Gazete Manşetleri (21.03.2011)

Gazete Manşetlerini tıklayarak okuyabilirsiniz. CUMHURİYET:  Fukuşima’dan duman yükseliyor!.. Kaddafi’nin can damarını vurdular…  MİLLİYET:  Erdoğan’dan sonra halk kimi lider görmek istiyor?..  Halk hadım cezasını destekliyor… Saldırı öncesi iki kez keşif yapılmış…

CUMHURİYET

FUKUŞİMA’DAN DUMAN YÜKSELİYOR!

Japonya’da depremde zarar gören nükleer santral dünyayı tehdit etmeye devam ediyor… Fukuşima-Daiçi nükleer santralinin 3 numaralı reaktöründen duman yükseldiği bildirildi. Tokyo Elektrik İşletmesi’nin sözcüsü Hiroşi Aizawa, nükleer santralinin 3 numaralı reaktöründen duman yükselmesi nedeniyle çalışanların tahliye edildiğini söyledi.
Aizawa, 3 numaralı reaktörden duman yükselmesinin nedeninin soruşturulduğunu kaydetti. Japonya’da 11 Mart’ta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde hasar gören Fukuşima-Daiçi nükleer santralinde radyasyon sızıntısını kontrol altına almak için çalışmalar sürdürülüyor.

Japonya’da ölü sayısı 8 bini geçti
Dünya Bankası ise deprem ve tsunami felaketinin vurduğu Japonya’nın yeniden inşasının 5 yıl sürebileceğini bildirdi. Felakette resmi rakamlara göre 8 bin 649 kişi öldü, 12 bin 800’den fazla kişi ise hala kayıp. Polis, resmi rakamların haricinde sadece Miyagi vilayetinde 15 bin kişinin ölmüş olabileceğini kaydetti. Felakette ölen birçok kişinin cesedinin, 2004’te Hint Okyanusu’nda meydana gelen tsunamide olduğu gibi bulunamayabileceği belirtiliyor. Dünya Bankası, deprem ve tsunami felaketinin vurduğu Japonya’nın yeniden inşasının 5 yıl sürebileceğini bildirdi. Dünya Bankası’ndan yapılan açıklamada, 235 milyar dolar kadar hasara yol açan felaketin, ülkenin bu yılki ekonomik büyümesini yüzde 0,5 dolayında geriletebileceği belirtildi. Açıklamada, “konut ve altyapının aldığı hasarın daha önce görülmemiş düzeyde olduğu” vurgulandı. Japonya’yı 11 Mart’ta vuran 9 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında meydana gelen tsunamide, resmi rakamlara göre 8649 kişi öldü, 12 bin 800’den fazla kişiyse hala kayıp.

KADDAFİ’NİN CAN DAMARINI VURDULAR

Libya’ya havadan ve denizden bomba yağıyor. Libya şu ana kadar onlarca sivilin öldüğünü bildirirken, yaralı sayısını da 150 olarak verdi. Pazar gecesi düzenlenen operasyonda, Kaddafi’nin karargahındaki bir bina füzeyle vuruldu. Vurulan binanın Kaddafi’nin komuta ve kontrol merkezi olduğu belirtildi. Libya lideri Muammer Kaddafi’nin başkent Trablus’ta, Bab ül-Aziziye’deki karargahında çadırının yakınında vurulan idari binada Libya güçlerinin “komuta ve kontrol merkezinin” bulunduğu bildirildi. Adını açıklamak istemeyen bir koalisyon yetkilisi, binanın bundan dolayı imha edildiğini belirterek, “1973 sayılı karar çerçevesinde, Libya halkı için doğrudan tehdit oluşturan ve uçuşa yasak bölge uygulamasını engelleyen hedefleri vurmaya devam ettiklerini” belirtti.
Kaddafi rejiminin sözcüsü Musa İbrahim, binanın Kaddafi’yi çadırında ziyaret eden özel konuklar için kullanıldığını, binanın tamamen yıkıldığını söyledi. Muammer Kaddafi’nin başkent Trablus’ta, Bab ül-Aziziye’deki karargahında, çadırının yakınında bulunan üç katlı bir binanın cruise füzesiyle vurulduğu bildirilmişti.

Fransa sivil ölümlerini yalanlıyor
Fransa, Libya’ya düzenlenen askeri operasyonda sivillerin öldüğüne yönelik bilgi olmadığını açıkladı. Fransa hükümetinin sözcüsü Francois Baroin, operasyonda sivil ölümleri hakkında Fransız komutasının bilgi sahibi olmadığını kaydetti. Libya hükümeti, koalisyon güçlerinin ülkeye düzenlediği hava harekatında 64 sivilin öldüğünü bildirmişti. ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullan ise Batılı ülkelerin operasyonunda sivil kaybı olduğuna dair bilgi bulunmadığını belirtmişti. Rusya da operasyonda sivil ölümleri olduğunu bildirerek, İngiltere, Fransa ve ABD’den “ayırt etmeksizin güç kullanımını” durdurmasını istemişti.

THY UÇAĞINA RADYASYON KONTROLÜ!

Japonya’da yaşanan deprem ve tsunami felaketinin ardından Fukuşima Daiç Nükler Santrali’nde meydana gelen nükleer sızıntı nedeniyle, Türk Hava Yolları’nın Tokyo-İstanbul’a gelen yolcu uçağına ve uçuş ekibine Atatürk Havalimanı’nda radyasyon kontrolü yapıldı. Tokyo-İstanbul seferini yapan THY uçağı Japonya’daki yakıt sıkıntısından dolayı Tokyo’dan yakıt ikmali için önce Seul’a indi. Burada yakıt alan THY uçağı, saat 23.00’da İstanbul Atatürk Havalimanı’na iniş yaptı. THY uçağı ve uçakta görev yapan uçuş ekibi, uçağa gelen Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) görevlileri tarafından radyasyon kontrolünden geçirildi. Yapılan kontrollerde radyasyona rastlanılmadığı belirtildi. Öte yandan uçakta bulunan 3 Kızılay görevlisinin aralarında öğrencilerin bulunduğu 25 Türk vatandaşının uçuş masraflarını karşılayarak İstanbul’a getirilmesini sağladığı belirtildi.

MİLLİYET

ERDOĞAN’DAN SONRA HALK KİMİ LİDER GÖRMEK İSTİYOR?

Andy-ar araştırma şirketi tarafından yapılan son siyasi ankette sürpriz sonuçlar ortaya çıktı… 15-19 Mart 2011 tarihleri arasında 20 ilde toplam 4 bin 436 denek ile yüz yüze görüşme yöntemi ile yapılan ankete göre Erdoğan’dan sonraki dönemin yeni lideri hatta Başbakanı” olarak tanımlanan isim: HAS parti lideri Numan Kurtulmuş

İşte ANDY-AR Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Acar’ın analizi:
12 Haziran günü yapılacak seçimlere kısa süre kala yüzde 10 barajını aşamama endişesini taşıyan bir çok parti siyasi ittifak ve ittifaklar için görüşmeler yapıyor. Saadet Partisi’nin merhum lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefat etmeden önce birebir yürüttüğü ittifak görüşmeleri bir miras olarak kamuoyuna yansıtıldı.Saadet Partisi, Demokrat Parti, Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi ve HAS PARTİ çerçevesinde ele alınan ittifak çalışmalarında henüz bir mutabakata varılmış değil. HAS PARTİ Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile BBP Lideri Yalçın Topçu böyle bir ittifak çatısı altında olmayacaklarını ve tek başına seçime gireceklerini deklare ettiler.
SP, DP ve TP liderleri ise görüşmelerini sürdürüyor. Diğer taraftan, DSP ile HEPAR’ın başını çektiği sol ve ulusalcı kimlikteki partilerin de ittifak çalışması var. Periyodik olarak her ay yaptığımız siyasi gündem araştırmaları 12 Haziran seçimlerinin AK Parti, CHP, MHP ve bağımsız adaylar çevresinde şekilleneceğini ortaya koydu. Mart 2011 araştırmamızda, halkın yeni bir siyasi ittifak ve oluşumlara nasıl baktığını sorguladık. Araştırmamıza katılan deneklerin yüzde 35,3’ü, Türkiye siyasetinde yeni bir oluşuma ihtiyaç duyulduğu düşüncesinde.
Bu sonuç, geniş katılımlı güçlü bir seçim ittifakının, yüzde 10’luk seçim barajını aşma sorunu yaşamayacağı anlamına gelebilir. Fakat, ittifak isteyen seçmenin öncelikli oy tercihleri ele alındığında ise AK Parti, CHP ve MHP’nin büyük oranlarda oy kaybetmediği görülüyor. Bu sonuçlar, uzun süredir yapılan ve neticelendirilmeyen ittifak görüşmelerinin, seçmenin oy tercihlerini etkilemediğini ortaya koyuyor.

LİDERLERİN TANINIRLIKLARI:
Yeni oluşum ya da siyasi ittifaklar açısından halkın aklına gelen ilk lider Saadet Partisi’nden ayrılarak HASPARTİ’yi kuran Prof. Dr. Numan Kurtulmuş.. Saadet Partisi’nin başına geçtikten sonra partinin 2.5’lerde olan oy oranını yüzde 5’lere çıkaran Kurtulmuş’a seçmenin ilgilisi yeni partisinde de devam ediyor. Kurtulmuş’un yüzde 35,6 ile birinci olduğu yeni oluşum liderleri listesinde akla gelen ikinci isim ise AK Parti’den ayrıldıktan sonra Türkiye Partisi’nin kuran Abdüllatif Şener. İktidarı sert bir üslupla ve bildiği noktalardan eleştiren Şener’in, bu şekilde hem gündemde kaldığı hem de tanınırlığını yüksek noktalara taşıdığı söylenebilir. Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra BBP’nin başına geçen Yalçın Topçu da akıllara gelen üçüncü isim. Yazıcıoğlu’nun ardından derin bir sarsıntı yaşayan BBP’yi diri ve gündemde tutmayı başaran Yalçın Topçu’nun referandum sürecinde yürüttüğü politikanın yanı sıra Ak Parti iktidarına karşı uyarıcı niteliğinde muhalefet yapma politika yapmasının seçmende olumlu izler bıraktığını söylemek mümkün.
Kurtulmuş, Şener ve Topçu’nun ortak yönü ise mevcut ya da eski partilerinde daha önce ikinci hatta üçüncü adam olmaları. Lider olarak ilk etapta tanınmaları, bu üç ismin de genel başkan olduktan sonra partilerini ve kendilerini seçmenin aklına ilk etapta getirecek noktalara taşıdıkları anlamına geliyor. Tanınırlık anlamında dikkat çeken bir diğer isim ise kısa süre önce Demokrat Parti’nin Genel Başkanı olan Namık Kemal Zeybek. Zeybek’in tanınırlık sıralamasında 4. sırada yer almasındaki etkenlerin, devraldığı DP’yi ‘Ergenekon çizgisinden uzaklaştıracağını’ açıklamasıyla gündemde kalması ve ittifak görüşmelerinde başı çeken isimlerden olması söylenebilir.

