Gazete Manşetleri (04.04.2011)

gazetelerGazete manşetlerini besiktas.com.tr adresinde tek bir adımda okuyabilirsiniz… CUMHURİYET:  Odtülü gençler yapay gen üretti… Kılıçdaroğlu sanatçılarla bir araya geldi… MİLLİYET: İzmir ve İstanbul deprem listesinde… SABAH: Erman Toroğlu: Tek eşli değilim… 

CUMHURİYET

ODTÜ’LÜ GENÇLER YAPAY GEN ÜRETTİ

Orta Doğu Teknik Üniversitesinde (ODTÜ) bir grup genç bilim adamı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan kazandıkları 100 bin liralık ”Tekno girişim desteği” ile Türkiye’nin ilk, dünyanın da sayılı sentetik biyoloji şirketini kurarak ”yapay gen” üretmeyi başardı. ODTÜ Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Mahinur Akkaya, yapay gen sayesinde kanser tedavisinden, aşı üretimine, endüstriyel atıkların temizlenmesinden, enerji üretimine kadar bir çok alanda faydalanabilineceğini ifade etti. Yapay genin herhangi bir organizmaya ihtiyaç duymadan sadece sekans bilgisiyle üretmeyi sağlayan bir yöntemle oluşturulduğunu belirten Akkaka, bu sekansların doğada mevcut genlerin sekanslarıyla aynı da olabileceğini gibi tümüyle farklı yeni fonksiyonlar üretebilecek parçaları bir araya getirebileceğini söyledi. Sekansların bir bütün halinde doğada mevcut olmadığını dile getiren Akkaya, ”o yüzden bunlara sentetik gen deniliyor” dedi. ODTÜ Genetik Mühendisi Burak Yılmaz da, yapay canlının ilk adımı olan ”Yapay Gen”in genetik veri tabanlarında bulunan DNA dizilimlerini laboratuvar yöntemleri ile fiziksel hale dönüştürülmesi olduğunu belirterek, bu teknoloji sayesinde canlıların DNA’larını çıkarmadan istenilen genlerin üretilebileceğini söyledi. Yapay genler sayesinde mikroorganizmalar içerisinde yapay gen ağları tasarlanarak kanser hücrelerinin tespitinde ve yok edilmesinde kullanılabileceğine dikkat çeken Yılmaz, ayrıca kanser tedavisi için kullanılan gen terapilerinde yapay genleri kullanarak tedavi sürelerinin hızlandırılabileceğini kaydetti.

Ortaya çıkmamış virüsler için aşı üretmek mümkün hale gelecek
Yılmaz, her sene aşısı üretilen domuz gribi, kuş gribi ve benzeri grip virüsleri sürekli mutasyonla değişikliğe uğradığından bir sonraki sene aşıların kullanılamaz hale geldiğini anlatarak, maddi kayıp yaşandığının altını çizdi. Yılmaz, yapay DNA sentezi teknolojisinde ortaya çıkmamış virüsler için aşılar üretebilmenin mümkün hale gelebileceğini söyledi. Bu sentetik biyoloji teknoloji sayesinde evlerde ışıldayan bitkiler, istenilen kokuyu veren yada havanın sıcaklığını ölçen çiçekler yapılabileceğine dikkat çeken Yılmaz, ”Bilindiği gibi petrol rezervleri gün geçtikçe azalmakta ve alternatif yakıtlara ihtiyaç duyulmaktadır. Yapay genler sayesinde petrol yada biyodizel üreten mikroorganizmalar üretilebilecek” dedi. Yapay genleri kötü amaçlı kullanmasının engellenebilmesi için hükümet ve güvenlik güçlerine büyük görevler düştüğünü belirten Yılmaz, bu teknoloji ile yapay virüsler üretilebildiğinden bu virüslerin kötü amaçlı kullanılmaması gerektiğine dikkat çekti.

***
KILIÇDAROĞLU SANATÇILARLA BİR ARAYA GELDİ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Yaşam Derneği’nin “Onur Ödülleri” töreninde sanatçılar ve aydınlarla bir araya geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplumu ileri çeken güç ve dinamiğin sanatçılar olduğunu belirterek, ”Onların beyni gerçekten çok ileridedir ama onların beynine çoğu kez politikacılar tahammül edemez. Tahammül edemeyenler çağının gerisinde kalanlardır. Tahammül edenler ise onları ödüllendirirler ve toplumun daha iyi noktalarına taşırlar. Biz bunu yapmak istiyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu, Genel Başkanlığını CHP Milletvekili Çetin Soysal’ın yaptığı İstanbul Yaşam Derneği’nce Mövenpick Otel’de düzenlenen toplantıda tiyatro sanatçılarıyla buluştu.
Burada bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, sanat yapmanın siyaset yapmaktan çok daha zor olduğunu, sanatın insanın içinden geldiğini, herkesin sanatçı olamayacağını söyledi.
Kılıçdaroğlu, toplumların kaderinde sanatçıların önemli bir yeri olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Sanatçılar toplumun bir adım ötesindedir, toplumdan çok daha iyi düşünürler. Biz 19. yüzyılda kalabiliriz ama onlar 20’nci 21’inci yüzyıldadır. Toplumu ileri çeken güç, dinamik sanatçılardır. Onların beyni gerçekten çok ileridedir ama onların beynine çoğu kez politikacılar tahammül edemez. Tahammül edemeyenler çağının gerisinde kalanlardır. Tahammül edenler ise onları ödüllendirirler ve toplumun daha iyi noktalarına taşırlar. Biz bunu yapmak istiyoruz.
Susmayanlar bedel öderler. Bizim gibi ülkelerde aydınlar hep bedel ödemişlerdir. Şimdi bedel ödeyenlerin bir kısmı Silivri’de hapishanelerde. Bir kısmı yazı yazamaz. Bir kısmı doğru düzgün karikatür çizemez, bir kısmı televizyonlarda program yapamaz hale geldi. Ama bunları aşmak hepimizin görevidir.”
Kılıçdaroğlu haksızlığa karşı herkesin isyan etmesi gerektiğini belirterek, gelinen noktada sesini yükseltenlerin sayısının giderek azaldığını belirtti. Bu durumun toplumda karamsarlığa yol açtığını kaydeden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Gelin sesimizi biraz daha yükseltelim. Bedel ödenecekse bedel ödemekten korkmayalım. Çünkü toplumu ileri taşımak için bedel ödeyenler bu toplumun aydınlık yüzü olmuşlardır. Onları her zaman saygıyla andım, bundan sonra da anacağız. Bedel ödeyenler tarihte adlarını görkemle işlemişlerdir. Gönlümüzde yatan; hiç kimse bedel ödemesin özgür ve bağımsız bir ülkede hepimiz demokrasi içinde yaşayalım ama ne kadar istersek isteyelim bazen bunları gerçekleştiremiyoruz. Ancak sanat ve sanatçılar varken, düşünen insanlar varken eğer bizler bağımsızlık ve özgürlüğü istiyorsak, kendi özgürlüğümüzü toplumun özgürlüğüyle birlikte istiyorsak el ele karanlıkları aydınlığa çıkaracağız.”
CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal da bir korku imparatorluğunun kurulmaya çalışıldığını belirterek , heykele ”ucube” diyen bir mantığın egemen olduğunu söyledi. Soysal, gelecek hafta Silivri’ye giderek, Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay ve diğer gazetecileri ziyaret edeceklerini belirtti.

”Bu seçimlerde rejim oylanacak”

Tiyatro Oyuncuları Derneği (To-Der) adına konuşan tiyatro sanatçısı Altan Gördüm de toplantının adının ”duyarlı insan duyarlı toplum” olması gerektiğini belirterek, haksızlıklara karşı susulmamasını, sustukça sıranın susanlara geleceğini kaydetti. Toplumun şekil almasında sanatçıların büyük önem taşıdığını ifade eden Gördüm, ”Unutmayın, sanatçıların yaptığı siyasetçilerin yaptığından çok daha önemlidir” diye konuştu. Sanatçı Rutkay Aziz de 12 Haziran seçiminin olağanüstü bir önem taşıdığını ifade ederek, ”Bu seçimlerde rejim oylanacak. Yalan dolan ve talanın bu kadar yoğun olduğu bir toplumda, dilerim Türkiye 13 Haziran’da ayrı bir sabaha uyanır” dedi. Gecede, Tekel işçileri Şerife Demir ile Funda Çandıroğlu, Avukat Rezan Hepözdemir, Penguen Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erdil Yaşaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi Ek Yayınlar Yazı İşleri Müdürü Miyase İlknur, Okan Bayülgen, Tarık Akan, Uğur Dündar, Yılmaz Özdil ve Yıldız Kenter’e ”Onur Plaketi” verildi. Sanatçı Levent Kırca kendisine plaket verilmediği için üzüldüğünü belirterek, ”Her şeye rağmen oyum CHP’yedir” dedi. Toplantıda ayrıca, öldürülen gazeteciler anısına hazırlanan slayt gösterisi sunuldu. Slayt gösterisi konuklar tarafından uzun süre alkışlandı.
Bu arada, Kılıçdaroğlu Mövenpick Otel’de Haklı Kadın Platformu ile de biraraya geldi. Toplantıda kadınlar Kılıçdaroğlu’ndan meclisteki kadın sayısının artırılması için yardım istedi.

