SİYASET: “BEN SİYASETİ SANAT OLARAK GÖRÜYORUM”

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, sanatla siyasetin her zaman birbiriyle uyuşmayan, iki ayrı uçta alanlar olarak görüldüğünü, bu anlayışın tam aksine, kendisinin siyaseti aynı zamanda bir sanat olarak gördüğünü ifade ederek, ”Milletin hizmeti için yüreğini ortaya koymuş, ömrünü adamış, aşkla ve sevdayla çalışmış herkes de inanıyorum ki, ortaya bir sanat eseri koymakta, sanatçı ruhunu teneffüs etmektedir” dedi.
Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ”2011 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nün Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen ödül töreninde yaptığı konuşmasına, ”2011 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü alan fotoğraf sanatçıları Ara Güler, Sıtkı Fırat, Prof. Dr. Sabit Kalfagil ve İzzet Keribar’ı tebrik ederek başladı.
Bu 4 değerli sanatçıyı bugüne kadar yurt içinde ve dışında aldıkları tüm ödüllerden dolayı da ayrıca kutladığını ve başarılarının devamını dilediğini kaydeden Erdoğan, ”Şunu da tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum- Sayın Güler, sayın Fırat, sayın Kalfagil ve sayın Keribar, sadece başarılı birer fotoğraf sanatçısı değiller. Onlar, bu ülkenin ve bu milletin gururu haline gelmiş büyük sanatçılar” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 4 sanatçıya da eserlerinden ve muhteşem fotoğraflarından, yetiştirdikleri, örnek oldukları öğrencilerinden, özellikle de Türkiye’nin adını dünyaya duyurmalarından ötürü şahsı, ülkesi ve milleti adına şükran ve minnet duygularını sunduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Evet… Vizörün ardında geçmiş, tarihin tanıklığına adanmış bir ömür görüyoruz. Geriye dönüp baktığınızda siz neler görüyorsunuz bilemem ama biz, sizin gözünüzden, sizin yüreğinizden neşet etmiş, sizin kadrajınıza yansımış ihtişamlı başarı öyküleri görüyoruz. Tarih yazdığınız, tarihin tanıklığını yaptığınız, bizim göremediğimizi bize gösterdiğiniz için elinize, yüreğinize, gönlünüze ve gözünüze sağlık diyorum. Açıkçası, sanatla siyaset her zaman birbiriyle uyuşmayan, iki ayrı uçta alanlar olarak görüldü. Bu anlayışın tam aksine ben, siyaseti, aynı zamanda bir sanat olarak görüyorum. Esasen, gönülle üretilen, sabırla üretilen her şey sanattır diyorum. Sanat, tutkunun, aşkın, sevdanın, adanmışlığın, sabır ve estetik imbiğinden süzülmesidir. Milletin hizmeti için yüreğini ortaya koymuş, ömrünü adamış, aşkla ve sevdayla çalışmış herkes de inanıyorum ki, ortaya bir sanat eseri koymakta, sanatçı ruhunu teneffüs etmektedir. Siyasetçi, ömrünü hizmet sanatına adadığı için, belki diğer sanat dallarına yeterli ilgiyi göstermeyebilir ama müzik olsun, resim olsun, özellikle edebiyat olsun, sanat her zaman ilgi alanımız içinde oldu ve olmaya devam edecek.”

İstanbul sevdalısı olmak

Bugün ödül tevdi edilen 4 sanatçının, dünyanın her yerinden çok anlamlı kareler kaydettiğini belirten Erdoğan, ‘Ancak, 4 sanatçımızın da en önemli ortak vasfı, bana göre, birer İstanbul sevdalısı olmalarıdır. İstanbul’u en güzel onlar anlattılar, en güzel onlar kaydettiler” şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, çoğu zaman, bu 4 sanatçının fotoğraflarının İstanbul’un güzelliğini yansıttığı kadar, İstanbul’un güzelliğine güzellik kattığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

