Türkiye ‘hangi ara’ bu hale geldi?..

Adına vahşet mi dersiniz yoksa barbarlık mı, artık hiç ama hiç fark etmiyor… Türkiye’de, son yıllarda insanın kanını donduran öylesine ürkütücü olaylar yaşanıyor ki, her facianın ve katliamın ardından akıllara tek soru geliyor; “hangi ara barbarlaştı aramızda yaşayan kimi insanlar?..”
Sorunun doğrusu ise herhalde şöyle olmalıdır; Teknolojinin, medyanın ve iletişim yöntemlerinin de uzay çağını zorladığı, ekonomik sarsıntıların bile “tüketim toplumu” salgınını durduramadığı bir ülkede, yalnızca filmlerde görülebilecek vahşetler nasıl oluyor da böylesine kolaylıkla sahnelenebiliyor acaba?.. Türk medyasının “üçüncü sayfa” vakaları olarak nitelediği olaylar artık öylesine çoğaldı, öylesine büyüdü ve öylesine arttı ki, ne sayıları 50’ye ulaşan ulusal gazeteler ne de onlarca büyük televziyon kanalı vahşetin potrelerini yansıta yansıta bitirebiliyor…
Ne yazık ki gazete sayfalarından kan damlıyor artık bu ülkede!.. Yalnızca terörün değil, en çok da sosyal vakaların insanı ürküten olaylarından damlayan kanlardır bunlar…
Baksanıza; beyaz camlardan şiddet savruluyor ve mahkemeler, tecavüzden katliama, barbarlıktan vahşete kadar insanın insana kesinlikle yapamayacağı ölçüde zulüm içeren dosyalardan geçilmiyor… Artık iyice zıvanadan çıkmışken engellenen “evlilik programı” adı altındaki dejenere- yapmacık şovlar yerini cinayet takipçiliğine bırakırken, her televizyon kanalında bir başka öfkenin kanı ve suçluların salyaları birbirine karışıyor…
Velhasıl Türkiye, şiddet sarmalının kan akan karanlık tünellerinde boğula boğula, bir acayip bilinmeze doğru hızla sürüklenirken, kimse de ciddi bir sosyal rehabilitasyonu akla getirmiyor!..
Bu ülkede, son yıllarda yaşanan vahşet olaylarının kahredici boyutlarının farkında mıyız acaba?..
Kendisine tecavüz eden adamın kafasını keserek köy meydanına atan kadından mı söz edelim, yoksa otopark ve yol verme tartışmalarında her gün gencecik insanların katledilmesinden mi?.. Eskiyi hiç açmayalım… Çünkü toplumdaki cinnet halinin ne kadar ürkütücü boyutlara ulaştığını görmek için 2017 yılının Eylül-Ekim aylarında bu ülkede yaşanan bazı olayları anımsatmak bile yeterli olacak;
26 Eylül 2017… Balıkesir’in Edremit ilçesinde okula giden anne ve kızına silahlı saldırı düzenlendi… M.S.M adlı saldırganın pompalı tüfekle ateşlediği kurşunlara hedef olan anne Zeliha İrvanoğlu Çeliksoy yaralanırken, başından vurulan 7 yaşındaki kızı Zeynep olay yerinde can verdi…
6 Ekim 2017… Ankara-Mamak’ta araçlarıyla seyir halinde olan Gökay ve Hilal İzci çiftinin önlerini kesen Erol K, karı kocayı 7 yaşındaki kızları Ayça’nın gözleri önünde vurarak öldürdü…
7 Ekim 2017… Aydın’ın Didim ilçesinde yerde yatan yanmış bir kadın cesedi bulundu. Cesedin 37 yaşındaki Eylem Gülçin Kanık’a ait olduğu belirlendi. Genç kadının, kendisini yasadışı yollardan Yunanistan’a götürme sözü veren 5 kişi tarafından yakılarak öldürüldüğü belirledi.
13 Ekim 2017… Elazığ’da yaşayan Ahmet B., henüz bilinmeyen bir nedenle tartıştığı kızı Hilal B.’nin boğazını keserek öldürdü…
13 Ekim 2017… İstanbul’da, 21 yaşındaki Mustafa Y., ayrıldığı liseli kız arkadaşını ve iki öğrenciyi pompalı tüfekle vurdu. Çevredeki bir okula saklanan ve bileklerini kesen saldırgan polis ekiplerince yakalandı. Saldırganın vurduğu Helin Palandöken yaşamını yitirdi.
16 Ekim 2017… İstanbul Esenyurt’ta, 8 bin lira alacağı olduğu yeğenleriyle kavga eden dayı Abdullah D., Hakan ve Barış Vural adlı iki kardeşi pompalı tüfekle öldürdü…
18 Ekim 2017… Antep’te Cuma Pancar adlı şahıs, kendisinden ayrılmak isteyen Arzu Gültekin’i aracının içinde başından vurarak öldürdükten sonra cesetle birlikte şehir içinde beş saat boyunca tur attı.
Yukarıdaki vahim örnekler, yansıttıkları vahşetin boyutlarıyla medyaya yansıyan bazı vakalar… Oysa bu ülkede, kimbilir medyaya yansımayan ne vahşetler yaşanıyor, kör şiddet kimbilir daha kaç masumun canına mal oluyordur… Şaşırıyor muyuz acaba bu yaşananlara?.. Örneğin; AKP gibi dinci bir partinin iktidara geldiği 2002’den bu yana, bu ülkede, fuhuş olaylarının, kumar rezaletlerinin, boşanma vakalarındaki olağanüstü artışın ve toplumsal yozlaşmanın asıl gerekçelerini merak ediyor muyuz?..
Ya da, gazetelere neredeyse her gün yansımaya başlayan çocuk tecavüzlerinin, kadına ve çocuğa yönelik tacizlerin ve sokaklara, kamu araçlarına kadar taşan kadına yönelik şiddetin “perde gerisinde nasıl bir travma var” diye inceleyen birileri oluyor mudur acaba?.. Ve en önemlisi de, akla hayale gelmeyecek yöntemlerle işlenen cinayetlerin, ürkütücü katliamların, barbarlığa varan vakaların ve neredeyse sıradanlaşan cinnet olaylarının perde gerisinde nasıl bir sosyo-ekonomik ya da siyasal travma olabilir diye araştıran kurumlarımız var mıdır?..
Kimse kendini kandırmasın; bu ülkede toplumu dincileştirme ve gericiliğin kulvarlarında dönüştürme operasyonlarıyla bireyin ruh sağlığı ve güvenliğini vuran vahşet olayları ne ilginç ki aynı hızla ilerliyor…
Hem de, “iki kişinin bildiği sır değildir” düşüncesine rağmen, cinayetleri ve şiddet olaylarını sokaklarda, üstelik kameraların önünden sosyal medyaya taşımaktan çekinmeyen insanlarıyla, bir acayip savrulma yaşıyor bu ülke!..
Velhasıl; kurtlar vadisine dönüşen sokakların internet kafelerinde, bilgisayarlarda “nasıl adam öldürülür” oyunlarının oynandığı bir ülkenin insanları birbirine hiç acımıyor ve korku filmlerine rahmet okutacak senaryoların oluşmasına da zemin hazırlıyor…
Tekrar soralım; hangi ara ve neden bu hale geldi milletimiz?.. Araştırmacılar, üniversiteler, devletin sosyal kurumları, tez yazanlar ve sözde “yaşam koçluğu” yapanlar araştırıyorlar mı, toplumsal çöküntü ve yozlaşmanın da eseri olan son 15 yılın kan damlayan vakalarını?..