SAYI 239

Başbakan Erdoğan açtı…
LEVENT-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Sapphire’nin açılışında yaptığı konuşmada, İstanbul Sapphire’nin, deniz seviyesinden 368 metre, zeminden 236 metre yüksekliğiyle sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da en yüksek rezidans binası olma özelliğine sahip olduğunu belirterek, bu eserin, seyir terasıyla da İstanbul’un güzelliklerini yerli ve yabancı ziyaretçilere tanıtma konusunda önemli bir hizmet göreceğine inandığını kaydetti. Erdoğan, İstanbul Sapphire’nin çevre dostu tasarımı, bina içinde doğal bir ortam oluşturan dikey bahçeleri, sosyal imkanları, teknolojik özellikleri ile kendi alanında standartları yükselttiğini ifade etti.
Etiler’e yeni rezidans…
ETİLER-Akmerkez, Bellevue Residence, Alkent, Mayadrom gibi projelere ev sahipliği yapan İstanbul’un lüks semtlerinden Etiler’e bir rezidans daha geliyor. MHP’nin 21. dönem Sivas Milletvekili olan ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatına kadar BBP’de Genel Başkan Yardımcılığı yaptıktan sonra siyaseti tamamen bırakan Mehmet Ceylan, Nisbetiye Caddesi’nde rezidans ve çok katlı mağazadan oluşan bir inşaata başladı. Ceylan’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Atlas Group çatısı altında gerçekleştirilen proje, Nisbetiye Caddesi’nin Zincirlikuyu girişindeki eski otoparkın yerinde inşa ediliyor. Yaklaşık 5 dönüm büyüklüğündeki arsanın sahibi olan Uzunhasan Ailesi ile kat karşılığı anlaşmaya varan Ceylan’ın 35 milyon dolarlık yatırım yapacağı öğrenildi.
İKİ KEZ PLAN TADİLİ YAPILDI
Edinilen bilgi şöyle: “24 bin metrekare kapalı alan inşa edilecek. 4’ü toprak altında olmak üzere, toplam 16 katlı bir yapı olacak. 1+1 ve 2+1 tipinde, kat bahçeleri olan rezidans daireleri ve alt katlarda da bir departman store (çok katlı mağaza) planlanıyor. 135 daire deniliyor, dedik; ancak daha büyük dairelere çok talep geldiği için 80 adede düşebileceği belirtildi.”
TRAFİK SORUNLU
Projenin tamamlanmasıyla bölge trafiğini artırmaması adına önlem aldıklarının da altını çizen yetkililer, şöyle konuşuyor: “Buraya, eskiden bulunan otoparktan az yük getireceğiz. Otopark 250 araçlıktı. Her gün defalarca giriş çıkış oluyordu. Bizde maksimum 135 daire olacak ve bu insanlar günde 3 kez girip çıksa bile otoparka göre 5 kat daha az trafik demek. Ayrıca, projeye tek yerden, sadece Aytar Caddesi’nden giriş çıkış vereceğiz. Zincirlikuyu – Nisbetiye’den olmayacak.”
Binanın komple satılmasının da söz konusu olabileceğini ifade edilirken, yerli ve yabancı talipler olduğuna dikkat çekildi ve “2 banka genel merkezi yapmak için almak istiyor. Anlaşabilirsek belki de rezidans planımızdan vazgeçeriz” denildi. Ayrıca dairelerin metrekare fiyatının 8 bin dolar olacağı söyleniyor.
Değerleri 1 milyar $
İstanbul’un prestijli otel ve AVM’leri ile en pahalı ofis kulelerine ev sahipliği yapan Levent’te son olarak Soyak Holding şirketi Koru Gayrimenkul, 35 katlı 160 metrelik ofis kulesi inşaatına başladı. İstanbul’un merkezi iş alanlarının başında yer alan Levent’te yılbaşından bu yana yeniden başlayan proje yarışına Soyak Holding de katıldı.
Bir kısmı Beşiktaş Belediyesi bir kısmı Şişli Belediyesi tarafında kalan ve genel anlamda Levent olarak lanse edilen bölgede yapılan yatırımlar hızla artıyor. Dev plazalar ve AVM’ler peşi sıra yükselirken, kent sakinleri de gelişmeleri merakla bekliyor. Sakinler, binaların yenilenmesi ve bölgenin daha modern bir hale bürünmesinin yanı sıra, ulaşım ve trafik sorununu ise daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmemesi için şimdiden tedbir alınmasını istiyor.
Edinilen bilgiye göre gelişmeler ve haber şöyle:
2005 yılında aldığı Tekfen Kule ile İETT arazisi arasında kalan Büyükdere Caddesi No 215’teki arsayı nasıl değerlendireceği merak edilen Soyak, sonunda kendi projesini yapmaya karar verdi. Soyak Holding şirketlerinden Koru Gayrimenkul, Şişli Belediyesi’nden Nisan 2009’da aldığı ruhsatla kısa süre önce inşaata başladı. Müteahhitliğini de Koru Gayrimenkul’un yaptığı ofis kulesinin uygulama projesinde Türkiye’den Has Mimarlık ve ABD’den Pei CoopFreed & Partners’ın imzası bulunuyor. Soyak Ofis projesinin 160 metre ve 35 kat olarak inşa edilmesinin planlandığı öğrenildi. Yaklaşık 150 milyon dolara mal olması beklenen projenin 2012’de tamamlanması öngörülüyor.
17 MİLYON $’A ALMIŞTI
Soyak 2005’te Novartis’ten 17 milyon dolara aldığı arsaya önce dünya literatürüne geçecek bir proje yapacağını duyurmuş, sonrasında projeden vazgeçerek arsayı Garanti Yatırım aracılığıyla açık artırmayla satışa sunmuştu. Ocak 2008’de Soyak, 150 milyon muhemmen bedelle satışa sunduğu arsaya Zorlu Gayrimenkul’den gelen 135 milyon dolarlık teklifi beğenmeyerek arsanın satışından vazgeçmişti.
TOPLAM DEĞER MİLYAR $
Levent’te yılbaşından itibaren başlayan projelerin toplam yatırım değeri 1 milyar doları geçti. Soyak’ın eski Novartis arsasında inşaatına başladığı proje dışında Eria Partners-Pramerica eski Renault Mais arazisine 480 milyon dolarlık yatırımla Skymark İstanbul, Özdilek eski Roche arazisi üzerine yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırımla otel, ofis ve AVM ve Zorlu Gayrimenkul eski Deva İlaç arazisi üzerine 280 milyon dolarlık yatırımla Zorlu Ofis projelerine devam ediyor. Bu proje için geçen sayılarımızda da bahsettiğimiz gibi köprü giriş ve çıkışları ile alternatif yolların yapılaçağı, projelerin tamamlandığı söylenmişti. Ancak bu kadar inşaatı bölgenin taşıyıp taşıyamayacağı da en çok sorgulanan konu.
Kadınlar için toplandılar
Beşiktaş Belediyesi Edebiyat Buluşmaları Mart ayında da tüm hızıyla devam ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Levent Kültür Merkezi’nde özel bir toplantı gerçekleşti. Beşiktaş Belediyesi Kavis Kitap işbirliğiyle gerçekleşen etkinlikler, her hafta Cuma akşamı saat 19:00’da Levent Kültür Merkezi’nde yapılıyor. Edebiyat Buluşmaları başlığı altında gerçekleştirilen etkinliklerde sanat edebiyat konularında aydınlar, yazarlar söz alyor. Etkinliklerde, edebiyat ve sinema, edebiyat ve tarih, gençlik, siyaset, medya gibi konular tartışılıyor. Üstelik toplantılar tüm edebiyat severlere açık ve ücretsiz. Cuma gününden farklı olarak 8 Mart Kadınlar Günü için, Edebiyat Buluşmaları çatısı altında özel bir günde özel bir gece düzenlendi. “Kadın, Özgürlük ve Edebiyat” adlı söyleşiye konuşmacı olarak Nalan Kiraz, Özden Soyalp, Zekiye Boyana katıldı.
Mart ayında yine Edebiyat Buluşmaları tüm hızıyla devam ediyor. Gerçekleşen etkinliklerden bir tanesi de, 11 Mart’ta edebiyat severleri buluşturan “Aydınlar üzerine” adlı söyleşiydi. Söyleşiye konuşmacı olarak Banu Avar katıldı.
Öte yandan Edebiyat Buluşmaları, her Cuma saat 19:00’da Levent Kültür Merkezi’nde sanatseverleri buluşturmaya devam ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hakkında tarihçe ise şöyle aktarılıyor: “8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı. 26 – 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler’in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York’ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.”
Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Emekçi Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ise ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı.
Nehar Tüblek anısına
Nehar Tüblek Yarışması’nın ödülleri sahiplerini buldu. 6 Mart 1995 tarihinde vefat eden, ömrünü karikatüre adamış değerli karikatürist Nehar Tüblek adına Beşiktaş Belediyesi ile Karikatürcüler Derneği işbirliğiyle düzenlenen geleneksel karikatür yarışmasının bu yıl on altıncısı yapıldı ve birincilik ödülünü Kürşat Zaman kazandı. Yarışmanın ödül töreni Tüblek’in ölüm yıldönümü olan 6 Mart saat 19:00’da Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde yapıldı.
Yarışmanın Birincilik Ödülünü Kürşat Zaman alırken diğer ödül sahipleri ise şöyle oldu:
İkincilik Ödülü: Muhammet Şengöz, üçüncülük ödülü: E. Yaşar Babalık’ın oldu.
Mansiyonlar: Aşkın Ayrancıoğlu, Ekrem Borazan, Mümin Bayram. Beşiktaş Belediyesi Onur Ödülü ise Sait Munzur’un oldu. Beşiktaş Jimnastik Kulübü Özel Ödülü: Abdullah Üçyıldız, Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı Özel Ödülü: Selim Tanrıseven, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Özel Ödülü: Ömer Çam, Dünya Yayıncılık Özel Ödülü: Musa Gümüş, Nehar Tüblek Ailesi Adına Özel Ödülü ise Metin Fatih Çakmak’ın oldu…
Nehar Tüblek adına Beşiktaş Belediyesi ile Karikatürcüler Derneği işbirliğiyle 16.sı düzenlenen geleneksel karikatür yarışmasının sanatçısı hakkında ise şu detaylar aktarılıyor: “Yugoslavya’nın Manastır kentinde 1924 yılında doğan Tüblek, daha sonra Türkiye’ye yerleşti. İlk karikatürü 1943 yılında Amcabey Dergisi’nde yayımlandı. O günden vefat ettiği güne kadar kendini karikatüre adayan Tüblek, Hafta, Yavrutürk, Yeni Mecmua Karikatür, Şaka, Amcabey, Akbaba, Dolmuş, Çarşaf dergileriyle Son Posta, Dünya, Akşam, Yeni Gazete, Hürriyet ve Günaydın gazetelerinde devamlı olarak karikatür çizdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başarı ödülüne layık görülen Tüblek, İtalya, Tolentino, Bordighea, Kanada ve Yugoslavya’nın Üsküp kentinden de birçok ödül aldı. Beygirname ve Paşaname adlı iki karikatür albümü bulunan Nehar Tüblek, 6 Mart 1995 tarihinde gazetedeki çalışma masasının başında vefat ettiğinde Dünya Gazetesi’nde çizmekteydi.”
Çetin mücadele
Kar yağışı Beşiktaş’ı olumsuz etkilemedi. Beşiktaş Belediyesi günler öncesinden alarm konumundaydı, Beşiktaş Belediyesi Afet Yönetim Merkezi karla mücadele konusunda oldukça başarılı bir şekilde görevlerini yaptı ve Beşiktaş kentlisinin yüzü güldü.
Beşiktaş Belediyesi Afet Yönetim Merkezi, meteorolojinin geçen haftalar içinde bildirdiği kar yağışının getirdiği olumsuzlukları gidermek amacıyla 24 saat boyunca Beşiktaş kentlilerinin yanında oldu… Sadece bununla da kalmadı, Beşiktaş kentilisiyle de sürekli dirsek teması içinde bulundu. Afet YönetimMerkezi, interaktif iletişim telefonlarına gelen istek ve şikayetleri de değerlendirdi ve anında çözüm ortağı oldu.
Yetkililer, günler öncesinde alarm konumunda bekledi ve merkezde yer alan ekip için iletişim bilgileri de duyuruldu ve şöyle denildi: “İstek ve şikayetler için, Afet Yönetim Merkezi’ne 444 44 55 numaralı telefondan Beşiktaş Belediyesi İletişim Merkezini arayarak veya belediye@besiktas.bel.tr adresine mail atarak ulaşabilirsiniz.”
USTALARA SAYGI ETKİNLİKLERİ
Atilla Dorsay’a özel
Beşiktaş Belediyesi Ustalara Saygı etkinlikleri tüm hızıyla devam ediyor. Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” toplantıları, geçtiğimiz haftalarda yarım asra yakın zamandır sinemamıza eleştirmen olarak hizmet veren Atilla Dorsay için gerçekleştirildi. Faruk Şüyün tarafından hazırlanan etkinlik Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde seyircisiyle buluştu.
Mimarlık eğitimi almasına rağmen yazarlığı kendisine meslek seçen, neredeyse elli yıldır sinemanın yanı sıra yemek kültürü, şehircilik, müzik ve yaşam kültürü üzerine kaleme aldığı yazılar; yayınladığı kitaplar, yaptığı televizyon-radyo programları ve yer aldığı uluslararası-ulusal yarışma jürileriyle kültürel katkıda bulunan Atilla Dorsay için hazırlanan gece, ustanın çok yönlülüğünü yansıtan bir konuk yelpazesine sahip oldu.
Ahmet Ümit, Alin Taşçıyan, çocukluk arkadaşı Arif Akgün, Ayten Uncuoğlu, Burak Göral, Erkan Özerman, Hülya Koçyiğit, Mithat Alam, Nazlı Ilıcak, Oğuz Makal, Okay Gönensin, Refik Erduran ve Reha Erdem; “Ustalara Saygı”ya katılarak Atilla Dorsay ile ilgili duygu, düşünce ve anılarını seyircilerle paylaştı.