***
NAZARBEYEV YENİDEN CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİ

Kazakistan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi halen bu görevi sürdüren Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev oldu. Nazarbayev, seçime katılanların yüzde 95,5’inin oyunu aldı. Kazakistan Merkezi Seçim Komisyonu Başkanı Kuanduk Turgankulov, düzenlediği basın toplantısında dün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nursultan Nazarbayev’in kullanılan oyların yüzde 95,5’ini aldığını söyledi. Nazarbayev’in resmi olmayan ilk sonuçlara göre oyların yüzde 95,5’ini aldığını belirten Turgankulov, Senatör Gani Kasimov’un oyların yüzde 1,9’unu, Kazakistan Komünist Partisi Genel Sekreteri Zhambul Ahmetbekov’un yüzde 1,4’ünü, Tabiat Vakfı Başkanı Meis Eleusizov’un oyların yüzde 1,2’sini aldığını ifade etti. Sonuçların elde edilen ilk verilere göre olduğunu dile getiren Turgankulov, kesin sonuçların mevzuata göre en geç 12 Nisan 2011’de açıklanacağını kaydetti. Kazakistan’da anayasa gereği 7 yılda bir yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri Nazarbayev’in aldığı kararla yaklaşık 2 yıl erkene alınmıştı. Nazarbayev, seçimin ardından ülkeyi 2018’e kadar yönetebilecek. 16 Aralık 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan Kazakistan’da 71 yaşındaki Nazarbayev ülkeyi 20 yıldan bu yana yönetiyor. Nazarbayev, görev süresinin 2020 yılına kadar uzatılması için başlatılan referandum çalışmaları ile Kazakistan Parlamentosu ve Senatosu’nun bu yöndeki kararlarını reddetmiş, tartışmalar üzerine ülkeyi erken cumhurbaşkanlığı seçimine götürmeye karar vermişti. Kazakistan anayasasına göre seçimlerin kesin sonuçlarının açıklanmasının ardından hükümetin istifasını cumhurbaşkanına vermesi gerekiyor. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in Danışmanı Yermuhammet Yertisbayev de daha önce yaptığı açıklamada, seçimlerin ardından hükümette kapsamlı bir değişiklik yapılacağını, yeni kabinede yurt dışında eğitim görmüş kabiliyetli gençlere yer verileceğini söylemişti.

Nazarbayev’den açıklama
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, ”dün yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kazak halkının uygulanan politikalara olan güvenini bir kez daha ortaya koyduğunu” söyledi. Nazarbayev, gece geç saatlerde Nur Otan Partisi seçim karargahını ziyaret ederek, partililere ve yurttaşlara teşekkür etti. Merkez Seçim Komisyonu’ndan alınan ilk bilgilerin kendisini memnun ettiğini ifade eden Nazarbayev, Kazak halkının gerek seçimlere gösterdiği ilgi, gerekse de kendisine verdiği destekle uygulanan politikalara olan güvenini de bir kez daha ortaya koyduğunu ifade etti. Kazakistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından geçen 20 yıl boyunca Kazak halkının desteğini her zaman yanında hissettiğini belirten Nazarbayev, 2020 Stratejik Kalkınma Planı’nın da yapılan seçimle halktan onay aldığını vurguladı. Kazakistan Sosyologlar Birliği ve Siyaset Bilimcilerin ilk tespitlerine göre Nazarbayev, seçimlerde halkın yüzde 94,8’inin desteğini almış durumda. Seçimlere katılımın da yüzde 89,9 oranında gerçekleştiğini bildiren uzmanlar, sonuçların Kazakistan için çok önemli olduğunu bildirdi.

***
SABAH

SİVEREK’TE ARAZİ KAVGASI: 5 ÖLÜ

Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde arazi tartışması nedeniyle çıkan silahlı kavgada 5 kişi öldü, 4 kişi de yaralandı. Edinilen bilgiye göre, Oyman köyünde meydana gelen olayda, arazi anlaşmazlığı nedeniyle aralarında husumet bulunan iki ailenin fertlerinin tartışması silahlı kavgaya dönüştü. Olayda; Ömer Acemoğlu, Adnan Acemoğlu, Nihat Acemoğlu ve Fatih Acemoğlu ile karşı aileden Mehmet Emin Bucak (43) hayatını kaybetti; Ali Bucak (43), Sakıp Bucak (32), Erkan Küçükbayrak (17) ve Hasan Oyman da yaralandı. Yaralılar, Siverek ve Hilvan’daki hastanelere kaldırıldı. Güvenlik güçleri, köy ve hastanelerde güvenlik önlemleri aldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

***
ERMAN TOROĞLU: TEK EŞLİ DEĞİLİM

Futbol yorumcusu eski hakem Erman Toroğlu, evli olduğunu ama tek eşli yaşamadığını itiraf etti. Mesut Yar’ın programına konuk olan Toroğlu, “Hareminiz var mı?” sorusuna “Evliyim ama tek eşli değilim. Eşim de bunu biliyor ama zaten aramız limoni… Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Ben bakıyorum da etrafa herkes oynuyor. Kadınlar daha fazla oynuyorlar” diye yanıt verdi. Toroğlu geçen yaz sarışın bir genç kızla barda eğlenirken görüntülenmiş ama “Tanınan bir adam olduğum için her ortamda yanıma bir sürü insan geliyor. Yanlış anlam çıkarılmasın” yorumunu yapmıştı.

***
LEASİNGTE VERGİ DÜŞECEK

Leasingte halen yüzde 10 ve 18 olan KDV oranlarının yüzde 5’e düşürülmesi öngörülüyor. Maliye Bakanlığı tarafından üzerinde çalışılan leasing sektöründeki vergi oranlarının düşürülmesine ilişkin düzenlemenin ayrıntıları netleşti. Buna göre, sadece iş makineleri için KDV oranının yüzde 18’den yüzde 5’e düşürülmesi öngörülüyor. Bu çerçevede yapılacak düzenlemeden ise, konut, araç, demirbaş alımları yararlanmayacak. Star gazetesinin haberine göre; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Leasing sektöründe kısmi vergi indirimi olabilir” açıklaması, 6 milyar dolarlık sektörü heyecanlandırdı. 2008 yılı başında leasing kredilerinin amacı dışında kullandırılması nedeniyle, sektördeki KDV oranı yüzde 1’den yüzde 18’e çıkarıldı. Bakan Şimşek’in açıklamalarının ardından, sektörde yeniden KDV oranlarının yüzde 1’e indirileceği yönünde beklenti oluştu. Ancak Maliye Bakanlığı bürokratlarının leasing sektörüne ilişkin yaptığı araştırmalarda, Avrupa ülkelerinde leasing sektöründe yüzde 1’lik bir KDV uygulamasının olmadığı belirlendi. Avrupa ülkelerinde en düşük lesaing vergisinin ise yüzde 5 olduğu saptandı. Bu tespitler doğrultusunda, Türkiye’de AB ile uyum çerçevesinde, leasing sektöründeki vergi indiriminin alt limitinin yüzde 5 olması öngörülüyor.

Maliye’de suistimal endişesi

Ayrıca indirim leasing ile alınan tüm malları kapsamayacak. İndirim sadece, sanayi kesiminin üretiminin artırılmasını sağlayacak olan iş makineleri ile sınırlı olacak. Bunun dışında, araç, gayrimenkul, demirbaş alımlarında ise leasing vergisi yine yüzde 18 olarak uygulanacak. Bu aşamada, otomobiller de iş makinesi kapsamında gösterilip, düşük vergiden yararlanılır mı endişesi bulunuyor. Maliye Bakanlığı bürokratları, sistemin usulsüz olarak kullanılmasının önüne geçecek, yaptırımlar üzerinde duruyor. Bu çerçevede, vergi indiriminden usulsüz olarak yararlanmak isteyenlere ağır vergi cezası verilmesi söz konusu olacak. Öte yandan Maliye Bakanlığı’nın çalışması, Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda ele alınacak. Son kararı ise kurul verecek.

***
MİLLİYET

İZMİR VE İSTANBUL DEPREM LİSTESİNDE!