EN ŞANSLI GÖRÜLEN LİDERLER:

Araştırmamıza konu olan siyasi liderlere halkın seçimlerde ne kadar şans verdiği de dikkat çeken diğer bir konu.
Bu kategoride en şanslı görülen lider HASPARTİ Genel Başkanı Numan Kurtulmuş. Merkez sağda “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan sonraki dönemin yeni lideri hatta Başbakanı” olarak tanımlanan Kurtulmuş’a olan bu yaklaşım araştırmamızın sonuçlarıyla da örtüşüyor. Halkın yüzde 42,4’ü yeni siyasi liderler arasında en şanslı olarak Kurtulmuş’u görürken, BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu da başarılı olacağına inanılan ikinci lider olarak göze çarpıyor. Sol siyaset adına en şanlı görülen lider ise DSP Genel Başkanı Masum Türker. CHP’deki Kılıçdaroğlu rüzgarından sonra büyük oranda dağılan partisini ayakta tutmaya başaran Türker’in rakiplerine göre şans oranı yüzde 7,3.

BU PAZAR SEÇİM OLSA:
Andy-Ar’ın periyodik olarak her ay yaptığı siyasi gündem araştırmasında devamlı yükselişte olan AK Parti’de Mart ayında 0,6 puanlık bir düşüş yaşanırken, CHP’nin ise aynı puan aralığında yükselişe geçmiş durumda. Referandumdan sonra yüzde 10’luk seçim barajının sınırlarına düşen MHP ise Mart ayında 0,8’lik bir yükselişle oylarını 11,2’ye çıkarmış durumda. Mart ayında en büyük düşüşün yaşandığı parti ise yüzde 1’lik oranla BDP. Numan Kurtulmuş’un Kasım ayında kurduğu HASPARTİ ise seçim öncesinde halkın gündemine aldığı olan parti olarak dikkat çekiyor. Şubat ayı araştırmamızda oyu 0,9 çıkan HASPARTİ bir aylık sürede oranını yüzde 120 artırarak 2,1’e yükseldi.

SEÇİM BARAJI YÜZDE 5 OLSAYDI:
Araştırmamızın en dikkat çeken sonuçları ise seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 5’e düşürülmesi halinde seçmenin oy tercihinde nasıl bir değişim olacağıdır. Eğer seçim barajı yüzde 5’e indirilirse, mevcut araştırmamıza göre AK Parti yüzde 8.5, CHP yüzde 5,3, MHP yüzde 2,6 oy kaybına uğruyor. Oyunun boşa gideceğini düşünerek güçlüden yana tercih yapmak zorunda kalan seçmenin, seçim barajının yüzde 5’e düşürülmesi halinde HASPARTİ ve BBP’yi meclise taşıyacağı görülüyor. Böyle bir durumda HASPARTİ yüzde 7,3’e, BBP ise yüzde 5.2’ye yükseliyor. Bağımsız adaylarla seçime giren ve parti olarak oyu yüzde 6’larda olan BDP’de ise seçim barajının düşürülmesi halinde büyük bir artış yaşanmaması dikkat çekiyor.

HALK HADIM CEZASINI DESTEKLİYOR

Konsensus’un Habertürk için yaptığı “Türkiye Gündemi-Şubat 2011’’ başlıklı anket çalışmasında siyasi gündemin yanısıra toplumda tartışma konusu olan maddelerle ilgili de ilginç sonuçlar yer aldı.Konsensus bu çalışma için 4-10 Mart tarihleri arasında 81 ilin hem kentsel, hem de kırsal kesimlerinde, seçmen nüfusunu temsil etme yeteneğine sahip 18 yaş üstü 735’i erkek, 765’i kadın toplam 1500 kişiyle telefon anketi yöntemiyle görüştü, halkın nabzını tuttu. Konsensus, araştırmaya katılanlara, AK Parti kadın milletvekilleri Alev Dedegil ve Aşkın Asan’ın çocuk tacizcilerinin hadım edilmesine imkân tanıyan kanun teklifini sordu. Ankete katılanların yüzde 77.6’sı hadım yasasını desteklediklerini belirtirken, “desteklemiyorum’’ diyenlerin oranı yüzde 17.1’de kaldı. Konsensus, küçük çocuklara tacizde bulunanları hadım etme yasasını araştırmaya katılan 1500 kişiye sordu. Ankete katılanların yüzde 77.6’sı hadım yasasını desteklediğini belirtirken desteklemeyenlerin oranı yüzde 17.1’de kaldı.

SALDIRI ÖNCESİ İKİ KEZ KEŞİF YAPILMIŞ

İstanbul polisi, Tatlıses’e suikast sonrası önemli bir bilgi daha ortaya çıkardı. Buna göre Uçmak, saldırıyı izledi, ardından da yolun karşı tarafına geçerek bir taksi durdurup olay yerinden uzaklaştı. Şimdi polis, Uçmak’ın kaçtığı taksinin sürücüsünü bulmak için seferber oldu. Güvenlik kamerasından alınan görüntülerde Abdullah Uçmak, aracın sürücüsü Yunus Ayık ve tetikçi olduğu iddia edilen Ersin Altun’la birlikte Atlantis AVM’ye girerken görülüyor. Saldırıdan iki hafta öncesine ait görüntülerde üç zanlı birlikte yürürken kameralara takılıyor
İbrahim Tatlıses’e silahlı saldırıda bulundukları iddiasıyla gözaltına alınan Abdullah Uçmak’ın da aralarında bulunduğu 6 şüpheli daha emniyette ifadelerinin alınması tamamlanarak dün adliye sevk edildi. Savcılıktaki ifadelerinden sonra mahkemeye sek edilen zanlılardan ikisi serbest bırakılırken, aralarında Abdullah Uçmak’ın da olduğu 4 kişi tutuklandı. Önceki günde bir kişi adliyeye sevk edilmiş ve tutuklanmıştı.
Bu arada Tatlıses’e saldırı düzenlenmeden önce bir işadamının polise başvurarak, Uçmak tarafından, “İki keleşim (kaleşnikof tüfek) var, biri senin, diğeri Tatlıses için” denilerek tehdit edildiğini söylediği ortaya çıktı.
İstanbul Emniyeti saldırı ve gelişmelerle ilgili olarak gazetecilere bilgi notu dağıttı. Buna göre, azmettirici Uçmak ile saldırganlar olay yerinde 2 kere keşif yaptı. Abdullah Uçmak diğer zanlılarla bağlantısını gizlemek için iki adet yeni sim kart alıp kullandı. Uçmak’ın saldırıdan önce olay yerine yakın araçtan indiği belirtilen açıklamada şöyle denildi:
Su boşaltıldı, silah bulundu
“Azmettiren kişi (Uçmak) başka bir şahsı da televizyon izleyerek sanatçı İbrahim Tatlıses’in Beyaz TV’den çıkışı hakkında bilgi vermesi için görevlendirdiği, bu şahıstan aldığı bilgileri olayı gerçekleştiren şahıslara aktardığı, aldıkları talimata göre hareket eden şüpheli şahısların, uzun namlulu silahla ateş etmek suretiyle sanatçı Tatlıses ve Buket Çakıcı’yı yaralayarak gri renkli Fiat Linea otomobille olay yerinden kaçtıkları, olay sırasında irtibat kurdukları telefon ve sim kartları yakalanmamak için kırdıkları tespit edilmiştir.”
Açıklamada, saldırı silahının Kurtköy’de bir gölete atıldığı belirtilerek, “Gölete gidildiğinde kaleşnikofa ait parçalar bulundu. Arama için gölet suyu boşaltıldı ve kaleşnikofu buldu. Bahse konu olan silahın yapılan kriminal incelemesinde olayda kullanılan silah olduğu tespit edilmiştir” denildi.

Keleşli tehdit
Bu arada Uçmak’ın polisin teknik takibinde olduğu ortaya çıktı. İddiaya göre, Uçmak 2004’te Tatlıses’e suikast suçlamasıyla aranırken kendisini ihbar eden kişinin Ahmet Taşçı olduğuna inandı. Cezaevinden kendisine tehdit geldiğini belirten Taşçı, polise başvurdu. Taşçı, Uçmak’ın kendisini aradığını ve “İki keleşim (kaleşnikof) var biri senin, diğeri İbrahim Tatlıses için” dediğini ileri sürdü.
Başvurudan sonra polis, Uçmak’ın telefonlarını dinlemeye aldı. Ancak Tatlıses’e yapılacak herhangi bir saldırıya ilişkin konuşma tespit edemedi. Uçmak ise Taşçı ile ilgili olarak, “Benden yardım istemişti. Daha sonra aramız bozuldu” dedi.

‘Çanta Uçmak’a ait’ dedi’ Polis, evindeki çantada kaleşnikof bulunan Nazmiye A. ve oğlu M.A.’nın da ifadesini aldı. M.A., “Bu çantayı evde gördüğümü hatırlıyorum. Annem bunun Abdullah Uçmak’a ait olduğunu söyledi” dedi. Uçmak ise “Nazmiye evime arasıra temizliğe gelir. Hapisten çıktıktan sonra iki gez görüştük, çanta ve silah benim değil” diye konuştu.