Müzik tutkusuyla da bilinen Atilla Dorsay için hazırlanan gecede ezgiler de konuştu. Ayten Alpman, Cahit Berkay, ustanın müzisyen kızı Ece Dorsay ve Nil Burak “Ustalara Saygı” toplantısında sevdiği şarkıları Atilla Dorsay için yorumladı. Etkinlikte, çoğu yerli-yabancı sinema sanatçılarıyla süslü, eleştirmenin yaşamının bir özeti niteliğindeki fotoğraflardan oluşan dia gösterisi de sunuldu.
Turgut Uyar anıldı
Turgut Uyar Beşiktaş’ta anıldı. Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” toplantıları, Türk şiirinin mihenk taşlarından Turgut Uyar için gerçekleştirildiği gece ile devam etti. Faruk Şüyün tarafından hazırlanan etkinlik Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde izleyenlerle buluştu.
“Büyük Saat”, “Dün Yok mu”, “Kayayı Delen İncir”, “Toplandılar”, “Divan”, “Her Pazartesi”, “Tütünler Islak”, “Dünyanın En Güzel Arabistanı”, “Türkiyem” ve “Arz-ı Hal” kitaplarında topladığı yapıtlarıyla şiirimizin kendine özgü ve coşkulu bir damarını oluşturan Turgut Uyar için hazırlanan gece, teatral bir gösteriye de ev sahipliği yaptı. “Ustalara Saygı”da Metin Belgin, ustanın sevilen şiirlerinden hazırladığı gösteriyi, Hümay Belgin ile birlikte seyircilere sundular.
Turgut Uyar’ın ailesinden alınan ve birçoğu bilinmeyen fotoğraflardan oluşacak bir dia gösterisinin de gerçekleştirildiği “Ustalara Saygı” gecesinde; Deniz Durukan, Doğan Hızlan, Tuna Kiremitçi, Turgay Fişekçi ve Vural Bahadır Bayrıl şairin yaşamı ve sanatını yorumlayan konuşmalar yaptılar.
‘Neden yıkılamaz’ı
Beşiktaş’ta konuştular
Beşiktaş Belediyesi farklı bir söyleşiye daha ev sahipliği yaptı. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde “Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı Neden Yıkılamaz” başlıklı bir panel düzenledi.
Bütün sanatsever aydınların, sanatçıların, halkın ve sivil toplum örgütlerinin davetli olduğu panelde Tarık Akan, Mehmet Aksoy, Oktay Ekinci, Müjdat Gezen, Ercan Karakaş Av. Turgut Kazan, Eyüp Muhçu , Fazıl Say, Prof. Celâl Şengör konuşmacı olarak yer aldı.
Mehmet Aksoy’un yapıtının neden yıkılamayacağını etik, sanatsal, hukuki ve siyasi boyutlarda ele alarak inceleyen bu panel, Türkiye entellektüel ortamının çeşitli disiplinlerden yetkin isimlerini bir araya getirmeyi amaçladı.
Panele katılanlar, Mehmet Aksoy’a destek olarak, hangi gerekçelerle “İnsanlık Anıtı”nı korumak için dayanışma içinde olduğunu dile getirdi.
MEHMET AKSOY KİMDİR?
1939’da şimdi Suriye sınırlarında kalan Yayladağ’ın Kesap kasabasında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Yayladağ, Hatay, Tarsus ve Antakya’da yaptı. 1960 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim Bölümü’ne girdi. Daha sonra heykel bölümüne geçti ve 1961 – 1967 yılları arasında Profesör Şadi Çalık atölyesinde öğrenim gördü. Askerliğini yaptıktan sonra 1969 – 1970 yıllarında aynı bölümde asistanlık yaptı ve bir devlet bursu alarak 1970’te Londra’ya gitti. Daha sonra Berlin’e geçti ve Hochschule der Künste’den 1977’de master derecesiyle mezun oldu. Berlin’de sanatçı topluluklarında ve politik etkinliklerde yer aldı. 1978’de Türkiye’ye dönerek 1980’e kadar İDGSA’da öğretim üyeliği yaptı.
Yiyecek Hazırlama ve Pişirme Teknikleri (1)
Mutfak bilgilerinize her geçen gün yenilerini eklemek ve lezzeti doruk noktasına mı çıkarmak istiyorsunuz? Yolunuzu Beşiktaş’a çevirin. Detayları öğrenmek hiç de zor değil. Beşiktaş Belediyesi’nin ücretsiz olarak düzenlediği kurslar tüm hızıyla devam ediyor. Beşiktaş Belediyesi’nin, Halk Eğitim Merkezi ile ortaklaşa tüm Beşiktaş Kentlilerine ücretsiz olarak el emeği değerlendirme ve meslek edindirme kursları yeni sezonda da Şubat ayında da tüm hızıyla devam ediyor. Beşiktaş Belediyesi ücretsiz kurslar, Mart ayında yenilenmiş haliyle yeniden Beşiktaş kentlilerini kucaklıyor. Yabancı dilden yağlıboya resime, bilgisayardan takı tasarımına kadar pek çok farklı alanda kendinizi yetiştirmek, geliştirmek, bu kursun sonunda kendinize yeni bir mesleki beceri edinmek mümkün. Kurs programını başarı ile tamamlayan katılımcılara, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylı eğitim sertifikaları veriliyor. 2010 – 2011 döneminde tam 43 branşta verilecek olan kurslar içerisinde “Yiyecek Hazırlama ve Pişirme Teknikleri” de yer alıyor. “Yiyecek Hazırlama ve Pişirme Teknikleri” gerçekleşen kurs ile ilgili bazı detaylar ise şöyle aktarılıyor:
“Özenle taze ve kaliteli olarak seçtiğimiz, doğru koşullarda ve sürede sakladığımız vitamin ve mineral açısından zengin besinleri, hazırlama ve pişirme sırasında yapacağımız hatalar yüzünden yiyeceğin besleyici değerini azaltabiliriz. Ancak azaltmak bir yana aynı özeni hazırlama ve pişirme aşamasında da göstererek besin değerlerini arttırma şansımız vardır. Pişirmeyi aşağıdaki dört konudan oluşan bir bütün olarak düşünmeliyiz. Pişirme Araçları, Pişirme Hazırlık Aşaması, Pişirme Şekilleri / Yöntemleri, Sağlıklı Pişirme ile ilgili ipuçları. Pişirdiğiniz yemeğin malzemeleri kadar onu ne cinste bir araçla pişirdiğinizde yiyeceğinizin hem sağlıklık hem de lezzetli olması için çok önemlidir. Çünkü kendisini oluşturan madde ne olursa olsun pişirme aracınız (tava, tencere, ızgara vb) doğru kullanılmayıp zedelendiğinde, zedelenen madenden zamanla kullanım sırasında mikroskobik maden parçacıkları koparak pişen yemeğe karışır.
(DEVAMI DİĞER SAYFADA)
BEŞİKTAŞ
BULUŞMALARI
Arnavutköy’ün sıkıntısı trafik çilesi
Mahalle turumuzun yeni durağında geçmişi 1500 yıl öncesine dayanan Arnavutköy Mahallesi’ne konuk oluyoruz. İsmini, 1453’de Fatih’in İstanbul’u fethetmesiyle semti korumak için görevlendirilen, Arnavut asıllı yeniçerilerden alan mahalle, 19 yüzyıl’ın mesire yerlerinden biriydi. Yüzyılın ikinci yarısında çıkan yangınlar, tarihi binaların yok olması, yerine beton binaların yerleşmesine yol açsa da, günümüzde 5000 kişilik nüfusa sahip olan semt halen tarihi dokusunu korumayı sürdürüyor. Ama mahalle sakinleri, trafik keşmekeşinin olası bir yangında tüm mahalleyi kül edebileceğinide dile getirmeden edemiyorlar.
Son senelerde yürütülen restorasyon çalışmaları sonucu Arnavutköy’de otantik bir yapı çehresi oluşmuş bu diğer betonarme yapılardan sıyrılarak daha çekici ve turistik bir karaktere ulaşılmış. Bunun sonucu olarak çeşitli emlakçıların da girişimleri ile emlak fiyatlarında bir patlama olmuş. Televizyonun olmadığı dönemlerde, Rum İlkokulunun arkasında bulunan bır garaj’ın yerinde ‘Dayının sineması’ adlı açık hava sineması varmış. Bir de bugünkü Ziraat Bankası şubesinin yerinde çarşı içinde, kapalı kış sineması bulunuyormuş. Her zaman olduğu gibi yine mahalleyi önce muhtarına ardından mahalle sakinlerine sorduk.
MUHTARLIK GÖNÜL İŞİ
Muhtarlığa aza olarak başlayan ve yaptığı işi gönül işi olarak adlandıran Arnavutköy Mahallesi Muhtarı Sedef İrteş, “Muhtarlıkta aza idim muhtarımız vefat edince ara seçimde muhtarlığa aday oldum ve 3. dönemdir mahalleme muhtarım. İlk muhtar oluşumdan bu yana yaklaşık 10 sene geçti ve mahallem o günden bu güne çok değişim gösterdi. Bu değişimde Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın payı büyük oldu. Arnavutköy’de bütün sokaklara taş döşenmesi, sokaklarımızın daha estetik ve daha kullanılabilir hale getirilmesini sağladı. Bunun yanısıra mahallemizde bazı sokaklar trafiğe kapandı, bu da olumlu bir gelişme oldu” diyor.
YOLLAR OTOPARK OLDU
Mahallesinde yaşanan trafik keşmekeşinin bazı sokakların trafiğe kapatılarak önlem alınmasının olumlu olduğunu ancak beraberinde sorunları da getirdiğini ifade eden Muhtar Sedef İrteş, “Arnavutköy’de trafik büyük problem ve bu problemin sonucu da otopark ihtiyacını doğuruyor. Yeni yapılan yollarda bazı sokaklar trafiğe kapatıldı. Ancak sorunumuz bitmedi, kapanan yollar bu sefer de otopark gibi kullanılmaya başlandı. Trafik sorunu büyük problem, ancak mahallemizde şanslı olduğumuz yönlerde var. Burası eski bir mahalle ve insanlar birbirlerini tanır ve severler. Bu yüzden de mahallemizde güvenlik sorunu yok denecek kadar az. Hırsızlık neredeyse yok denecek kadar az mahallemizde” dedi.
ÖĞRENCİLERİN UĞRAK YERİ
Muhtar Sedef İrteş mahallesini anlatmayı şu sözlerle sürüdürüyor: “Mahallemiz turistik bir mahalle olması dolayısıyla ayrı bir önemde kazanıyor. Burada eski yapılar bulunduğundan mahalle sakinlerimizin evleri bir hayli gözde. Özellikle yazın öğrenciler tez hazırlamak için mahallemize geliyorlar. Mahallemizde bulunan tarihi evlerin en iyi şekilde korunması gelecek nesillerede fayda sağlayacaktır. Burada oturan halkın yüzde 80’i ev sahibi. Nüfusumuz 5000 civarında yapılaşma olmadığı için gidenin yerine yenisi geliyor. Mahallemiz tarihi dokusunu korumayı sürdürüyor ve sakinliği ile insanların gözdesi olmaya devam ediyor.”
Kentli ne diyor neler istiyor?..
Arnavutköy Mahallesi sakinleri tarihi dokuya sahip çıkılmasını temenni ederken öte yandan dar yolların otoparka dönüşmesinden de şikayet ederek görüşlerini şöyle aktardı:
“TARİHİMİZİ SAHİPLENELİM”
“Semtimiz çok güzel ve semtimize beraberce sahip çıkmalıyız. Mahallede bulunan parkımızın düzenlenmesi ve restorasyon isteyen evlerin bir an evvel bakıma alınması gerektiği kanısındayım.” Pınar Kalem.
“SEFERLER SIKLAŞMALI”
“Anadolu Yakası’ndan Rumeli Yakası’na geçmek için vapuru tercih ediyorum. Ancak vapurların sefer saatleri kısıtlı olduğu için istediğiniz zaman rahatça karşıya geçmek mümkün değil maalesef.” Franceska Rossa.
“FELAKETE DAVETİYE”
“Sokak aralarında yaşanan trafik yoğunluğu bizi çileden çıkartıyor. Acil müdahalelerde halimiz daha vahim olur. Birinin hastası olsa, yangın olsa itfaiye ambulans araçları mahallemize giremez.” Niyazi ERTÜRK.
“LÜKS SEMT UYGULAMASI”
“Buraya pazar kuruluyor ve fiyatlar ateş pahası oluyor. Arnavutköylü’lerin çoğu ya emekli yada işsizlerden oluşuyor. Burayı lüks semt gibi gören pazar esnafı fiyatları alabildiğine yükseltiyor.” Hüseyin İldem.
“MESELE İŞSİZLİK”
“Mahalle turistik bir mekan olarak gerektiği şekilde değerlendirilemiyor. İşsiz sayımız maalesef çok fazla ve kendi işimizi yapamadığımız gibi yöneticiler yeni iş kapısı içinde bir çalışma yapmıyorlar.” Mehmet Eroğlu.
“ARA SOKAKLARA DİKKAT”
“Trafik sıkıntısı bitmiyor. Bazı yollar trafiğe kapandı ama bu seferde kapanan yollara araç parkları aşırı derecede arttırıldı. Bir yangın anında kim nasıl müdahale eder bilemiyoruz mahalleli olarak.” Aşir İldem.
“BAŞIBOŞ SOKAK KÖPEKLERİ”
“Mahallede başıboş sokak köpekleri iyi bakılıyor. Ama maalesef kimi zamanlarda kötü sonuçlar doğruruyor acaba bir yakınımız köpek tarafından ısırıldımı diye gün boyu meraklandığımız oluyor.” Daver Cenan.
