Bir bir sönüyor ışıkları insanlığın

Bağnazlığın, cehaletin, ırkçılığın, vandallığın ön aldığı bir dönemi yaşıyor gezegen. Şifreleri çözdükçe, yalan dolanın parlak zekalılığı, güçlüye yalakalığın yetenekliliği, muhbirliğin devlet politikalarına bağlılığı gösterdiğini öğrenmeye başladık. Çoluk çocuk demeden insan öldürmenin de yüksek bir stratejinin başarılı sonuçları olarak halklara sunulduğuna tanıklık ettik. Böyle bir düzende elbette ölümler, yıkımlar, göçler alabildiğine artarken bireylerin temel hak ve özgürlükleri tutsak ediliyor. Haber alma, gerçekleri öğrenme kanalları tıkanıyor. Nazizm’i, faşizmi yargılayan uluslararası insanlık suçları adaleti 21. yüzyılda her gün biraz daha sıradanlaşıyor. Yok olmaya yüz tutuyor. Gülten Akın’ın “Kimse” şiiri geliyor aklıma ister istemez: “itip beni / balıma dadanan bu çağı sevmedim.” Ben de sevemedim hiç.
Umberto Eco’nun ölüm haberini aldığımda düşündüm. Bilgelikleri ile, yapıtları ile insanlığa ışık saçan evrensel değerdeki yazarlar düşünürler de yitiyor birbiri peşi sıra. Eduardo Galeano, Günter Grass, Umberto Eco… Popüler kültürün baskın olduğu bu çağda yerlerinin dolacağına inanmak oldukça güç. “Genç Bir Romancının İtirafları (Kırmızı Kedi Yay)” adıyla İlknur Özdemir’in dilimize çevirdiği yapıtında Umberto Eco yazma serüveninden söz eder. Bunu yaparken bir yandan yazarlığa soyunmak isteyenlere deneyimlerini, edinecekleri temel bilgileri aktarır, bir yandan da popüler kültüre ilişkin okuru eğlendirici satırlara yer verir. Türkçe’ye çevrilmiş tüm kitaplarını okuduğum, bizlere yeni ufuklar açan bir yazarı değil aynı zamanda çağını en iyi kavrayan düşünürlerden birini yitirdik. İlk romanı “Gülün Adı” yayımlandığında usta yazara kitabının Türkiye de dahil pek çok ülkede çok satanlar arasına girdiğini söylemişler. “Ben o kitaba iki yılımı verdim. Bu denli çok okunabilmesi için nasıl bir hata yaptım acaba” diye yanıtlamış. Her kitabı üzerinde belge toplayan, yazacağı romanda kullanacağı mekanları tek tek gezen, inceleyen biriydi Eco. Onsuz çağımız biraz daha kararacak.
Gezegenimiz kötüye götürülüyor, bizim ülke n’oluyor derseniz yanıt vermekte zorlanırım. İki nedenim var. Birincisi daha fazla içinizi karartmak istemem. İkincisi ise saplanmışız bir Orta Doğu batağına. Strateji uzmanı değilim. Bizim zorumuz halkın haber alma özgürlüğü, gerçekleri öğrenme hakkı, düşünceyi ifade özgürlüğüne konulan engellerin kalkması. Savaş istemiyoruz. Ölümlere alıştırılmış bir halk olmaktan kurtulmanın tek çaresi var. O da BARIŞ diyoruz. Kazanç hırsları uğruna bu ülkenin yeşiline ağacına, börtü böceğine sahip çıkılsın diyoruz. Artvinli yurttaşlara da bir selamı unutmadan.
Yine bir şiirle koyalım son noktayı. Gülten Akın’dan iz sürdük. Bu kez onun bir başka güzel şiiri ile baş başa bırakıyorum sizleri sevgili okur:

Yapı
ötekini yıkarlar, eskiden gecelerdi
şimdi açık açığa gündüzün
sağ eller silahta, ele güne karşı yasa
oldu mu, var mıydı, olsa olmasa
çatılıyor yenisi

kimi yapılar bizimdi az kaldık içinde
bir baktık var bir baktık hayâl
yıkılsa yıkılsa dediydik ömrümüzce
kimi yapılardı, uzun sürdü uzun sürdü