Garip Şiirler

Yılların eskitemediği ne çok kitap var. Kitaplığa uzanıp rasgele birini elime aldığımda çocuksu bir sevinç yüreğimi kıpır kıpır ediyor. Sayfalarında dolaşmaya başlıyor, yitirdiğine yeniden kavuşmanın tanımlanması zor heyecanına kaptırıyorum kendimi. Garip Şiirler Antolojisi de bu tür kitaplardan işte. 1958 yılında yayımlanmış. Elimdeki seçkinin sararmış yapraklarını çevirirken onca yıla karşın canlılığını, güncelliğini yitirmeyen, zekice, ustalıkla kotarılmış dizelerin büyüsüne kapılıp gidiyorum. Şiirlerin çoğunu bir çırpıda anımsayıverdim. Mesela Cahit Irgat’ın “Ekmeğimi gözyaşıma bandım da yedim” dizesini nasıl unutabilirdim? Ya da Arif Dino’nun “Taştan mantar tarlası / Çok yaşasın ölüler” dizelerini…
Garip Şiirler seçkisini verimli bir çağında yitirdiğimiz Şair Ümit Yaşar Oğuzcan hazırlamış. Bilgi Yayınevi kitabın ilk baskısının iç kapağına koyduğu notta seçkinin 7 bin 25 adet basıldığına vurgu yapmış. Bu da okuma serüvenimizde geçen onca yıla karşın günümüzde önemli bir gelişme kaydedemediğimizi düşündüren bir gösterge. Turhan Selçuk’tan Ara Güler’e, Altan Erbulak’tan Tonguç’a dek pek çok sanatçı grafik, desen, karikatür ve fotoğrafları ile Garip Şiirler antolojisine katkı sağlamış. Seçkide birbirinden güzel iki de sunuş metni var. Sunuş yazıları yerleri kolay doldurulamayacak iki usta yazarın imzalarını taşıyor: Aziz Nesin ve Çetin Altan. Şairin yeniliklere açık olmasından daha doğal bir şey olmayacağını asıl garipliğinse; şair diye geçinen kimilerinin, kendilerini aşamadıkları için garip şiiri hor görmeye çabalamalarında yattığına değinir metninde Aziz Nesin ve sorar: “Bir Kızılderili şiiri. İki kelime, iki mısra; Ağlama / Ölmeyeceğim”. Bundan güzel şiir duymadım. Bu şiir garip mi? “Çetin Altan da, kalıplara, manzume okuma ve okutturulmaya alıştırılmış nice edebiyatseverin, başlangıçta bu şiirlerin derinliklerini kavrayamadıklarından “garip” diye nitelediklerine vurgu yapar metninde. Çetin Altan okura bir uyarıda bulunmaktan da geri durmaz: “Bu şiirleri eğlence olarak alırsanız eğlenebilirsiniz de… Ancak dikkat ola ki şair sizinle eğlenmesin.”
Garip Şiirler antolojisinin yeni bir baskısının Bilgi’den yayımlandığını da merak eden okura duyurmuş olalım. Elbette yazım için seçkiden şiir seçerken kendi beğenim ön plana çıktı. Birbirinden güzel şiirler arasında seçim yapabilmek zordu. Seçim yaparken yılların ötesinden günümüze gönderme yapan şairlerin şiirlerine ağırlık vermeye çalıştım. Umarım beğenilerimiz örtüşür. Orhan Veli’nin, döneminde yankı uyandırmış bir şiiri ile başlayalım:
-Kaside-
Elinde Bursa çakısı
Boynunda kırmızı yazma
Değnek soyarsın akşamlara kadar
Fulya tarlasında
Ben sana hayran
Sen cama tırman

Behçet Necatigil’in dizeleri yaşadığımız günler için bir hiciv değil de ne?
-Fareli Köy-
Farelerle dolmuş dünya
Kavalımı öttürsem
Fareleri bu köyden
Alıp götürsem
Fareler gitse bayram
Sevinse cümle alem
Cıgaramı tüttürsem

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Dalgın Ölü“ şiirini bizim kuşağımız nasıl unutabilir?
Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum.

Oktay Rıfat’tan yaşamla içselleştirdiği bir meyhane güzellemesi:
-Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bulut
Kadehimde gökyüzü-

Özdemir Asaf’ın bilgelik yüklü küçük şiirleri içinden belki de ünlüsüdür “Jüri”:
-Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler-

Resim sanatındaki ustalığının yanı sıra şiirleri ile yazın dünyasına önemli katkı yapmış bir şair Bedri Rahmi Eyüboğlu. Onun dizeleri ile sürdürelim.
Sakal Makal Yahut
Herifçioğlu Sen Mişel’de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal’ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uyyy!.. yesun oni nenesi

Yazıyı yine bir şair ve ressamın, Metin Eloğlu’nun,”İnat” şiiri ile bağlayalım, İyi ki şiir var, iyi ki insana, doğaya özgürlüğe duyarlı şairlerimiz var diyerek
İnat
Hâlâ sağ mısın ulan?
Hâlâ yaşamak üzerine mi,
İnatçı deyyus?
Zehir kim için icad edildi ulan?
Ucu ilmikli ip niye icat edildi?
Marsık,
Elektrikli sandalye,
Galata kulesi,
Atom?