Talat Paşa Kimdir? Ondan bugün çıkarılacak dersler nelerdir?

Osmanlı ilhanlığının çöküşü bilim ile uygulamadan uzaklaşmasıyla yüzyıllar öncesinden başlamıştır. Ele geçirdiği ülkelerden aldığı vergilerle geçinen Osmanlı, 1700 yılından sonra sürekli yenildiğinden geliri kısıtlanmıştır. Abdülmecit döneminde, 1854’de İngiltere’den aldığı ilk borç ile batağa saptanmış üretmeden tüketmeye alışmıştır. Böyle olunca, önce elinde var olan yeraltı ile yerüstü kaynaklarını, sonra topraklarını, en son da özgürlük ile bağımsızlığını yitirmiş, bunlar da yetmemiş, sonra kamunun kanı dökülmüş, öldürülmüş, ülkesi darmadağın edilmiş, en son da gittikçe küçülen yurdu paramparça edilmiştir.
Bu kötü gidişi ilk gören Mithat Paşa yenilikçi II. Abdülhamit’i yönetime getirip, Osmanlı’yı 1876’da ilk kez Anayasal düzene geçirse de, eğitimsiz, din batağında uyuşmuş ülkenin uçuruma yuvarlanışı engellenememiştir. Bunun üzerine Genç Türkler, en son da İttihat ve Terakki Dernekleri kurularak yaraya bıçak vurulmak istenmiştir.
İşte; özverili, kafayı koltuğa almış bu yurtseverlerin kurduğu bu derneğin yönderi Talat Paşa’dır. Ne yazık ki, bu yurtseverler derneğinin görevde olduğu 1908 ile 1918 arası, artık yabancı güçlerin Osmanlı’ya yaptıkları son vuruş dönemidir. Bu dönem içine; Afrika, Filistin, Arabistan, Mezopotamya, Kafkasya, Balkan, Çanakkale, Ege ile I. Dünya Savaşı sığmıştır.
Kırcaali yörüğü, ayrıca savcı Ahmet Vasıf’ın oğlu olan, ‘Bizim Talat’ 1 Eylül 1874’de Edirne’de doğmuş, Vize’de İlkokul, Edirne’de Ordu Bilgiteyini(lisesini) bitirmiş, iki yıl Alliance İsraelite’de Fransızca öğrenmiş, Selanik Tüze Yetilteyinin (Hukuk Fakültesinin) ilk iki yılını okumuştur.
1891’de Edirne PTT’sinde yazman olunca ülkenin durumunu yayınlardan okumaya başlamış, Genç Türk kalkışma ile aydınlanmasının yayınlarını yayması nedeniyle II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimince 30 Temmuz 1896’da tutuklanmıştır. Tutukevinde kaldığı 25 ay içinde tanıştığı siyasi tutuklularla görüşmesi sanki onun için bir eğitim olmuştur. Edirne ile İstanbul’da oturması yasaklanınca Selanik’e yerleşmiştir. Eylemli yurtsever girişimi artarak sürmüş, bu kez yabancı yayınları okumaya başlamış, 1899’da Genç Türklere üye, 1903’de Selanik PTT’si baş yazmanı olmuş, 1906’da arkadaşlarıyla Osmanlı Özgürlük Derneğini (Hürriyet Cemiyetini) kurmuş, sonra Paris’te kurulan Terakki ve İttihat (Gelişme ile Birlik) ile birleştirmiştir.
II. Abdülhamit tüm toplantı ile düşünce örgütlerini yasakladığından, yasağın uygulanmadığı tek kuruluş olan Mason localarına girip orada etkinliklerini sürdürme yoluna girmişlerdir.
Bu derneğin üç önderi; Talat Paşa, Enver Paşa ile Cemal Paşa’dır.
