AKTÜEL: “Cenevre’de niçin bir araya geldiniz?”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cenevre’deki Suriye toplantısının ertelenmesine sert tepki gösterdi. Erdoğan, “Siz niye toplanıyorsunuz? Dünyayı oyalamak için mi bir araya geliyorsunuz? Dünya sizden cevap bekliyor; Cenevre’de niçin bir araya geldiniz? Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Hep toplanmışlardır, bir araya gelmişlerdir, yemişlerdir, içmişlerdir, ondan sonra da dağılıp gitmişlerdir. Göreceksiniz, Şubatın 28’i geldiği zaman tekrar tehir edecekler. Verilen tarihten ümidim yok” dedi.
Erdoğan’a Peru’da San Ignacio De Loyola Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. Erdoğan törende yaptığı konuşmada şu mesajları verdi:
-Küresel çözümlere ihtiyaç var: Dünya etkileri derinden hissedilen güçlü bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Kitle imha silahları, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, iklim ve çevre sorunları, uluslararası terörizm ve mülteci krizi gibi pek çok konu için küresel düzeyde çözümlere ihtiyaç var. Dünyadaki değişim sadece siyasi alanla sınırlı değil. Ekonomik üretim coğrafyası da hızla değişerek küresel ekonominin sıklet merkezinin, Batı’dan ve Kuzey’den, Doğu’ya ve Güney’e kaydı. İçinden geçilen süreç ve uluslararası toplumun takındığı tavır yeni küresel düzenin ana zeminini oluşturacak. Türkiye, dünyayı saran ve yeni tehditleri de beraberinde getiren değişim süreçlerinin en fazla etkilediği Avrasya coğrafyasının merkezinde yer aldı.
-Yaşanan ölümlerden sorumlular: Bu olumsuzluklara rağmen tüm dünyayla birlikte bölgemizdeki kardeşlerimizi de, daha iyi bir geleceğin beklediği konusundaki ümidimizi muhafaza ediyoruz. Türkiye’nin güneyinde yaşanan sorunların çözümü yerine, işleri daha da karmaşık hale getiren müdahaleler bizi üzüntüye sevk etti. Etnik ve mezhebi ayrımların kışkırtıldığı, bölgesel iş birliği dinamiklerinin derin yara aldığı bir ortamda çözüm yerine çatışmaların tarafı haline gelen her ülke, yaşanan ölümlerin sorumluluğuna ortaktır.
-Suriye çağrısı: Suriye krizi, 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insani trajediye yol açtı. bugün DAEŞ’i dünyaya musallat edenin de, milyonlarca Suriyelinin evlerinden olmasının müsebbibinin de 5 yıldır halkına karşı her türlü zulmü reva görenin de Esed rejimi olduğu açıktır. Bu bakımdan Suriye’de, halkın meşru talepleri ve beklentilerini karşılayacak bir siyasi geçiş sürecinin süratle hayata geçirilmesi çok önemlidir. Uluslararası toplumu, bu konuda hassas ve adil olmaya davet ediyoruz.
– Cenevere tepkisi: Suriye’deki tarafları bir araya getiren ve krizin çözümü ile ilgili başlatılan toplantı ertelendi. Siz niye toplanıyorsunuz? Dünyayı oyalamak için mi bir araya geliyorsunuz? Sizden dünya cevap bekliyor; Cenevre’de niçin bir araya geldiniz? Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Hep toplanmışlardır, bir araya gelmişlerdir, yemişlerdir, içmişlerdir, ondan sonra da dağılıp gitmişlerdir. Şimdi şubatın sonuna bir tarih verdiler. Hep beraber takip edelim. Göreceksiniz, şubatın 28’i geldiği zaman tekrar tehir edecekler.
-İlgili ilgisiz herkes orada: Verilen tarihten ümidim yok. İlgili ilgisiz herkes oraya geliyor. Kapıların arkasında da başka şeyler konuşuluyor. İşin gerçeği orada konuşulmuyor. Orada olması gerekenler oraya alınmıyor, olmaması gerekenler oraya davet ediliyor. Örneğin muhalifler oraya son anda kabul edildi. Muhalifler de, ‘terör örgütlerini buraya alırsanız, biz buraya girmeyiz’ dedi. Son anda terör örgütlerine, ‘gelmeyin biz burada işi öyle veya böyle bir noktaya getiririz, sizinle de daha sonra konuşuruz’ dediler. Şimdi Erdoğan böyle konuştuğu için kötü oluyor. Fakat biz gerçekleri dillendirmeye mecburuz.
– Zalimin işini kolaylaştırıyorlar: Suriye halkı, rejimin ve onu destekleyen güçlerin saldırıları ile can verirken önce bu acılara son vermeden görüşmelerden bir netice çıkmasının beklenemez. Suriye’deki muhaliflerin bombalamaların durdurulduktan sonra görüşmelerin başlaması yönündeki taleplerini var. Suriye’nin temsilcisi orada duruyor. Rusya Suriye’de insanları öldürmeye devam ediyor. Böyle bir barış masası olabilir mi? Çocukların öldürülmeye devam ettiği bir ortamda bu tür girişimler maalesef sadece zalimin işini kolaylaştırmaktan öte işlev görmüyor.