PKK bağlantısını reddetti
Saldırının PKK ile bağlantılı olduğu iddialarının gündeme gelmesine, Uçmak’ın evindeki bir ilaç kutusu üzerinde yazılı olan mail adresi ve iki telefon numarasının neden olduğu anlaşıldı. Kutunun üzerinde, PKK ile bağlantısı olduğu iddia edilen bir avukatın mail adresi yazılıydı.
PKK ile irtibatı olduğu iddiasını reddeden Uçmak, “Bilgisayar kullanmayı bilmem. Hiç e-mail atmadım. Mail adresi yazılı olan şahsı tanımıyorum. Telefon numaralarını da bilmiyorum. Onları ben yazmadım “ dedi.
Uçmak’ın saldırıyla ilgili olarak da şunları söylediği öğrenildi:
“Birileri beni Tatlıses’le olan husumetimden yaralanarak, suçu benim üzerime yıkıyor. Cezaevinden çıktıktan sonra yeni bir hayat kurmaya başladım. Arabaya ihtiyacım olduğu zaman günlüğü 100 TL’ye kiralardım. Olay gecesi Sarıyer’de görülen aracın benim olup olmadığını bilmiyorum. Ancak kendi adıma kiraladığım aracı, olay gecesi saat 21.45 sıralarında evin otoparkına bıraktım. Sabaha kadar da ordaydı. Olayda bu aracın kullanıldığı iddialarını kabul etmiyorum. Ben olay günü 21.45 civarında evime geldim. Olayı da televizyondan öğrendim. Saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen Y.A. ve E.A. isimli kişileri tanımıyorum. Kimseye para, hele hele 500 bin dolar sözü vermedim” dedi.
Abdullah Uçmak, Y.A. ve E.A. ile bir alışveriş merkezindeki kamera görüntülerinde yan yana görünmelerinin de tesadüf olduğunu söyledi.

BDP’Lİ DEMİRTAŞ: Partimizle hiç teması olmadı
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İbrahim Tatlıses’e silahlı saldırı olayının PKK ve BDP ile ilişkilendirmesine tepki gösterdi. Demirtaş, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden yanıt verirken, nevruz öncesi kaos ve gerilim yaratmaya çalışanların Tatlıses olayını çarpıttığını savundu.
Demirtaş seçimler yaklaşırken ortaya çıkan son gelişmelerden hiç birinin tesadüf olmadığını, aylardır bunun psikolojik ve siyasi altyapısını hazırlayan hükümet yetkililerinin başkalarını suçlayacaklarına tatmin edici açıklamalar yaparak halkı bilgilendirmeleri gerektiğini söyledi. Demirtaş, şunları yazdı:
“Ayrıca, Tatlıses’in partimizle dolaylı ya da doğrudan hiç bir teması olmamıştır, adaylık konusunda hiç bir şekilde gündemimize gelmemiştir. Komada yaşam savaşı veren bir sanatçı üzerinden halen partimizi nasıl yıpratacaklarının hesabını yapanlar kirli bir tezgâhın bilerek, bilmeyerek parçası oluyorlar. Lütfen bu bilgi kirliliği içinde en azından vicdanınızı koruyun.”

HÜRRİYET

EYVAH, YA PETROL FİYATLARI DÜŞMEZSE

Petrolün son dönemdeki yükselen ateşi ABD’de ekonomi gündeminin üst sıralarından hiç düşmüyor. Cevabı aranan en önemli soru da şu, ‘ya petrol fiyatları düşmezse?’ Bir haftadır ABD’de farklı ülkelerden gelen ekonomist, bankacı ve gazetecilerle birlikte global ekonomi ve ABD ekonomisi ile ilgili çeşitli seminerlere katılıyorum. Bu süre zarfında da ülkenin ekonomi gündemine daha yakından bakma şansını yakaladım.

PETROL FİYATLARI SIKINTI YARATIYOR
Son günlerde ABD ekonomisinde en çok tartışılan konuların başında Japonya’daki depremin ardından piyasaların durumu, bir türlü üzerinde uzlaşılamayan bütçe ve petrol fiyatları geliyor. Bütçe ve piyasalar başka bir yazının konusu. Ancak ülkede tam da işler iyiye giderken, işgücü piyasası canlanmış ve ekonomik verilerde ciddi bir toparlanma yaşanmışken Ortadoğu aleviyle birlikte parlayan petrol fiyatları ciddi bir sıkıntı yaratmış durumda. Aslında yakın zamana kadar petroldeki yeni seviyenin ekonomiyi ne kadar etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin kesin rakamlar yoktu. Fakat Michigan Üniversitesi tarafından önceki hafta açıklanan güven endeksi, Amerikalıların da tüylerini ürpertti. Zira endeks çok büyük bir kayıpla bir ay içinde 77.5 seviyesinden 68.2’ye geriledi. Bu kadar da değil. Aynı anda enflasyon beklentileri de yüzde 3.4’ten yüzde 4.6’ya yükseldi.
Normal şartlarda artan petrol fiyatları maliyetleri de olumsuz etkileyerek önce enflasyon baskısına, yükselen faizlere ve son noktada düşük büyüme hatta küçülmeye neden olur. ABD için petrolde her 10 dolarlık fiyat artışının büyümeye etkisi iki yıl boyunca yıllık yüzde 0.2 olarak hesaplanıyor.

‘UMARIZ GEÇİCİ OLUR’
Ekonomistler büyük resme baktıklarında sorunun varlığını kabul etmekle birlikte şimdilik ‘geçici olur’ umudunu taşıyor. Geçici olmasını tüm dünya ekonomisi için temenni ediyorlar çünkü yüksek petrol tüketici beklentilerini bozmaya devam ederse dünyanın en çok tüketen ve ithal eden ülkesi olan ABD’de tüketici talebi azalmaya başlayacak. Bunun faturası da dünya ekonomisine çıkacak. Ekonomistlerin burada dikkat çektiği en önemli nokta, dünyanın birçok büyük ekonomisindeki kırılganlıkların hala devam ediyor olması. Krizden çıkış sırasında devasa hale gelen bütçe açıkları bir tarafta, kasasında milyarlarca dolarlık tahvillerle kıpırdayamaz hale gelen merkez bankaları diğer yanda. Üstelik faiz silahında da neredeyse hiç kurşun kalmamış, faiz oranları tarihi diplerde sürünüyor. Kısaca kimsenin yüksek petrolün yaratacağı bir enflasyonist şoka ve küçülmeye dayanacak hali yok.

TAKSİCİNİN İSYANI
ABD’de akaryakıt fiyatları son dönemde 2.8 dolardan 3.5 dolara çıkmış durumda. Ama litresi değil, galonu. Yani yaklaşık 3.8 litre. Türk lirası ile 1 litre mazot 1.47 liraya geliyor. İşte bu fiyat kullanıcıları ciddi şekilde çileden çıkarıyor. Filistinli taksi sürücüsü, bindiğimiz devasa cipinin deposunu artık 100 dolara doldurabildiğini çok sinirli sözlerle anlattı bize. Halbuki daha iki üç ay öncesine kadar 75 dolara doldurabiliyormuş. Bu fiyatlar böyle giderse nasıl geçineceğini bilmiyor. Tek derdi, akaryakıt fiyatlarının bir an önce düşmesi. Bu arada taksiden inerken de Türkiye’ye selam göndermemi istedi, üzerimde kalmasın…

FİYATLAR DA ARTMAYA BAŞLADI
Bu arada yüksek seyreden akaryakıt fiyatları nedeniyle girdi maliyeti yükselen dev Amerikan firmaları da teker teker fiyatlarına zam yapacaklarını açıklamaya başladı.
En büyük bebek bezi ve kağıt temizlik ürünleri firması Kimberly-Clark, yüksek hammadde ve enerji fiyatlarından kaynaklanan artışları tüketiciye yansıtacaklarını duyurdu. Ürünlere yüzde 7’ye varan zam yapılacak. Gıda firmaları Kraft ve Heinz de bazı mamullerine zam yapmıştı. Ayrıca Nike, maliyet artışları nedeniyle 2012 yılında spor ayakkabı fiyatlarını artırabileceğini açıkladı.
ABD’de halihazırda büyük bir enflasyon tehlikesi olmamasına karşın, ki onlar işsizliği daha büyük bir tehlike olarak görüyor, petrol kaynaklı bu artışlar önümüzdeki dönemde baş ağrısı yaratabilir.

YA GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER
Gelişmekte olan ülkeler için ise durum daha kritik. Çünü milli gelir içinde akaryakıta harcanan oran daha büyük. Dolayısıyla
yüksek petrolün büyüme ve enflasyon üzerinde daha olumsuz bir etkisi olması normal. Bir de bu ülkelerin son birkaç yıldır
dünya ekonomisinin motoru oldukları gerçeği var. Krizden çıkışta bu ülkelerin performansları çok etkili oldu. Eğer bir
duraklama olursa gelişmiş ülkelelerin ihracatlarına ciddi bir darbe gelecek.

ÜRETİCİLER RAHAT
Petrol üretici ülkeler için ise bir sıkıntı yok. Onlar aynı petrolü satıp karşılığında ceplerine daha çok para koyuyorlar. Bu parayı da ya başta ABD olmak üzere çeşitli ülke tahvillerine yatırıyorlar ya da deniz aşırı ülkelere yatırım yapıyorlar. Bir taraftan da lüks ürünlere olan talebi patlatıyorlar.
Eğer bu fiyatlar böyle kalırsa önümüzdeki dönemde altın kaplı araba veya pırlanta kaplı cep telefonu gibi ürünlerin satışlarında ciddi artışlar olması kimseyi şaşırtmayacak.

YİNE O

ABD’nin sadece İngiltere ile paylaştığı üstün teknoloji Tomahawk seyir füzeleri, Afganistan ve Irak’tan sonra Libya’da ortaya çıktı. Gemi ve denizaltılardan atılıyor. Nükleer başlık tayışabiliyor, “Kızılderili baltası” anlamına geliyor. Fiyatı 500 bin dolaradan, 1.4 milyon dolara kadar yükselebiliyor. Libya’ya bu füzeleri, İngiliz HMS Triumph denizaltısı ve Akdeniz’deki 2 Amerikan savaş gemisi fırlattı.
Uzunluğu: 5.5-6.25 metre, ağırlığı 1315-1587 kilo, çapı 51.81 cm, menzili 2500 km. 450 kilo patlayıcı taşıyor, hızı saatte 880 km. Hedefleri: Sığınaklar, radarlar, komuta merkezleri Akıllı füze diye adlandırılıyor. Çünkü alçak irtifadan yeryüzüne paralel hareket ediyor, engellerin çevresinden dolanıyor, radara yakalanmıyor.