23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet (Anayasaya bağlı yasal yönetim) yeniden II.Abdülhamit’ce kurulunca dengeler değişmiş, İtalya Oniki Adalar ile Trablusgarp’a saldırmış, Avusturya Bosna-Hersek’i ele geçirmiş, Balkanlarda azınlık kalkışmaları başlamıştır. Bunun üzerine 1909’da II. Abdülhamit görevden alınıp Selanik’e sürülürken, Sultan Mehmet Reşat başa geçmiştir. Kamutay’da da çoğunluk İttihat ve Terakki Derneği üyelerinin eline geçmiş, Bizim Talat da Edirne saylavı(milletvekili), sonra kamutay Başkan Yardımcısı olmuştur.
1909’da Hüseyin Hilmi Paşa Bakanlar kurulunda, İç İşleri Bakanı olarak, 1910’da Mehmet Sait Paşa Bakanlar kurulunda Posta ve Telgraf Bakanlığına atanmıştır. 1912 Balkan Savaşıyla, ülkesini korumak için Edirne’de gönüllü er olarak orduya yazılmıştır. Balkanların yitirilişi, Trakya’nın Bulgarların eline geçişine çok içerlemiştir.
23 Ocak 1913’de Kamil Paşa yönetimini devirip, İttihat ve Terakki Derneğini yönetimde etkin kılmak üzere Babıali Baskınına önderlik etmiştir. 1913’de Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle Sait Halim Paşa Bakanlar Kurulunda yedek İç İşleri Bakanı olmuştur.
1914’de yalnız bir Osmanlı İlkutunun(devletinin) ayakta kalacağına inanmadıklarından, Almanlarla birliktelik istemişlerdir. Ne var ki, Goben ile Breslau gemileriyle Almanların tuzağına düşüp, istemeye istemeye bir günde I. Dünya Savaşı’na girmişlerdir. Hemen ardından 1915’de Çanakkale Savaşı sürerken, Rus ile Ermenilerin Kafkaslardan inerek Doğu illerini bir bir ele geçirirken, Ermeni kıyım(katliam) örgütlerinin, savunmasız Müslüman (Türk ile Kürtleri) acımasızca soykırıma uğratmışlardır. Ayrıca, ileride savaşan ordunun arkadan aldığı destekleri kesmeleri sonucu, bölgedeki Ermeniler savaş alanı dışındaki Osmanlı topraklarına göçürülmesi onun İçişleri Bakanlığı döneminde olmuştur. Bu nedenle, yabancılar uydurdukları, ‘Ermeni Soy kıyımından’ onu sorumlu tutmuşlardır. Oysa, Talat göçürmeye karşı duran bir kişidir.
1917’de ise Başbakan (sadrazam) olmuştur. Başbakanlık konutuna taşınmamış, Yerebatan’daki kiralık evde oturmuştur.
‘Orun(makam) ile gönence alışırız, sonra da bırakmak, çıkmak güç olur’ demiştir.
Tüzel araca değil, ya tramvaya biner ya da yaya işe gidermiş. Öğle yemeğinde; ekmek, peynir, kavun yermiş.
‘Toplum yoksul iken boğazımdan yemek geçmez’ dermiş.
Savaş yıllarında toplum süpürge tohumundan ekmek yerken, o da günlük belgeyle ekmek almak için kuyruğuna giriyormuş. Ona İsmail Hakkı Paşanın yolladığı bir çuval beyaz unu, geri yollamış. Yolluk ile gündeliklerinden artanı geri veriyormuş.
Ahmet İzzet Paşa Başbakan olduğunda 30 Ekim 1918’de Mondros Anlaşması imzalanmıştır. 22 Şubat 1918’e yedek İç İşleri Bakanı görevini sürdürmüştür.
Sonra da 1 Kasım 1918’da İttihat ve Terakki Derneğinin son toplantısını yapıp, arkadaşlarının onu itelemesi ile çok sevdiği ülkesinden o gece 23.00’da Odessa üzerinden Almanya’ya (Berlin-Charlotenburg) giderken, Enver Paşa, Cemal Paşa ile diğer önde gelen diğer dernek üyeleri Rusya ile Kafkasya’da kaçmışlardır.