”İşte bizler de siyasetçiler olarak, o güzelliği korumanın, o güzelliğe daha da güzellik katmanın, hem İstanbul’da, hem Türkiye’de objektiflerinize en güzel malzemeyi sunmanın gayreti içinde olduk. Biz, vizörün arkasına geçme fırsatı bulamadık ama objektifin önünde ziyadesiyle bulunduk ve bulunmaya devam ediyoruz. Bu açıdan da kendimizi fotoğraf sanatına çok yakın hissettiğimizi, o sanatla iç içe olduğumuzu hatırlatmak isterim. Gerçi, Ara Güler üstadımızın sanat konusunda çok farklı görüşleri var. O, ‘Sanatçı olmanın en kolay yolu fotoğrafçı olmaktır; sıkıysa müzisyen ol’ diyor ama bir başka ifadesi de aynen şöyle; o çok ilginç, ‘Ben, Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim’ diyor. Singer dikiş makinesiyle fotoğraf çekebilen biri hiç kuşkusuz sanatçıdır, hem de büyük sanatçıdır.”

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bugün artık herkesin cebinde, cep telefonunda bir fotoğraf makinesi olduğunu ama meselenin deklanşöre basmaktan ibaret olmadığı, o kadar basit olmadığının da herkesin malumu olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

”Sabit Kalfagil üstadımız, ‘Sıradan bir gözün gördükleri ile bir fotoğrafçının görüntüye dönüştürdükleri birbirine hiç benzemez’ diyor. Aynı şekilde, Sıtkı Fırat üstadımız da fotoğraf sanatını, ‘Fotoğraf makinesinin özüne, gözümüzü değil, gönlümüzü yerleştirmektir’ diye tarif ediyor. İzzet Keribar üstadımız, ‘Yaşamak için fotoğraf çekmiyorum ama fotoğraf çekmek için yaşıyorum’ diyerek, hayata vizörden bakmanın heyecanını ifade ediyor. Hiç kuşkusuz, sizleri, sözlerinizden daha ziyade fotoğraflarınız anlatıyor ve anlatmaya devam edecek. Sizler, tarihe böyle silinmez izler, silinmez eserler bırakırken, bizler de sizlerin yüreğinizin yansımalarını keyifle izlemeye, karelerle anlattıklarınızdan dersler çıkarmaya devam edeceğiz.”

Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ”2011 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nün Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen ödül töreninde yaptığı konuşmada, bugün kendilerine ödül tevdi edilen üstatların, hayatları boyunca dünyanın her yerinden iz bırakan kareler kaydettiklerini, ancak her dört sanatçının da, Türkiye’nin en güzel, en renkli, en coşkulu anlarını görüntüye döktüklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, ”Ara Güler üstadımız her ne kadar siyah beyazı daha çok sevse de, o siyah beyazın içinde de tabiatın tüm renklerini bize göstermeyi başardı. Evet, dört büyük ustamız, fotoğraflarıyla Türkiye’nin renklerini yansıttılar. Ama aslında bu ustalarımız, altını çizerek ifade ediyorum, kendi hayatlarıyla, Türkiye sevdaları ve Türkiye tutkularıyla, inançlarıyla ve sanatlarıyla, fotoğrafa gerek kalmaksızın Türkiye’nin rengi oldular” diye konuştu.

Ara Güler’in çektiği İstanbul, Sıtkı Fırat’ın çektiği Kemaliye, Sabit Kalfagil’in çektiği Anadolu, İzzet Keribar’ın çektiği Mevlevilerin, hiç kuşkusuz, Türkiye’yi en iyi anlatan, Türkiye’yi gönülden anlatan kareler olduğunu ifade eden Erdoğan, İstanbul, Anadolu, Trakya, Türkiye’nin güzellikleri, Türkiye’nin yüzleri, Türkiye’nin acıları ve sevinçlerinin, bu ustaların objektifiyle tüm dünyada yankılandığını vurguladı.