-Çağrımıza kulak verilmedi: Bölgedeki çatışma ortamı, Türkiye’yi örneği görülmemiş büyüklük ve yoğunlukta bir düzensiz göç hareketine maruz bıraktı. Büyük bir özveri ile 2.7 milyondan fazla Suriyeli ve Iraklıya ev sahipliği yapıyoruz. Türkiye bugün dünyanın en fazla sayıda mülteci barındıran ülkesidir. Ağır maliyetlerine rağmen açık kapı politikamızı, sadece ve sadece insani mülahazalarla devam ettiriyoruz. Türkiye olarak, Suriye’deki krizin başlangıcından bu yana, bu durumun sürdürülebilir olmadığını ve uluslararası toplumun külfet ve sorumluluk paylaşımı konusunda üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledik. Bu çağrıya yeteri kadar kulak verilmedi.
– Türkiye anahtar ülke: Sığınmacıların imdat çığlığını dünyaya duyurmak için uluslararası düzeyde girişimlerde bulunuyoruz. Eylül’de Türkiye’nin talebi üzerine, göç krizi Birleşmiş Milletler 70. Genel Kurulu gündemine alındı. Avrupalı muhataplarımız konuyu ancak, mülteci dalgasının kendi kıyılarına ve sınırlarına dayanmasının ardından ciddi şekilde ele almaya başladılar. Gelinen aşamada, AB, mülteci krizinin çözümünde Türkiye’nin anahtar ülke olduğunu kabul etmiştir. Bu durumun da etkisiyle AB’ye tam üyelik sürecimiz yeniden ivme kazanmıştır. Ancak, bu konuda beklediğimiz somut adımları henüz tam olarak göremediğimizi de ifade etmek isterim.
– İnsanlık sorunu: Bugün mülteci sorunundan ziyade büyük bir insanlık sorunu ile karşı karşıyayız. Bu sorunun çözümü, dünya meselelerini insan odaklı bir anlayışla ele almaktan geçiyor. İnsani diplomasi, uluslararası ilişkilerin anahtarı olmalıdır. Türkiye bu anlayışla, son yıllarda artan imkân ve kabiliyetlerinin de sayesinde, insani diplomasiye ağırlık vermiştir. Bu kapsamda yürüttüğümüz yardım faaliyetlerimiz, Türkiye’yi küresel insani sistemin başlıca aktörlerinden biri haline getirdi.
– Mayıs’ta İstanbul zirvesi: komşumuz Suriye’de yaşanan insani kriz karşısında üstlendiğimiz sorumluluk bu rolümüzü daha da perçinledi. Mayıs’ta ilki gerçekleştirilecek olan Dünya İnsani Zirvesi İstanbul’da yapılacak. Küresel insani sorunların ele alınacağı bu tarihî zirvenin, tüm dünyadaki yardım çalışmaları için önemli bir çerçeve sağlayacağına inanıyoruz.
Huzurunuzda terörü bir kez daha lanetliyorum. DAEŞ gibi terör örgütlerinin İslam karşıtlığını körüklemek suretiyle, en çok Müslümanlara zarar verdiği gerçeğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Türkiye olarak DAEŞ’i, bir millî güvenlik tehdidi olarak görüyoruz. Bu terör örgütüyle kararlı bir şekilde mücadele ederken, bu yöndeki uluslararası çabalara da aktif destek veriyoruz. Türkiye, hiçbir ayırım yapmaksızın, DEAŞ ve PKK başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.
Biz, daha adil bir dünya için bu çabalara destek vermeye hazırız. Türkiye’nin bölgesindeki çatışmalara ve buhranlara sağduyulu çözümler bulunması çabalarına tüm dünyanın desteğini bekliyoruz. Güney Amerikalı dostlarımızın da giderek artan güçleri ve dinamizmleriyle, barış ve huzur dolu yarınların inşasına katkı sağlayacaklarından şüphe duymuyorum.
Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa ile ortak basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’den Türkiye sınırına doğru binlerce sığınmacının harekete geçtiğini belirterek şunları kaydetti: “Avrupalı dostlarımız bizden mülteci akınını durdurmamızı istiyor. Suriye’de bunlar yaşanırken soruyorum ben bu akım nasıl durdurulacak. Önce bunu çözmemiz gerekiyor ve şu anda Cenevre Anlaşması durdu. Şimdi soruyorum Cenevre’den ümidi olan var mı?”
Dünya yeniden çok kutuplu bir hale geliyor. Günümüzde yükselen güçler kavramına sıklıkla vurgu yapılıyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu grupta yer alan ülkelerden küresel siyaset ve ekonomide daha fazla sorumluluk almaları bekleniyor. Buna karşılık, aynı ülkelerin ısrarla küresel karar alma süreçlerinin dışında tutulduğunu görüyoruz.
Bu çerçevede, BM’nin ve özellikle de Güvenlik Konseyi’nin yeniden yapılandırılması şarttır. Uluslararası barış ve güvenliği emanet edildiği kurumların, geçtiğimiz yüzyıldan kalma güç dengesine göre belirlenmiş birkaç ülkenin insafına terki kabul edilemez. Küresel yeniden yapılandırma çalışmalarına öncelikle bu kurumlardan başlamalıyız.