“GÜVENLİK İYİ DURUMDA”
“Arnavutköy çok güzel. Daha fazla turist çekilip işsizliğin azaltılması gerektiği kanaatindeyim. Bunun yanısıra güvenli bir mahallede oturmaktan dolayıda memnun olduğumu belirtmek isterim.” Kenan Bey.
“SAHİP ÇIKALIM”
“Tarihi doku ve çevre güzelliği ile ön planda olan mahallemiz, İstanbul’un gözde mekanlarından biri. Burada yaşamak çok güzel özellikle sabahları sahile inip deniz havası alabilmek ise bir harika.” Zeliha Hanım.
Yiyecek Hazırlama ve Pişirme Teknikleri (2)
Bu da sağlığınızı tehdit eden hatta kansorejen etki yapan bir unsurdur. Pişirmeye hazırlık aşamasında dikkat edilmesi gereken birkaç nokta aşağıdaki gibidir. Yemek malzemelerinizi hazırlarken domates ve soğanı bol tutmanızı tavsiye ederiz. Domates ve soğanın kalori değeri düşük, su oranı yüksektir hem yiyeceğinize lezzet katar, hem doyurucudur hem de antioksidan kapasitesi yüksektir. Sebzeler doğradıktan sonra uzun süre bekletmek vitamin ve mineral değerlerini eksiltir. Ayrıca mümkün olduğunca kabuklarından arındırmamak vitamin, mineral değerlerini kaybetmelerini engeller. Kurubaklagilleri pişirmeden önce daha iyi ve hızlı pişmelerini sağlamak için 10 – 12 saat suda bekletmeniz tavsiye edilir. Kurubaklagilleri haşladıktan sonra suyunu atmamanız besin değeri kaybını engeller. Kurubaklagiller, pişirilmeden önce iyice yıkanmalıdır. Bunun sebebi üzerlerinde barındırmaları muhtemel böcek ilacı kalıntılarından arındırmaktır. Yemek için malzemelerinizi hazırlarken aşırı miktarda yağ ve tuz eklemeyin; bunun yerine domatesi bol tutabilirsiniz veya çeşitli sebzeler ve baharatları daha çok kullanabilirsiniz. Hazırladığınız malzemelerde şeker yerine pekmez kullanarak besleyici değerini arttırabilirsiniz. Daha çok vejeteryanların kullandığı bir yöntem olan her yemeğe belli ölzüde tuz eklenirken şeker (ya da pekmez ya da bal) de koymak lezzeti güzel dengeler. Hazırladığınız yemeklerde lezzet illaki yağ veya sos demek değildir. Sebze ve baharatlardan faydalanmayı unutmayın. Dondurulmuş besinler, özellikle etler, buzu çözdürüldükten sonra yeniden dondurulmamalıdır. Çoğumuz çözülme işi için oda sıcaklığı kullanmaktayız ancak çözülme işlemi buzdolabının alt raflarında bekletilerek yapılmalıdır. Soba, radyatör üzerinde veya altında, hafif ateşte yada güneşte bekleterek çözülme yapılmamalıdır ve bekletmeden pişirilmeli.” (SON)
FULYA SANAT MERKEZİ
Bale: Senfonik Minyatür
Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’nde sanatseverleri büyüleyecek gösterimler, etkinlikler, konserler aralıksız devam ediyor. Mart ayında da yine birbirinden güzel etkinliklere yenileri ekleniyor. Bunlardan bir tanesi de Senfonik Minyatür ismini taşıyan neoklasik bale… 23 Mart tarihinde sanatseverler ile buluşacak olan bale gösterimiyle ilgili bazı detaylar ise şöyle: “Giovanni Di Palma; İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2010-2011 sezonunda “Senfonik Minyatür” adlı bale yapıtını sahneliyor. Doğu ile Batının müzik ve sanat alanındaki etkileşiminin en güzel örneklerinden olan yapıt, A. Vivaldi ve anonim müzik eşliğinde “Patrick De Bana” tarafından İstanbul Devlet Balesi için yaratıldı. Kültürler arasında Barok geleneğinin etkileri ve paylaşımı ile ilgili olan bu düşsel yapıt sizleri görünmeyenin görünür olduğu minyatürün sonsuz dünyasına götürecek. Uwe Scholz’un “2. Senfoni” Adlı Neoklasik yapıtını Giovanni Di Palma sahneliyor. Schumann’ın “2. Senfoni”si dans ve müziği kusursuz bir çizgide buluşturuyor.
2009 sezonunda kısa bir bölümü oynanan “Werthel” balesinin 2 perdelik şekliyle 2011-2012 sezonunda sahneleyecek olan Yannick Boquin İstanbul Balesi ile 15 günlük çalışma için Türkiye’ye geldi. Paris bale okulunda eğitim görmüş Bonn Opera Balesi, Flanders Kraliyet Balesi, Oma Opera Balesi, Berlin Opera ve Balesi gibi önemli topluluklarda baş rollerde dans etmiş ve bir çok ödül sahibi olmuştur. Yannick Boquin dünyanın birçok ülkesindeki topluluklarda ve okullarda konuk eğitmenlik yapmaktadır.”
Balede yer alan diğer isimler de şöyle: “Ayfer Zeren: Bale Sanat Yönetmeni Ayfer Zeren, klasik yapıtların yanı sıra modern ve neoklasik yapıtların da repertuarda yer almasına özen gösteriyor. Dansçılar: Deniz Zirek, Selim Borak, Zuhal Balkan, Berk Sarıbay, Ebru C. Atay, Ayça İnal, Deniz Özaydın, Mehmet Berge, Erhan Güzel, Melih Mertel, Tatyana Egeli.”
Konserler serisi hızlı başladı…
Cihat Aşkın’dan klasik batı müziği resitali
Fulya Sanat Merkezi’nde gerçekleşen ilk resitalde dünyaca ünlü keman virtüözü Cihat Aşkın klasik batı müziğinin en güzel örneklerinin yanı sıra, Anadolu ezgilerinden de örnekler sundu. İstanbul’un çağdaş ve aydınlık yüzü Beşiktaş, Kasım ayında açılışını yaptığı Fulya Gösteri Merkezi ile sanata ve sanatçıya katkıda bulunmaya devam ediyor. Cihat Aşkın konseri ile başlayan “Fulya Sanat Resitalleri” sene boyunca ülkenin tanınmış virtüözleri ile sanat severleri bir araya getirmeye devam edecek. Dünyaca ünlü keman virtüözü Cihat Aşkın, batı müziği ve Anadolu ezgilerinden oluşan bir repertuar ile sanatseverle buluştu. Konser, Mevlevi müziği ve etkilerine mükemmel bir örnek oluşturan Abdülbaki Nasır Dede’nin Acembuselik yürük semaisi, Beethoven’in Atina Harabeleri sahne müziğinden Dervişler Korosu ve Türk Marşı eserleriyle açıldı.
Fazıl Say’ın Op. 7 keman ve piyano sonatı ile devam eden konserde, Ekrem Zeki Ün’ün ‘Yudumluk’ adlı eserinden ikili Prokofiev’in Op. 80 keman ve piyano sonatı Verda Ün anısına seslendirildi. Ayrıca tarihteki ilk keman müziği bestecilerinden Biagio Marini’nin sonatı, misafir sanatçı Cenk Öztürk’ün katılımıyla çalındı. Katılımcılar tarafından büyük beğeni toplayan konser, Sabri Tuluğ Tırpan’ın Keman ve Piyano için 3 dansı ile sona erdi. Fulya Sanat Resitalleri, Mart ve Nisan aylarında aşağıdaki programlarla devam edecek:
“26 Mart Cumartesi saat 20:00 Şefika Kutluer, 2 Nisan Cumartesi saat 20:00 Şirin Pancaroğlu, 16 Nisan Cumartesi saat 20:00 Burçin Büke.”
İki usta bir arada
Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi dev isimleri ağırlamaya devam ediyor. Mart ayında da yine sanat şöleni sanatseverleri kucakladı. Mart ayında Suna Kan ve Cana Gürmen Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’nde müzikseverleri ağırladı.
Programla ilgili bazı detaylar şöyleydi: “Tür: Keman- Piyano. L.von Beethoven: Sonat Op.30 No.2.
Buna göre, Allegro con brio, Adagıo cantabile, Scherzo-Trio, Allegro. Programın ikinci yarısında ise, F.Schubert: Sonatine Op:137 Re Majör’le, Allegro molto, Andante, Allegro vivace sanatseverle buluştu. A.Dvorak: Dört Romantik Parça ve J.Brahms: Scherzo (Sonate Movement) program detayları arasında bulunuyor.”
Suna Kan ve Cana Gürmen etkinliğinin ilk yarısı 28 dakika sürerken ikinci yarısı ise 35 dakika boyunca sanatseverleri ağırlamış oldu.
AKATLAR KÜLTÜR MERKEZİ
‘Alevli Günler’ – ‘Sen Olmasaydın’
Akatlar’da tiyatro gösterimleri tüm hızıyla deam ediyor. Şubat ayından bu yana birbirinden ilginç gösterimler sanatseverler ile buluşmaya devam ediyor. Mart ayında da yine özel gösterimler tiyatroseverleri Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde ağırladı… Yeni oyunlar da hız kesmeden sanatseverleri bir araya getiriyor… 15 Mart’ta ‘Alevli Günler’ ve 25 Mart’ta ise ‘Sen Olmasaydın’ oyunu tiyatroseverleri karşılıyor. Alevli Günler oyunu ile ilgili bazı detaylar şöyle:
“Komedi türündeki oyunu Irmak Bahçeci yazdı, Yıldıray Şahinler yönetti. ‘Alevli Günler’de, Cem Davran, Erkan Can, Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin ve Tuğçe Kıltaç’ı bir araya getiriyor. Oyunda, Cem Davran, öldükten sonra yakılmayı vasiyet eden bir şaman profesörü canlandırırken, Erkan Can da pek çok farklı rolle karşımıza çıkıyor. ‘Alevli Günler’in yönetmeni Yıldıray Şahinler oyunla ilgili olarak ‘Madem ki İstanbul Halk Tiyatrosu’yuz, istiyoruz ki bu oyunda halkın her kesiminden, inancı, tuttuğu takım, mesleği, mevkii ne olursa olsun herkes, bu olup bitene kahkahalarla gülsün. Bizimle ve birbirleriyle birlikte… Gülmekten gözlerimizden yaş gelinceye kadar gülelim. Ve bir yerinden bir şeye başlamış olmayı dileyelim’ diyor.”
Sen Olmasaydın oyunu ile ilgili bazı detaylar şöyle: “Oyunun yazarı Uğur Uludağ. Yöneten ise Enginay Gültekin. Sen Olmasaydın oyuncuları ise şöyle sıralanıyor: “Yağmur Kaşifoğlu, Yosi Mizrahi, Gülden Avşaroğlu…” Oyunun konusu ise şöyle aktarılıyor: “Birbirlerini ve ilişkilerini farklı koşullarda sınayan, arada bir ateşkes… Arada bir esaret… Arada bir ihanet… Arada bir çırpınışın yaşandığı bir ilişki. ‘Erkekler bizi ne zaman anlayacak?’, ‘Kadınları anlamak imkansız!’ söylemleriyle; bol kahkahayla anlatmış Uğur Uludağ. Biz olmak için ben olmaktan vazgeçenlerin hikayesi.”
İşte gösterimi gerçekleşen iki oyun; ‘Dumanaltı Aşklar’ ve ‘Kim bu adam’… Dumanaltı Aşklar oyunu ile ilgili detaylar şöyle: “Hüseyin Avni Danyal’ın tek kişilik muhteşem performansı “Dumanaltı Aşklar”; evlenme yolunda üç kez, son anda direkten dönen bir adamın dördüncü kez evlenmeye niyetlendiği gece, diğer müstakbel adayları hatırlamasıyla başlayan kahkaha dolu bir oyun. Gökhan Erarslan ve Ferhat Ergün tarafından oyunlaştırılan, Tiyatro Seyirlik tarafından sahneye konan “Dumanaltı Aşklar” oyununun yapımcılığını AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu üstleniyor. Sahne tasarımı Kemal Aratan’a, ışık tasarımı Hakan Özipek’e ait olan oyunun koreografisini Bora Acar Zöngür üstlendi.”
‘Kim Bu Adam’ adlı oyun ile ilgili detaylar ise şöyle: “Can Gürzap, ‘Kariyerim boyunca beni en çok etkileyen oyun’ dediği ‘Kim Bu Adam’ adlı oyunuyla tiyatroseverlerin karşısına çıktı. Tiyatro Dialog’un popüler oyunu ‘Kim Bu Adam’ oyunu, Fransız yazar Sebastien Thiery’nin eserinden sahneye uyarlandı. Oyunda; ‘Mösyö Schmit’ olduğuna inandırılmaya çalışılan ‘Mösyö Belier’i canlandıran Can Gürzap, performansıyla dikkat çekiyor. İnsan ilişkilerini, toplumda insanın tek tip olmaya zorlanması ve bu durum karşısında insanın acizliğinin anlatıldığı oyun senaryosundaki sürprizler yer alıyor. Oyunda Mösyö Belier’e hayat veren Can Gürzap’ın yanı sıra, Güneş Berberoğlu, Metin Yavuzoğlu, İlham Erdoğan, Halim Ercan ve Oğuz Okul’un benzersiz performansıları da oldukça dikkat çekiciydi.”
Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde farklı gösteriler
Flamenko kültürü
Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kütür Merkezi müzikseverleri Mart ayında da ağırlamaya devam ediyor. Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde farklı bir gösteri sanatseverler ile buluşacak. 19 Mart 2011 tarihinde Flamenko gösterisi müzikseverleri mest edecek. Etkinlik ile ilgili bazı detaylar şöyle sıralanıyor: “Soniquetes Gösteri Grubu; izleyicilere Endülüs’ün eşsiz atmosferini yaşatmayı amaçlar. Tüm gösteriler, flamenkonun olmazsa olmazı gitar, şarkı ve dans birlikteliğini esas almakta ve birbirinden canlı müzikler ve renkli kostümlerle işitsel ve görsel bir şölen yaşatmaktadır. Grup Üyeleri: Vokal-gitarda Murtaza Torun, vokal – gitarda Hazal Ata, dansta Yasemin Devrim, perküsyonda Emre Karabulut, ritim-gitarda Özgür Çar yer alıyor.”
