Türkiye’de “evet-hayır” oyunu oynanıyor

Türkiye’de siyaseti bitirdiler. Hangi parti kimin partisi belli olmayan bir döneme girdik. Partiler gücünü kaybetti adeta iktidara teslim oldu. Nasıl olmasın yazılı medya onlarda. Göüntülü medya onlarda. Sanal ortamda ise bombardıman gibi kampanyalar yapılıyor. Biraz başını kaldıran oldu mu malum yafta yapıştırılıp alınıp götürülüyor. Ondan sonra koydunsa bul. Akibeti meçhul işler yapılıyor. Türkiye’nin ordusu Suriye’de savaşıyor. Kimsenin neler olup bittiğinden haberi yok. Türkiye’nin ekonomisi çökmüş, dış borç ve iç borç almış başını gidiyor. Kimsenin umurunda değil.
Aklıma ünlü sunucu Erkan Yolaç geldi. Televizyon ekranlarında “Evet-Hayır” oyunu oynardı. Hiç olmazsa insanlara “Hayır” deme hakkı tanırdı.
Ama şimdi bakıyorsunuz, gazete manşetlerine “Evet de, evet…” İnsanların özgür iradelerini yönlendirip manüplasyon yapıyorlar.
Onlara “Düşünmeyin. Düşünmek suç” gibi kavamlar dikte ediyorlar.
Aslında bunun adı “Seçme hakkıdır”, “dikte hakkı” değildir. Ama anlayan kim? Nasıl olsa yargı bu işlere bakmıyor. “Yaz anasını satayım” diyorlar. Toplumda bir kaos ortamı yaratıldı. “Hayır” demenin bile suç olduğu, “Hayırlı olsun” demenin mübah olduğu bir Türkiye olduk.
Sevgili gazeteci ağabeyim Can Pulak turkiyeturizm.com’daki köşe yazısında şöyle yazıyor:
“Türkiye’yi öyle boş şeylerle meşgul ediyor ve öyle zaman kaybediyoruz ki…
Şimdi iki ay referandumla uğraşacağız. Anayasa değişikliğini ve başkanlığı halkın oylarına sunacağız. Dünyanın masrafını yapacağımız gibi, değişen bir şey de görmeyeceğiz. Ülkemiz uzun süredir zaten Anayasamız değişmiş gibi yönetiliyor. Eski Anayasa’ya uyan yok, edilen yeminler unutulmuş gibi, akıllara esen herşey yapılıyor.
Ayrıca Başkanlığa çoktan geçmiş sayılırız. Tüm yönetimin gözü Cumhurbaşkanı’nda. O ne derse o yapılıyor, ne emrederse o yerine getiriliyor. Erken başkanlığa sesini çıkaran oldu mu bu ülkede? Olduysa bile, sinek vızıltısını geçmedi ki itirazlar..
O halde ne yapmak istiyoruz? Anayasa zaten değişmişse, başkanlık fiilen yürürlüğe girmişse, kimi kandırıyoruz, kimin gözünü boyuyoruz?
Memleketin tonla işi var. İç ve dış tehlikeler boğazımızı giderek sıkıyor. Ordumuz harp ediyor. Harp masraflarıyla genel yönetimde tanık olduğumuz inanılmaz israflar belimizi iyice büküyor.
Ekonomik krizin farkında değilmiyiz hala?
Paralar suyunu çekti, mutfaklarda yangınlar başladı. İşsizlik müthiş tırmanıyor. Bunları görmek, bunlara önlem almak varken, Anayasa değişikliği ve başkanlık ısrarını anlamak mümkün değil.
Yönetim ve cılız muhalefet meydanlara iniyor. Eşit şartlarda mücadele ve kampanya da olmayacak.
İktidar devletin tüm imkanlarını dibine kadar kullanıyor. Muhalefet ise sesini duyurmak için, göbeğini çatlatıyor adeta…
Milletin vergileriyle ayakta duran ve tarafsız olması gereken TRT, iktidarın borazanı durumunda. Elinden gelse, muhalefeti hiç çıkarmayacak ekrana. AKP’nin özel televizyonu gibi yıllardır çalışıyor.
Medyanın yüzde 80’i iktidarın emrinde yayın yapıyor. Geri kalan yüzde 20’si ise hayli etkisiz. Bu şartlarda eşit mücadele olabilir mi?
Ok yaydan çıktı bir kere. Koskoca iki ayımız kampanyalarla, mitinglerle, toplantılarla geçecek. Bari sözcüler konuşmalarına dikkat etseler, hassas konuları malzeme olarak kullanmasalar ve kendileri gibi düşünmeyen insanları insafsızca suçlamaktan vazgeçseler iyi olur.”
Bu sözlere yürekten katılıyorum.
Bu “evet-hayır” oyununda en büyük zararı Türkiye görüyor.
Allah sonumuzu hayır etsin diyorum.