Takside siyaset!..

Manşetimizde de gördüğünüz üzere sandık önümüze geldi…Yıllardır konuşup duruyoruz, artık sözün bittiği yerdeyiz… Şimdi icraat zamanı… Aklınız, vicdanınız ve de gönlünüz kimi beğeniyor, kimi istiyorsa ona oyunuzu verin. Ama verin!…
Bu günlerde artık siyasetçileri daha çok kapınızda, mahallenizde ve sokaklarda göreceksinizdir. Bu siyasetin ritüeli!… Fazla şaşırmanıza veya celallenmenize gerek yok!… Bana kalırsa şöyle yapın; madem oy istiyorlar; “Neden?” diye sorun, “Farkları nedir?” öğrenin… Genel kültürünü, dünyaya bakış açısını, birikimini test edin… Beğendiklerinizi ve de beğenmediklerinizi yüzlerine karşı söyleyin… Fırsat bu fırsattır!.. Yoksa 5 yıl boyunca bir daha bu kadar yakın temas, zor sağlarsınız!..
Madem konu seçimlerden açıldı, ben de fikrimi söyleyeyim… Daha doğrusu bana nakledilenleri özetle, sizle paylaşayım.
Birkaç yıl önce otomobilimi sattım, işe taksi ile gidip geliyorum. Sinir ve stresle mücadele yolunda attığım bir adım bu!… Neyse…
Taksici, tabii hiç konuşmadan durur mu? Gazeteci olduğumu bildiklerinden de her şeyi anlatırlar bana… Malum seçim zamanı… İsterseniz, parti parti gidelim… CHP’nin ilk defa yapacaklarıyla ortaya çıkmasını yerinde buluyorlar. AK Parti’nin her şeye rağmen yine de büyük oy potansiyeli olduğunu söylüyorlar… MHP’nin baraj altında kalmayacağını, ama daha aktif olmalarını istiyorlar. BDP’nin ise bir şekilde mecliste yine yer bulacağından eminler. Kimse darılmasın ama, diğer partilerin adını andıklarını duymadım… Bir de gençlerin bu seçimde büyük rol oynayacağını düşünüyorlar. Yaşlı ve orta yaş guruplarının fikirlerini kolay kolay değiştirmediklerini, bu nedenle gençleri yanına çeken partinin oy oranını yükselteceğini söylüyorlar. İşin özeti budur…
Taksici deyip geçmeyin, günde yüzlerce kişi taşıyor bu insanlar…Ve araştırma şirketine bedeller…Ve ben de bu fikirlere imzamı atıyorum, başka da bir şey demiyorum… Tabi şimdilik…

Dostlar sağolsun!..
Öncelikle; 12. yılımızı kutlayanlara binlerce kez teşekkür ediyorum. Öyle ki telefonum susmak bilmedi, e-posta kutusunu boşaltmaktan arkadaşların canı çıktı!.. Meğer ne çok seviliyormuşuz… Sağolun, varolun!…
Bizde bir gelenek vardır. İyi günde de kötü günde de dostunun yanında olacaksın. Dost olmasan bile tebrik etmek adettendir.
En önemlisi de güzel bir duygudur bu!.. Paylaşmak… Yalnız olmadığını hissetmek… Emeğin, karşılığını bulması…
Ama…
Beklediğim bir kaç isim vardı, ne yanımızda gördüm, ne de tebrik aldım. Ne yalan söyleyeyim, şaşırdım!…
Bugünlerde “Samimiyet testine taktın” diyebilirsiniz!… Doğru, taktım!… Anlamaya çalışıyorum insanları…
Onun için de sorguluyorum, olmadı sorup duruyorum işte!…
Gerçi, “Şerbetlendim!..” artık…
Yoksa dost olmak veya dost bulmak kolay değil!… Biliyorum!…

İsyan edesim geliyor!..
Cahil insan suça meyilli olabilir!.. Olmadık işler yapar!… Kullanılır, kolay teslim alınır!… Tamam, bunu kabul ediyorum. Gazetecilik hayatımda bunun örnekleri de çoktur… Hele mesleğe polis-adliye muhabiri olarak başlamış, istihbarat servisinde çalışmışsanız…
Ama okumuş, tahsil görmüş… Mektep, medrese bitirmiş insanların olmadık işlere kalkışması, her türlü rezilliği yapması… En önemlisi de kişisel çıkarını toplum çıkarının önünde görmesi… Ve de bunu doğal karşılaması… İşte bu pişkinlik beni, çileden çıkartıyor… İsyan edesim geliyor…
Ve bu düşünce doğrultusunda;
“Önce eğitim!..” felsefesini benimseyen ben, artık “Önce insan!..” demeye başladım.
Özetle, “Eğitimli insanlar yetiştirelim ama önce insan olmayı öğretelim” demek, daha doğru sanki…