Gösteri grubunun bağlı olduğu dernekle ilgili bazı detaylar ise şöyle sıralanıyor: “Flamenko İstanbul Derneği, İstanbul’da 7 Nisan 2008 yılında flamenko sanatıyla ilgili müzisyenleri, dansçıları ve flamenko sevenleri bir araya getirmek amacıyla kurulmuştur.
Flamenko İstanbul Derneği’nce, öğrenci ve üyelerinin, İspanya’daki müzisyenlerle buluşturulması, birebir çalışmalarına ortam yaratabilmesi için belirli dönemlerde kültür ve eğitim gezileri düzenleyerek ve yine aynı organizasyon kapsamında İspanya’dan, bu sanatı hayatının bir parçası edinmiş gitaristler, dansçı ve cantaorların derneğimize davet edilip, öğrencilerimiz ve üyelerimizle kültür etkileşimi içerisinde aynı havayı soluması amaçlanmaktadır. Günümüzde flamenkonun sadece gitar, sadece dans veya şarkıdan oluştuğu düşüncesi, flamenkonun yapısındaki birliktelik ve eğlence kültürünün eksik yaşanmasına neden olmaktadır. Unutulmamalıdır ki bu üç öğe bir bütündür ve bu sanatın olmazsa olmazlarıdır. Flamenko İstanbul Derneği bu düşünceden yola çıkarak flamenko ruhunun özünde olduğu gibi birliktelik içerisinde yaşanabilmesi için, kendine düşen görevin de farkında olup, flamenko kültürünü sevenleriyle paylaşabilmeyi arzu etmektedir.”
Yalnız Prens adlı oyun miniklerle buluşuyor
Dünya Tiyatrolar Haftası’nda yine dopdolu programlar sizleri bekliyor. Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nden birbirinden güzel oyunlar yine miniklerle buluşacak. Mart ayının ikinci yarısında sahnelenecek olan ‘Yalnız Prens’ adlı oyun… İki özel gösterimle tiyatroseverlerin karşısına çıkacak olan topluluk, 24 Mart’ta Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde severleriyle buluşacak. 24 Mart Perşembe saat 11:00’da sahnelenecek olan oyunla ilgili detaylar şöyle yer alıyor: “Eski zamanlarda İngiltere Birleşik Krallığı’nda yaşayan, soyu St. John Şövalyelerine dayanan küçük bir İngiliz Krallığı varmış. Bu Krallık, Kralları 7. Leo öldüğünden beri zor günler yaşıyormuş, çünkü Krallığın tek varisi Prens Dominik babasının ölümünden sonra kendisini sanata vermiş. Bütün gününü Sheakspeare eserleri okuyarak geçiren duygusal ve yalnız bir Prens olmuştur. Kraliçe Angel bu duruma çok üzülmektedir, Prens Dominik’in amcası Sir Uncle kral olma arzusu ile bu fırsatı değerlendirecek ve krallığı ele geçirebilmek için elinden geleni yapacaktır, hatta Prens Dominik’i saraydan uzaklaştırmak için sinsi bir plan bile uygulayacaktır.” Bilgi için, Akatlar Kültür Merkezi 0212 351 93 94 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
MUSTAFA KEMAL MERKEZİ
‘Alice Harikalar Diyarında’
Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi’nde Mart ayında da sanat etkinlikleri tüm hızıyla devam ediyor. Mustafa Kemal Merkezi Atilla İlhan Salonu’nda minikler için çok özel bir gösterim hayat bulacak. 29 Mart 2011 tarihinde Atilla İlhan Salonu’nda başlayacak olan Prague National Black Light Theatre sunduğu Alice Harikalar Diyarı’nda adlı tiyatro oyunu, 7’den 70’e tüm sanatseverleri karşılamaya hazırlanıyor. Salı günü sahnelenmeye başlayacak olan oyunla ilgili bazı detaylar ise şöyle:
“Tüm zamanların en ünlü çocuk romanlarından biri olan Lewis Carrol’un ölümsüz eseri ‘Alice Harikalar Diyarında’, Çek Cumhuriyeti, Prag’ta kurulu ve ünü çoktan dünyaya yayılmış olan National Black Light Theatre tarafından çocuklar için tiyatro perdesine taşınıyor. 28 Mart – 3 Nisan 2011 tarihleri arasında İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’da sahnelenecek gösterilerde Alice ile birlikte Beyaz Kraliçe, Cheshire Kedisi, İskambil Askerler, Beyaz Tavşan, Çılgın Şapkacı, Farecik, Dodo ve Tırtıl gibi romanın unutulmaz karakterleri tiyatro sahnesinde hayat buluyor. Her bir gösterim oyuncu performanslarının yanısıra özel ışık gösterimleri, 3D ve lazer efektler gibi Black Light Theatre konseptine has unsurlar barındırıyor.”
Oyunun öyküsü de şöyle aktarılıyor: “Sıradan küçük bir kız olan Alice bir gün yolda tuhaf giyimli bir tavşanla karşılaşır… Tavşanın peşinden bir deliğe dalan Alice o anda kendini olağanüstü bir serüvenin içinde bulur. Küçük kız, inanılmaz kahramanlarla dolu Harikalar Diyarına girmiştir…”
Leyla’nın Evi’ne devam
Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi’nde tiyatro oyunları tüm hızıyla devam ediyor. 31 Mart tarihinde tiyatroseverler, ‘Leyla’nın Evi’ adlı oyunda buluşuyorlar… Tiyatro Kare’nin Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi Atilla İlhan Salonu’nda sahneleyeceği oyun ile igili bazı detaylar ise şöyle aktarılıyor:
“On sekiz yıldır Dünya Tiyatrosu’nun en önemli yapıtlarını, Türk Tiyatrosu’nun en değerli oyuncularıyla buluşturan Tiyatrokare, önümüzdeki günlerde yeni bir başyapıtı sahnelemeye hazırlanıyor. Zülfü Livaneli’nin aynı adlı, 60 baskı yapmış, sevilen romanından uyarlanan, Nedim Saban’ın yönettiği, “Leyla’nın Evi” adlı oyunda Celile Toyon, Ayça Varlıer, Onur Bayraktar, Volkan Severcan gibi usta oyuncuların başrolünü paylaştığı müzikli oyunun dekor tasarımına Nurullah Tuncer, müziklerine Livaneli imza atıyor. Oyununda evi elinden alınan Leyla’nın şahsında Osmanlı’dan günümüze İstanbul’un dönüşümü, göçmenlik, mülkiyet hakları, kuşak ve kültür çatışmaları, birbirini hiç tanımayan üç ayrı karakterin yaşamlarının kesişmesi üzerinden anlatılıyor. Oyunda kuşak çatışmaları alaturka ve hip hop müzikler, sahne dönüşümleri muhteşem sinemasal efektler ve filmler, düş sahneleri de unutulmayan barkovizyon imajları sayesinde anlatılıyor.”
Liszt için çalıyorlar
Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi dünyaca ünlü isimleri ağırlamaya devam ediyor. Ünlü isimler Liszt için çalıyor… İstanbul Resitalleri kapsamında, 16 Mart – 9 Haziran tarihleri arasında İstanbul Resitalleri’nin gerçekleştireceği etkinlikler şöyle aktarılıyor: “Büyük besteci Franz Lisz’in 200. doğum yıldönümü nedeniyle 2011 yılı uluslararası klasik müzik çevrelerince Liszt yılı olarak kutlanacak. İstanbul Resitalleri de 2010-2011 sezonunu Franz Liszt’e ithaf ediyor. Sezon boyunca, Opélie Gaillard (çello) Xuefei Yang (gitar) resitali dışında kalan resital programlarında eşsiz kompozitör Franz Liszt’in en az bir yapıtına yer verilecek. Ayrıca romantik repertuarın dünya çapındaki bir kaç isminden biri olan İtalyan virtüöz Paolo Restani, resitalinin tamamını ünlü bestecinin yapıtlarına ayırıyor.”
LEVENT KÜLTÜR MERKEZİ
Çeşit çeşit belgeseller yolda
Beşiktaş Belediyesi Levent Kültür Merkezi’nde sinema gösterimleri tüm hızıyla devam ediyor. Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda Mart ayının ikinci yarısında şu gösterimler olacak…
“Fırat Göl Olurken: Cennetin Bedeli” filminin yönetmeni ise Suha Arın ve Hasan Özgen. 16 Mart Çarşamba, saat 19:00’da gösterime girecek olan filmin konusu ile ilgili bazı detaylar ise şöyle: “GAP – Güneydoğu Anadolu Projesi’nin büyük yatırımları olan Karakaya ve Atatürk Barajları yapılırken sular altından kalan bölgelerden yaklaşık 45 bin aile göç ettiririlir. Evlerini, tarlalarını, yaşam biçimlerini bırakarak “Başka bir yaşama” göç eden bu insanlar, çağdaş muhacirler olarak, bir bakıma hepimiz için “Cennet” vaad eden bu büyük yatırımlar karşılığında büyük bedel öderler.”
Yönetmenler ile ilgili bazı bilgiler ise şöyle: “Suha Arın: Türk belgesel sinemacılığının yüz akı ve büyük ustası” diye tanımlanan Arın, ilk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Washington, D.C. Howard University – Sinema Televizyon Yapımcılığı ve Yönetmenliği (Lisans); The American University – Kitle Haberleşmesi-Hükümet ve Kamu Enformasyonu (Lisans üstü) eğitimleri aldıktan sonra, 1962’den itibaren Milli Eğitim Bakanlığı – Öğretici Filmler Merkezi için yönetmen ve senaristlik yaptı. 1966 – 1967 sürecinde Amerika’da Capital Film Labs’ta görev yaptı. Amerika’nın Sesi Radyosu Washington Muhabirliği, Uluslararası Sinema TV Merkezi (USIA) ve TRT Washington Muhabirliği, çevirmenlik ve sunuculuğunda bulundu. 1973 – 1974 sürecinde Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Ankara ve İstanbul’daki çeşitli üniversitelerde sürdürdüğü öğretim görevinde, aralarında günümüzün ünlü yönetmenleri, gazetecileri ve akademisyenlerinin de bulunduğu çok sayıda öğrencinin yetişmesine katkıda bulundu.
Hasan Özgen: Milas’ta doğdu. 1968 yılında Hava Harb Okulu’ndan mezun oldu ve “Uçuş eğitimi” gördü. 1972’de ‘Siyasal nedenlerle’ Hava Kuvvetleri’nden “Sicilen emekli” edildi ve yargılandı; bir süre de tutuklu kaldı. l974 -1982 yıllları arasında TRT Haber Merkezi’nde çalıştı. l983 yılında MTV, Milliyet Televizyon’un kuruluşuna katıldı. 1987’de ilk ajansı Filmtel’i kurdu. Daha sonra STM – Sinema Televizyon Merkezi’nin kurucu ortağı oldu. Kameraman, görüntü yönetmeni, senarist ve yönetmen olarak çalıştı. Çeşitli üniversitelerin iletişim fakültelerinde “Belgesel Sinema” konulu dersler verdi. 1975 yılında tanıştığı ve uzun süre birlikte çalıştığı Suha Arın, belgesel sinema yolunu açan kişi oldu. ”
Bir diğer gösterim de “Mezopotamya’nın Büyük Düşü” adlı film… 23 Mart Çarşamba günü saat 19:00’da sinemaseverler ile buluşacak olan yönetmenliğini Kemal Öner’in yaptığı filmin konusu ise şöyle aktarılıyor: “Türkiye’nin en büyük kalkınma projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin, başlangıç tarihinden bu yana katettiği yol, başarmak istedikleri, başardıkları ve başaramadıkları, objektif bir bakış açısıyla anlatılmakta; bugün gelinen noktanın altı çizilmektedir. Temelin atıldığı ilk günden bugüne kadar geçen süreçte, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bölgenin sorunlarına ne ölçüde çare olduğu, bu sorunlara ne ölçüde çözüm bulduğu konusunda, projenin ilerleyişiyle ilgili konuların, birbirlerine eklemlenerek anlatıldığı tarımsal sulamada gelinen nokta ve bu noktanın bölgesel kalkınma üzerindeki etkilerinin hikayesidir.”
Film ile ilgili detaylar arasında GAP’ın dramını konu eden Akademi Prodüksiyon’dan Kemal Öner’in “Mezopotamya’nın Büyük Düşü GAP” adlı belgeselinin konusu için bir diğer yazı da şöyle: “GAP’ın oluşturacağı tarım ve sanayi potansiyeli bölgede gelir düzeyini beş kat artıracak, yaklaşık dört milyon kişiye iş olanağı yaratılacaktı. Bunun ilk adımını ise tarımsal üretim oluşturuyordu. Fırat’ın mübarek suyuna kavuştuğundan beri Harran adeta bir pamuk deryasına dönmüş ve herkes mutlu olmuştu. Yalnız küçük bir sorun vardı: GAP’ın planları arasında bu kadar çok pamuk ekimi öngörülmemişti. Ama bir tekstil ülkesi olan Türkiye için Harran toprağından çıkan pamuk beyaz altındı. Bu nedenle de plana uymamış olmaktan sıkılmaya gerek yoktu. Ama bir gün Şanlıurfa’ya bağlı Kısas Beldesi İlköğretim Okulu’nu su bastı. Toprağın altında bulunan taban suyu gitgide yükseliyordu. Neden ise pamuk suyu sevdiği için ona çok su verilmesiydi. Tuzlanma da, taban suyu yükselmesinin doğal bir sonucuydu artık. Çiftçinin sulama konusundaki bilinçsizliğinin tek nedeni vardı: Eğitimsizlik.
