“Her yılımız mutlu ve aydınlık olsun”

Yeni yılın ilk yazısı belki böyle olmamalıydı ama umarım bir nebze bazı şeylere katkı olur bu yazı…
Yılbaşı nedeniyle şöyle bir bakıyorum da iş yerleri, evler ve hatta sokaklar ışıl ışıl… Çam ağaçları ve diğerleri ışıklarla giydirilmiş, her yer süslü püslü… Batılı ülkelerden aldığımız bir gelenek
bu… Sakın yanlış anlaşılmasın karşı değilim, hatta çocukluğumdan beri de severim. Bu yaşımda
tuttum ben de bahçedeki çam ağacımızı ışıklarla süslettirdim, gece olunca da muhteşem
bir görüntü veriyor. Dedim ya batılı ülkelerden bir gelenek bu… Biz de almış, götürüyoruz bu işi… Fena da olmuyor… Ev, iş yeri, cadde ve sokak neşeleniyor. İçimiz, gözümüz, gönlümüz açılıyor!.. Buraya kadar bir mesele yok… Işıl ışıl, pırıl pırıl her yer… Peki; kapımızın önü, cadde
ve sokaklarımız nasıl?.. Aynı uygar görüntü var mı?.. Batılı ülkelerden bununla ilgili
bir örnek alınmış mı?.. Uygulanıyor mu?.. Buna ben değil, siz cevap verin… Katkıda bulunayım isterseniz… İşte birkaç soru… Örneğin, neden tüm evin ve iş yerinin pisliğini sokağa atarız, araçlardan kül tablalarını ve sigara izmaritlerini dışarı boşaltırız?.. Yediğimiz, içtiğimiz artıklar için çöp tenekelerine gitme zahmetinde bulunmayız?.. İş yerimizi yıkar, pis suları neden dışarı
boca ederiz?.. Peki, esnaf üç – beş kuruş kazanç bahane edip masayı sandalyeyi dışarı
atınca, tüm ürünleri kaldırımlara dizince, işgal ettiği kente nasıl sahip çıkabilir?.. Dip
dibe, burun buruna apartmanlar, enine boyuna devasa yapılar, bir şehri güzelleştirebilir
mi?.. Araçlarımızı niçin gelişi güzel kaldırımlara, hatta yaya geçitlerine koyarız? Hayatımızı
çekilmez kılan ve de görüntü kirliliğine bile bile neden sebep veririz? Ağacı bileolmayan mahallelerde nefes bile almakta güçlük çekiyor insan, nasıl ve ne şekilde aydınlanabilir
ki gelecek?.. Tüm bunları gelişmiş bir Avrupa kentinde yapın bakalım neler oluyor?.. O zaman ne yapmak lazım? Her yeri ışıl ışıl yapalım ama, kurallara da uyalım… Uyalım ki, kent
bilinci gelişsin. Yeni bir yıla daha giriyoruz… Benden küçük bir tespit… Hepimizin bildiği…
Tekrar bir düşünün isterseniz?.. Vatandaş olarak ne yapmalıyız?.. Bizden geçti, en
azından gelecek nesiller için… 2012’de gelin, hep birlikte şu işi el birliğiyle çözelim.

“İyi insan olun”
Bir yıl daha geçti, gitti… Gazetecilikte 30 yılı geride bıraktım ben de… Şöyle
geriye dönüp bakıyorum da kimlerle karşılaşmışım, neler görmüş, geçirmişim!..
Hürriyet ve Günaydın’ın 80’li yılları… Polis, adliye, ekonomi, siyaset ve spor muhabirliğinde…
Milliyet ve Sabah Gazeteleri’nde… Yönetim, işletme sayfaları hazırlarken ve
köşe yazarlığında… Şimdi düşünüyorum da; itle, kopukla da uğraştım… Saygın insanlarla da sohbet ettim.. Düşüncem; hep haber ve yorum oldu… Kişisel bir beklenti içine girmedim hiç!.. Medya dışında da hiç iş yapmadım… Ne zaman Beşiktaş Gazetesi’ni kurdum; dert bir değil, bin oldu. Her türlü insan var tabii yine hayatınızda… Yine kamu yararına iş yapıyorsunuz… Ama yerelleşince, bir de etkili olunca, daha bir sorumlu oluyor sanki insan. Çünkü artık kendi mahallenizdesiniz ve insanlar size daha yakın!.. Ulaşılması kolay, telefon açan derdini anlatıyor, şikayetini, sorunlarını…
Birini bile gözden kaçırsan sitem ediyor. Gazetenin kapısından ayrılmıyor. Telefonlarım
24 saat açık, arayıp duruyorlar. Şikayetçi değilim, tam tersi, mutluyum… Tüm
Beşiktaşlıları da seviyorum. Tek sıkıntım; akıl veren, iş öğretenlerle… Büyük usta Uğur Mumcu’nun dediği gibi, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlarla benim işim… Ne yazık ki bunu yetkilisi de
yapıyor, yetkisizi de… Tekrar ediyorum; üç kağıtçılar, düzenbazlar, özü sözü bir olmayan terbiyesizlerle iş yapmayız biz!.. Bazılarına hikaye gibi gelebilir, ama gerçek budur…
Sözün özü; insan olmak lazım bizim için önce… 2012’den de dileğim: “İyi insan olun!..”