Erdoğan, şunları kaydetti:

”Ben inanıyorum ki, İzzet Keribar, örneğin çektiği Mevlevi törenleriyle Mevlana’yı en güzel anlatan, en güzel tasvir eden, Mevlana ile kalpler arasında anlamlı köprüyü kuran sanatçı oldu. Fırat Nehri, Sıtkı Fırat ustanın objektifinde, sadece uzaklara değil, yüreklere akan bir nehir oldu. Sabit Kalfagil, Anadolu köylerinden yakaladığı karelerle, tek bir saniye üzerinden uzun mu uzun insan öyküleri anlattı. Ara Güler, siyah beyaz İstanbul kareleriyle, gönüllerin şehri İstanbul’un rengine renk kattı. İşte onun için bu sanatçılarımız, yürekleriyle, gönülleriyle, sevdalarıyla Türkiye’nin ta kendisidirler.

Bu sanatçılarımız, Türkiye’nin en büyük değerleridirler. Bu sanatçılarımız, Türkiye’nin rengidirler. Hem Türkiye’de, hem dünyada, farklılığın nasıl bir ahenk, nasıl bir uyum, nasıl bir zenginlik oluşturduğunu görmek isteyenlerin, bu dört sanatçımıza bakmalarını ben özellikle rica ediyorum. Dikkat ediniz. Tenlerinin rengi her ne olursa olsun, onlar önce sanatçılar. Dilleri her ne olursa olsun, onlar Türkiyeliler. İnançları her ne olursa olsun, onlar, vizörden baktıklarında insanı, insanın özünü, insanın yüreğini görmek gibi bir ortaklığa, bir paydaşlığa sahipler. Şunu çok açık yüreklilikle söylemek istiyorum, sizin fotoğraflarınız, sizin kareleriniz, bu ülkede ırkçılığa, ayrımcılığa, nefrete karşı verilmiş en güzel yanıttır.”

”Yaradılanı severiz, yaradan ötürü”

Bu ülkede hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, bir başkasını ötekileştirme, bir başkasının Türkiye sevgisini sorgulama hakkı bulunmadığını, buna haddi de olmadığını söyleyen Erdoğan, bu toprakların özünde ırkçılık, bu toprakların ruhunda ötekileştirme olmadığını ifade etti.

Erdoğan, ”Bu topraklarda, ırkçılığın da, ötekileştirmenin de, nefretin de yeşermesine, yeşertilmesine asla izin vermeyiz, müsamaha göstermeyiz” dedi.

Kendisini bu ülkenin yegane sahibi olarak görüp, farklı olanları öteleyenlerin, en önce kendilerine bakması, en önce kendi kararan kalplerini sorgulaması gerektiğini söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

”Biz, bu ülkeye de, tüm dünyaya da, sadece ve sadece birlik, bütünlük, sevgi ve hoşgörü fotoğrafları sunmak istiyoruz. Irkçı, ayrımcı, ötekileştirici pozlar vermek de, bir tek kare üzerinden bu ülkenin insanlarını töhmet altında bırakmak da, Türkiye’ye haksızlıktır. Biraz önce, Sıtkı Fırat üstadımızın bir ifadesini naklettim; ‘Fotoğraf makinesinin özüne, gözümüzü değil gönlümüzü yerleştirelim’ diyor. Evet, gönül gözüyle bakanlar, bu ülkenin renklerini görürler. İdeolojiyle bakanlar, hiç ama hiçbir şey görmezler, sadece karanlığı görürler. Biz, nasıl ki büyük fotoğraf ustalarımızın karelerine gönül gözüyle bakıp, ışığı görüyorsak, Türkiye’ye de gönül gözüyle bakıyoruz ve Türkiye’de de ışığı görüyoruz. Bizim ilkemiz çok net; yaradılanı severiz, yaradandan ötürü… Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Rum, Ermeni, Alevi, Sünni, Müslüman, Musevi, Hıristiyan hiç fark etmez. Değil mi ki insandır, hürmet göstermek bizim insanlık vazifemizdir. Bu ülkenin her bir ferdi birinci sınıf vatandaştır. Bu ülkenin her bir değeri, bu toprakların her bir rengi, bizim hazinemizdir.
Tekrar ediyorum; tek bir kare üzerinden, bütün bir ülkeyi töhmet altında bırakmak haksızlıktır. Kendini bilmez birkaç kişinin tahriklerini, büyüterek, abartarak bir Türkiye fotoğrafı gibi sunmak haksızlıktır, insafsızlıktır.”