Yanında görevdeyken Padişahın verdiği bir araç satın alması için para, aylığından her ay ayırdığı 20 TL’lerin toplamı olan 2 bin altı yüz TL, bir de dört arkadaşıyla aldıkları bir çiftliğin kiralama devrinden olan paranın bir kısmıdır. Almanya’da parasız kalınca karısının takıları ile kendisinin nişanlarını satmış, ötesi daha yoksul olan arkadaşına kendi giysilerini vermiştir. Ona gönül borcu olan Strauss adlı bir Alman’ın yolladığı çok yüklü bir akçayı,
‘İlerde ülkem gerek duyarsa orada tüketilir’ diye bankaya yatırmıştır.
Bizim Talat’ın keskin bir anlağı(zekası), üstün bir yeteneği, büyük bir dayancı (sabırı), yönderliği (rehber), alçak gönüllü, görgülü, karşıtlarına arkadan değil açıktan karşı duran, yılmaz, yürekli, özverili biriymiş.
Ayrıca etkin konuşmacı, düzgün giyinen, bakımlı, çekici(karizmatik) bir kişiymiş.
Arkadan iş çevirmez, çıkarcılık, kendine yontma, dedikodu yapmaz, yalan ya da karalamadan (iftiradan) uzak duran sevilen, sayılan bir yöneticiydi. Onun bir tek ereği vardı; Yurdun Kurtuluşu ile Türklüğün yücelmesi.
Almanya’da bulunduğu sırada, İngiliz ile Fransızlarla konuşarak, Türkiye’nin dirliği ile bütünlüğünü, kurtuluşunu sağlamak üzere sürekli çalıştı.
Mustafa Kemal ile yazışarak hem onu dışarıdan bilgilendiriyor, hem de işine çok karışmadan öğütlerde veriyordu. Verdiği öğütlerde,
‘Ülkenin kurtulması için Türk-İslam Birliğine dayanılması, Asya Türk ülkeleri ile soy bağının kullanılmasını, Halifelik aracılığıyla Hindistanlı Müslümanların desteğinin alınmasını öneriyordu. Ayrıca, yıkılmış olan Türkiye’nin yeniden ayakta durabilmesi için kesinkes İngiltere ya da Amerika gibi bir ülkenin güdümünde kalmasının gerek olduğuna inanıyordu. Bunun dışında, %5 azınlık olsalar da Ermeniler için bağımsız bir ilkut(devlet) kurulmasının Batı’yı kazanmak için zorunlu olduğuna inanıyordu.’
Sürekli yurt özlemiyle yanıp tutuşuyor, bir telyazıyla dönmeyi, kamuoyunun önünde yargılanıp aklanmayı bekliyordu.
‘Beni bir gün sokakta vuracaklar. Alnımdan kan akarak yere serileceğim. Yatakta ölmeği bana çok görecekler. Ne yapalım! Varsın vursunlar. Yazgı budur diyeceğiz. Ülkem, benim ölümümle bir şey yitirmeyecek. Bir Talat gider, bin Talat yetişir.’
Talat Paşa, 15 Mart 1921’de İranlı bir Ermeni olan Sogomon Telleryan’ca Berlin’de evinin önünde sıkılan bir tabancayla öldürüldüğünde, cebinden yalnızca 10 Mark çıkmıştı. Onu öldüren Telleryan ise uygar, bağımsız, dost, ayrıca kardeş denilen Alman Yargısınca özgür bırakılmış, bir batur gibi karşılanmıştı.
Umarım bu yazı, günümüz ilkut (devlet) yöneticilerinin kulağına küpe olur.
Olur mu?
*Bilgi. Talat Paşa’nın gömütü 25 Şubat 1943 İstanbul’a getirilmiş, Şişli’de Abideyi Hürriyet (Özgürlük Anıtı) tepesine gömülmüştür.
KAYNAK
Talat Paşa, ‘Hatıralarım ve Savunmam’. Kaynak Yayınları No.441, 2006. 248 sayfa.