Mart ayında bir diğer gösterim de “Dünyanın İlk Tapınağı: Göbeklitepe” adlı film… Filmin yönetmenliğini Ahmet Turgut Yazman üstlendi. 30 Mart Çarşamba günü saat 19:00’da Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda gösterilecek olan belgeselin konusu ile ilgili bazı detayları ise şöyle aktarılıyor: “Film, yaygın inanışları sorgulayan hikâyesiyle izleyiciyi günümüzden 12.000 yıl geriye, Şanlıurfa’nın 15 km yakınında bulunan Göbeklitepe’ye götürüyor. Yeryüzündeki ilk tapınağın yapılış tarihi, Antik Çağ bilgeliğinin sembollerinden, İngiltere’deki Stonehenge anıtlarından veya Mısır Piramitleri’nden binlerce yıl daha öncesine ait.” Film ile ilgili yönetmen görüşlerini ise şöyle aktarıyor: “Yönetmen’in Yorumu 2007 yılında Türkiye Kültür Bakanlığı’ndan aldığım izin ile hayret uyandıran keşif Göbeklitepe’yi tüm dünya ile paylaşmak için Urfa’ya ilk çekimi yapmak üzere gittim. “Göbekli Tepe – Dünya’nın İlk Tapınağı”, dört yıl süren yoğun araştırmalar sonunda bilinen insanlık tarihi üzerine geliştirilen düşünce sistemini değiştireceğine inandığım bu sıra dışı keşfin hikayesini kendine has bir üslup ile anlatıyor. Filmi ilk kez geniş ekranda izlerken Göbekli Tepe’deki gündoğumunu beklediğim sabah hissettiğim mistik, şaşırtıcı, heyecan verici atmosferi tekrar yaşadım. Umarım bunu filmi izleyenler de hissederler.”
‘Kor ve Ateş Yılları’ – ‘İfakat’ Levent’te
Beşiktaş Belediyesi Levent Kültür Merkezi belgesel film gösterimlerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Mart ayının ilk yarısında yine birbirinden farklı belgesel gösterimler sanatseverler ile buluştu. Sanatın her alanına destek olmayı temel amaçlarından biri olarak gören Beşiktaş Belediyesi’nin “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği, Belgesel Sinemacılar Birliği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin desteğiyle gerçekleştirdiği gösterimler içinde Tülay German Kor ve Ateş Yılları adlı filmdi. Didem Pekün’ün yönetmenliğini üstlendiği 2 Mart’ta sinemaseverler ile buluşan film ile ilgili bazı detaylar şöyle: “Tülay German’ın “Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu” adlı otobiyografik kitabını okuduktan sonra, çeşitli Paris seyahatlerinde Didem, Tülay German’ı ziyarete gider ve onunla ilgili bir film yapmaya karar verir. Tülay German, hayat arkadaşı Erdem Buri’yle birlikte Türk Pop Müziği’ni başlatan kişilerdendir. Politik duruşları yüzünden, 40 yıl önce İstanbul’dan Paris’e göç etmek zorunda kalırlar.”
Bir diğer gösterim de Orhan Tekeoğlu’nun yönettiği ‘İfakat’.. 9 Mart’ta gösterilen filmle ilgili bazı detaylar şöyleydi: “İfakat” belgeseli, “Doğum öncesi sancı” anlamına gelen adıyla özdeşleşmiş bütün bir hayatı, Karadeniz kadınının doğumdan ölüme uzanan sancılı yaşamını; Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Taşören Köyü’nde yaşamış ve ölümü sırlara karışarak “Efsaneleşmiş” bir Karadeniz kadını olan İfakat’ın yaşamından yola çıkarak anlatır.”
ORTAKÖY KÜLTÜR MERKEZİ
“Bunu Yapan İki Kişi”
Beşiktaş Belediyesi Ortaköy Kültür Merkezi’nde birbirinden güzel oyunlar Mart ayında da seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Tiyatro Dan Afife Jale Sahnesi’nde sanatseverler ile buluştu. 12 Mart Cumartesi günü saat 20:30 tiyatroseverler yine neşeli dakikalar yaşattılar… “Bunu Yapan İki Kişi” adlı oyun, tiyatroseverleri yine büyüledi.
Tiyatro Dan hakkındaki bazı detaylar ise şöyle:
“Nergis Öztürk, Didem Balçın ve Aydın Şanlı tarafından 2009 yılı başında Tiyatro Gen-T adıyla kurulan tiyatro bir sene sonra bir değişiklikle Tiyatro Dan adını aldı. Tanışıklıkları Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde öğrenci oldukları 90’lı yılların sonuna kadar uzanan ve okul sonrası İstanbul’a yerleşen üç arkadaş, görev aldıkları çeşitli televizyon ve sinema projelerinin yanı sıra, çeşitli özel tiyatrolarda çalışarak sahneyle bağlarını da koparmadılar. Tiyatro Dan, üç genç sanatçının birikimlerini ve enerjilerini, genç, dinamik ve aynı zamanda Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun mirasına yaslanan, çağdaş bir tiyatroya aktarma ihtiyacından doğmuştur. Genç sanatçılar Özgün Aydın ve Onur Dilber’in katılımıyla daha da güçlenen Tiyatro Dan seyirciyle ilk kez “Bunu Yapan İki Kişi” isimli komediyle buluşuyor. Ayça Işıldar Ak tarafından yazılan oyunda, tarih boyunca süregelen kadın – erkek çatışması, aşk ve ilişkiler eğlenceli bir bakışla ele alınıyor. İki perdelik oyunda, dört ayrı skeç bulunuyor. Skeçlerde, ergenlikten, yaşlılığa kadar, hayatın çeşitli evrelerinde birbirleriyle uzlaşamayan, ama birbirleri olmadan da yapamayan farklı kadın ve erkek tipleri farklı hikâyelerde resmediliyor.
Yönetmenliğini Aydın Şanlı’nın yaptığı oyunda, Nergis Öztürk, Didem Balçın, Özgün Aydın ve Onur Dilber rol alıyor. Müziklerini Aysel ve Veli Özçelik’in yaptığı oyunun koreografilerinde ise Harika Onur’un imzası var.”
Zeki Alasya süpervizörlüğünde sahnelendi
‘80 Yılda Devr-i Adem’ Ortaköy’de
Kaktüs Kabare Tiyatrosu Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi’nde tiyatroseverler ile buluştu. Zeki Alasya’nın süpervizörlüğünde oynanacak “80 yılda Devr-i Adem” oyunu sanatseverler ile buluştu. Oyunun konusu ile ilgili bazı detaylar şöyle:
“Bir Varmış… Bir Yokmuş… Bir Varmış… İnsan Doğar… Bir varmış… Bir yokmuş… Bir varmış… İnsan doğar… Doğum denilen olay, bir anlık zevk sonucu, bazısı ister, olmaz; bazen de kaçar ipin ucu! Hele bir de erkekse, gör babanın keyfini, nargileye bakan olmaz, kıymettedir marpucu! Bir yokmuş… İnsan ölür… Bir ömür tamamlanır, ortalama seksen yılda. Hatıralar bile körelmiştir uçkurda. Takdir-i İlahi, senaryoyu böyle yazmış: Bir çukurda başlar hayat, biter başka çukurda! Şu yaşadığı ömür boyunca çoğu zaman monoton geçer günler… Oysa insan; güldüğü, ya da üzüldüğü kadar insandır… Gerisi boş… Şu kısacık yaşamda üzme işini televizyonlar zaten yeteri kadar yapıyor… Yaprak Dökümü, Aşk-ı Memnu, Ezel hatta haber programları filan… Oysa o dizilere, ekonomik krizlere, geçimsizliklere, kavgalara inat… Biz size gülen yüzleri yakıştırıyoruz. Gülün ki yüzünüzde güller açsın… “Bir varmış”la “Bir yokmuş” arasında keyifli bir ömür süresiniz diye… Peki, “Bir varmış”la “Bir yokmuş” arasında ne kadar zaman varmış? Allah herkese uzun ömür versin, ama biz ortalama seksen dedik… Ve Adem oğlunun, yani insanın 80 yıllık ömründen önemli anları derledik. Tüm insanlar için de ilk insan Hz. Adem’i örnek aldık… Eh zira “Adam” sözcüğünün bile “Adem”den geldiğini düşünürsek… Bu 80 yıllık ömrü şöyle özetlemek mümkün… “80 Yılda Devr-i Adem” Şu Şehr-i İstanbul’un çeşitli köşelerinden her yaştan “Adem”lere bir göz attık… Bir de baktık ki elimizde hoş bir gül demeti oluştu… O gül demetinden dikenleri ayıkladık; hoş renkleri, hoş kokuları getirdik size… Yüzlerde güller açsın… Şu gök kubbede bizden de bir hoş sadâ kalsın diye… Hep olaylara mizah gözlüğüyle baktık… Eh, bizim işimiz de bu… O halde artık oyunumuza başlayalım: “80 Yılda Devr-i Adem” başlıyor!”
Acun’un villasına
tedbir mi geldi?
LEVENT-Televizyoncu Acun Ilıcalı ile eşi Zeynep Ilıcalı’nın boşanma davasında yeni iddialar var. 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle boşanmayan Zeynep Ilıcalı avukatlarına mahkemeye mazeret dilekçesi verdirdi. Beykoz Aile Mahkemesi’ndeki dava mayısa
ertelendi. Habere göre, Zeynep Ilıcalı eşinin kendisini kostüm tasarımcısı Şeyma Subaşı ile aldattığı iddiasıyla geçtiğimiz yıl mahkemeye başvurarak, Acun Ilıcalı’nın servetinin yarısını istemişti. Zeynep Ilıcalı’nın talebi üzerine mahkeme Acun Ilıcalı’nın Ferrari ve BMW lüks otomobili, Range Rover cipi ile Beykoz, Levent ve Bodrum Yalıkavak’da bulunan villalarına, Çamlıca’da dubleks dairesine tedbir koydu. Zeynep Ilıcalı, mahkemeden mal rejimi tasfiyesi talebinde de bulunarak Acun’un şirket hisseleri ile gelirlerinin yarısını istediği belirtildi.
Başkan’dan yabancı transfer!
BEBEK-Yerli yabancı bir çok güzelle aşk yaşayan Serdar Bilgili’nin son olarak Amelie Latournald adında siyahi Fransız bir manken ile flört ettiği iddia ediliyor. Beşiktaş Kulübü eski Başkanı’nın haberlere göre Garnier, H&M, Nike gibi markaların reklam ve çekimlerinde yer alan 1.74 boyunda 85 – 60 – 89 ölçülerindeki Amelie Latournald ile ayrıldığı dedikoduları dolaşıyordu. Son olarak, Serdar Bilgili model sevgilisi Amelie Latournald ile Bebek’teki Dükkan Burger’de hamburger yerken ve gezerken görüldü.
Edinilen bilgiye göre, Bilgili, Latournald’ın yurt dışında gerçekleştirdiği çekimler nedeniyle ayrılmak zorunda kalmış. İlişkilerine kaldıkları yerden devam eden Beşiktaş Kulübü eski Başkanı Serdar Bilgili, gazetecilere “İyi akşamlar” derken, bir çok marka için objektiflere poz veren sevgilisi Amelie Latournald ise güneşliği kapatarak yüzünü sakladığı gözlendi.
El atın artık şu
Yıldız Sarayı’na
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine tanıklık eden Yıldız Sarayı ilgi bekliyor. Vatandaşlar, son zamanlarda tarihi yapıların onarımı ve halka açılmasıni memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, Yıldız Sarayı’na da bir an önce topyekün el atılmasını istiyor. 1789’da yapımına başlanan ve son 130 yıldır çatı onarımı dışında tek çivi çakılmadığı iddia edilen sarayın perişan olduğu belirtiliyor. Edinilen bilgiye göre; eşsiz resimlerin yer aldığı tavanlar, çatıdan sızan yağmur sularıyla çürümüş. Merdivenler, kapılar, pencereler dökülüyor. İlk elektrik ve kalorifer sisteminin kurulduğu yer olarak bilinen haremde, kalorifer petekleri ve merdiven trabzanları pastan çürümüş halde.
Tekne cayır cayır yandı
BEBEK- Arnavutköy Sahili’nde demirli halde bulunan “İncisu” adlı gezi teknesinin mutfak kısmında yangın çıktı. Teknede bulanan elektrikli sobanın devrilmesiyle çıktığı öne sürülen yangına, ilk müdahaleyi teknede çalışan 2 personel yaptı. Çalışanların yangını
söndürememesi üzerine, olay yerine Beşiktaş, Beyoğlu ve İstinye itfaiye ekipleri çağrıldı.
Ortaköy’deki kazada futbolcu çıktı!..
ORTAKÖY- BMW marka cipiyle trafik ışıklarında bekleyen motokuryeye çarparak olay yerinden kaçtığı iddia edilen Fenerbahçe’nin Brezilyalı futbolcusu Bilica hakkında “aksirle yaralama” suçundan dava açıldı. Brezilyalı futbolcunun üç aydan bir yıla kadar hapsi isteniyor. İfadesinde bir ses duyduğunu ancak aracın camlarının siyah olması nedeniyle bir yere çarptığını düşündüğünü ve yoluna devam ettiğini söyledi. Şikayetçi Feysel Akalp ise kullandığı 34 VY 8178 plakalı motosikletiyle Barbaros Bulvarı’nda kırmızı ışıkta durduğunu, arkadan bir aracın çarptığını söyledi.
Bombacı
yakalandı
LEVENT- İstanbul Levent’ te 2003 yılında HSBC ile Beyoğlu’nda bulunan Neve Şalom Sinagogu ve Şişli’deki Betyaakov Sinagogu ile İngiliz Konsolosluğu’na düzenlenen ve 67 kişinin ölümü, 700 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı saldırılara katıldığı iddiasıyla, hakkında 6 yıl 3 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan ve 1 yıl 10 aydır firari olan terör örgütü El Kaide üyesi 32 yaşındaki Nurettin Gündüz, Konya’da polis tarafından yakalandı. Nurettin Gündüz, Konya Numune Hastanesi’ndeki sağlık kontrolünün ardından Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarpıtırılan cezası Yargıtay 9’uncu Dairesi tarafından 9 Haziran 2009 günü de onanan ve 2006 yılında tahliye olduğu için 1 yıl 10 aydır da firarı olduğu öğrenildi.