Taa ABD’den kalkıp geldi
LİBYA’nın semalarını kontrol etmek ABD’ye haftada 300 milyon dolara, yılda 15 milyar dolara mal olacak. Pentagon’un Stratejik ve Bütçe Değerlendirmeleri Merkezi’nin hesaplamalarına göre Libya’nın hava savunma sistemlerini yok edecek tek bir koordineli saldırı 500 milyon-1 milyar dolara patlıyor. Uçuşa yasak bölge sadece sahil şeridiyle yani yaklaşık 600 bin kilometrekarelik hava sahasıyla sınırlı tutulursa haftalık maliyet 30-100 milyon dolara inecek.

– Radara yakalanmayan ve yakıt ikmali yapmadan binlerce kilometre uçabilen B-2 Hayalet (Stealth) uçakları, ABD’deki üslerinden havalanarak dün sabaha karşı Libya’ya bomba yağdırdı.
– Tomahawk akıllı füzeleri gibi Irak’a karşı düzenlenen Körfez Savaşı sırasında ünlenen B-2 Hayalet uçakları, daha önceden belirlenen hedeflere 40 akıllı bomba gönderdi.
– Lazer güdümlü sistemlerle nokta atışı yapabilen ve genellikle yer altı sığınaklarına karşı kullanılan bombalar, Libya’nın hava savunma sistemleri ile komuta merkezini hedefledi.

Tehdidi bitirdi

22 hedefin vurulduğunu açıklayan ABD, Libya’ın artık ‘uçuşa kapalı bölge’yi kontrol edecek uçaklara tehdit oluşturmadığını açıkladı.

KADDAFİ ‘SAVAŞ’ ORDU ‘ATEŞKES’ DEDİ

Kaddafi, Fransa, İngiltere ve ABD tarafından bombardımanın başlatılmasından sonra televizyonda dün yayımlanan ikinci açıklamasında, “Libyalılar şimdi silah taşıyor. Mitralyöz, bomba ve tabanca bütün Libyalılara dağıtıldı” dedi. Kaddafi, sözlerine şöyle devam etti: “Haçlı ülkeleri Fransa, İngiltere ve ABD’nin Bingazi ya da başka yerdeki işbirlikçilerini bitireceğiz. Biz muzafferiz, siz mağlup. Savaş alanından çekilmeyeceğiz çünkü toprağımızı ve onurumuzu savunacağız. Bütün Libyalılar şehit olarak ölmeye hazır. Savaşacağız, toprağımızı size bırakmayacağız. Geniş bir cephede çarpışacağız ve teslim olmayacağız.”

İkinci ateşkes
Kaddafi “Savaşacağız” açıklamasını yaparken gece saatlerinde Libya ordusu ateşkes ilan ettiğini duyurdu. Ordu sözcüsünün yaptığı açıklamada bütün birliklere saat 21.00’den itibaren geçerli olmak üzere ateşkes emri verildiği belirtildi. Ateşkes kararının, Afrika Birliği’nin “düşmanlıklara bir an önce son verilmesi” çağrısının ardından alındığı vurgulandı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, Libya ordusunun ateşkes sözünde durmasını beklediklerini söylerken, ABD ateşkesi tanımadığını açıkladı. Libya, BM Güvenlik Konseyi’nin kararından sonra da ateşkes ilan etmiş ancak bazı birlikler Bingazi’ye saldırınca hava harekatı başlamıştı.

Oğlum Obama

LİBYA lideri Muammer Kaddafi operasyonlar öncesi Batılı liderlere birer mektup gönderdi. Başkent Trablus’ta basın toplantısı düzenleyen Libya hükümet sözcüsü tarafından kamuoyuyla paylaşılan mektupların en ilginci ise kuşkusuz ABD Başkanı Barack Obama’ya hitaben yazılanıydı. Kaddafi, “Muhterem oğlumuz Barack Hüseyin Obama’ya” sözleriyle başlayan mektubunda, “Daha önce söylediğim gibi, Allah korusun, Libya ile ABD arasında savaş olsa bile, sen benim oğlum olarak kalacaksın ve seni yine de seveceğim. Sen de bu kıtadan bu topraklardansın. Gözümdeki imajının değişmesini istemiyorum. Bütün Libya halkı benimle ölmeye hazır, kadın ve çocuklar bile. Biz, El-Kaide ile savaşıyoruz. Bunlar Libya’dan Moritanya’ya Cezayir’den Mali’ye savaşıyor. Amerikan kentlerini silah zoruyla ele geçirseler, sen ne yapardın?” dedi. Kaddafi, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, İngiltere Başbakanı David Cameron ve BM Genel Sekreteri Ban ki-mun’a gönderdiği mektuplarda da, “Libya sizin değildir. Güvenlik Konseyi geçersizdir, çünkü bir ülkenin içişlerine müdahale ediyor. Bizim içişlerimize karışma hakkınız yok. Size bu hakkı kim verdi? Biz halkımıza tek kurşun bile atamayız” sözlerini kullandı.

SABAH

JAPONYADAKİ NÜKLEER SANTRALDEN DUMAN YÜKSELİYOR

Japonya’da Fukuşima-Daiçi nükleer santralinin 3 numaralı reaktöründen duman yükseldiği bildirildi. Tokyo Elektrik İşletmesi’nin sözcüsü Hiroşi Aizawa, nükleer santralinin 3 numaralı reaktöründen duman yükselmesi nedeniyle çalışanların tahliye edildiğini söyledi. Aizawa, 3 numaralı reaktörden duman yükselmesinin nedeninin soruşturulduğunu kaydetti. Japonya’da 11 Martta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde hasar gören Fukuşima-Daiçi nükleer santralinde radyasyon sızıntısını kontrol altına almak için çalışmalar sürdürülüyor.

SUDA RADYASYON KORKUTUYOR
Japonya’da Fukuşima nükleer santraline 40 kilometre mesafedeki Iitatemura köyünün suyunda normal değerlerin üç katından fazla radyoaktif iyot tespit edildi. Sağlık Bakanlığı, dün alınan su örneklerinde radyoaktif iyot oranının, sınır olan 300 bekerel yerine 965 bekerel olarak ölçüldüğünü belirtti. Bakanlıktan bir yetkili, “su devamlı tüketilmediği müddetçe şu an için bir sağlık riskinin bulunmadığını, ancak yine de önlem olarak köy sakinlerine bu suyu içmekten kaçınmaları tavsiyesinde bulunduklarını” kaydetti. Basında çıkan haberlerde, köy halkının içme suyu ihtiyacının karşılanacağı belirtildi. Bu arada Japon yetkililer, santral civarında denizde radyoaktivite ölçümü yapacaklarını açıkladılar. Japon Nükleer Güvenlik Ajansından bir yetkili, denizde çok küçük oranda radyoaktif madde bulunmasının mümkün olduğunu söyledi. Japonya’daki tehlike seviyesi, geçtiğimiz hafta 5’e yükseltilmişti. Bu seviye, ABD’de, Three Mile Island’da 1979’da yaşanan nükleer kazayla aynı. En yüksek seviye ise Çernobil’de de görülen 7 seviyesi…

DEFNENİN ÖLÜMÜ KOAH’TAN

Gazeteci Kerem Altan’ın evinde fenalaşarak yaşamını yitiren sunucu Defne Joy Foster’ın solunum yetmezliğine bağlı “kronik obstrüktif akciğer hastalığı” (KOAH) nedeniyle öldüğü belirlendi. Adli Tıp Kurumu’na bağlı Morg İhtisas ve Kimya İhtisas Daireleri’nde yaklaşık 1 buçuk aydır süren çalışmalar tamamlandı. Bu süreçte Foster’ın vücudundan alınan parça ve örnekler büyük bir titizlikle incelendi. Sonuç raporunda genç oyuncunun kafasında künt travmaya bağlı herhangi bir darp izinin olmadığı belirlendi. Raporda astım hastası olduğu bilinen Foster’ın vücudunda delici kesici alet izine veya ateşli silah ateşli silah yarasına rastlanmadığı; cinayet şüphesi doğuracak bir bulgunun da olmadığı kaydedildi. Diğer yandan Foster için eve gelen ilk doktorların, “solunum yetmezliğine bağlı kriz” tanısı koymaları, boğulma şüphesinin gündeme gelmesine neden olmuştu. İncelemelerde Foster’in elle yüz kapatmak ya da boyundan sıkmak suretiyle havasız kalarak ölmüş olmasının mümkün olmadığı da tespit edildi. Kimya İhtisas Dairesi’nde yapılan kan analizleri sonucunda ise, ünlü sunucunun kanında uyutucu veya uyuşturucu madde izine rastlanmadı. Solunum borusunda tıkanma bulunduğu belirlenen Foster’ın KOAH’tan öldüğü yönündeki Adli Tıp raporunun, savcılığa gelecek hafta gönderilmesi bekleniyor. Raporun savcılığa gitmesiyle ölüm olayında kimin kusuru olduğunun tespiti için dava açılacağı öğrenildi.