Alman Die Welt gazetesi, Japon depreminden sonra dünyada nüfusu milyonlara ulaşan birçok megakentin deprem korkusu yaşadığını yazdı. Listede İstanbul ve İzmir’e de yer verdi. TÜBİTAK’ın desteğinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İl Afet ve Acil Durum Yönetimi Müdürlüğü ortaklığında İzmir için hazırlanan zemin raporunda kentte 6.5 şiddetinde gerçekleşmesi muhtemel bir depremin İzmir’de ciddi hasara yol açabileceğini göstermişti. Bu konudaki uyarı, Almanya’daki deprembilimcilerden de geldi. Ülkenin saygın gazetelerinden Die Welt, dünkü sayısında “Deprem korkusu yaşayan megakentler” başlığıyla bir haber yayınladı ve dünyada deprem riski taşıyan megakentler arasında İstanbul ve İzmir’i de saydı. İstanbul’da 30 yıl içerisinde büyük bir deprem yaşanması ihtimalini yüzde 60 olarak veren uzmanlar İzmir’in de benzer bir deprem tehlikesi içerisinde bulunduğunu kaydetti.

İşte dünyanın deprem riski en yüksek kentleri

* Delhi, Mumbai (Hindistan)

* Manila (Filipinler)

* İslamabad, Karaçi (Pakistan)

* Tahran (İran)

* Jakarta (Endonezya)

* İstanbul, İzmir (Türkiye)

* Mexico City (Meksika)

* Bogota (Kolombiya)

* Guatemala City (Guatemala)

* San Salvador (El Salvador)

* Quito (Ekvador)

* Lima (Peru)

* Los Angeles (ABD)

* Tokyo (Japonya)

***
ÇİNLİLER HIV AŞISINDA İKİNCİ AŞAMAYI GEÇTİ

Çinli yetkililer, AIDS hastalığına neden olan HIV aşı çalışmalarında ilk aşamanın klinik testlerinin başarıyla sonuçlandığını ve birkaç ay içerisinde ikinci aşamaya geçileceğini bildirdi.

China Daily gazetesinin haberine göre, Milli AIDS Kontrol ve Önleme Merkezi uzmanlarından Şao Yiming, Milli İlaç İdaresi tarafından onaylanan ikinci aşamanın 3-4 ay içerisinde başlayacağını açıkladı. HIV aşısı çalışmaları, Çin’in 11. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2006-2010) çerçevesinde ülkenin 16 temel bilim ve teknoloji projelerinden biri kabul edilmişti. Genel olarak bulaşıcı bir hastalığın aşısı yapılırken, aşının sağlıklı insanlardaki etkisini belirlemek için 3 aşamadan oluşan klinik testleri geçmesi gerekiyor. Bu sayede enfeksiyon riskine maruz kalan insanlar ve yüksek risk grupları üzerindeki etkisini değerlendirme imkanı bulunuyor. Dünyada bazı ülkeler HIV aşısında ikinci aşamayı tamamlarken, üçüncü aşamaya geçebilen ülke olmadı. Çin’de şu anda 740 bin kişi HIV taşıyıcısı ve AIDS hastası bulunuyor. Çin Sağlık Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıkları Kontrol ve Önleme İdaresi Başkan Yardımcısı Hao Yao, bu sayının 2015 yılına kadar 1,2 milyon kişiye ulaşmasını tahmin ettiklerini belirtti.

***
ÇEK, DİNLE,SİTEYE YÜKLE İSTEYEN HABER YAPSIN

TBMM’ye gelen tasarı yasalaşırsa, bir internet sitesinde bir kişi hakkında yüklenecek bütün bilgiler haberleştirilebilecek. Hukukçular, buna, “Kişiye bir kez daha zarar verilecek. Kişi itibarsızlaştırılacak. Özel hayatın gizliliği suçları fiilen ortadan kalkacak” gerekçesiyle karşı çıktı
Yasadışı dinlemelerin önlenmesi ve gazetecilerin soruşturmaları haberleştirmeleri nedeniyle ceza almasının engellenmesi amacıyla çıkartıldığı belirtilen, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilerek TBMM Genel Kurulu’na sevk edilen tasarı yasalaşırsa, özel hayatla ilgili bilgilerin haberleştirilmesi suç olmaktan çıkacak.
İsmi bile bilinmeyen bir internet sitesine, bir kişi hakkında yüklenecek bütün bilgiler, burada ifşa edildiği gerekçe gösterilerek istenildiği gibi haberleştirilebilecek. Tasarının, ifşa ile ilgili bölümünün gerekçesinde, bu konuda hiçbir açıklayıcı bilginin yer almaması dikkati çekti.

Ne getiriyor?
Tartışılan tasarıda, şu düzenlemeler yer alıyor:
– TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek tasarı, TCK’nın yasadışı dinlemelerle ve adil yargılamayı etkilemeyle ilgili maddelerinde değişiklik öngörüyor.
– Tasarı ile özel hayatın gizliliğini ihlal, yasadışı dinleme cezaları artıyor.
– Buna karşılık tasarıda, özel hayatın gizliliği konusunda endişe verici çok sayıda düzenleme bulunuyor. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçları için “bu fiillerin hukuka aykırı olarak işlenmesi” kriteri getiriliyor. Tasarının gerekçesinde ise istihbarat faaliyeti çerçevesinde, hakkında suç isnadı bulunmayan kişiler arasındaki telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınmasının suç oluşturmayacağı ifade ediliyor.
Gerekçede, bu kayıtların, soruşturma sonunda iddianameye konularak kamuya açık hale getirilmesinin de suç oluşturmayacağı vurgulanıyor. Bu durumda, hem suç işlemiş kişilerin özel hayata ilişkin konuşma ve bilgilerinin iddianamelere girmesi, hem de istihbari dinleme sonunda konuşmaları kayda alınan ve hakkında suç isnadı bile bulunmayan kişilerin konuşmalarının yayımlanması suç oluşturmayacak.

Haberleştirme kolaylığı
– Tasarıyla özel hayata ilişkin görüntü veya seslerin ifşası, 2 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor ancak ifşanın hukuka aykırı yapılmaması halinde ceza verilmeyeceği belirtiliyor. Tasarının gerekçesinde de kayıtların iddianameye girmesi “hukuka uygunluk” kriteri olarak gösteriliyor. Bu da özel hayata ilişkin görüntü veya seslerin iddianamede yer alması halinde istenildiği gibi haberleştirilebileceği sonucunu doğuruyor.

Bir kez ihlal yeterli
– Tasarıya göre, haberleşme ya da özel hayatın gizliliği ihlal edilerek elde edilen kayıt, bir kere ifşa edilmişse, sonradan haber yapılması suç oluşturmayacak. Haber verme sınırları aşılmaksızın ifşa edilen yasadışı dinleme ya da görüntü haber yapılabilecek. Yasadışı dinleme kaydı, seks kaseti ve benzeri yasadışı materyallerin tamamı, herhangi bir siteye yüklendikten sonra haberleştirilebilecek.

Açıklama yapmak suç
– Yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs suçunun kriterleri değiştirildi. Buna göre, “gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” ceza nedeni olacak.
Mevcut düzenlemede ise taraflardan biri lehine veya aleyhine karar çıkartmak etkilemeye teşebbüs suçunun unsuru sayılıyor.

Özel hayatın ifşası şu anda da yapılıyor
Deniz Baykal’ın Avukatı Muzaffer Yılmaz: ’Tasarının yasalaşması halinde özel hayatın ifşası, iddianameye giren konuşmaların, dinlemelerin haber yapılması ve görüntülerin yayınlanması suç oluşturmayacak. Nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Yılmaz şu yanıtı verdi: “Bu şu anda zaten yapılıyor. Yani bundan dolayı sadece gazetecilere ilişkin tazminat davası çıkıyor. Yargıtay, zaten basın özgürlüğü anlamında çok geniş yorumluyor. Tazminat davalarında da ceza davalarında da öyle. Kanun metnini gördükten sonra değerlendirmek daha doğru olur. Çıksın, kanunlaşsın ondan sonra daha detaylı değerlendirmek mümkün olur.”