Kavgada silahlar konuştu
LEVENT- Bir kafeteryada çıkan kavgada, büfe sahibi S.Ö, iddiaya göre kendisini tehdit eden Özcan Barış ve Raşit Köse isimli iki kişiyi kurşunlandı. Olay Selvili Sokak’ta saat 13:00 sıralarında meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, işletmeyi arayarak tehdit eden bir kişi, yanındaki 4 kişi ile birlikte, Best Büfe’ye geldi. Kafetaryanın içerisinde çıkan tartışma sırasında, işletmeci S.Ö. Özcan Barış’ı sol omuz, ve Raşit Köse’yi de sağ ayak ve sağ baldırından kurşunladı. İki yaralı yere düşerken, kurşunlayan ile tartışmanın diğer tarafındaki üç kişi olay yerinden kaçtı. Olay yerine ulaşan sağlık ekipleri yaralıları hastaneye kaldırdı. Olay sırasında üst katta bulunan S.Ö’nün kızı ile oğlu da olay yerine gelerek şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalıştı. Polis kimliği belirlenen olayın faili ve diğer tarafları yakalamak için soruşturma başlattı.

SPOR HABERLERİ

KABUS GİBİ
Beşiktaş’ın İnönü Stadı daha çok konuşulacağa benziyor. Yeni stat projesi hayali Beşiktaş camiasının bir taraftan umutlandırırken diğer taraftan gündeme düşen haberler de camiayı düşündürüyor. Beşiktaş’ın en büyük hayali İnönü Stadı’nı yıkıp daha modern bir stad yapmaktı. Anıtlar Kurulu’ndan sabırla beklenen izin geçen ay içinde nihayet çıktığı konuşuluyordu. Başkan Demirören, “Mayıs’ta ilk kazmayı vuruyoruz” açıklamasıyla yine Beşiktaşlıların dikkatini çekti. Geçtiğimiz haftalarda ise bir başka açıklama daha yeni stat projesi ile ilgili kafalarda soru işareti oluşturdu. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Dolmabahçe Sarayı’nı tehlikeye atamam. Kararı Yüksek Kurul gündemine taşıdım, kararı durdurdum. Beşiktaş oraya yeni stad yapamaz” diyerek umutları adeta boşa çıkardı. Bu konuda Başkan Yıldırım Demirören’in kulübün yayın organından şunları söylemişti: “Kulübümüz dünya kulübü olmayı sadece takımlarımızın şampiyonlukları ile değil, tesisleşme konusunda attığı adımlarla da başaracaktır. Tahminimizden hızlı ilerleyen stad projemizle ilgili gerekli izinleri çıkarttık. Bir aksilik olmazsa Mayıs’ta ilk kazmayı vuracağız.”
PROJE BAKAN’A TAKILDI
Ancak Bakan Günay’ın kararının arkasındaki gerekçeler yine basına şöyle yansımıştı:
“Belki birşeylere inat, belki bir kasıt buraya stad yapılmış vakti zamanında. Ancak burası doldu bir bölge. Swissotel yapıldığında Dolmabahçe Sarayı etkilendi. Ardından Gökkafes ortaya çıkarıldı. Bunlar uzun vadede saraya zarar veren yapılar. Swissotel ve Gökkafes’i belki buradan artık kaldıramayız ancak stadı büyütmeyin diyebiliriz. Burası zaten riskli bir bölge. Stadı büyütürseniz toprağın hafızasını bozarsınız. Kesin olan bir şey var ki sarayın, saat kulesinin olduğu bölgenin hava alması lazım. İTÜ’den de Dolmabahçe Sarayı’nın çöktüğüne dair bir rapor isteyeceğim. Anıtlar Yüksek Kurulu da bu konuyu daha ayrıntılı inceleyecek. Ben sonuç olarak tarihe karşı sorumluyum. Birilerinin rant üretmesine izin veremem. Kendime ‘Dolmabahçe Sarayı’nı denize iten bakan’ dedirtmem” Günay’ın basında yer alan açıklamalarında, İnönü Stadı ile ilgili olarak ellerinde geniş kapsamlı bir çalışma olduğunu, hatta Beşiktaş Kulübü’ne stadı kendilerine terketmeleri halinde başka bir stad yapmayı teklif ettikleri dile getirilirken açıklamalar şöyle devam ediyor:
“Burayı eski dokusuna kavuşturalım istiyoruz. Elimizdeki eski gravürlerde buranın eski hali belli. Bölgeyi tekrar eski dokusuna kavuşturabiliriz. Akaretler Sıraevler gibi bir ortam burada yaratılabilir. Kafeler, sergi alanları, restoranlarla donatılmış bir kültür merkezi bir konser alanı oluşturulabilir. Bu plan daha önceki Beşiktaş yönetimlerine sunuldu ‘Size istediğiniz yerde yeni stad yapalım’ teklifi götürüldü ve onlar da ‘Haklısınız. En doğrusu bu’ demişti.”
Mayıs 2011’de kazma vurulacağı söylenen yenileme projesinin hayata geçirilmesiyle yeni statta kapasite 42 bin 500 olacaktı. Buna göre projeyle birlikte bazı detaylar ise şöyleydi: “Yap-işlet-devret modeli öngörülüyor. Statta kongre ve kültür merkezi de yapılacak. 120 milyon euro’ya mal olması bekleniyor. Kulüp stattan yıllık 35 milyon euro gelir hedefliyor.
DEMİRÖREN SUSKUNLUĞUNU KORUYOR
Camia yeni stat projesi ile Beşiktaş Kulübü’nden resmi bir açıklama beklerken Başkan Demirören de, sessizliğini koruyor. Bu konuda konuşmaktan kaçınan Başkan Demirören, yeni stat projesiyle ilgili nasıl bir tavır sergileyeceği de merak ediliyor.
Gündemi Radyo Beşiktaş belirliyor
Beşiktaş ve stat
Radyo Beşiktaş’ta bu hafta spor yazarı Atıf Keçeci ve Fatih Doğan ile birlikteydik. Herkesin birbirine sorduğu soruyu yani “Ne olacak bu Beşiktaş’ın hali?” diye biz de bu iki spor yazarına sorduk. Ayrıca son zamanlarda gerek Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın açıklamaları gerekse spor yazarları dışında bir çok Beşiktaşlı köşe yazarı ve otoritenin dile getirdiği İnönü Stadı ile ilgili gelişmeleri konuştuk. İşte Radyo Beşiktaş’taki canlı yayında önemli başlıklar:
ATIF KEÇECİ: “ÖNÜMÜZDEKİ YIL DA BİR ŞEY DEĞİŞMEZ”
Bu sene gelecek senenin habercisi. Rüya takım, dünya takımı herkesin kıskandığı takım ama bugün ligin zirvesindeki takımdan 21 puan geride yani toplam 42 puan geride. Üst sıradaki takımlarda 3-5-6’şar puan fark var… Bu takım nasıl olacak da geleceğin takımı olacak? Yaş ortalaması 31. önümüzdeki sene 32. Ben 32 yaş ortalamalı takımların bulundukları ülkelerdeki liglerde değil de veteranlar arasında yapılan müsabakalarda daha çok neticeye gidebileceklerini düşünüyorum.
Beşiktaş taraftarı da camiası da kandırılıyor. Dünya takımı, rüya takım adı altında diğer takımların kıskandığı bir kulüp olarak Beşiktaş’ı gösteriyor Başkan. Kim kıskanır Beşiktaş’ı… Beşiktaş bu değildir, Beşiktaş’ı bu hale getirmek hiç kimsenin de haddine değildir ama Beşiktaş camiası da üzeri küllenmiş gibi zannedersiniz ki efsunlanmışlar, okunmuşlar, büyülenmişler, hipnotize edilmiş gibi bir halleri var. Oysa Beşiktaş çok kötü günler çok acı günler geçiriyor. Beşiktaş’a Schuster diye bir adam gelmiş, teknik direktör yapmışlar, geçen senenin, evvelki senenin Beşiktaş’ın iyi sonuçlarında önemli katkıları olan Ernst’i son 30 saniyede oyuna sokmak cüretini gösteren bir teknik direktör. Halen tribünlerden de destek buluyor. Bunu anlamış değilim bu artık öyle bir hale geliyor ki tribünlerin suskunluğu camianın suskunluğu Kiev de şahit olduğum İstanbul’da kaybetmişsiniz bütün avantajınızı ama Kiev’e tribündeki amigoları getiriyorsunuz hatta olaylara karışanları getiriyorsunuz, ceplerine harçlıklarını koyuyorsunuz, bu ‘paranın gücü’ anlamı taşıyor. Bu kulüpten mi çıkar şahıslardan mı çıkar o da halen meçhul. En azından benim açımdan meçhul, çünkü benim bildiklerim bugüne kadar tüm çabama rağmen açığa çıkartamadığım bir takım olaylar beni, Beşiktaş’ın maddi bakımdan da zarara uğratıldığını söylüyor duygularım. Onun için Beşiktaş bu sene ne ise önümüzdeki sene bu takım oynayacak ama geleceğin takımı diyebilmek için Beşiktaş’ın 80’li senelerdeki günlerini yaşaması lazım. 19 yaş ortalamalı Ziya’lı, Rıza’lı, Feyyaz’lı, Metin’li, Ali’li ve Fuat’lı günlerini yaşaması lazım ki ileriye dönük bir umut beslensin ama Beşiktaş’ın ilerisini de çok parlak görmüyorum. Bu takımla işte Guti diye takdim edilen işte Querasma diye takdim edilen stada binleri toplayıp ancak bugün halleri ortada. Paraları aldılar emekliliklerini Beşiktaş’ta garanti altına aldılar ve Beşiktaş’ı kullanıyorlar. Beşiktaş kullandırtırılıyor, yazık oluyor koca camiaya. Eriyip gidiyor kimse farkında değil. 31 Mayıs 2013 bilançoları UEFA’ya gönderildiğinde Futbol Federasyonu tarafından Beşiktaş’ın borçları devam ediyorsa kendi ülkesindeki liglere girememe sıkıntısı ile baş başa kalacak bir Beşiktaş var. Ama bu bütün olan biteni hipnotize olmuş gibi izleyen Beşiktaş camiası ve taraftar topluluğu var. Yazık oluyor, Beşiktaş’a. Bu insanlar sonrasında büyük üzüntü duyarlar. Ama iş işten de geçmiş olur.
STADIN YAPILMASI VEYA
YENİLENMESİ ÇOK ZOR
Ben iki sene evvel söylediğim sözün arkasındayım. Sayın Bakanımız olduğu müddetçe Beşiktaş’ın bu İnönü Stadı’nın yapılması işi yenilenmesi işi veya kısmi yenilenmesi işi, çok zor gibi görüyorum. Beşiktaş’ta statla ilgili gelişme bu sene değil 2010’un 31 Ocak günü Anıtlar Kurulu’nun o bölgeye ait imar planlarına düştüğü bir not var, daha önce kültür ağırlıklı tesisleşme yapılabilir durumu olan plan notlarında geçen sene bu spor tesisi de yapılabilir şeklinde değişikliğe uğramıştı. Bu bir senedir vardı, şu anda gelinen durum 1/5000’likler askıya çıktı çıkacak, bilemiyorum arkasından 1/1000’likler yapılacak. Bakanımız da geçen hafta bir açıklama yaptı, bu Bakanla Beşiktaş’ın o tesisi yapması bana göre sıkıntılı. Verilen örnekler çok doğru örnekler mi, hayır… Ülke idaresinde devamlılık esastır yani Swiss Otel’e zamanında verilmiş, Süzer Otel’e zamanında verilmiş ama şimdi Beşiktaş’a vermem sözü de ülke yönetimindeki devamlılığa devamlılık esasına ters düşen bir durum.
Beşiktaş orayı en azından restore edebilmeli restorasyon esnasında da imar Boğaz mevzuatının imkan verdiği nispette de büyütülmeli ama oradaki mevcut stadın orada üzerine statik olarak daha fazla yük bindirilmeden mevcuduyla takviyelerle yapılabilir. Ben Bakanımızın Beşiktaş’ın bu konudaki istemlerine kolay cevap verebileceğini umut etmiyorum, bu iki sene evvel de böyleydi. Bugün de bir değişiklik yok.
FATİH DOĞAN: “PROBLEM YOK AMA BAŞARISIZLAR!”