SİVAS’TA UFO KORKUSU

Sivas’ın Suşehri ilçesinde, gece saat 01.55 sıralarında DSİ 192. Şube Müdürlüğü Misafirhane’sinde bulunan güvenlik kameralarına tanımlanamayan bir cismin yansıması, güvenlik görevlisinin korku dolu anlar yaşamasına neden oldu. Güvenlik odasında kameraları takip eden güvenlik görevlisi Beytullah Karabal’ın, 4 nolu kamera görüntülerinde gördüğü tanımlanamayan parlak bir cisim dikkatini çekti. Camdan güvenlik kamerasının olduğu bölüme bakan Beytullah Karabal, korkusundan cisme yaklaşamadı. Karabal’ın, sabah nöbet değişimini bıraktığı güvenlik görevlisi arkadaşı Hakan Erol da İHA muhabirine görüntüler üzerinden olayı anlattı.
Hakan Erol, sabah nöbet değişimine geldiğinde görüntüleri izlediğinde şaşkınlığını gizleyemediğini belirterek, “Sabah görev teslimi için geldiğimde, gece görevli arkadaşım Beytullah Karabal, bana korku içerisinde güvenlik kamerasına gece saat 01.55 sıralarında takılan görüntüleri izletti. Ben de şaşkınlıkla görüntüleri izleyerek, bu tanımlanamayan parlak cisim üzerinde birçok yorum yaptım. Bir böceğe bile benzetmeye çalıştım, ancak gece aşırı yağmur yağışı ve rüzgar olması nedeniyle bu ihtimali ortadan kaldırdım. Çok dikkatlice görüntüleri izlediğimde, bu cismi bir UFO’ya benzettim ve görüntüleri dairedeki diğer çalışanlara da izlettim. Televizyonlardan bu tür UFO haberleri izlemiştim. Bu görüntülerde aynen bir UFO cismine benziyor. Kameranın sol üst köşesinden aşağıya doğru inen parlak cisim belli bir süre kamerada görüldükten sonra yere inerek, alttan olağan üstü bir parlaklık yansıtıyor. Yansımanın çevredeki kavak ağaçlarında da görülüyor. Bende UFO olduğu yönünde bir ibare oluşturdu” diye konuştu.
Güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerde, tanımlanamayan cismin ekranın sol üst köşesinden geldiği görülüyor. Daha sonra değişik şekiller alarak, çevresine ışık saçıyor. Bu ışıkların çevredeki kavak ağaçlarına da yansıdığı görülüyor. Kaydedilen görüntülerde, daha sonra cismin aniden kaybolduğu görülüyor.

AKŞAM

GÖNÜL: FRANSAYI ANLAMIYORUZ!

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Birleşmiş Milletler’in Libya’ya yönelik kuvvet kullanma kararına ilişkin, ”Bu faaliyette Fransa’nın çok önde olmasını bizim anlamamız pek mümkün görünmüyor. BM’nin kararının icracısı gibi olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz” dedi. Vecdi Gönül, resmi ziyaret kapsamında Türkiye’de bulunan Makedonya Cumhuriyeti Savunma Bakanı Zoran Konjanovski ve beraberindeki heyetle makamında bir araya geldi. Burada gazetecilerin Libya’daki operasyona ilişkin sorularını yanıtlayan Gönül, şunları söyledi:
”Bu faaliyette Fransa’nın çok önde olmasını bizim anlamamız pek mümkün görünmüyor. BM’nin kararının icracısı gibi olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Ama sonradan daha net bir şekilde anlaşıldı ki komutada ABD yer almaktadır. Olayın başlamasından önce ve sonrasında Bakanlığımız ve Genelkurmay Başkanlığı muhataplarıyla sürekli görüşüyor. Bilgi almaktadır. Bulunduğumuz nihai durum budur.”

BAŞBAKAN ERDOĞANA FENERLİ JEST!

Taraf Gazetesi’nin yayınladığı wikileaks belgelerinde Başbakan Bush’a not: Koyu Fenerbahçelidir. Sarı mavi motifli bir hediyeyi çok beğenecektir. Taraf Gazetesi’nde yayınlanan Wikileaks belgelerinde ABD’liler tarafından Başbakan Erdoğan’ın portresi çiziliyor. İşte ABD’li Büyükelçileri’nin gözünden Erdoğan’ın portresi 1) Erdoğan anahtar niteliği taşıyor Türkiye’nin en güçlü politikacısı olan Tayyip Erdoğan, bizim AK Parti hükümetini, Irak ve ABD’nin diğer stratejik çıkarları konusundaki kamuoyu görüşünü etkileyebilme yeteneğimiz açısından anahtar nitelik taşıyor. Erdoğan, kendisiyle çok gurur duyan bir adam ve Kemalist Devlet’in onun kamusal hayata tamamen dönmesini engelleme çabaları, bu gururu azaltmıyor, aksine artırıyor. Dolayısıyla, Erdoğan’a şimdiden hükümetin başıymış muamelesi yapmak, ABD’nin Türkiye’deki nüfuzu açısından muazzam getiri sağlayacak ve Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’ye katılım müzakereleri için tarih verilmesine olan kuvvetli desteğimizi AB nezdinde vurgulamış olacaktır.
Derin Devlet, ona karşı çok çalışacak 2) Şahsen seçilmemiş olan Tayyip Erdoğan, partisi AK’ın ezici seçim zaferinden ve hükümet başkanı gibi karşılandığı 14 ayrı AB başkentini kapsayan gezisinden sonra, Türk siyasetindeki yeni devdir artık. 3 kasımda Erdoğan’ın partisine zafer getiren şey, İstanbul’da sorumlu bir belediye başkanı olması, dürüst ve adil reformlardan yana çıkması ve Anadolu’nun bir ucundan diğerine siyasi bir çekim gücü oluşturmasıydı; Devlet’in onun seçimlere girme ehliyeti olmadığı yönündeki tartışmalı kararı da bu seçim gücünü artırdı. Erdoğan şimdi bu zaferi ve ulusal çapta kazandığı önemi, Parlamento’ya girebilmesini sağlayacak şekilde siyasi haklarını geri almak için kullanmaya ve kış sonunda ya da bahar başında başbakanlığı üstlenmeye kararlı.
3) Kentsel bölgelerdeki ve Anadolu’nun dört yanındaki popülaritesine rağmen, Erdoğan herkes tarafından sevilen biri değil. Müesses nizam onu, vasat düzeyde eğitim görmüş, yolunu (fazlasıyla) bulmuş bir mahalle kabadayısı, Türkiye’yi Şeriat’a götürecek karizmatik ama tehlikeli bir vaizpolitikacı olarak tasvir etmeyi yeğliyor. Siyasetin ve bürokrasinin içinden birçok kişi bize, bu nedenle, Derin Devlet’in hukuki manevralar ya da provokasyonlar yoluyla Erdoğan’ın dengesini sürekli olarak bozmak için elinden geleni yapacağını söylüyorlar.
4) Bu bağlamda, Erdoğan’ın Washington’a yapacağı ziyaret, (1) Türkiye’deki demokratik seçim sonuçlarına ve AK Parti hükümetinin demokratikleşmeyi sürdürme kararlılığına saygı duyduğumuzu göstermek, (2) AK Parti ve bugünün Türkiye’sindeki en önemli politikacı olarak Erdoğan üzerindeki etkimizi güçlendirmek, (3) Bu aşamada Türkiye’de dediğini yaptırabilecek tek politikacı olan Erdoğan’ı Irak, Kıbrıs ve içerideki siyasi ve iktisadi reform konularında doğru kararları almaya ikna etmek suretiyle, ABD’nin temel çıkarlarını ilerletebilmemiz için mükemmel bir fırsattır.
Gururu incinebilir, eleştiriyi sevmez 5) Erdoğan’ın karizması, defansif hali, güçlü sezgileri, hükümran (hatta otoriter) duruşu, sempatikliği –ki bu Türk siyasetçileri arasında enderdir– ve hafiften cakalı hareketleri, gençken İstanbul’un zorlu mahallelerinden Kasımpaşa’da yetişmesi, imam-hatip okuluna devam etmesi ve profesyonel futbol oynamasından ileri geliyor. O hem duygusal tepkiler vermeye hem de siyasi iktidarı serinkanlılıkla elinde tutmaya meyyal bir adam. Kendini çok büyük görüyor ve aşırı gururlu; hakettiği saygıyı gördüğüne inanmadığı zamanlarda, hem kendi kafasındaki imajı hem de gururu kolaylıkla incinebiliyor ve eleştiriye kötü tepki veriyor. Bununla birlikte 12 milyon nüfuslu İstanbul’un belediye başkanı olarak, Kıbrıs’taki kireçlenmiş yaklaşımları kırma çabasında ve başörtüsü konusu gibi hassas meseleleri ne zaman öne itip ne zaman geri çekeceğine ilişkin zamanlama açısından ahenkli (bu bir çaba gerektirse de) bir duruşa sahip olduğunu kanıtladı.
6) Erdoğan, yabancı dil bilmediği ve kuvvetli, kapsamlı bir eğitimden yoksun olduğundan, yabancılarla yaptığı toplantıları, sezgilerine, kendi ağırlığına ve ilişki kurma yeteneğine güvenerek götürüyor. Anlatılanları dikkatle dinleyecek ve muhataplarının da kendisine ve konuya ciddiyetle, dahası samimiyetle yaklaşmasını isteyecektir.
Bununla birlikte, doğru zamanda yapılmış şakaya veya daha hafif konularda konuşmaya da açıktır. Bu son nokta itibariyle, Erdoğan, takma adı “Sarı Kanarya” olan ve İstanbul’un (ve Türkiye’nin) üç büyük futbol kulübünden biri olan Fenerbahçe’nin koyu bir taraftarıdır; sarı ya da sarı ve mavi renklerde motifleri olan bir hediye çok beğenilecektir, hele bir de Erdoğan’ın futbol tutkusuna ilişkin bir sözle birlikte sunulursa. Erdoğan’ın üslûbu, söyleyeceklerini ilkin yumuşak bir dille, az ve öz şekilde söylemektir; itirazla karşılaştığında, bu kez cevabını daha keskin bir tonda verir ve konu üzerine her teatide biraz daha sertleşir. Açıktan açığa yapılan baskıya ya da tehdit imalarına kötü tepki gösterir. Onu zor bir karar almaya ikna etmenin en iyi yolu, sakin ama erkek-erkeğe bir üslupla onun Türkiye’nin lideri olarak ülkenin kaderini elinde tuttuğu duygusuna hitap etmektir.
Partisini birarada tutması zor olabilir 7) ‘Referans C’ belgesi (bu belge telgrafın metninde yer almıyor) AKP’nin kudretlerini ve zaaflarını ABD’nin çıkarlarına muhtemel etkileriyle birlikte ortaya koyuyor. Zaaflar sözkonusu olduğunda, seçim sonrasında bir farklılaşma, dolayısıyla da parti içi gerilime daha elverişli bir ortam görmekteyiz. Birinci ayrım, partinin Parlamento grubu (ki bu grup kısa bir süre önce, Başbakan Gül’ün beklemediği kadar dindar ve muhafazakâr nitelikte başkanvekilleri seçti) ile parti liderliği (ki bu ekip, Erdoğan ve Gül’ün etrafındaki pragmatik gruba daha yakın) arasında. İkinci ayrım, Parlamento’nun ateşli başkanı Arınç ile daha sakin olan Gül arasında. Hükümet etmenin ve yasa yapmanın gerilimleri, müesses nizamdan gelen dış başkılar, kamuoyu ve dış politikanın gerekleri bu yığınsal partinin içindeki fraksiyonlarla ve çatlaklarla oynayıp durdukça partiyi birarada tutma çabası Erdoğan’ı fazlasıyla meşgul edecektir. Soldan merkez-sağa kadar irtibatta olduğumuz birçok kişi, AK Parti’nin bir yıl içinde bölüneceği öngörüsünde bulunuyor. Bu değerlendirmeler, biraz da kıskançlığın etkisiyle bazılarının gönlünden geçen şeyi yansıtıyor olabilir ama AK Parti’nin önümüzdeki dönemde büyük bir iç gerilim yaşayacağı da gerçek.
8.  Erdoğan henüz hükümette değil ama haberlerde ön planda olduğu için buradaki ve yurtdışındaki herkesi, de facto (fiilen) –ve gelecekte de jure (hukuken)– lider olduğuna ikna etti. Gül’ün, Erdoğan’ın rehberliğinde oluşturduğu kabinesi, Derin Devlet ve bürokrasiyle ilişkilerde tecrübe sahibi kişilerle –Savunma (hükümete diğer açılardan temkinli yaklaşan Cumhurbaşkanı Sezer, Bakan Gönül’e saygı duyuyor), İçişleri, Dışişleri, Eğitim– Erdoğan’ın İstanbul belediyesindeki idari kadrosundan ve bağlantıda oldukları bazı kurnaz işadamlarından müteşekkil.
AK Parti’nin yetenek havuzunu göreceğiz 9) Gül, AB ile ilgili demokratik reformları ve Erdoğan’ın başbakanlığı üstlenmesinin yolunu açacak anayasa değişikliklerini belki kış ortasında ya da sonunda hızla parlamentodan geçirecektir. Cevap bekleyen büyük bir soru, AK Parti’nin müsteşarlık ve daha alt seviyelerde bürokrat atamalarını yapabilmesine uygun beceride bir yetenek havuzuna sahip olup olmadığıdır. Bu açıdan, derinlemesine nüfuz etmiş çıkarlar ve uygulamalarla karşılaştığında, AK Parti’nin (a) dış politikada pragmatik cevaplar verme, (b) güvenilir nitelikte iktisadi reform ve bankacılık denetleme standartlarını devam ettirme, (c) niyet ettiği güçlü reform yanlısı ve yolsuzluk karşıtı seferberliği hayata geçirme, bakımından ne kadar başarılı olabileceği konusunda Türk gözlemcilerin kafasında taşıdığı soruları biz de paylaşıyoruz.