AİHM’nin kararı ‘özel’i koruyor
İtalyan Sosyalist Partisi lideri ve bir dönem başbakan olan Benedetto (Benito) Craxi hakkında 1994’te “Temiz Eller” operasyonu kapsamında çok sayıda dava açıldı. Craxi, bu süreçte Tunus’a kaçtı. İtalyan polisi Craxi’nin tüm görüşmelerini dinledi. Telefon kayıtları, savcılık tarafından mahkemeye delil olarak sunuldu. Savcı, bu telefon kayıtlarının bir bölümünü duruşmalarda da okudu. Bu kayıtlar basına da yansıdı. 1998’de 4 yıl ceza alan Craxi, yayımlar nedeniyle AİHM’ye başvurdu. Craxi, özellikle özel görüşmelerinin dava dosyasına konulmasının hak ihlali olduğunu savundu.
2000’de Tunus’ta yaşamını yitiren Craxi’nin AİHM’deki davasını ailesi sürdürdü. AİHM, davayı 2003’te sonuçlandırdı.
Kararda, Craxi davasında, basında çıkan bazı telefon görüşmelerinin tamamen özel nitelikte olduğu, suçlamalarla ilgisinin bulunmadığı ya da çok az ilgisinin bulunduğu anlatıldı. Konuşmaların yayınlanmasının “sosyal ihtiyaç”la ilgisinin olmadığının vurgulandığı kararda, “Başvurucunun haberleşmesine saygı hakkına yapılan müdahale orantılı değildir” denildi.
Kararda, görüşme tutanaklarının duruşmada okunmasının hukuka uygun olmadığı vurgulandı ve İtalya, Craxi’nin ailesine 6 bin euro tazminat ödemeye mahkum edildi.

HUKUKÇU YORUMLARI:
3 kişi yerine 30 milyon duyacak
Doç. Dr. Kerem Altıparmak: AİHM’nin Guardian gazetesi için verdiği, ifşa edilen konuda yeniden yayım yapmanın suç olmayacağına ilişkin kararı var ama buna dayanarak bu konuyu genel bir kural haline getiremezsiniz. Birşeyin, bir konunun duyulmuş olması, o konunun öznesi olan kişinin haklarına bir daha zarar gelmeyecek anlamına gelmez. 3 kişinin duyduğu birşeyi, 30 milyon kişiye duyurursanız, bunun hak ihlali anlamına gelmeyeceğini söyleyemezsiniz.
Asıl garip olan yanı, her olayda internet siteleri engellenirken, şimdi oraya konulacak yayın esas alınarak özgürlüklerin korunduğunu belirten bir düzenleme yapılması.

Özel hayat ihlaline serbestlik getiriyor
Prof. Dr. Köksal Bayraktar: İfşa etmenin nasıl olacağı belli değil tasarıda. İnternet kafeler vasıtasıyla, oradaki bir bilgisayara giren herhangi bir insan, bir haberi verdiği zaman, ‘bakın işte şu internet sayfasından aldık’ diye haber yapılabilecek buna göre. Toplumda dedikodu şeklinde, söylenti şeklinde yayılan birşey bile kaynak gösterilebilecek.
Dedikoduyu bile meşrulaştıran bir kavram. İkinci yayın, şahısları karalama yönünde bir vasıta olarak kullanılabilir. Bırakınız boşluğu, özel hayatın gizliliğini ihlal etmede geniş bir serbestlik alanı tanır bu düzenleme. Çok tehlikeli bir madde. Basına serbestlik tanıyoruz diyorsunuz ama özel hayatın gizliliği suçları fiilen ortadan kalkacak.

***
HABERTÜRK

SİYASİ KULİSLERİ HAREKETLENDİREN TEKLİF

İttifak tartışmaları sürüyor… Antalya’da bulunan DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, dün gazeetcilerin ittifak çalışmalarıyla ilgili sorularını yanıtladı. Zeybek şöyle dedi: “AKP bu kadar meydanı boş bulmamalı, çünkü bu Türkiye için tehlikeli. Bunun iki yolu var. Meclise bir sağ bloğun veya sağ partilerden meydana gelen bir bloğun girmesidir.

Vatan’ın haberine göre, Bunun için Saadet Partisi, Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi ile temaslarımız var ve devam ediyor. Ama çatıda anlaşamıyoruz. MHP ile yapılacak bir ittifak yüzde 20’leri bulan oy meydana getirir. Bunu iyi tanzim edersek yüzde 30’lara kadar götürürüz. Bunun içine Türkiye Partisi, BBP, Saadet Partisi’ni de razı edebilirsek bu bir iktidar projesidir. Tek başına bir iktidar olacak bir akım meydana gelir. Bir sinerji meydana gelir. MHP lideri Devlet Bahçeli’den 10 gün önce görüşme isteminde bulundum. Bir; çatı MHP olur, iki; ben aday olmam, üç; başka herhangi bir talebimiz olmaz. Daha ne diyeyim. Memleket için uygun olan neyse görüşme talep ettik ve bunu açıklamaktan da çekinmiyorum.”

‘İttifak yapmadan seçime gireceğiz’
MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, MHP’nin hiçbir siyasi parti ile ittifak yapmadan seçime gireceğini söyledi. Bodrum’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan Toskay, şöyle dedi: “Türkiye, fevkalade önemli, kader seçimi denilebilecek bir seçime doğru gidiyor. Memleketin geleceğinden kaygı duyan herkesin, gelip MHP ile birlikte siyaset yapabileceğini söyledik ama bir siyasi kurum olarak hiçbir siyasi kurumla biz ittifak yapmayız. Hedefimiz, biz bütün illerdeki bütün milletvekillerine talibiz. Tek başına iktidar hedefiyle yola çıktık ama neticede bu bir seçim. Milletin vereceği oya da saygı duymak lazım.”

***
KRAL’IN ABD’YE GÜVENİ KALMADI

Bahreyn’e asker gönderen Suudi Arabistan’ın ABD’nin Basra Körfezi stratejisine güvenmediği belirtildi
“Dış Politika Araştırma Enstitüsü” tarafından yayınlanan bir raporda, Suudi Krallığı’nın, Bahreyn’deki Şii isyanına karşı en cesur askeri adımını attığı ifade edildi. Ancak, Suudi Arabistan müdahalesinin, İran ile bir çatışma riskini artırdığına da yer verildi. Raporda, bölgede yaşanan olayların Riyad’ın kafasını iyice karıştırdığı ve ABD’nin bölgedeki çabalarına güvenini yitirdiği kaydedildi. “Bahreyn’e Suudi Müdahalesi: Gerekli Şeytan mı Yoksa Stratejik Hata mı” adlı raporda, nüfusunun yüzde 70’i Şii olan Bahreyn’deki İran mevcudiyetinin Riyad’ı korkuttuğuna yer verildi. Raporda, Suudiler’in Bahreyn’e müdahalesi, “ABD ile Riyad arasındaki ilişkilerin en düşük noktası” olarak nitelendi.

***
ADAY ADAYLARINI SANAL ORTAMDA YARIŞTIRIYOR!

MHP 12 Haziran Genel Seçimi için milletvekili adaylarını sanal ortamda belirliyor. Twitter hesabı açarak sanal ortamı etkin biçimde kullanmaya başlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, aday belirleme sürecinde de internetin hızından yararlanıyor. AK Parti ve CHP’nin aksine temayül yoklamaları ve önseçim yapmayan MHP milletvekili adaylarını sanal ortamdan yararlanarak belirliyor. Parti üyeleri kendilerine verilen bir şifre ile girdikleri internet sitesi üzerinden kendi illerindeki aday adaylarına oy vermeye başladı. Bahçeli, her ilin aday sıralaması belirlenirken bu sonuçların da dikkate alınacağını belirterek sisteme ilk gün 23 bin partilinin girdiğini açıkladı. Partili iki bilgisayar mühendisi tarafından kurulan sistemin Türkiye’de bir siyasi parti tarafından ilk kez kullanıldığına işaret eden Bahçeli, internet üzerindeki uygulamanın ön seçim ve temayül yoklamasına göre “daha pratik ve ekonomik” olduğunu vurguladı.

ÜYELERE ÇAĞRI YAPTI
Bahçeli, www.mhpbilgi.com’dan yayınlanan mesajında örgütlere, 12 Haziran için “tek başına iktidar” hedefine vurgu yaparak, “Bu sebeple, ilinizden milletvekili aday adayı olarak başvuran değerli şahsiyetlerle ilgili kanaatleriniz, yapacağımız değerlendirmelerde büyük önem arz etmektedir. İlgilerinizi rica ederim” diye sesleniyor. İnternet üzerindeki sisteme de, “Genişletilmiş teşkilat yoklaması” adı verildi. Şifreleri ile sisteme giriş yapan MHP üyeleri, illerindeki partili aday adaylarıyla ilgili fikrini, “olumlu, olumsuz, fikrim yok” gibi seçenekler arasından bildiriyor. Yoklamanın tamamlanmasının ardından her il için aday adayları sıralaması yapılacak. Bu sistemle elde edilecek bilgiler, aday listeleri hazırlanırken kullanılacak.

