TURİZM: Bir cennet Fethiye!..

Eşsiz denizi, koyları, çam ormanlarıyla çevrili doğasıyla harika bir yer Fethiye… Ülkenin koşuşturmalarından kaçıp, gelecek kaygılarını rafa kaldırıp, modern köleliği bir bavula koyup, bavulu da balkondan dışarı fırlatıp arkanıza bakmadan, ilk uçağa binip Fethiye’ye, ‘Mandıra Filozofluğu’na doğru yola çıkmaya ne dersiniz? İşte size Fethiye gezi rehberi

Tüm detaylarıyla güzeldir Fethiye, kafası sakindir, dertli değildir, önce deniz ve güneş uyanır sonra insanlar. Yaşaması kolaydır. Her yere en fazla 15-20 dakikada varılır, kendine özgü turizm anlayışı vardır, gezmek için de yaşamak için de cennetten bir köşedir. Bir süre yaşadığım, şimdi de izinlerde uğradığım bu doğa harikasında tüm manzaralar anlatılamayacak kadar güzel…

Bol koşuşturmalı günler, aylar sonrası yorgun uğrarım evime, bir an önce kendimi sahil yolunda insanların sakinliğine, manzaranın sonsuzluğuna bırakmak isterim. Bir gezgin olarak gelseydim nasıl gezerdim? İşte tüm detaylar…

Eğer otelinizi şehir içinden ayarlarsanız sokakları doya doya gezer, turistik lokasyonlara araba kiralayarak ya da toplu taşıma kullanarak gidebilirsiniz. Fethiye’de en güzel fotoğrafları Âşıklar Tepesi’den çekebilir doğayı en saf haliyle izleyebilirsiniz. Fotoğrafları çektikten sonra acıktınız. Ne yapmalı?

Tabi ki köylü pazarına uğrayıp gözleme, ayran, karalahana turşusu ziyafeti çekmelisiniz. Peki ya o gün pazar günü değilse? Sıkıntı yok! Doğru sahile… ‘İksirci Tezcan’ da nar suyu eşliğinde tost yemeye… Köylü pazarını gezip, orada yaşayan insanların evlerinin bahçesinden topladıkları meyveyi, sebzeyi satarak ne kadar mutlu olduklarını görün isterim. Plaza kültüründen çok çok uzak bakışları göreceksiniz.

Fethiye’de güzel bir manzara, derinlerden gelen ferah bir nefes için çok çabaya gerek yok. Her yer cennet, gazete almaya bile çıksanız sizi karşılayan aynı manzaralar. Sokaklarda ve evlerin önünde limon, zeytin ve serçelerin didiklediği incir ağaçlarını görürsünüz.

Şehir merkezine doyduktan sonra ister kiraladığınız araba, isterseniz merkezdeki otogar önünden kalkan minibüslerle Faralya, Kabak, Kayaköy, Gemiler Koyu, Ölüdeniz ve Babadağ keşfine çıkabilirsiniz. Hiç şüphesiz Fethiye’nin yükselen yıldızı bu aralar Faralya ve Kabak Koyu.

İster Faralya boyunca yamaçlardaki uçsuz manzaralı butik otellerde kalabilir, isterseniz Faralya minibüsüyle son durağa kadar gidip, oradan bir köylü amcanın traktörüne ya da minibüsüne binip Kabak koyuna ulaşabilir, herkesin kendinde bir nebze bulduğu bohem hayattan bir kesit yasayabilirsiniz.

Güzel insanlarla birlikte çadırlarınızı kurabilir ya da koydaki tesislerin ağaç evlerinde kalabilirsiniz. Ağaçların arkasına gizlenmiş doğayı dinlerken, birkaç hafta sonra kaldığın yerden devam edeceğini bile bile, sorgularsın tüm koşuşturmayı, hayatla ilgili çabaları, hırsları, rekabetleri, insanlığı… Gelsem şuralara, alsam ufak bahçeli bir ev, üç tavuk, bir koyun eşlik etse bahçemde bana… Diksem zeytin ağacını, salatalığı, domatesi…

Okusam tüm kitapları, izlesem tüm filmleri, kapatsam interneti, gazeteleri, Türkiye’nin bitmez tükenmez sorunlarını ne güzel olurdu. Hayaller hayaller der, hayatlara koşarsın sonra…

Bu kadar Kabak, Faralya sonrası Ölüdeniz’in durgun lagoonunu sabah erken saatlerinde ziyaret edip kalabalık bastırmadan denizin keyfini çıkarılabilir. Sakin denizi sevmem derseniz Belçekız tarafına geçip deli kız Belçekız ile dalgalar eşliğinde denizin tadını çıkarabilirsiniz.

Tüm bu manzaraların en tepeden görmek istiyorum derseniz acentelardan bir ‘Babadağ Yamaç Paraşütü’ alıp gökyüzünde kuş gibi süzülür, tüm manzaraya doyarsınız. Rivayete göre, Ölüdeniz adını hüzünlü bir sevdadan alır. Eskiden Ölüdeniz’den geçen gemiler ihtiyaçlarını karşılamak için Ölüdeniz’de demir alırlarmış. Yine bir gün de kaptanın oğlu su almak için koya çıktığında Belcekız’i görmüş ve yıldırım aşkı başlamış. Fakat delikanlı geri dönmek zorundaymış.

Belcekız aşkının tekrar gelmesini günlerce beklemiş. Günler sonra gemi tam koya yaklaşırken bir fırtına kopuvermiş. Oğul koya yaklaşınca kurtulabileceklerini iddaa edince babası ile aralarında kavga çıkmış. Dalgalarla beraber kavga da büyümüş. Kavga sırasında baba kürek ile oğlunu denize düşürerek ölmesine sebep olmuş. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da gencin cansız bedenini görünce dayanamamış ve atıvermiş kendini kayalıklardan aşağı. O günden sonra kızın öldüğü yere Belcekız , oğlanın öldüğü yere ise Ölüdeniz denmiş.

Ölüdeniz sonrası tüm şirinliğiyle Kayaköy sizi bekler. Bölgede tarihi evleri ziyaret edebilir. Atla muhteşem manzaralarda gezebilir. Köy hayatıyla modern hayat arasında tatlı anlar yaşayabilirsiniz. Fethiye’ye kadar gelmişken merkezden 50 dakika süren Saklıkent’e de uğramadan dönülmez. Saklıkent öncesi Yakapark’da ağaçlardan akan sular arasında gözleme, balık keyfi yapabilir.

Saklıkent, Yakapark yanına tarihi seviyorsanız Tlos Antik Kenti de ziyaret edebilirsiniz. En az Fethiye kadar köylerinin de tadına doyulmaz. Her köyün ayrı bir güzelliği vardır. En yakınlarından biri taş evleriyle ünlü Yeşil üzümlü köyü. İngilizlerin gözbebeği bu köyün meydanını da en çok sevdiğim mekândır. Köylerden el yapımı tarhanalarınızı, zeytinlerinizi almadan dönmeyin.

Fethiye, Ülkü Tamer’in şiirindeki gibi hâlâ “Seher yelinde yar gözünden, havadaki kuş izinden geceleyin gökyüzünden güneş toplanacak” en şirin seyahat…

NTV