ABD ATEŞKESİ KABUL ETMEDİ

Batılı güçlerin ülkesine yönelik operasyonu başlatmasından sonra Akdeniz’i savaş alanına çevirme tehdidinde bulunan ve silah depolarını halka açan Libya lideri Kaddafi dün 1 milyonu aşkın kişiye silah dağıttı. Ancak Libya Silahlı Kuvvetleri dün gece 21.00’den itibaren tüm birliklerine ülkeye saldıran Batılı güçlere karşı ateşkes emri verdi. Beyaz Saray, ateşkesi tanımadıklarını ve operasyonunun devam edeceğini bildirdi.

HİTLER GİBİ YENİLECEKSİNİZ
Bombardımanın başlamasından beri ikinci kez halka seslenen Kaddafi, ‘Libyalılar şimdi silah taşıyor. Mitralyöz, bomba ve tabanca bütün Libyalılara dağıtıldı’ diye konuştu.
Petrol kaynaklarının sömürülmesine izin vermeyeceklerini belirten Libya lideri, Batılıların başarısız olacağını, silahlı kuvvetlerinin ise zafer kazanacağını ifade etti. Kaddafi, bütün Libyalıların ülkelerini savunmak için silahlı olduklarını belirterek, ‘Toprağımızı terk etmeyeceğiz ve ülkemizi kurtaracağız’ dedi.
Uzun bir savaş olacağı öngörüsünde bulunan ve ‘Bize saldıranlar Hitler gibi yenilecek’ diyen Libya lideri, ‘Haçlı koalisyonunun hainlerini ve işbirlikçilerini yok edeceklerini’ ifade etti. Yabancı ülkelerle işbirliği yapan kim olursa olsun ‘bitirileceğini’ kaydeden Kaddafi, ‘Bütün hainleri, Haçlı ülkeleri Fransa, İngiltere ve ABD’nin Bingazi ya da başka yerdeki işbirlikçilerini bitireceğiz’ dedi.
‘Biz muzafferiz, siz mağlup. Savaş alanından çekilmeyeceğiz, çünkü toprağımızı ve onurumuzu savunacağız’ diyen Kaddafi, Libyalıların ‘şehit olarak ölmeye hazır’ olduğunu belirtti. ‘Savaşacağız, toprağımızı size bırakmayacağız. Geniş bir cephede çarpışacağız ve teslim olmayacağız’ diyen Kaddafi, koalisyon güçlerini ‘terörist, barbar ve canavar’ olarak nitelendirdi. Kaddafi, ‘Haçlı ülkelerinin Libya’nın petrolünden faydalanmasına izin vermeyeceklerini’ ifade etti. Kaddafi, ‘Aklın yoluna dönün ve her ne olursa olsun yenileceğinizi düşünün’ dedi.

Pentagon’dan açıklama: Pentagon, Libya’nın kararının ardından operasyonun gidişatıyla ilgili bazı açıklamalar yaptı. İşte açıklamalardan bazı satırbaşları:

– Hiçbir sivil hedef vurulmadı.

– Uçuşa yasak bölge kararını uyguluyoruz.

– Bingazi’de Kaddafi’nin kara güçlerini de hedef aldık.

– Özel olarak Kaddafi’yi hedef almadık.

– Libya’nın ateşkes kararını ihtiyatla karşılamakta fayda var. Bu açıklamaları Koalisyon güçlerine bırakıyoruz.

– Türkiye koalisyona katılıp katılmama konusunu hala düşünüyor.

– Sabit hava radar sahalarına müdahale ettik.

– ABD koalisyon güçlerinin bir parçası olacak ancak komutayı devredecek.

“8 bin kişi öldü” iddiası Bu arada isyancıların sözcüsü El Cezire televizyonuna konuştu ve Kaddafi’nin saldırılarında 8 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini iddia etti.

Gates: “Bölünmesi çözüm olur” ABD Savunma Bakanı Gates: “Libya’nın bölünmesi çözüm olur” açıklamasında bulundu.
Trablus’ta şiddetli patlamalar Trablus’ta, şiddetli patlamalar meydana geldiği bildirildi.
Bölgedeki AFP muhabiri, bu patlamaların birinin Libya lideri Kaddafi’nin Bab ül-Aziziye’deki karargahının bulunduğu bölgede olduğu, bölgeden duman yükseldiğini, uçaksavar ateşi seslerinin duyulduğunu belirtti.
Trablus’ta bu akşam saatlerinde uçaksavar atışları yapıldığı, seslerin özellikle Kaddafi’nin rezidansının yakınlarından geldiği bildirilmişti.
AFP Kaddafi’nin Trablus’taki sarayının kısmen yok edildiğini bildirdi.

AİLE SİGORTASINA DESTEK YÜZDE 57

CHP’nin aile sigortası projesi siyasi gündemde tartışılırken, seçmenlerin büyük bölümünün projeye destek verdiği ortaya çıktı. İKSara’nın 15 gün önce yaptığı ankete göre seçmenlerin yüzde 57’si projeyi destekliyor. Ankete katılanların yüzde 16’sı projeden haberdar olmadığını belirtirken, karşı çıkanların oranı sadece yüzde 28

Başlarken…
Türkiye’de ilk kez GPS’li el terminali kullanılarak yaptığı kamuoyu anketleriyle adını duyuran ve New York Üniversitesi’nden Doç. Dr. Selçuk Şirin ile Okan Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Çağdaş Şirin liderliğindeki İKSara, ülkenin siyasi gündemini belirleyen konularda seçmenin nabzını tutmaya devam ediyor. İKSara’nın 8-12 Mart 2011 tarihleri arasında Türkiye’yi coğrafi ve bölgesel seçmen nüfusu bakımından temsil eden 2032 kişi üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçları açıklandı. GPS’li el terminali kullanılarak 80 il, 275 ilçe ve 26 köyde yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen ve hata payı yüzde 2.2 olarak belirtilen kamuoyu yoklaması Türkiye’nin son birkaç haftadır siyasi gündemine damga vuran konuların seçmen tarafından nasıl algılandığını gözler önüne serdi. Bugün ve yarın AKŞAM’da okuyacağınız bölümlerle Türkiye’nin dört bir yanından seçmenlerin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya attığı ‘Aile Sigortası Projesi’, Başbakan Erdoğan’ın gündeme taşıdığı başkanlık sistemi, siyasal kutuplaşma ve en uzak durulan parti gibi konulara ilişkin değerlendirmelerini ayrıntılarıyla masaya yatıracağız.

İKSara’nın 8-12 Mart 2011 tarihleri arasında Türkiye’yi coğrafi ve bölgesel seçmen nüfusu bakımından temsil eden 2032 kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre, CHP’nin gündeme getirdiği aile sigortası projesi seçmenlerin yüzde 57’sinin desteğini alıyor. ‘CHP’nin sosyal güvencesi olmayanlar için geliştirdiği ‘Aile Sigortası Projesi’ni destekliyor musunuz?’ sorusuna AKP’ye oy vereceklerini söyleyen seçmenlerin yüzde 38’i ‘destekliyorum’, yüzde 43’ü ‘desteklemiyorum’ yanıtını verdi. Projeye en fazla desteği yüzde 91 ile CHP seçmeni verirken, bunu yüzde 68 ile BDP ve yüzde 53 ile MHP seçmeni izledi. Kararsızların yüzde 40’ı da projeye destek verdiğini belirtti. Böylece, aile sigortasının tüm seçmenler arasında yüzde 57 oranında desteklendiği belirlendi.