***
HÜRRİYET

‘ŞİFRE’YE YANIT YOK

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, Yükseköğretim Geçiş Sınavı’nda (YGS) bazı soruların şifreyle doğru cevaplandırılabileceği iddialarını yanıtlamak için dün basın toplantısı düzenledi.YGS 2011’de hiçbir yanlışlık ve uygunsuzluk olmadığını savunan Demir, basına dağıtılan kopyalarda “şifre” olduğu iddialarını da yalanladı. Bazı açıklamaları gazeteciler ve uzmanlar tarafından “tatmin edici” bulunmayan Demir, şunları söyledi:

YANITLADIKLARI

1 milyon 700 bin kitapçığı her isteyen internet sitesine girdiği zaman görebilecek mi? Yoksa sadece kendi kitapçığını mı görecek?
1 milyon 700 bin kitapçığı il bazında, bina bazında tüm kamuoyu, 70 milyon istediği zaman görebilecek. Adaylar kendi kitapçıklarını önce soru kitapçığı numarası ile girip bulacaklar. Kişisel hiçbir bilgi verilmeyecek sadece kitapçık numarasıyla görüntülenebilecek.

Hiçbir şifre yok

Adaylar kendi soru kitapçığının başka hiçbir adayda olmadığından nasıl emin olacak? Her bir adaya soru kitapçığı varsa, her bir aday için şifreleme yapılabilmesi mümkün olabilir mi? Yüksek puan alan adayların kitapçıkları görülebilecek mi?
Aday kendi kitapçığını bir dakikada bulabilir. İstediği kişinin kitapçığıyla da mukayese edebilir. Tereddüt oluşmaması için en yüksek puan almış belli sayıdaki adayın soru kitapçığı numarası da kamuoyuna duyurulacak. Hiçbir şifre olmadığı da böylelikle görülecek. Bir milyon 700 bin soru kitapçığının üretilmesi ve üretilen soru kitapçıklarının da doğru cevabın nerede olduğu yanlış cevapların da yerlerinin de belirlenmesi için bir algoritma gerekli. Bu algoritmayı devre dışı bırakmak istenilen adaya istenilen kitapçığı götürme, verme gibi bir şey ihtimal dışı.
Eskiden şıklar ya büyükten küçüğe, ya da küçükten büyüğe sıralanıyordu. Uzmanlar şıkların karşılaştırılamayacağını söylüyor. Siz şıkları karşılaştırabildiniz?
Adaya özgü sıra kitapçığı yapabilmenin tek şartı cevap şıklarının dağıtılmasıdır. Sıralı olmamasıdır. Sadece soruların yerlerinin değiştirilmesinde çok fazla kombinasyon yapılamaz. Dünyada da çok sayıda uygulanıyor.
Her basın kuruluşuna tek bir kopya değil de, farklı kopyalar verseydiniz böyle bir sorun yaşanır mıydı?
Bu tartışmalar yaşanmazdı. Her basın kuruluşuna adaylara gönderilmiş sistemden türetilmiş yeni bir soru kitapçığı gönderseydik bunları yaşamayacaktık. Bunu kabul ediyorum. Neden bu yıl ‘Sorular sadece TRT’de yayınlanacak’ açıklaması yapıldı? Göreve geldiğim günü elime sözleşme verildi. ‘Filan kuruluş bizim soruları yayınlayacak ve bin lira ödeyecek’ böyle bir şey olamaz. Bu kadar emekle yapılan bir soru kitapçığı, bundan gelir sağlayacak bir kurum veya şirkete bin lira karşılığı devredilemez. O günden itibaren telif haklarımız konusunda çok dikkatli davranmaya başladık. Soru kitapçıklarına bir bedel karşılığı yayınlama izni verdik. Görsel olarak da TRT bir kamu kuruluşu olduğu için sözleşme kapsamında TRT’ye devrettik.

Savcıya cevap veririm

KPSS’ye ilişkin 9 aydır süren soruşturma bitmeden savcılık yeni bir soruşturma başlattı. İfade verecek misiniz?
Yargıya karşı kimsenin dokunulmazlığı söz konusu değildir. Tabii ki talep edilirse gerekli cevapları vereceğim. Her türlü soruya açığız. Hiçbir tereddütümüz yok. Savcılık her sınav merkezinden birer tane örnek kitapçık aldı. İnceliyor.Eğer böyle bir şifre olduğu ortaya çıkarsa istifa etmeyi düşünür müsünüz? Şifre diye bir şey söz konusu değil. Sıralı bir dizinin bir noktasının değiştirilmeden diğerlerinin değiştirilmesi ile ortaya çıkmış bir durumdur. Arkadaşlarım ve ben iddianın doğru olmadığına inanıyorum bu nedenle istifayı gerektirecek bir durum yok.

YANITLAYAMADIKLARI

Basına verdiğiniz kopyalarda şifreleme var mı, yok mu?
Şifre çok geniş bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Net bir şekilde açıkladım. Master kitapçığımızda cevap şıkları küçükten büyüğe doğru sıralanmış vaziyette. Master kitapçığı hiç kimse görmedi. Master kitapçıktan türetilmiş kitapçıklar basına dağıtıldı. Master kitapçıktaki doğru cevabın yeri değiştirilmeden yanlış cevapların yeri karıştırılmış bir kopya. Dolayısıyla sıraya dizdiğinizde yerinde kalan kalan doğru cevap olmakta. Bu hiçbir zaman şifre olarak algılanmamalı. Çok basit bir mantık. Dizili bir şeyin saklamak istediğiniz bir şeyi sabit tutup, diğerlerini değiştirdiğinizde siz nerede olduğu çok net bir şekilde görebilirsiniz çünkü o yerinde durdu. Dolayısıyla bu bir şifreleme değil. Bu basına verilen sınavda kullanılmamış yeni bir kopya. Eğer şifre geçerli olsa 40’ta 40 olması gerekir. Basına verdiğim kopya da doğru cevapların, doğru yerinde olmasından emin olmak için bunu yaptım. Basına verilen kopya da hiçbir adaya verilmemiştir.
Basına dağıtılan kopyalarda matematik sorularının doğru yanıtlarını bulmak için geçerli olan formül, diğer testler için de geçerli mi?
Tamamen geçerlidir. Eğer siz küçükten büyüğe doğru sıralama yaparsanız, hepsinde bu geçerlidir. Türkçe testlerinde de ‘yalnız bir, yalnız iki’ gibi şıklarda küçükten büyüğe sıralamayı yaparsanız bu formül olur.

Türkçe formülü

Basına dağıtılan Türkçe testindeki sorularda da bu formülün olduğuna dair bir örnek gösterir misiniz?
Kısadan uzuna şeklinde cevapları olabilir. Şifre yok zaten. Basına dağıtılan soru kitapçığında doğru cevabın yerinin muhafaza edilmesinden kaynaklanan bir durumdur.
Adaylara dağıtılan herhangi bir kitapçıkta da, basına dağıtılan kopyadaki cevap şıkkı dizilimi geçerli olabilir mi? Depolardan baktığınız kitapçıklarda kaç örnekleme yaptınız?
Master kitapçık dediğimiz ana kitapçıktan 1 milyon 700 kitapçık oluştururken, rastgele yerleştirilecek bir algoritmaya kullanıyoruz. Bu algoritma kapsamında sadece rastgele olabilecek biçimde çakışmalar olabilir. Bunların sayıları çok değil. 1 veya 2 tane olabilir. Savcılık da belirli sayıda rastgele soru kitapçığı aldı ve inceliyor.

Aynı iki kitapçık yok

1 milyon 700 bin farklı soru kitapçığı var diyorsunuz. Bu kadar sayıda cevap anahtarı var mı? Soru ve yanıtları birbirinin tıpa tıp aynısı olan iki kitapçık olabilir mi?
Bir algoritma kapsamında çok sayıda cevap anahtarı oluşturuldu. Ben sınav sonrasında madde analizi yapmak zorundayım. Sadece doğru cevabın işaretlenmesi yetmez. Hangi yanlış cevabın da işaretlendiğini bilmek zorundayım. Dolayısıyla yanlış cevapların yerlerini de tespit edebilmem gerekir. Bu nedenle bir algoritma kapsamında çok sayıda cevap anahtarı üretildi ve o anahtarlarla adayların her birinde farklı soru kitapçığı üretildi. Sayısı bize kalsın. Birbirinin tıpa tıp aynısı olan iki kitapçık yok. Kızlara “pozitif ayrımcılık”la tek bir okulda sınava girmeleri için sisteme müdahale edilebiliyorsa, şifreli kitapçıkların kime gönderileceğine dair bir müdahalede yapılmış olabilir mi?
Tüm kamuoyuna tüm soru kitapçıklarını bina bazında vereceğiz. Bu bu soruyu yok edecek. İstediğiniz kişiyi kontrol edeceksiniz. Basına dağıtılan kopya hiçbir yerde yok. Herhangi bir adaya herhangi bir cevap anahtarının verilmesi mümkün değildir. Cevap anahtarı diye bir şey sistemin dışında basılı ortama çıkmamaktadır. Bu nedenle hiçbir adaya ulaşmadığını garanti edebilirim.

