Bir garip Atatürkçülük!..

Kavram kargaşası denince, bunu her yerde ve her konuda görmek elbette mümkün. Ama bir ülkenin “kuruluş ideolojisi’’ denince orada durulur. Konu netlik ister. Ancak, bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk ismi birbirine taban tabana zıt iki farklı düşünce sistematiği için de kullanılabilmektedir.
Kemalizm denince, tam bağımsızlıkçı, kamucu, milli duruşu anlıyoruz. Ancak Atatürkçülük denince tanım bu kadar net olmaktan çıkıp muğlaklaşıyor, kimin söylediğine de bakmak gerekiyor. Çünkü gazeteci, televizyoncu, sivil toplum önderi, akademisyen, siyasetçi vs. kılığındaki Sorosçu ve küreselci liberallerle, mandacı ruhlu politikacılar, Atatürkçülüğü yıllarca salt laik ve modern hayat tarzına indirgeyip, Tanzimatçı, neoliberal, Batıcı duruşu insanlarımızın beynine ‘’Atatürkçülük’’ diye işleyip durdu.
Bugün, Atatürk İlkelerinin ne olduğunu bilmeyen, O’nun fikirlerine tamamen bigane yaşlı genç milyonlarca insanımız bulunmaktadır. Bu insanlar modernizmi Atatürkçülükle karıştırmakta; frapan giyinebilmek, toplu mekanlarda içki içebilmek veya bir Batı dilini konuşmak gibi şeyleri Atatürkçülük zannetmektedir.
Bu bilinç noksanlığını maalesef her yerde görmekteyiz. Son günlerde özellikle kıyı kesimlerinde yaşayan insanlarımız sanal ortamda sıklıkla Atatürk’ü ne kadar sevdiklerini gösteren videolar, şiirler, resimler paylaşıyor, plajlarda İzmir Marşı çalınca ayağa kalkıp alkışlıyorlar. BKM oyuncularının dediği gibi ‘’Çok güzel hareketler bunlar’’ ama içi boşsa neye fayda?..
Çoluk çocuk İstanbul’da doğdukları halde, Facebook sayfalarına Tiran doğumlu olduklarını yazacak kadar anayasadaki Türk tanımından uzaklaşan tanışlarım da bu sıralar koyu Atatürkçü!
Yazın genç bir kadının İzmir Marşı’nı alkışladıktan sonra ‘’Bikini giyeceğim, Atatürkçüyüm’’ dediğini inanın kulaklarımla duydum!
Yunanistan’ın 18 tane adamızı işgal edip, irili ufaklı bir çok da kayacığı üzerine geçirmesinden hiç rahatsız olmayıp, biraz daha kaliteli yemek içmek uğruna Yunan adalarına milyonlarca dolar bırakan keyif düşkünü insanlarımıza da sorun mutlaka Atatürkçüdürler!
Ancak “Atatürk İlkeleri nedir’’ dediğinizde, çoğunun ya hiç bilmediğini ya da tam bilmediğini göreceksiniz! Peki ama Atatürkçülük yalnızca laik olmak, hayatı modern bir tarzda yaşamak mıdır?
Altı ok, Atatürk ilke ve devrimlerinin sembolü değil de, yan yana konmuş altı adet oku resmeden nostaljik bir figür veya buna benzer bir şey midir?
Milliyetçi olmadan ne kadar Atatürkçü olunabilir? Milliyetçilik (ırkçılık anlamında değil) bir erdem ve aynı zamanda gelecek nesillere karşı sorumluluk duygusudur. Bu erdem ve sorumluluktan yoksun insanlar toplumculuk ruhundan uzaktır. Bireycidir ve dolayısıyla bencildirler. Vatanın maruz kalabileceği ciddi bir tehdit karşısında kolayca “ver-kurtul’’ moduna girerler, kurtulmak mümkünmüş gibi…
Halkçılık ve Devletçilik desen, bunları ortadan kaldırdıktan sonra geldiğimiz yer işte ortada: Stratejik kurumları bile yabancıların eline geçmiş, çiftçiyi, hayvancılıkla geçinen köylüyü üretimden vazgeçiren, borçlandıran, yüksek faizli sıcak parayla dönen kırılgan bir ekonomi…
Devrimcilik ve bu ilkeyle yönetilen Cumhuriyetçilikten de geçeli yetmiş küsur sene oldu. Bugün Milli Eğitim müfredatında evrim teorisi bir gecede buharlaşabiliyorsa sebebini başka yerde aramayalım.
Tarihte gördük, günümüzde de görüyoruz: Devletler ve milletler zaman zaman bekalarını sürdürebilmek için zorlu sınavlardan geçmek zorunda kalıyorlar. Ülkemiz de yüz yıl geçmeden yine böyle bir sınavla yüzyüze.
ABD, namlularını Türkiye’ye çevirmiş, sınırlarımızı değiştirmek isteyen çeşitli taşeron çeteleri hem koruyor, hem tırlar ve uçaklar dolusu ağır silah ve teçhizatla durmadan takviye ediyor. Ama bizim Atatürkçülerimizin olup bitenden doğru dürüst haberleri bile yok! Oysa şimdi ortak akıl, kararlılık ve birlik zamanı.
Bu ortamda en duyarlı partinin CHP olması, halkı yaklaşan tehlike ve zorluklara karşı uyarması gerekmez mi? Bu partide milli durup konuşan sadece bir Öztürk Yılmaz mı var? Ama siz ana muhalefet partisi olarak bölücü ve gericilerle yapılan mücadeleyi “saray savaşı’’ diye hafife alır, 15 Temmuz’a “kontrollü darbe’’ der, Ergenekon, Balyoz mağdurları için yapmadığınız mücadeleyi “adalet’’ bahanesiyle gayri milli güçler için yaparsanız, elbette ki bunların ağababalarına da ses çıkaramazsınız!
Size kimse iktidarla mücadele etmeyin demiyor, yanlış yerde duruyorsunuz diyor… Yarın bu topraklar yangın yerine dönerse kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz… Hele ki böyle büyük sorumluluk taşıyan mevki ve makam sahibi insanların vahim hatalarını ne millet affedecek ne tarih…