Öncelikle Beşiktaş’ın yönetimin iyi niyetle almış olduğu bir takım hamleler vardı. Yıldız transferleri gerçekleştirip bunları pota altında eritip başarılı bir takım kurma hedefi vardı. Sezon başındaki söylemleri hatırlarsanız 3 kupada hedefimiz var, özellikle Avrupa’da UEFA Kupası’nı kaldıracağız denen bir takım oluşturduk denmişti. Devre arasına doğru gidilince takım kaynaşması sağlanamayınca önümüzdeki yılın takımı kuruluyor dendi ama yaş ortalaması ile kıyaslayınca bu söz çelişiyor. Bu açıdan iki tane açmazla karşı karşıya birincisi genelde sorunları görmek ve çözmek noktasında davranması gereken yönetimin hedefi öteleyerek süre kazanmaya çalıştığını görüyoruz. ‘Önümüzdeki yıl Beşiktaş uçacak, çok başarılı olacak’ deniyor. Bu çalışmalar doğru kabul edilebilir ama şunun görülmesi lazım sorun sadece zamanla mı ilgili yoksa başka faktörlerde var mı, Beşiktaş’ın başarısızlığını tetikleyen bunu görüp sağlıklı analiz yapmak lazım. Ben iyi bir kadro kurulduğunu düşünüyorum. Hani ortada oynayan oyuncular tecrübesiz olsa, genç olsalar uzun zamana ihtiyacı var denilebilir ama Portekiz Milli Takımı’nda oynayan 4 tane oyuncu var bunlar yıllardır birbirini tanıyor, Simao, Almeida, Quaresma, Fernandes bunlara uyum sağlayabilecek düzeyde bir Guti yani Beşiktaş’ın bu anlamda uyum sorunu teşkil edecek bir sorunu da yok. Futbolculara zaman verilse, aynı dili konuşamasalar yani birbirlerine yabancılık çekseler dersiniz ki ‘evet, bu takımın adaptasyon için zamana ihtiyacı var. Bu zamanı da hocaya ve oyunculara vermek lazım’ diyebilirsiniz. Ama öyle bir durumda yok herkes birbirini tanıyor… Adaptasyon problemi yok. Nerede problem var adaptasyon tamam, parasal konularda da bir sorun yok. Seyirci de muhteşem ve olduğundan fazla hoşgörülü. Ortada ne sorunu var diye zormak lazım. Schuster’in kararları bazı şeyleri olumsuz yönde tetikliyor. Beşiktaş’ın zaman ve para kaybına neden oluyor. Bazıları inadına Schuster gibi algılıyorlar inatlaşmanın kimseye faydası yok. Schuster’in teknik açıdan aldığı kararlar eleştirilebilir. Ama benim aslında üzerinde durmak istediğim nokta Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri’nde gizli. Schuster tamamen profesyonel davranıyor ve takımın kaynaşmasında başarılı olamıyor. Schuster, ‘Taktik veririm oyuncu oynar’ olarak düşünüyor ama bu Türkiye’de böyle değil. Türk futbolunu küçümsedi ve rakipleri analiz etmedi. Etseydi kondisyonerin kenarda işi olmazdı. Takımda hocanın ‘ben’ diyerek öne çıkması, taşkınlıkları öne çıkması biraz daha egoya dönüştü. Futbolcuların sırtının sıvazlanması da gerekir.
STAT İÇİN BİR ORTA YOL
MUTLAKA BULUNABİLİR
Şimdi burada bir hamle var, buna dikkat etmek lazım. Bu tür devlet işlerinin çok sakin, sessiz halledilmesi gerek çok gürültü patırtı oluşturarak bunlar halledilmez. Şimdiye kadar bu yanlış yapıldı, çoktan çözülebilirdi bu stad işi, ama genelde tarihler verilerek gürültü patırtı çıkarıldı. Zaman zaman da kongrelerde koz olarak kullanıldı, bunlar hiç doğru şeyler değil. Bu bütün Beşiktaşlıların üzerinde durması gereken bir meseledir. 3 ay önce Anıtlar Kurulu İnönü’nün kültürel ve sosyal alanların yer aldığı bir sosyal alan olarak ilan etti, Kültür Bakanlığı. Bunun üzerine Anıtlar Kurulu dedi ki spor kısmını koydu. Bakan olmasın diyordu ama Anıtlar Kurulu sportif alanı da ekledi. Buradaki en önemli kritik nokta şuydu. Bu madde eklenince Anıtlar Kurulu İnönü Stadı’nın sportif amaçla kullanılmasını da onaylamış oluyordu. Bu karar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne gitti. Anıtlar Kurulu’ndan sonra İBB’de onayladı. Şimdi burada doğrularla yanlışları ayırmamız lazım. Yöneticilerden şu bilgileri almıştık. Siyasi irade AK Parti hükümeti şunu yaptı. Beşiktaş için pozitif niyet ortaya koydu ve bu stadın sportif alan olarak kullanılmasınında onaylanmasıda çok önemliydi. Kadir Topbaş’a da bunun için teşekkür edildi. Ama ne olduysa işin başından beri bir hata var. Kültür Bakanı’nın fevri davranışları var. Bir tarafta stadın yapılmasını destekleyen hükümet bir tarafta bu kararların çıkmasını sağlayan belediye. İnönü Stadı’nın arkasında iki tane arazi var, bu stadın temeli Gençlik Spor Müdürlüğü’ne kullanım hakkı Beşiktaş’a ait ama arkada iki tane daha boş alan var. O alanların birleştirilmesi ile uyum sağlanması belediyenin bir arsayı Gençlik Spor Müdürlüğü’ne devretmesi lazım. İBB bunu devretmeye hazırdı, herşey iyi giderken Kültür Bakanı’nın fevri, inanılmaz sert bir çıkışı oldu. O zaman İnönü Stadı en kötü ne olacak, yıllardır kullanılıyor bir o kadar daha kullanırız, bu şekilde devam eder. Pekala, bundan önce saraylar gerekçe gösteriliyor. Beşiktaş Kulübü zamanında çok jestler yapmıştır. Örneğin, Çırağan Sarayı’nın yanındaki bir futbol sahasının, Şeref Stadı’nın olduğu bir yer vardı, orası bırakıldı. Şimdi yapılmasın diyor Sayın Bakan… Bu sadece Bakan’ın görüşü. Dolmabahçe Sarayı ile İnönü Stadı’nın arasında 200-300 metre var bu birinci yanlış. İkincisi yeni stad olunca daha yüksek daha ağır olacak diyor Sayın Bakan hayır öyle bir şey yok. İnönü Stadı’nın hacmi çok büyük. Tartan pistler vardı, statta o tartan pistler kaldırıldı, yerin dibine geçirildi. Yani o beton yığını, çelik konstrüksiyonlardan daha ağırdır. Ve çok daha ağır yükler yapabilir. Bir toprak kayması önlenebilir. Ben okulda okurken Dolmabahçe, Swissotel’in Dolmabahçe’ye verdiği zararı da öğrendik. O zaman Swissotel’i, Gökkafes’i yıkın, Boğaz’ın yüzde 60’ı kaçak o zaman onları da yıkın. Fenerbahçe Stadı kaçak İstanbul’un yüzde 80’i kaçak, yıkın! Sonra gelin… Stadı yaptırmam, diyorsunuz. Büyükşehir onayladı, Ertuğrul Günay istemiyor. Stat tribün tribün yenilenebilir. Burası Beşiktaş’ın yuvası, Beşiktaş’ın başka bir yerde maç oynamasını ben şahsen doğru bulmuyorum. Orası Beşiktaş’ın kalbidir Türkiye’nin en güzel yeridir. Öyle bir stad yaparsınız ki, bakın ben dünyada 80 ülke gezdim. 3-4 Avrupa Şampiyonası birkaç dünya kupası gördüm. Akdeniz Oyunları’nı gördüm. Öyle stadlar var ki yaşayan alanlar yapılabilir. Bir konser verseniz doğru dürüst alanınız yok. Buyrun kültür alanı olarak kullanalım, parasını Beşiktaş kazansın. Nerede bir resmi kutlama olsa Beşiktaş zaten var. Burası atıl kalmasın. Ak Parti’li Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tamam demiş, Beşiktaş Belediyesi de tamam demiş hal böyleyken siz Kültür Bakanı olarak çıkıyorsunuz böyle yapıyorsunuz bu böyle olmaz. Ama yine söylüyorum Sayın Murat Aksu’nun da bir kongrede söylediği gibi devlet işleri daha çok imtina ister, hani Bakan’a kızarken Beşiktaş’a zarar verecek davranışlar sergilenmemeli. Siyasi irade yanımızda dedi Sayın Demirören. Sağduyu ile devam edilmeli. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de ciddi bir baskı oluşturabilir diye düşünüyorum.
2 Beşiktaşlı 2 Yazı 2 Görüş
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın son günlerde peşi sıra yaptığı açıklamalar Beşiktaş’ı yakından ilgilendiriyor. Stada karşı olduğunu her fırsatta belirten Günay’ın söylediklerini Beşiktaş Camiası yakından takip ediyor. Stadın yeniden yapılacak olmasıyla birlikte özellikle Dolmabahçe ve tarihi yapılara zarar vereceğini belirten Ertuğrul Günay’ın düşünceleri Beşiktaşlılar tarafından kabul görmezken spor yazıları dışında fikir beyan eden ve Beşiktaşlılıklarıyla bilinen bazı yazarlar Bakan’a destek veriyor. İşte bu yazılardan yazarlardan iki kişi…
YAVUZ SEMERCİ – HABER TÜRK: “BEŞİKTAŞ, STADI BÜYÜTEMEZ!”
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile ITB Berlin Turizm Fuarı’nda birkaç gazeteci sohbet etme imkânı bulduk. Konu, Beşiktaş’ın Dolmabahçe Stadı’nın genişletilmesine geldi. Zira kendisi bu projeye karşı oluşunu, “Statta tepiniyorlar, Dolmabahçe kayıyor” diyerek özetlemişti.
Sohbet sırasında, “İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, İnönü Stadyumu’nu büyüterek yenileyecek projeye kapıyı açtı” diyen Günay’ın projeyi neredeyse durduracak nitelikte adımlar attığı ortaya çıktı. İşte Günay’ın sorulara verdiği yanıtlar…
– Statla ilgili son durum nedir?
Anıtlar Kurulu bile projeye “vize” verdi. Ben Anıtlar Kurulu kararını durdurdum.
Yani, uygulamaya koymadım. Kültür ve Turizm Bakanı olarak kararın bir de Anıtlar Yüksek Kurulu’nda görüşülmesini istiyorum.
– Neden projeye karşısınız? Bir kere oraya stadyum yapılmasının yolunu açan, 1939-40’larda dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar olmuş. Bu kararla, İstanbul un tarihi ve kültürel dokusuna büyük yanlış yapmış. Ben şimdi onu daha da aşacak bir projeye izin vermem.
Beşiktaş Kulübü yönetimi, oraya bir alışveriş merkezi, otel ve kompleksin altına da 2 bin 500 araçlık otopark planlıyor. Dolmabahçe, böyle bir büyümeyi kaldıramaz. Tarihe, Dolmabahçe bölgesini daha da tahrip edenlere göz yuman bir Kültür ve Turizm Bakanı olarak geçmek istemem.
– Sizin öneriniz nedir?
Birincisi küçük, sembolik bir spor merkezine dönüştürülebilir. Beşiktaş a başka bir noktada stadyum yapılır. İkincisi de sporu tümüyle oradan çıkarıp, bölgeyi kültür vahasına dönüştürebiliriz.
– Hiç el değmeden bu haliyle kalamıyor mu?
Güçlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Aslında itirazlarımı Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, eski başkanlardan Serdar Bilgili ve adaylardan Hasan Arat la paylaştım. Bilgili ve Arat, bana hak veriyor. Demirören stadın büyütülmesinden yana…
Beşiktaş a şehir dışında, yeni bir stadyum yapılması gerektiğini söyleyince, “Seyrantepe’deki Türk Telekom Arena’yı Galatasaray ile Beşiktaş ortak kullanmalı” fikrimi aktardım. Günay, “Bunu öneren yazınızı okudum. Ancak bilemem. Belki düşünürler” demekle yetindi… Günay, sözleriyle Beşiktaş camiasını kızdırmaktan çekinmediğini de sözlerine ekledi.
Hatta oy kaybedebilirsiniz denildiğinde, “Ben ‘oy’a değil, tarihe karşı sorumluluğuma bakarım. Eğer Beşiktaş’ın o stadyumu büyüterek yenilemesine karşı çıkmazsam tarih beni suçlar” dedi.
Ertuğrul Günay’la konuşurken, Dolmabahçe Sarayı nın gerçekten denize doğru kayıp kaymadığını da sorduk. Yanıtı ilginçti: “Swissotel’in yapımı sırasında bu tartışma başladı. Sonra Gökkafes (Süzer Plaza) yapıldı. Bu yapıların Dolmabahçe Sarayı nı olumsuz etkilediği hep söylenegelir. Stadyum büyütülecek olursa, etkilemesi kaçınılmaz olur. Şimdi bu konuda kapsamlı bir inceleme yaptıracağım. Bu saatten sonra oralardaki yapıların yıkılması doğru olmayabilir. Ancak, stadyumun daha fazla büyümesine izin vermememiz gerekir.”
Ne düşündüğüme gelince, Günay ile aynı fikre sahibim.
İLBER ORTAYLI – MİLLİYET: “BEŞİKTAŞ’IN STADYUMU BAŞKA YERE TAŞINMALI”
Beşiktaş’ın stadyumunun daha iyi bir yere, daha geniş bir şekilde ve bu müstesna kulübe daha çok gelir getirecek bir biçimde yeniden inşası gerekir.
Şahsen Beşiktaş takımını tutarım, 100’üncü yılda kilometrelerce uzunluktaki bayrağı taşıyanlardanım. Kızım da Beşiktaş’ın maçlarına gider. Bu nedenle açıkça söylüyorum; Galatasaray’a tahsis edilen büyüklükteki ve konumdaki bir arazinin Beşiktaş’a da verilmesi gerekir. Belki bugünkü stadın olduğu yerde de düşük profilli, gelir getiren, otopark gibi bir tesis bu takıma tahsis edilebilir. Ama mevcut stadyumun büyütülerek orada tutulması bu şehre, bu tarihe, bu çevreye karşı vahim bir saygısızlık hatta cinayettir.
Şükrü Saracoğlu’nun hükümeti zamanında bu stadın buraya yapılmasında ben bilgisizlik değil her şeyden önce bir “kasıt” görürüm. Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay bu konuda haklıdır.
“Boşver adamların sarayını” zihniyeti hakimdir
Dolmabahçe sarayı bizim 19’uncu yüzyılımızın tarihidir. Büyük Atatürk’ün ikametgahıdır. Avrupa’nın en büyük ve en mutantan sarayı değildir ama dönemin hükümdar evleri içinde Boğaz’ın kenarındaki konumuyla en güzel örneklerden biridir. 1980’lerde üstteki koruya Swissotel’in inşa edilmesi (ki hiç tartışmasız gayet çirkin bir yapıdır) sarayın havalandırma kanallarını tıkamıştı. Daha önce bu stadın oraya yapılması da bütün mühendislerin ifade ettiği gibi, dolma bir zemin üzerinde inşa edilen sarayın denize doğru kaymasına sebep olacaktır. Yetmemiş gibi Ritz-Carlton’u da o bölgeye inşa ettiler.