***
BAKAN’DAN DİNK CİNAYETİ İLE İLGİLİ ŞOK SÖZLER

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’den Türkiye’nin gündemine oturan bir gazeteci, Ahmet Şık’ın kitabı hakkındaki açıklaması, toplantılan kitabı internetten indirip okuduğu açıklaması hafta sonu boyunca tartışıldı. Ancak Ergün’ün, bir başka gazeteci, Hrant Dink konusundaki sözleri daha büyük bir tartışma çıkarmaya aday. Bakan Ergün, Türk Ceza Kanunu’nun 301’in maddesinde yapılan ilk değişikliğin, Dink cinayetinin önünü açan gelişmeleri tetiklemiş olabileceğini söyledi.21. yüzyılda birçok şeyin yasak olmaktan çıktığını vurgulayan, yasal altyapının da buna göre kurgulanması gerektiğini belirten Ergün’ün ana mesajı şu; İş yasaları yapmakla bitmiyor; Bunun bir de uygulama aşaması var. Bakan Ergün’ün tartışılacak sözleri de, bu mesajı örneklerle somutlaştırdığında geldi. Çünkü Ergün, sözlerini somutlaştırırken, Türkiye yakın tarihinin en tartışılan olaylarından birini, Hrant Dink cinayeti örnek gösterdi.

PATIR PATIR 301 DAVALARI AÇTILAR

“Bazen yasa imkan verse bile uygulamacı, iyi yorumlamıyor. Biz bunu, en önemli örneği Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi. Bu maddede hata yaptık. Dedik ki, savcılar mutlaka bu konuda özgürlükçü yorum yaparlar. Bu tür davaların açılıp açılmayacağı daha önce Adalet Bakanlığı iznine bağlıydı. Biz bunu 2005’te TCK’de kaldırdık. Dedik ki, savcılar baksınlar, açılması gerekiyorsa açsınlar, gerekmiyorsa açmasınlar.
Niçin Adalet Bakanlığı’na gelsin bu konular dedik. Ama savcılar patır patır 301 davaları açtılar…”
Ve Bakan’ın deyimiyle, “patır patır” Hrant Dink aleyhine açılan davalar, ortamı gerdi, provokasyonlara yol açtı ve sonuçta suikast gerçekleşti;

İşte Bakan’ın sözleri;

“Aslında Hrant Dink cinayeti ortaya çıktı. Eğer 301. madde ile ilgili 2005 yılında bu öngörü olabilseydi, ‘bizim savcılar pat pat dava açarlar, bu işi özgürlükçü biçimde yorumlamazlar, önüne gelen bu davalara muhatap olur’ diye bakmış olsaydık, Adalet Bakanlığı izni devam ederdi. Muhtemelen Adalet Bakanlığı da Hrant Dink ile ilgili konularda, onun yazdıkları, söyledikleri konularda izin vermezdi, büyük bir ihtimalle de böyle bir dava açılmazdı.”

Açılan davalar sonucunda, ciddi tepkiler, protestolar geldiğini belirten Ergün, şöyle devam etti;

“Kerinçsizler falan, protesto yaptılar, eylemler örgütlediler, yumurtalar attılar adamın üstüne. Acaip provakatif tablolar ortaya çıktı Hrant Dink’in yargılandığı davada. Provakatif eylemler, sonunda gitti gitti Dink cinayetine kadar vardı. Karşımıza böyle bir tablo çıktığını görmüş olduk.”
Ergün, sonradan 301’i yeniden gündeme aldıklarını ve bu tür davaların açılmasını yeniden Adalet Bakanlığı iznine bağladıklarını vurguladı.

Anayasa Mahkemesi’NE BAŞÖRTÜSÜ ELEŞTİRİSİ

Bakan Ergün’ün, yasaların özgürlükçe şekilde yorumlanması konusunda verdiği bir başka örnek de üniversitelerdeki başörtüsü yasağı.
“Bazen hukuki metin çok iyi olsa bile yorum özgürlükçü olmazsa, dar bir yorumla hareket edilebiliyor. Bunu herkesin iyi değerlendirmesi lazım. Anayasa Mahkemesi kararlarında da gördük bunu. Anayasa’dan çok şikayet ediyoruz mesela biz. Metninden de ruhundan da şikayet ediyoruz. Ama her şeyi kötü değil. O anayasada bile güzel şeyler var” dedi Ergün ve sözü, Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde başörtüsünü yasaklayan kararına getirdi;
“Anayasa mahkemesi, anayasayı yorumlama tekeline ben sahibim diyor. İyi de, öyle kötü yorumluyorsun ki, anayasanın metni senin yorumundan daha iyi. O kadar kısıtlayıcı hürriyet bağlayacı yorumlama getirdi ki. anayasanın tanıdığı özgürlükler hepsi mahkemenin yorumuyla ortadan kaldırıldı. Anayasa daha fazla özgürlük tanıyordu. Mahkeme yorumlarıyla bu hürriyetleri tamamen ortadan kaldırdı. Üniversite öğrencilerinin üniversitelerde hürriyetlerinin kısıtlanmasının en büyük nedeni anayasa mahkemesinin kötü yorumudur.”
Bakan Ergün’e göre, başörtüsü yasağı öncelikle üniversitelerin 28 Şubat’ın ve 12 Eylül’ün etkisiyle yaptığı kötü uygulamalarla başladı. Ancak bu kötü uygulamayı kuvvetlendiren ise Anayasa Mahkemesinin, “özgürlükçü olmayan” yorumu oldu;
“Anayasa’nın kendisi böyle bir yasaklama getirmiyor. Anayasa o açıdan o yorumlardan uygulamalardan daha özgürlükçü bir anayasa. Anayasa kişilerin o hürriyetini güvence altına alan bir metin içeriyor. Bilakis 14. maddenin 2. fıkrası bu hürriyetleri ortadan kaldıracak şekilde anayasayı yorumlayacakları suçluyor. Ama bizim Anayasa Mahkememiz öyle bir yorum getirdi ki. Yorum yorum tekeline sahibim diye, daralttı daralttı, anayasanın sağladığı hürriyeti ortadan kaldırdı.”
Peki, Ak Parti’nin seçimlerden sonra gündeme getirmeye söz verdiği yeni Anayasa nasıl olacak? Daha mı basit? Daha mı yoruma açık?
Bakan Ergün, bu sorulara “evet” yanıtını veriyor. Ancak Anayasa basit de olsa, her zaman yoruma açık olacak;
“Kanunlar öyle net olsun ki hakimin insiyatifi çok geniş olmasın. Dünyada böyle bir hukuk yok, hakimin insiyatifi olmayan. Böyle bir şey olur mu? Hakimin önünde şu tür suçlar mesela; kişinin suçlu olduğuna karar verilir, 2 ila 10 yıl hapisle cezalandırılır, diyor. 2 mi 10 mu? Bu kadar geniş bir hakim insiyatifi olur mu? Olur. Kişi o suçu işlemiştir ama o kadar çok unsur vardır ki hafifletir, 3 yıl verirsiniz. Diğeriyle ilgili hiç yoktur,. İnadına yapmıştır 10 yıl verirsiniz. Bunu hakim görecek. Hakimin elinde böyle bir argüman olursa hareket edebilir. Olmazsa hafifletici bir çok sebebi olan adamla olmayan adama aynı cezayı vermek zorunda kullanabilir. Ama bir hakim bunu kötüye de yorumlayabilir. Hafifletici nedeni olmayan adama başka ilişkileri nedeniyle 2 yıl da verebilir. Böyle bir risk var. Ama bu risk var diye hakimin insiyatifini ortadan kaldırmak da doğru değil. Varsa o zaman yargının üst mekanizmaları bunlara gereken muameleye tabi tutarlar.”

ÇIKIŞLARI İYİ AMA DURUŞLARI DEĞİL

Yeni Anayasa’yı, seçimlerden sonra yeni parlamento yapacak. Ancak tartışmalar şimdiden başladı. Anayasa tartışmalarını da, TÜSİAD’ın ortaya koyduğu yeni Anayasa prensipleri alevlendirdi. Bakan Ergün’ün, önce yapılan çalışmayı kamuoyu ile açıklayıp, “hocalar hazırladı” diyen TÜSİAD’a eleştirisi var;

“Taslağı hazırlayanlar hocalar. TÜSİAD yöneticileri hazırlamadılar ama TÜSİAD yöneticileri anayasa çalışması yapılmasını sipariş ettiler. İstediler yani. Hocalar heralde kendi kendilerine gelip de bir araya toplanın bakalım, biz bir anayasa hazırlığı yaptık, demediler.”

