hem UNESCO’nun hem de Afrika’nın iyi saklanmış sırlarından biriydi: Afrikalı bilim insanları tarafından yazılan Afrika tarihi.
Proje 1960’lı yılların başında Afrika’nın sömürgelerinden kurtulduğu bir dönemde geliştirilmişti. Bazı bağımsız Afrikalı liderler ülkelerini sömürgecilerden arındırırken tarihlerinin de sömürgelerini yok etmeye karar vermişti.
Batılı tarihçiler Afrika ülkelerinde yazılı kayıtların olmamasını bahane ederek bu ihmali meşrulaştırmaya çalışıyordu.
UNESCO Afrikalı bilim insanlarının çoğunluğu Afrika’dan farklı dallarda 350 uzmanı bir araya getirerek tarih öncesi çağlardan modern zamanlara kadar 8 ciltlik bir seri kitap projesini başlatmalarına yardım etti.
Sekizinzi cilt 1990 yılında tamamlandı ve dokuzuncusunun üstünde çalışmalar sürüyor.

Kush Krallığı döneminde yapılan pramitlerde oyma eserler
Kush Krallığı döneminde yapılan pramitlerde oyma eserler

UNESCO projenin evrim teorisi ve insanoğlunun kökeniyle başlamasına karar vererek tartışmalı bir adım attı. Bunu yaparak Afrika’nın bazı ülkelerinde yaratılışçılığa inanan Hristiyan ve Müslüman toplulukların öfkelenme riskini aldılar.
Birinci cilde katkı sağlayan Kenyalı paleontolog Richard Leakey, insanların köklerinin Afrika’dan geldiği gerçeğinin kendi Afrika kökenini reddetmeyi tercih eden bazı batılılar tarafından lanetlendiğini söylüyor.
Batı Asya ve Afrika’da süper bir güç olan Kush Krallığı’nda kraliçeler kendi başlarına ülkeyi yönetebiliyorlardı ve bu genellikle görmezden geliniyor.
Bu antik çağın en büyük dört medeniyetlerinden biri sayılan Aksum Krallığı için de geçerli.

Aksumlu krallar modern dönemin Eritre ve Etiyopya topraklarında Kızıl Deniz’deki ticareti kontrol ediyorlardı. Aksum ayrıca Afrika’da Hristiyanlığı kucaklayan ve resmi dini haline getiren ilk krallıktı.
Bu hem Afrika’da hem de diğer yerlerde az bilinen bir tarihi gerçek. Çünkü akademisyenlerin ve öğretmenlerin çoğu sömürge eğitiminin ürünüydü ve kendi tarihlerinin kapsamlı ve kronolojik gerçeklerini öğrenemediler.
Benim Sudanlı ailem çok iyi İngilizce konuşan, iyi eğitim almış ve çoğunlukla Batılı müfredata göre öğrenim görmüş kişiler.
Kendi tarihlerine baksalar bile bu Batılı bilim insanlarının perspektifinden olurdu.
İngiltere’nin önde gelen tarihçilerinden Hugh Trevor-Roper bu görüşü gündeme getirmişti.
Trevor-Ropper 1965 yılında “Belki gelecekte öğretilecek bir Afrika tarihi olur. Ancak bugün çok az ya da hiç yok. Sadece Afrika’daki Avrupalıların tarihi var. Gerisi büyük oranda karanlık. Aynı Avrupalılar ve Kolombiyalılar öncesi Amerika tarihinde olduğu gibi ve karanlık tarihin bir konusu değildi” demişti.
UNESCO’nun çatısın altında toplanan ciltlerin çok az kişi tarafından bilinmesi de bize durumu anlatıyor. Liderlerin neden buna daha fazla ışık tutmadıklarını merak ediyorsunuz.

Bir komplo olduğunu söylemiyorum elbette. Sadece Afrika tarihine Afrikalı ya da değil, liderler tarafından yeterli vurgu yapılmıyor.
Bu Afrika’ya özel bir durum çünkü dünyanın hiçbir bölgesinin bu kadar çocuksulaştırıldığını görmedik.
Bu kısmen Afrika’yı yoksulluk, çatışma, darbeler, savaşlar, açlık ve yolsuzluk içinde görüyor olmamızdan kaynaklanıyor. Afrika’da kalkınma konuları hayırseverlik ve yardımları öne çıkarıyor.
Bütün bunlar iyi niyetle yapılmış olsa da Afrika’nın temsil edilme şekline yansıyor ve insanların gelişebilmesi ve yeterince gıdaları olması için başkalarına bağlı oldukları varsayımını besliyor.
Afrika’da doğmuş ve bebekken İngiltere’ye gelmiş biri olarak iki kültürü de anlama şansına sahibim.
“Afrika’nın Genel Tarihi” bir başlangıç ve UNESCO bunun kıtadaki okullarda müfredata sokmayı planlıyor.
Umarız gelecek kuşaklar kendi tarihleri hakkında daha iyi bilgilenir ve geçmişlerinden gurur duyacak pek çok şey olduğunu görürler. Bu geçmiş daha da büyük bir geleceğin temeli olabilir.

BBC Türkçe