YÜZDE 16 DUYMAMIŞ
Aile sigortasına en fazla karşı çıkan grup yüzde 43 ile AKP seçmeni oldu. Desteklemeyenler sıralamasında AKP’yi yüzde 29 ile MHP, yüzde 28 ile kararsızlar ve yüzde 14 ile BDP seçmeni izledi. Ankette dikkati çeken bir unsur ise, CHP seçmeninin yüzde 5’inin kendi partilerinin gündeme getirdiği projeyi desteklemediklerini ifade etmeleri oldu. Öte yandan, AKP, MHP ve BDP seçmenlerinin yüzde 18’i, kararsızların yüzde 32’si ile CHP seçmenin yüzde 4’ü projeyi ‘duymadıklarını’ söyledi. Böylece toplam seçmenlerin yüzde 16’sının projeden haberdar olmadıkları belirlendi.

MUTABAKAT SAĞLADIK
Bu veriler, AKŞAM’da on gün önce yayımladığımız anket verilerinde ortaya çıkan siyasi kutuplaşmanın aile sigortası kavramı ile biraz aşıldığının ortaya çıkması bakımından önem taşıyor. Projeyi bilmeyenleri yok sayarak bir oranlama yaptığımız zaman, projeye destek verenlerin oranı yüzde 67’e çıkarken, karşı çıkanlarınki ise 33 oluyor.

RADİKAL

ABD’DE GÜLEN OKULLARINA FEDERAL SORUŞTURMA İDDASI

ABD’nin saygın gazetelerinden Philadelphia Inquirer, FBI ve Çalışma ve Eğitim Bakanlıklarının, ABD’de Gülen Hareketine bağlı okullarla ilgili mali soruşturma başlattığını iddia etti. ABD’de 25 eyalette 120 okulu olduğu belirtilen hareketin çalışanlarının hizmet bedeli altında, maaşlarının bir bölümünün Gülen hareketine aktarıldığı iddiasının Federal ajanlar tarafından soruşturulduğu belirtildi. ABD’nin önde gelen haber ajanslarından United Press Internatıonal Haber Ajansı da abonelerine geçtiği ve güvenilir kaynaklara dayandırdığı haberinde, FBI’ın ABD’deki okullarının Gülen hareketine finansal destek sağladığı iddialarını soruşturduğunu duyurdu. Philadelphia Inquirer gazetesi muhabirlerinin iddialarla ilgili sorularını yanıtlayan ve gazetenin Gülen’in sözcüsü olarak tanıttığı Bekir Aksoy ise, FBI’ın başlattığı soruşturmayla ilgili herhangi bir bilgilerinin olmadığını belirtti. Aksoy, Gülen’in, okulların hiç biriyle bağlantısının olmadığını ifade ederek, Gülen’in sadece kuruculara ilham vermiş olabileceğini söyledi.

LİBYA OPERASYON BATI MEDYASINI BÖLDÜ

İngiltere’de, bugünkü gazetelerinin çoğunun manşetlerinde operasyonla ilgili haberler var. Robert Fisk ise, sivil ölümlerine batının bakışını çarpıcı bir örnekle hatırlatıyor. “Hava saldırıları, çok etkili” manşetiyle çıkan Financial Times (FT) gazetesi, Libyalı yetkililerin, koalisyon saldırılarında 64 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladığını kaydederek, bu kişilerden üç sivil ve 23 askerin Trablus kentinde cenaze törenlerinin düzenlendiğini aktardı. Ölenler arasında üç aylık bir bebeğin de olduğunu belirten FT, cenazeye katılanların bazılarının söylediklerinin Kaddafi’nin yanında savaşma kararlılığında olduklarını ortaya koyduğunu belirtti.
Gazete başyazısında ise, harekata zemin hazırlayan BM kararının çıkmasında büyük rol oynayan Arap Birliği’nin tavrını eleştirdi. Financial Times, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın, “Biz sivillerin korunmasına onay verdik, daha fazla sivilin ölmesine değil” açıklamasını şu satırlarla değerlendirdi:
“Amr Musa yanılıyor. Açıklaması da sorumsuzca. Birleşmiş Milletler kararı sivillerin korunması adına gerekli tüm önlemler için yetki verdi. Batı’yı harekete geçiren sebeplerle ilgili şüphe devam etse de Arap dünyasında bir çok insan Kaddafi’in devrilmesini Batı kadar istiyor. Bunda haksız sayılmazlar. Arap liderleri bu çabaya gereken maddi ve manevi desteği sunmalıdır.”

“KADDAFİ İKTİDARDA KALMAYA DEVAM EDEBİLİR Mİ?”
“Libya üzerine savaş yağıyor” manşetini atan Guardian’ın dış politika yazarı Simon Tisdall da operasyonun amacının sivilleri korumak olarak açıklanmasına karşın, gerçek niyetin rejim değişikliği olduğunu dile getirdi.
Kaddafi’nin de bunu gayet iyi bildiği için daha da sertleşeceğini, sivil ölümleri gibi, özellikle Arap dünyasında bölünme yaratacak propaganda fırsatlarını da kaçırmayacağını vurgulayan Tisdall, bekleyen en büyük tehlikenin şu olduğuna dikkati çekti:
“Bu kadar şeytanlaştırdıktan sonra, Batılı liderler Kaddafi’nin iktidarda kalmasına göz yumamaz. Ancak uzak durma sözü verdikleri işgal olmadan da Kaddafi fiilen bölünmüş bir Libya’nın batı ve güneyinin hakimi ve intikam yemini etmiş son derece tehlikeli bir lider olarak hayatta kalacaktır.”
Gazete başyazısında ise ülkedeki sivillerin ayaklanıp Kaddafi yönetimini devirebileceği, ancak bu sivillerin Kaddafi’nin yanında yer alıp savaşmaya da karar verebileceklerini kaydetti. Guardian, “O zaman ne olacak?” sorusunu sorarak, bu durumda BM kararının gereği, taraflar arasında ateşkes sağlanması gerekeceği ve bunun da Kaddafi’nin iktidarda kalması anlamına geleceğini aktardı.

FISK: “GERİSİ SAVAŞ ZAYİATI”
Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, Libya lideri Kaddafi’nin uzun süre dayanamayacağı görüşünü dile getirdi.
Kaddafi’nin devrilmesinden sonraki aşamanın önemli olduğunu ifade eden Cockburn, Batı’nın güvenebileceği yerel bir müttefik bulmanın zor olacağına dikkati çekti.
Gazetenin bir diğer deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk de 1986’da, ABD’nin Berlin’deki bir gece kulübüne yönelik saldırıdan sorumlu tuttuğu Libya liderinin konutunu bombalaması olayını yazısında hatırlattı. Bu olayda Kaddafi’nin kurtulduğunu ancak üvey kızı Hannah’ın öldüğünü anımsatan Fisk, olayda hayatını kaybeden bir diğer kişinin bombalanan evin yanındaki evde yaşayan 18 yaşındaki Raafat al Hüseyin olduğunu kaydetti.
Olaydan birkaç hafta sonra Pentagon’un bu bombalamayla ilgili sorumluluğu kabul ettiğini belirten Fisk, şu ifadelere yer verdi:
“Hep olduğu gibi kendi ölülerimizi hatırlıyoruz. Libyalı, Lübnanlı, Afgan ya da Suriyelilerinkini değil. Mavi gözlüler sayılıyor ve önemli. Gerisi savaş zayiatı.”
Daily Telegraph gazetesi de “Kaddafi yeni bombardımanla karşı karşıya” başlığını atarak, bombardımaların, hayatını kaybedenlerin cenazelerinde propaganda malzemesi olarak kullanıldığına dikkati çekti.

İLAÇLI STENT TARTIŞMASI

Bazı özel hastanelerde kullanım oranı yüzde 80’lere kadar ulaşan ‘ilaçlı stent’in sağlıkta yeni bir vurgun kapısı olduğu iddia ediliyor. Kalp damarlarındaki tıkanıklıkların açılmasında kullanılan ilaçlı stentlerin bazı özel hastane ve kardiyoloji merkezlerinde haksız kazanç kapısı olduğu iddia edildi. Bir özel hastanede uzman kardiyolog olan Rıza P, Radikal’e ilaçlı stentle ilgili çarpıcı iddialarda bulundu:

“İstanbul’da bazı özel hastanelerde, anjiyo sonrasında, yüzde 80 oranında gereksiz stent kullanımı yapılıyor. Hasta ameliyathanedeyken, doktor ya da hemşire olmayan bir hastane personeli, ilaçsız stendin koruyuculuğunun düşük olduğunu belirtip pahalı olan ilaçlı stende yönlendiriyor. Üstelik hastalara 8 aydır, SGK’nın 2.75 mm’lik çapa kadar olan ilaçlı stent ücretini karşıladığı da söylenmiyor. Hastane anlaşmalı olduğu ilaçlı stent markasını hastaya takıyor. Hastanın durumuna göre takılan 1 ya da 2 stent olabiliyor. Kullanılan stent için fatura da kesilmiyor. Ancak ortada bazı özel hastanelerin ilaçlı stent üzerinden elde ettiği çok ciddi bir kâr var.”
Türkiye’de 3 milyon civarında koroner kalp hastası var. Stent uygulamaları ise 15 yıldır yapılıyor. 2000’li yıllarda ilaçlı stentler doktorlar tarafından öncelikli olarak takılmaya başladı. İlaçsız stentler 1 yıl içinde yüzde 30-40 oranında tıkanırken, ilaçlı stentlerde bu oran yüzde 10 civarında.
SGK ilaçsız stendin ücretini zaten karşılıyordu. 07.08.2010 sağlık uygulama tebliğiyle, 2.75 mm çapındaki, ilaçlı stent başına 1018 lira ödeme yapıldığı açıklandı.