TÜSİAD’ın daha önce de Anayasa değişikliği konusunda aktif tavır aldığını hatırlatan Ergün, şöyle devam etti;

“TÜSİAD bu gibi işlerde daha önce de hazırlığı olan bir organizasyon. Önceki anayasa tartışmaları sırasında da hazırlıkları oldu. 1990’lı yıllarda da çalışmaların içine girdi. Fakat son şeyde, iyi bir duruş sergileyemedi TÜSİAD.”

Ergün’ün TÜSİAD’a eleştirisi, sadece Yeni Anayasa taslağı konusunda değil. Örgütün, 12 Eylül referandumunda da “iyi bir duruş sergileyemediğini” söyleyen Bakan, bunu şu sözlerle açıkladı;
“12 Eylül paketi eksik bulunmuş, bazı unsurlarına katılmamış olabilir ama, ‘ben bu işlerin içinde yokum’ tutumu doğru değildi. Türkiye’nin anayasası değişiyor ve Anayasa yapıldığından beri en kapsamlı değişiklik yapılıyor ve halka sunuluyor. TÜSİAD gibi bir kurum içerikle ilgili tartışmalara katılmalıydı. İlle ‘benim oyum hayır’ demek mecburiyetinde değil kimse. Kimseden böyle bir şey istemedik. İçeriği ile ilgili tartışmalar katılsın. Oyu verecek olan halk. Halkın bu tartışmalar neticesinde kafası berraklaşsın. ‘hayır’ diyecek olan da berrak bir şekilde görsün de ‘hayır’ desin. ‘Evet’ diyecek olanlar da görsün ve ‘evet’ desin. TÜSİAD gibi organizasyonlar da bu tartışmalara katılsınlar, “iyi tarafları şu, eksik tarafları bu’ desinler. Çünkü öyleydi. Anayasa tartışmalarının ruhu öyledir.”

İŞTE HRANT DİNK CİNAYETİNE GÖTÜREN 301. MADDE DEĞİŞİKLİĞİ:

(1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede, bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.’’

Dink cinayeti sonrası 301. madde, 2008 yılında yeniden değiştirilerek şöyle düzenlendi:

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesinde değişik öngören 5759 sayılı ”Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da yeni hali:
301. maddenin başlığı, ’’Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama’’ olarak değişti.
(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini veya Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, 1. fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır.’’

***
SİRKTEN KIZ KAÇIRMA

15 yaşındaki kızı kaçırdı, kaza yapınca yakaland. Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde çalıştığı işyeri sahibinin kızı 15 yaşındaki kızı H.Ö.’yü, gittikleri sirkte kandırarak otomobille kaçıran 29 yaşındaki Hasan İ., kaza yapınca jandarma tarafından kıskıvrak yakalandı.H.Ö. ile ablası 16 yaşındaki F.Ö., dün öğle saatlerinde ilçedeki sirk gösterisini izlemeye gitti. İki kız kardeş sirkte babaları Tevfik Ö.’nün inşaat firmasında çalışan Hasan İ. ile karşılaştı. Daha önceden birbirlerini tanıyan Hasan İ. ve iki kız kardeş önce konuşmaya başladı, ardından Hasan İ. iki kızı otomobille gezmeye davet etti. Kardeşlerin teklifi kabul etmesi üzerine otomobiliyle kızları şehir merkezinde dolaştıran Hasan İ. bir süre sonra bir markette durarak, abla F.Ö.’yü bıraktı ve H.Ö. ile birlikte hızlıca uzaklaştı. Akşam saatlerinde ilçe merkezinden 15 kilometre uzaklıktaki Üzümlü Beldesi’ne giden Hasan İ., burada H.Ö.’ye elle tacizde bulundu. Alkollü olan Hasan İ., bu sırada direksiyon kontrolünü yitirince kaza yaptı. Yoldan geçenlerin 112 acil servise haber vermesi ardından H.Ö. ambulansla Fethiye Devlet Hastanesi’ne götürülürken, kaza yerinde kalan Hasan İ., jandarma tarafından yakalandı. Sağ ayağında kırık olan H.Ö.’nün tedavisi sürerken, Hasan İ. de yakalandıktan sonra hastaneye sağlık kontrolüne getirildi. Bu sırada hastaneye gelen H.Ö.’nün annesi Ayten Ö., Hasan İ.’nin bulunduğu odaya girerek, saldırmak istedi. Bunun üzerine küfür edip bağıran Hasan İ., görüntü çeken gazetecilere de saldırdı. Daha sonra ağzı kapatılarak jandarma arabasına bindirilen Hasan İ. ile ilgili soruşturma sürdürülüyor. Hasan İ.’nin geçen Eylül ayında da başka bir kızı kaçırmak suçundan yakalandığı ve 2 ay cezaevinde tutulduktan sonra serbest kaldığı belirtildi.

***
AKŞAM

MEMURA ‘MAAŞ KREDİSİ’ UYARISI

Maaş kredisi faizleri kredi kartı faizinin neredeyse 2 katına ulaşıyor. Maaşında oluşan açığı kapatmak için bankaların ”maaş kredisi” uygulamasını kullanan memurlar, krediyi kapatma süresine göre kabarık bir borç yüküyle karşı karşıya kalıyor.
Memur-Sen’e bağlı Büro Memurları Sendikası (Büro Memur-Sen) memurların maaşlarının ödendiği bankaların ”maaş kredisi” uygulaması ve bunun çalışanlara yansımalarına ilişkin araştırma yaptı. Araştırmada, kamu kurum ve kuruluşlarıyla promosyon sözleşmesi imzalayan bankaların, çalışanlardan piyasa oranlarından çok daha yüksek faiz gelirleri elde ettikleri savunuldu.
Kamuda çalışan 3 milyona yakın memur ve işçinin maaşlarının ödenmesi amacıyla kurum ve kuruluşların belirli periyotlarla ”promosyon ihaleleri” düzenlediği anımsatılan araştırmada, genellikle 3 ya da 5 yıllık dönemler için ihaleyi kazanan bankalarla ”promosyon sözleşmesi” imzalandığı ve çalışanlara belirli oranlarda promosyon bedeli ödendiği ifade edildi. Araştırmada, bu bedelin 5 yıllık sözleşmeler için ancak 3 bin liraya kadar çıktığına ve genellikle 3 ya da 6’şar aylık dönemlerde taksitlerle çalışanlara yansıtıldığına dikkat çekildi.
Promosyon sözleşmelerinde, çalışanlara kullandırılan kredi faiz oranlarının piyasaya göre daha düşük olma mecburiyeti bulunduğu vurgulanan araştırmada, ancak özellikle son zamanlarda bazı bankaların çalışanlara kredi kullandırırken maaş kredisini kredi alabilmek için ön koşul olarak sunduklarına yer verildi.
Genellikle yüzde 4 civarında faizi olan ve ”maaş kredisi” olarak da adlandırılan bu kredinin, bankamatik kartındaki maaş limitine eklendiği ve maaş gibi rahat bir şekilde kullanılabildiği belirtilen araştırmada, kullanılan maaş kredisinin de faiziyle birlikte ay başında maaştan otomatik olarak çekildiği belirtildi.

-”MEMURLARIN YÜZDE 60’NIN VAR”-

Maaş kredisinin, rahatça kullanılabilmesi, yüzde 4’lük faiz oranının büyüklüğünün bazı çalışanlar tarafından farkına varılamaması ya da bazı çalışanların son çare olarak bu yola başvurmaları nedeniyle oldukça yaygınlaşmaya başladığına dikkat çekilen araştırmada, çalışanların yüzde 60’ının maaş kredisi bulunduğu ve bazı memurların bu kredi limitinin tamamını kullandığı vurgulandı.
Araştırmada, maaş kredisi kullanımı ve bunun memurlara geri dönüşü konusunda şu örneklere yer verildi:
”Bir çalışan ay içerisinde gelirinden 100 lira daha fazla harcama yapmak zorunda kalması ve bu açığı maaş kredisi ile finanse etmesi durumunda ay sonunda yüzde 4 faizi ile birlikte toplam 104 lira maaşından kredi borcu tahsil ediliyor. Maaşını 104 lira eksik alan çalışan bu kez de 104 lira çekmek zorunda kalıyor. Ay sonunda ise faiziyle birlikte 108.16 lira borç ödemesi gerekiyor. Açığını kapatamayan çalışan, aynı şekilde faizlerini de çektiği krediye yansıtması durumunda sadece 100 liralık borç için 12 ayda 362.68 lira, 24 ayda bin 664.59 lira, 36 ayda da toplam 4 bin 470.22 lira faiz ödemek zorunda kalıyor.
Kredi taksitlerinin maaş kredisi ile ödemek zorunda kalınması durumunda, örneğin yeni bir araba almak isteyen kamu çalışanı, 30 ay vadeli olarak 12 bin lira kredi çekmesi durumunda aylık 482.83 lira kredi taksit ödemesi ile toplam 2 bin 484.90 lira faiz yükümlülüğüne giriyor. Ancak kamu çalışanı kredinin ilk taksitini maaş kredisinden ödemek zorunda kalır ve sonraki aylar bu açığını maaştan kapatamayıp, maaş kredisi için ödediği faizleri de tekrar çekmek zorunda kalırsa, 30 ayın sonunda toplam ödediği faiz miktarı 16 bin 162.67 liraya ulaşıyor.”

