TEKNOLOJİ: No Man’s Sky oyununa ilk bakış

Yıldızların arasından denizin derinliklerine…

IGN’den Vince Ingenito, oyunun yapımcılarından Suzy Wallace eşliğinde ilk tanıtımından beri oldukça merak ettiğimiz No Man’s Sky’a göz attı ve ilk deneyimlerini bizlerle paylaştı.

Ingenito oyundan bayağı etkilenmiş ve ilk bakışını kaleme alış şekliyle de bunu oldukça açık şekilde dile getirmiş. Fakat ben yazıyı birebir çevirmek yerine asıl merak ettiğimiz konulara atlamayı daha doğru buluyorum. Ki, büyük ihtimalle birçoğunuz da aynı şeyi istiyordur.

Buyurun efendim, Vince Ingenito’nun gözünden No Man’s Sky’a ilk bakış…

Bu Bir Hayatta Kalma Oyunu

No Man’s Sky her na kadar uzak galaksileri keşfedeceğimiz sonsuz haritalı bir oyun olasa da, kendisi bir yandan da kesinlikle bir hayatta kalma oyunu.

Evet, oyunda bir şeylere ateş edebiliyoruz. Ayrıca istersek sadece gezegenleri ve sakinlerini araştırabilir, istersek de bulduklarımızı kazanca dönüştürmek için yağmalayabiliriz. Fakat kaynak toplama, kaynakları idareli kullanma ve crafting gibi hayatta kalma ögeleri oyunda kilit bir rol oynuyor.

No Man’s Sky’da bir şeylere ateş edebilmek için mermiye ihtiyacınız var ve kendilerini etrafta ya da öldürdüğünüz düşmanlarınızdan bulamıyorsunuz. Mermi yapmak için belirli bir madeni bulmalı, işlemeli ve mermilerinizi kendiniz üretmelisiniz. Ateş ettiğiniz ‘şeyler’ size karşılık verdiğinde koruyucu zırhınızın enerjisi düşüyor ve onu yenilemek de yine aynı yoldan geçiyor. Bir gezegenden diğerine mi gitmek istiyorsunuz? Bunun için motorlarınıza enerji sağlamanız gerekiyor. Peki bu enerjiyi nereden bulacaksınız? Sanırım cevabı biliyorsunuz…

Bahsettiğim kaynak bulma işi tabii ki her zaman huzur içinde gerçekleşmiyor. Bazen bulunduğunuz gezegenin zorlu şartlarıyla, bazen de tehlikeli düşmanlarla mücadele içine girmeniz gerekebiliyor. Bunların hiçbiri ise karşılıksız olmuyor, her biri için kaynak gerekiyor.

Kaynak bulma ve onları idareli kullanma işi No Man’s Sky’da ciddi bir rol oynuyor. Oyuna başladığınızda yazılı olmayan bazı kuralları da öğrenmeye başlıyorsunuz. Mesela hangi tip gezegenler ne bulabilirim ya da X kaynağını bulmak için bir yıldız sisteminin neresine göz atmam gerekir gibi…

Bunları öğrenmeye başladıktan sonra gezegen gezegen gezip gerekli kaynakları bulmaya çalışıyorsunuz. Ki, oyunun devasa haritasını da düşünürseniz bu hiç de kolay bir görev olmuyor. Mesela oyunun sıkıştırılmış demo versiyonunu oynamama rağmen bulunduğum gezegenden bir diğerine gitmek istediğimde oyun; yolculuğumun normal hızla 30 dakika, tam güçle ise 5 dakika süreceğini hesapladı. Tabii bir de yıldız sistemleri içerisinde bir noktadan diğerine zıplayabilme sistemi var, fakat önce bu sistemin çalışabilmesi için gerekli ekipmana ve yakıta ihtiyaç duyuyorsunuz.

Şanslıydım ki demoda ihtiyacım olan iki şey de vardı. Yoksa bu, yapılacaklar listesine iki hane daha eklemek anlamına gelirdi.