‘Pek çok şikâyet alıyoruz’
Hasta Hakları Aktivistleri Derneği Başkanı Orhan Demir, bu konuda pek çok şikâyet aldıklarını açıkladı:
“İlaçlı stent mağdurundan onlarca şikâyet alıyoruz. Kamu hastanelerindeki bazı doktorlarla bazı özel hastaneler arasında gizli bir anlaşma var. Hastalar şu bölgedeki, şu hastaneye gidin diyerek yönlendiriliyor. Hasta söz konusu olan özel hastaneye gittiğindeyse, yetkililer, ilaçsız olan stende garanti veremediklerini, ilaçlı stendin ise yüksek koruma sağladığını söylüyor. Hastada ilaçsız stent takıldığında yaşam garantisi yokmuş gibi bir izlenim uyandırılıyor. Hastadan, ilaçlı stent bedeli olarak 3 bin-5 bin dolar gibi paralar isteniyor. Böyle bir durumla karşılaşan hastalar, hakkını Sağlık Bakanlığı yada sivil toplum örgütlerine müracaat ederek aradıklarında, geçte olsa bir sonuca ulaşıyorlar.”

Ameliyathane kapısında pazarlık
Tahir Maçaşoğlu (stentzede Güner Gültekin’in damadı)
“SSK emeklisi kayınvalidem Güner Gültekin, kalp krizi geçirdi. Ancak devlet hastanesinde yoğun bakım olmadığı için, Gaziosmanpaşa civarındaki özel bir hastaneye ambulansla sevk edildik. Hastamıza anjiyo yapıldıktan sonra ameliyathaneden çıkan bir hastane personeli, stent takılması gerektiğini söyledi. Hastamızın SSK’lı olduğunu belirterek stent takılmasını onayladık. Hastane yetkilileri SSK’nın karşıladığı ilaçsız stentdin kısa sürede tıkandığını ama ilaçlı stentlerin çok daha uzun süre tıkanmadan idare edeceğini söyledi. Özel hastane yetkilileri öyle bir şekilde sizinle konuşuyorlar ki, ilaçlı stent taktırmaya mecbur kalıyorsunuz. Bir yandan hastanız içeride ameliyat masasında yatarak vereceğiniz kararı bekliyor bir yandan da hastane personeliyle stent için pazarlık yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bize ilaçlı stentin de 2 bin-3 bin 500 dolar arasında değişen 2 farklı tipinin olduğu söylendi. Ucuz olanını seçtik. Yetkili kişi ameliyathaneye girdi. 5-10 dakika sonra tekrar yanımıza gelerek, seçtiğimiz ilaçlı stent tipinin, hastanın damar yapısı ince olduğu için uygun olmadığını, bu yüzden pahalı olan diğer ilaçlı stent tipinin kullanılması gerektiğini söyledi. Mecburen kabul ettik, zaten başka bir şansımız da yoktu. 1 yıl önce, 4 bin 500 lira ilaçlı stent bedeli ödedim. Faturası da elimde.”

‘Özellerde fazla’
Prof. Dr. Oktay Ergene (Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı):
“Türkiye’de 2009-2010 verilerine göre 120 bin civarında stent takılmış. İlaçlı stentlerin miktarı, 120 bin içinden, 20 bin gibi bir rakam. Ancak bazı özel hastanelerde, takılan ilaçlı stent oranı yüzde 80’e çıkabiliyor. Bu durumu yok farz etmek, kafamızı kuma gömmek olur. Ama yine de Türkiye’de ilaçlı stentle ilgili çok yaygın bir fazla kullanım olduğunu düşünmüyorum.
Stent kullanımındaki aşırılığın, yeterli eğitimi görmeyen kardiyologlar tarafından yapılan işlemlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Gereksiz stent kullanımıyla ilgili iddialar yalnızca Türkiye’ye has değil. ABD, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde bu tip durumlar var.”

‘Denetlenmeli’
Prof. Dr. M. Taner Gören (İstanbul Tabip Odası Başkanı ve kardiyolog): “Özellikle ilaçlı stent takılan hastalara ciddi bir denetleme mekanizması gerekli. Gereksiz stent kullanımı durumuyla karşılaşıldığında ise birtakım yaptırımların devreye sokulması lazım. Bir doktorun hastasına stent takarken değerlendirme yaparak, gereken neyse onu uygulaması gerek. Bazı durumlarda ilaçlı stende gerek yoktur, normal bir stent sorunu çözer. Ancak giderek ticarileşen sağlık sistemi, maalesef işin içine parayı sokuyor ve bu durum bu tür olayları da beraberinde getiriyor.

Bildiğim kadarıyla stent mağduru olan vatandaşlar, SGK’ya başvurduğu takdirde hastalara geri ödeme yapılıyor. SGK, 2.75 mm çapında ve bu çapın altındaki tıkanmış damar için ilaçlı stent ücretini de karşılıyor.”

TÜRKİYE

MUHAMMED ALİ ÜNLÜLERİ YARDIM İÇİN BULUŞTURDU

Amerika’da ünlü isimler Muhammed Ali’nin düzenlediği gecede buluştu. Phoenix’te düzenlenen Fight Night XVII isimli gecede ünlü boksörün de mücadele ettiği parkison hastalığına karşı destek için açık arttırma düzenlendi.
Amerika’da ünlü isimler Muhammed Ali’nin düzenlediği gecede buluştu. Phoenix’te düzenlenen Fight Night XVII isimli gecede ünlü boksörün de mücadele ettiği parkison hastalığına karşı destek için açık arttırma düzenlendi. Geleneksel hale gelen Fight Night’da bugüne kadar 60 milyon dolarlık bir gelir elde edildi. Geceye eşi Lonnie ile gelen Muhammed Ali, misafirleri selamladıktan sonra geceyi oturduğu koltukta izledi. Geceye Oscar ödüllü Halle Berry, Arizona Valisi Jane Hull, oyuncu Bo Derek, eski boksör Ernie Shavers, aktör Kevin Costner, şarkıcı Jordan başta olmak üzere birçok ünlü isim katıldı.

YENİ MODEL BOEING 747-8, İLK UÇUŞUNU YAPTI

Boeing’in yeni modeli 747-8 Intercontinental ilk uçuşunu başarıyla yaptı. Boeing’in yeni modeli 747-8 Intercontinental ilk uçuşunu başarıyla yaptı. Kaptan pilotlar Mark Feuerstein ve Paul Stemer yönetiminde Everett Washington’dan havalanan 747-8 Intercontinental, 4 saat 25 dakikalık bir uçuşun ardından Seattle’a indi.
Boeing’in yeni modeli 747-8 Intercontinental ilk uçuşunu başarıyla yaptı. Kaptan pilotlar Mark Feuerstein ve Paul Stemer yönetiminde Everett Washington’dan havalanan 747-8 Intercontinental, 4 saat 25 dakikalık bir uçuşun ardından Seattle’a indi.
Yeni uçağın 5.791 metre irtifada, saatte 463 kilometre sürate ulaştığı belirlendi.
Boeing ile uçmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Pilot Mark Feuerstein, “Böylesine harika bir uçağın ilk uçuşunda görev almak büyük bir ayrıcalıktır. Bu uçağı tasarlayanlarla bu günü paylaşmak da büyük bir onur.” ifadelerini kullandı.
Boeing Ticari Uçaklar 747 Programı Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Elizabeth Lund da “Böyle güzel bir uçağın uçtuğunu görmek gurur veriyor. Uçağımızın tasarımında ve üretiminde katkısı olan mühendislerimize, üretim hattında görev alan elemanlarımıza, ortaklarımıza ve tedarikçilerimize gayretlerinden ötürü teşekkür ediyorum.” dedi.
Lufthansa ile birlikte aralarında Kore Havayolları’nın da bulunduğu 8 havayolu firması bugüne kadar toplam 33 Boeing 747-8 Intercontinental sipariş etti. Önceki günlerde Çin’in ulusal havayolu Air China da iktidarın onayının ardından 5 uçak sipariş edeceğini açıkladı. İlk uçağın 2010’un dördüncü çeyreğinde teslim edilmesi öngörülüyor.
Boeing 747-8 Intercontinental, önceki versiyonu 747-400 modeline oranla yüzde 12 daha düşük bir değerle geniş yolcu uçakları arasında en düşük koltuk/mil maliyetini sunacak. Yeni uçak, 747-400’e göre, yolcu başına yüzde 16 daha az yakıt tüketip, yüzde 16 daha düşük karbon salınımına sebep olurken, yüzde 30 daha sessiz uçacak. 747-8 Intercontinental, tıpkı 787 Dreamliner’da olduğu gibi, yolcuların daha ferah ve konforlu bir yolculuğa imkan tanıma iddiasında.
Uçak, gün doğumunu simgeleyen kırmızı-turuncu renkli bir tasarımla boyandı. Sadece ilk 747-8 Intercontinental’de uygulanan bu tasarım, Boeing’in standart mavi tasarımından belirgin bir şekilde ayrılıyor. Bu yeni renkler, muhtelif kültürlerde bolluk ve talih gibi kavramlarla anıldığından Boeing’in, pek çok önemli müşterisine saygısının da bir ifadesi olarak değerlendiriliyor.

LİBYA MUHALEFETİ: 8 BİNDEN FAZLA MUHALİF ÖLDÜRÜLDÜ

Libya muhalefeti, ülkenin lideri Muammer Kaddafi’ye karşı başlatılan ayaklanmada 8 binden fazla muhalifin öldürüldüğünü bildirdi. Muhaliflerin kurduğu Libya Milli Konseyi’nin sözcüsü Abdülhafız Hoca, “Ölü ve şehitlerimizin sayısı 8 binden fazla” dedi. Libya muhalefeti, ülkenin lideri Muammer Kaddafi’ye karşı başlatılan ayaklanmada 8 binden fazla muhalifin öldürüldüğünü bildirdi. Muhaliflerin kurduğu Libya Milli Konseyi’nin sözcüsü Abdülhafız Hoca, El Cezire’ye yaptığı açıklamada, “Ölü ve şehitlerimizin sayısı 8 binden fazla” dedi.
Hoca, ayrıca Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’yı, ABD ve müttefiklerinin Libya operasyonuyla ilgili açıklamaları nedeniyle eleştirdi.
Amr Musa, Arap Birliği’nin Libya’daki sivillerin Kaddafi güçlerine karşı korunması amacıyla uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istediğini hatırlatarak, Libya’da olanların uçuşa yasak bölge ilan edilmesi amacını aştığını söylemişti.
Libya’da 42 yıldır iktidarda bulunan Muammer Kaddafi’ye karşı ayaklanma geçen ayın ortalarında başlamıştı.