-YASAL DÜZENLEME İÇİN GİRİŞİM-

Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Merkez Bankasının kredi kartı faiz oranlarının azami yüzde 2.12 olacağı yönündeki kararını hatırlatarak, şunları kaydetti:
”Kamu kurum ve kuruluşlarının düzenledikleri promosyon ihalelerine sendika temsilcileri de katılıyor. Ancak ihaleyi kazanan bankalarla yapılan hiçbir sözleşmede söz konusu maaş kredisinin zorunlu tutulacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bankaların, kredi kartı azami faiz oranlarından bile çok daha yüksek faizli maaş kredisi uygulamaları ile zaten zor durumdaki memurlar mağdur edilmektedir. Bu durumun düzelmesi amacıyla gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için girişimlerimizi sürdüreceğiz.”

***
ÇUVAL OPERASYONUNUN PERDE ARKASI

4 Temmuz 2003’te Türk Özel Kuvvetleri’nin Süleymaniye’deki karargahını basan Amerikan güçlerinin bunu niye yaptıklarının cevabı, ABD kriptolarına yansıdı: Bir Türk askeri de Kerkük Valisi’ni öldürme planının parçasıydı.

BÜYÜKELÇİLİKTEN İLK BİLGİ: ELİMİZDE 23 SİVİL VAR

Taraf Gazetesi’nin yayınladığı Wikileaks iddialarına göre, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Pearson, Süleymaniye baskınını Türk yetkililerden öğrendi ve teyit etmek için yedi saat uğraştı. Sonunda Türk Dışişleri’ne bilgi verdi: Üzerlerinde kimlik ve üniforma olmadığı için ivil oldukları varsayılan 23 kişiyi gözaltına aldık…
Ve merkeze yazdı: 48 saat içinde serbest bırakmalıyız.

BAĞDAT SORUŞTURUYOR, BOŞUNA ENDİŞELENMEDİK

‘Çuval olayı’ oalrak hafızaya kazınan baskının perde arkası ABD kriptolarına yansıdı: ”Bağdat’ta, Türk Özel Kuvvetleri’nin bir mensubunun Kerkük Valisi’ni öldürme planının parçası olduğu iddiasına ilişkin soruşturma sürüyor.”
Pearson, Bülent Arınç’a aynısını söyledi: Endişelenmemiz için iyi bir neden var.

SADDAM’IN FEDAİLERİ GİBİ

Dışişleri Müsteşar Vekili Baki İlkin, Süleymaniye baskınının bütün ayrıntılarını, ABD Büyükelçisi’ne anlattı: Sis bombalarıyla girip bayrağımızı indirmişler.
İlkin, baskın yapan ABD askerlerinin tutumunu da şöyle tarif etmiş: Saddam’ın Fedaileri’ne davranır gibi davranmışlar. Bu tutum müttefikliğe asla sığmıyor.

DİSİPLİNSİZE CEZA VERİRİM

ABD Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Jones, 8 ve 18 Temmuz 2003’te Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’e, Türk Özel Kuvvetleri’nin Irak’taki niyeti konusunda ciddi kaygılar olduğunu iletti. Özkök, ‘’Disiplinsiz olanı cezalandırırım’’ dedi.

GÜL’E AYNI MESAJ

Kriptolar, Dışişleri Bakanı Gül’ün ordunun baskısına rağmen ABD gezisini iptal etmemesinin, Amerikalı yetkilileri çok memnun ettiğini gösteriyor. PEarson merkezi uyarmış: Bu olay konusunda sağlam bilgiye ve delile sahip olduğumuzu orada Gül’e anlatın.

***
ELÇİNİZİ GERİ ÇEKİN, YOKSA GELMİYORUM

Avusturya, Die Presse Gazetesi’ne verdiği demeç kriz yaratan Viyana Büyükelçimiz Ecvet Tezcan’ın, Cumhurbaşkanı Heinz Fischer’in, Mayıs’ta Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesi geri çekilmesini istedi. Viyana, aksi halde ziyaretin tehlikeye gireceğini Ankara’ya bildirdi.
AVUSTURYA Cumhurbaşkanı Heinz Fischer’in, Mayıs’ta Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesi iki ülke arasında yeniden büyükelçi krizi patlak verdi. Avusturya, Ankara’ya farklı diplomatik kanallardan gönderdiği mesajlarda, 2010 Kasım’ında Die Presse Gazetesi’ne verdiği demeçle soruna neden olan Viyana Büyükelçisi Ecvet Tezcan’ın, ziyaret öncesi geri çekilmesini istedi. Viyana yönetimi, aksi takdirde Fischer’in resmi ziyaretinin tehlikeye gireceğini Ankara’ya bildirdi. Büyükelçi Tezcan, demecinde, Avusturya Hükümeti’nin yabancılar politikasını eleştirerek, “Bu politikayla ülkedeki Türkler gettolaşmaya zorlanıyor” demişti.
Avusturya, ülkenin içişlerine karıştığı gerekçesiyle Büyükelçi Tezcan’ı Dışişleri Bakanlığı’na davet ederek sert bir nota vermişti. Başbakan Werner Faymann, “Tezcan’ın açıklamaları profesyonellikten uzak ve kabul edilemez. Kendisi açıklamalarıyla iki ülke arasındaki iyi ilişkileri de zedelemiştir. Bu olayın sonuçları olacaktır” derken, Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile telefonda görüşerek, büyükelçinin geri çekilmesi mesajı vermişti. Aşırı sağ eğilimli Özgürlükçüler Partisi ise hükümetten, “Türkiye ile diplomatik ilişkilerin kesilmesini” talep etmişti.

Elçiye yer aranıyor

Tezcan’ın hâlâ Viyana’da kalmaya devam etmesi nedeniyle Avusturya, Cumhurbaşkanı Fisher’in ziyaretiyle ilgili planlama sırasında konuyu bir kez daha gündeme taşıdı. Kulislerde yaklaşık iki yıldan beri Viyana’da bulunan Tezcan için merkezde veya bir başka yurtdışı temsilciliğinde yer arandığı konuşuluyor.

Türkler virüs muamelesi istemiyor

Büyükelçi Tezcan Die Presse’ye verdiği demeçte özetle şunları söylemişti: “Viyana’da Türkler konut talebinde bulunduklarında, hep aynı semte gönderiliyorlar; bir taraftan da gettolar oluşturmakla suçlanıyorlar. Türkler kenara itiliyor. Entegrasyon kültürel ve sosyal bir sorun. Halbuki Avusturya’da entegrasyondan İçişleri Bakanlığı sorumlu. Bu inanılmaz bir şey. İçişleri Bakanlığı entegrasyon sürecine müdahale etmeyi bırakmalıdır. İçişleri’ne bir sorun verilirse oradan polisiye bir çözüm çıkacaktır. İçişleri Bakanı Maria Fekter, kendini liberal addeden halkçı bir partide. Ama savunduğu düşünce, liberal ve açık bir zihniyete uygun düşmüyor. O yanlış partide. Alman Başbakanı Merkel de aynı şekilde. Bu kadar büyük bir entegrasyon sorunu yaşıyorsanız, neden 110 bin Türk’ü vatandaş yaptınız? Türklerin tek istediği kendilerine virüs muamelesi yapılmaması. İnsanlar burada başörtülü kadın görmek istemiyor. Burada denize çıplak girme özgürlüğü varsa başörtüsü takma özgürlüğü de olmalıdır. Avrupa’nın bir kültür merkezi olduğunu iddia eden bir şehirde, aşırı sağcı bir parti neredeyse yüzde 30 oranında oy alıyor. Burada yabancıları istemiyorsanız, kovun onları gitsin. Başka insanlarla birlikte yaşamayı öğrenmelisiniz. Avusturya’nın sorunu ne?” (Hürriyet)