Denizler altında…

Yolculuğum sırasında uğradığım Cavil, kırılgan formuma hemen saldırmadığı için şanslıydım. Yıldız sistemleri arasında geçiş yapabilmemi sağlayacak olan hyperdrive’ı geliştirmek iki kaynağa ihtiyacım vardı ve kendilerini Cavil’in hoşgörülü diyebileceğimiz topraklarında rahatça arayabilirdim. Tarayıcımı çalıştırdım ve yakındaki bir tepede silikon, karbon ve plütonyum buldum. Tam olarak aradığım kaynaklar olmasalar da başlangıç için hiç de fena değildi.

En üst noktasında bulunduğum tepeden aşağıya baktığımda vadinin binbir çeşit yaratıkla dolu olduğunu fark ettim. Bu benim için tam bir Jurassic Park anıydı. Küçük, deri kanatlı hayvanlar, insan boyutlarında altı bacaklı kertenkeleler, triceratops’a benzeyen yaratıklar…

L2 tuşuna basılı tutarak hepsini tek tek taramaya başladım. Tüm bu yaratıklar yeni keşiflerdi ve oyun tam sürüm halinde olsaydı kendilerine isim verebilir ve bu keşfim için ödüllendirilebilirdim bile.

Daha önce tarayıcım tarafından bulunan kaynakları bulup ve ham madde olarak çıkartmaya başladığımda bir sürprizle karşılaştım. Ham madde çıkartırken koruyucu elbiseme ekleyebileceğim bir uzantının şemasını bulmuştum. Bu eklenti ile oksijen kapasitemi arttırabilir ve maceramı suyun altına da taşıyabilirdim. Ki, aklıma gelen ilk şey gezegene inerken gördüğüm büyük deniz oldu!

Maden çıkartma işine ara verdim ve hemen yeni oyuncağımı inşa etmeye koyuldum. Belki karada rastladığım ya da aradığım madenleri suyun altında da bulabilirdim. Belki de beni orada daha fazlası bekliyordu.

Heyecanla yeni ekipmanımı bitirdim ve etrafta büyük bir su kütlesi aramaya başladım. Kıyıya ulaştığımda etrafta ağaçların olduğunu fark ettim, ayrıca tarayıcım bu ağaçlardan karbon elde edebileceğimi söylüyordu. Ki, karbon kaynağım giderek azaldığı için stokları yenilemek gayet iyi fikirdi.

Silahımı kaynak toplama cihazımla değiştirip ağacı devirmeye çalışırken yalnız olmadığımı fark ettim. Gezegenin korunmasından sorumlu olan bir Sentinel robot tarafından izleniyordum. Kendisi bana karşı direkt olarak saldırgan bir tutum sergilemese de yaptığım şeyden hiç de memnun olmadığı belliydi. Şimdilik bir çatışmaya girmeyi göze alamadığım için devirmeye çalıştığım ağacı rahat bıraktım. Zaten daha keşfetmem gereken bir okyanus vardı…

Kendimi okyanusa bıraktım ve karşılaştığım atmosfer tarafından büyülendim. Çeşit çeşit yaratıklar, oldukça yabancı görünen su altı biktileri… Başladığım yeri çoktan kaybetmiştim bile. Fakat olabildiğince derine dalmaya çalıştım ve bu sırada karşılaştığım tüm yaratıkları tek tek tarayıcım sayesinde keşiflerime ekledim. Sonunda ise su altında daha önce hiç görmediğim sarı bir kristale rastladım. Hemen kaynak toplama cihazımı çalıştırdım ve ne kadar şanslıyım ki bulduğum kristalin aslında hyperdrive yapabilmek için ihtiyacım olan kaynaklardan biri olduğunu fark ettim.

Farklı bir yıldız sistemine geçebilmek için atacağım ilk adımda yolu yarılamış, ihtiyacım olan kaynaklardan birini bulmuştum. Her şey çok güzel gidiyordu, ta ki bir anda hasar almaya başlayana dek!

Bana neyin hasar verdiğini anlamak için etrafıma bakarken su yüzeyinde bulunan iki Sentinel robotunu fark ettim. Bir anda panik yapmaya ve geldiğim yöne doğru yüzmeye başladım. Kıyıya çıkana kadar robotların peşimden düşmesini umuyordum. Biri düştü, fakat diğer beni kıyıya kadar takip etti.

Daha önce çatışmadan kaçınmıştım, fakat bu sefer kendimi korumaktan başka bir çarem yoktu…

Kaynak: IGN Türkiye
EMRE ÖZDEMİR