Sultanahmet de rastgele bina yapılacak yer değil
Bunların hepsinin tabii tazmin edilerek tarihimizin en önemli anıtlarından biri olan Dolmabahçe Sarayı’nın üstünden kaldırılması lazım. Çünkü acı tatlı hatıraları, üslubundaki güzel ve uyduruk yönleriyle Dolmabahçe Sarayı yakın tarihimizin önemli bir parçası, İstanbul’un vazgeçilmez bir güzelliğidir. Onun etrafını heyulalarla kuşatmak bir toplumun görgü ve zevki için iyi bir intiba bırakmaz. Beşiktaş’ın stadyumunun daha iyi bir yere, daha geniş bir şekilde ve bu müstesna kulübe daha çok gelir getirecek bir biçimde yeniden inşası gerekir. Niçin küçük düşünülüyor ve bu küçük düşünmenin bedelini niçin 19’uncu asır tarihimizin bu temel eseri ödüyor?
İstanbul’un bağrına maalesef bazı çirkinlikler inşa edildi, bunlar son 50 yılın marifetlerdir. Bizzat Sedad Hakkı Eldem’in eseri olmasına rağmen özensiz bir yapı olan ve Sultanahmet Meydanı ve alttaki Roma sarnıcının üstüne lenduha gibi oturan Sultanahmet Adliyesi de bunlardan biridir. Bu bina inşallah yıkılacak, çevresi ona göre tanzim edilecek ve altına gömülen tarih arkeolojik kazılarla tekrar ortaya çıkarılacaktır.
Sultanahmet civarı rastgele eser inşa edilecek bir yer değildir. Buradaki kaçak yapıların da seddi (yani yıkılması) gerekir. Adliye sarayından kent müzesi falan olmaz, o binayı kent müzesi olarak düşünenlerin kentten ve İstanbul’dan bir şey anladığını zannetmiyorum. Başka bina, daha geniş bir alan aranmalıdır. Tarih Vakfı’nın saray avlusundaki Darphane’de şehir müzesi açma teranesinden sonra bu da ikinci doğaçlama… Lütfen İstanbul’a saygı duyalım, zira nefes alacağımız başka şehir yok.
Mütevazı tavırlı ama bereketli çalışmalar yapan bir hoca: Müjgan Cunbur
1965-73 arası, sekiz yıl Ankara’daki hayatımın geçtiği köşelerden biri de o zamanlar Namık Kemal (Saraçoğlu) mahallesinde olan Milli Kütüphane idi. Ben Milli Kütüphane binasını seviyordum. Bu bina aslında memurlara tahsis edilen mahallenin kulübü olarak düşünülmüştür. Okuma salonu da kulübün balo salonu olacakmış.
Salonun dört tarafı başka kütüphanelerde bulunmayan ansiklopedi serileri ile doluydu. Hatta hatırlıyorum, yasak olan Sovyet ansiklopedisi yoktu ama İngilizce Jewish Encyclopedia ortadaydı. Bazen bahçede genel müdür oturur, bazı kitap ve evrakı gözden geçirir, arada da günlük emirleri verirdi. Bir derdimiz varsa giderdik, bu bir izin olabilirdi veya bilmediğimiz bir kelime. Bazı konularda uzun uzun görüşmekten de çekinmezdi.
Anlamışsınızdır, Türkiye’nin en kolay ulaşılan genel müdürü Dr. Müjgan Cunbur’du. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde hocamızdı. Sırf talebeler değil, Türkkaya Ataöv veya Füsun Akatlı gibi bir grup tanınmış sima da Osmanlıcayı ondan öğrenmiştir.
Geçen hafta Türk Kadınları Kültür Derneği Müjgan hocaya Kültürümüze Hizmet Ödülü’nü takdim etti. Ödülü vermek için Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay bir konuşma yaptı, onu “Anadolu çınarı” olarak nitelendirdi. Kuşkusuz yerindedir.
Müjgan Cunbur hoca hiçbir tarafın adamı değildir
Müjgan hoca İstanbullu eski bir ailenin kızıdır. Çok genç yaşlarından itibaren eski Türk metinleri üzerindeki titiz çalışmasıyla mütebahhir âlim İbn’ül Emin Mahmud Kemal (İnal) gibi müşkülpesent insanların bile takdirini kazanmıştır. Nitekim 20 yıldır sabırsızlıkla beklediğim ve ara sıra bu konuda yazdığı makale ve notları hatta sözlü konferansları birçok kimsenin sağda solda yayımladığı “Osmanlı Dönemi Türk Kadın Şairleri” kitabı da bu toplantı vesilesiyle ortaya çıktı. Kitabı eleştirmek bendenizin haddini aşar ama zaten elimize aldığımız şiirlerin seçiminin ve çözümünün, vezin bilmeyenlerin yaptıkları yayınlarla mukayese edilemeyecek kadar olgun bir geleneğe mensup bir ustanın mesaisinden geçtiği anlaşılıyor. 13’üncü yüzyılın Lale Kutluk Hatun’undan 15’inci yüzyılın ünlü Zeynep Hatun’una ve Amasyalı Mihri Hatun’a 19’uncu ve 20’nci yüzyılın klasik şairlerine kadar Türk edebiyatında kadın şairlerin bir geçidi bu.
Bazı şeyler hemen göze çarpıyor. Ulema takımının kızları babaları ve çevreleri tarafından o kadar iyi yetiştirilmiş ki edebiyatımızda baş köşeyi onlar yer alıyor. Bu Mihri Hatun için de böyle, şaire Fitnat için de böyle, 19’uncu asrın ünlü düşünür ve şairesi Fatma Aliye Hanım için de böyle. Sonuncusu medreselerin son güneşi denen tarihçi, hukukçu Cevdet Paşa’nın kızıdır.
Türk Kadınları Kültür Derneği’nin şu andaki genel başkanı Emine Bağlı’dır. Benim bildiğim kadarıyla da 1966 yılından beri bu dernekte çalışır ve önemli faaliyetlerin hepsinde payı vardır. Bu derneğin Müjgan hocaya bu töreni yapması bir vazife, bir kadirbilirliktir. Zira Dr. Müjgan Cunbur hiçbir tarafın adamı değildir, bu memleketin kültürünün irfanının mütevazı tavırlı ama bereketli çalışmalar yapan müstesna hocasıdır.
İşin peşini bırakmıyor
Derbi maçın arasında protokol tribünü salonunda geçtiğimiz haftalar içinde meydana gelen tatsız olay adliyeye taşındı. Savcıya ifade veren Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, F.Bahçe derbisinde Protokol Tribünü’nden kendisine saldıran kulübün kongre üyesi İsmail Cevahir hakkındaki soruşturmada şikayetçi olduğunu söyledi. Müşteki sıfatında ifade veren Ünal savcıya şunları söyledi: “Devre arası F.Bahçeli yöneticilere “Hoş geldiniz.” dedim. Burada Cevahir, F.Bahçeliler’e uygunsuz laflarda bulundu. Ben de “Susun” dedim. Sırtımı döner dönmez Cevahir yüzüme, sol kulağıma doğru yumrukla vurmaya başladı. Ayrıca küfür ederek, hakaret etti ve ‘Seni yaşatmam’ şeklinde tehditte bulundu.”
PROTOKOLA ÇEKİ DÜZEN!..
Öte yandan; Gençlik ve Spor İl Müdürü Taşpınar, artık davetiye gönderdikleri kulüplerden isim listesi talep edebileceklerini belirterek, “Fakat olaylarda hep yöneticiler var” dedi.
BAŞKAN ÜNAL DAVACI OLDU
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Beşiktaş-F.Bahçe maçında kendisine yumruk atan Beşiktaş Kongre Üyesi İsmail Cevahir’in yanında İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü Tamer Taşpınar hakkında da suç duyurusunda bulundu. Ünal’ın, VIP’e rezerve hakkı bulunmayan kişilerin alındığını tespit ettirdiği ve bu kararı aldığı öğrenildi. Hakkında neden savcılığa gidildiğini anlamadığını belirten Taşpınar, sessizliğini bozdu ve kulüplerden eskisi gibi davetiye karşılığı isim listesi talep edilmesi uygulamasının başlayabileceğini söyledi.
DEMİRÖREN: TAŞPINAR
GÖREVİNİ İYİ YAPIYOR
Olaydan sonra gazetecilerin bir sorusu üzerine Beşiktaş Başkanı Demirören, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın tam tersine Taşpınar’ın görevini çok iyi yaptığını, bu konudan dolayı suçlu tutulamayacağını belirtmişti. Ancak bu maçtan bir hafta sonra Beşiktaş-Trabzon maçında da aynı yerde benzer olaylar yaşandı. Bu seferde Beşiktaşlı yöneticiler, bu davetiyeleri kim veriyor biz bile kendi yerimizde azınlıkta kaldık diye şikayet ederek, bir nevi Başkan Demirören’i tekzip ettiler.

MAGAZİN HABERLERİ

ORTAKÖY- Grip olduğu öğrenilen Aydoğan Oflu, Ortaköy’deki evinde kalp krizi geçirerek hayata veda
etti. Eşi, sabah kahvaltısı için uyandırmaya gittiğinde oyuncunun cansız vücuduyla karşılaştı. 1999 yılında bir boksörü canlandırdığı ilk reklam filmi ile üne kavuşan Oflu’nun reklam filmi Newyork’ta ödül almıştı. Genç oyuncunun cenazesi Ortaköy’den kaldırıldı.
“BEYEFENDİ KİM?..”
ORTAKÖY- Aşk yaşadığı görüntü yönetmeni Sami Saydan’dan birkaç ay önce ayrılan Tuba Büyüküstün, geçtiğimiz hafta Ortaköy Zuma’da bir erkekle görüntülenmişti. Gazetecilerin “Yanınızdaki beyefendi kim?” sorusuna da “Arkadaşım” yanıtını vermişti. Tuba Büyüküstün’ün adını gizli tuttuğu o gencin, yönetmen Tolga Karaçelik, “Gişe Memuru” adlı ilk uzun metrajlı filmiyle geçtiğimiz yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne katılmış ve “En İyi İlk Film” ödülünü kazanmıştı.
MAÇ VE KEBAP KEYFİ
ETİLER- Yeşilçam’ın iki ustası yönetmen Yavuz Turgul’la Şener Şen, geçen hafta Etiler’deki bir kebapçı da hem kebap hem maç keyfindeydi. En son ‘Av Mevsimi’ filminde buluşan yönetmen Yavuz Turgul ile Şener Şen, geçen hafta Etiler’de bir kebapçıda yemek yedi. Yemek sırasında maçını da izleyen ikili, gazetecilerin kapıda olduğunu öğrenince görüntülenmemek için kebapçının arka kapısından çıktı.
EL ENSE OYUNU…
BEBEK- Ünlü oyuncu İlker İnanoğlu, geçen hafta Bebek Lucca Bar’da bir kadın arkadaşıyla yemek yedi. İlker İnanoğlu’nun yemek sonrası kadın arkadaşını sık sık ensesinden tutup kendisine çekerek öptüğü görüldü. Ünlü oyuncu İlker İnanoğlu, gazetecilerin kadın arkadaşıyla ilgili sorulanna, “O da kim, hiç tanımıyorum. Tanısam size söylerim” diye cevap verirken sarışın kadın, İlker İnanoğlu’nun otomobiliyle Bebek’ten ayrıldı.
“ÇOCUĞUMUZ İÇİN…”
BEBEK- Cem Özer, geçtiğimiz hafta oğlu Osman Nejat’la Bebek Kahve’deydi. Sonra yanlarına Nurgül Yeşilçay da geldi. Sohbet eden çift, mekândan ayrılırken sarılıp öpüştü. Oğullarının ayrılıktan olumsuz etkilenmemesi için çabaladıklarını söyleyen Cem Özer, “Buluşup hasret giderdik. Çocuğumuz için bir aradayız. Her hafta sonu buluşuyoruz zaten” dedi.
“ÇOK SES ÇIKARTIYOR”
ARNAVUTKÖY- Popçu Gülşen geçen hafta Arnavutköy’de arkadaşlarıyla balık yedi. Gecenin ilerleyen saatlerinde restorandan çıkan Gülşen’in, cipini kullanırken emniyet kemeri takılmadığında gelen uyarı sinyalini kesmek için kemerin takıldığı yere özel bir aparat yerleştirdiği görüldü. Gazetecilerin, neden o aparatı kullandığını sorması üzerine, “Arabanın içindeyken kemer takmayınca çok ses çıkarıyor ve bende rahatsız oluyorum” dedi.
“UTANIYORUZ…”
ETİLER- Oyuncu Zeynep Sarah Abdullah ve Eser Yenenler’in aşkı hızla devam ediyor. İkili, geçen hafta Etiler’deydi. Mekan çıkışı gazetecilerle selamlaşan çift, “Haberimizin çıkmasından utanıyoruz. Sizleri gördük mü nereye gideceğimiz ve ne yapacağımızı şaşırıyoruz” dedi.
“BANA BÜYÜK DERS OLDU”
ETİLER- Gamze Karaman, beraber olduğu Önder Bekensir’in kendisine açıklama yapmadan eski eşi Demet Akalın’a dönmesine isyan etti. Bekensir’in Akalın’a döndüğünü basından öğrendiğini söyleyen Karaman, “Ben böyle adam görmedim. Beni çok sevdiğini söylüyordu. Herkes bu adamın güvenilmez olduğu konusunda beni uyarmıştı. Büyük ders oldu bana.” Önder Bekensir, geçen hafta Etiler’deki Vitrin adlı mekana el ele gittiği Demet Akalın’la yeniden evlenmek istiyor.