Canım Türkiye!..

Bu yazı spor yazısı mı yoksa aktüel bir yazı mı okuyun ve kararı siz verin… Ama kesinlikle hikaye değil, yaşanmış bir olay!..
***
Beşiktaş’ın stadı açılmış, üstelik ilk maç. Ne yapacağız? Tabii ki kalkıp gideceğiz. İçimizde bir heyecan yıllar sonra takımı kendi stadımızda seyredeceğiz. Ayrıca stada ve basın tribününe gazete koyacağız her maçta olduğu gibi… Akreditasyon dahil, anlayacağınız tüm ön çalışmalar günler öncesi bitirilmiş. Maç günü heyecanla mutlulukla bekleniyor.
…Ve maç günü. Keyifle bir maç izlemek üzere saat 18.00 gibi yola çıktık. Öncesi stadı görmedim, ilgili ilgisiz herkes gitti, fotoğraflar çektirdi, bilir kişi gibi trübünleri, çimleri bile inceledi. Sosyal medyada bir güzel paylaştı…
Ama ben “İlk maç gideceğim” dedim. Daha anlamlı!.. Demez olsaydım. Meğer daha tam bitmemiş herşey. Yollar ve çevre evlere şenlik. Stad ise mükemmele yakın. Bir de her koltuktan stadın tamamı görülse… Örneğin; basın tribününün bir çok yerinde ayağa kalkmasan taç çizgisini göremiyorsun. Bekler ve açıklar sanki takımda yok. Ama, orta saha her yerden gözüküyor!.. Buna da şükür!..
Geçen sayı Fikret Orman Başkan’a ve emeği geçenlere teşekkür ettim, yine ediyorum!.. Benden de bir katkı olsun!.. Eminim eksiklik ve aksaklıkları düzelteceklerdir.
Neyse; bizim Gazete Çarşı’nın içinde, ağaçlı yoldan taraftarlarla birlikte yürüyüp stada ulaşmak amacımız. Daha sabah saatlerinde Köyiçi’nde bir hareketlenme var. Öğlene doğru iğne atsan yere düşmez bir durum oluştu. Saat 16.00 sularında meşaleler yakıldı, yürüyüş başlayacak, Beşiktaş deyim yerinde ise yanıyor. Muhabir arkadaşlar görüntü almaya gitti, hepsi kömürcü çırağı gibi gazeteye döndü!.. Alevler bir yanda dumanlar öte yanda göz gözü görmüyor. Öyle bir durum var yani Köyiçi’nde, Çarşı’da…
Gazetenin çatı katından kesiyoruz!.. “Biraz durum düzelsin çıkarız stada doğru yola” diye… Nerede?!.. Akın akın geliyor formalarıyla Siyah-Beyazlılar. Barbaros, Abbasağa, Serencebey, Yıldız, Fulya, Sinanpaşa, Akaretler, Süleyman Seba Caddesi ve ağaçlı yol inliyor!.. Aradan 1 saat geçti, dumanlar dağıldı, alevler bitti, harekete geçtik, yoksa maça yetişemeyeceğiz. Ağaçlı yoldan yürümeye başladık. Binlerce kişi marşlar şarkılar stada gidiyor. Daha yolun ortasındayız önümüzde ne oldu demeden bir barikat… Güvenlik güçleri kalkanlar ile yolu kesmiş, geçit yok. Kaldık mı binlerce kişinin içinde. Bir de ilk maç ya, gazete sahibiyiz ya, hiç takım elbise giymeyen ben o gün grant tuvaletim. Kravat bile var!.. Taraftarları yararak en öne geldim, çocuklar “Kelli felli giyimli adam” deyip yol veriyor. Neyse, dayak da yiyebilir insan sonuçta, itip kakıyorum çünkü burnundan soluyan çakır keyif Beşiktaşlıları… Herkesi geçtim, ön safhaya geldim. Kalkanlar beni itiyor ben onları. “Yüklenmeyin, gazlarız” diye sesler gelmeye başladı mı? Ne yüklenmesi, bin kişi itiyor beni… Görevleri tabii, genç polisler anlamıyor da, yetkilileri çağırdım, basın olduğumu ve geç kalacağımı söyledim. “İlerde olay var. Gaz attılar bıraksak da gidemezsiniz” demesinler mi? Ee, ne yapacağız!.. “Olsun bırakın gideyim stada girmem lazım” diyorum. Arkadan baskı polisler önden baskı kaldık arada. Spor yazarlığı işe yaramadı, Allah’tan polis muhabirliği de var serde, bıraktılar geçtim. Yolun sonunda bir barikat daha, kanter içinde kalmışım, ne takım elbise, elbise, ne kravat, kravat, herşey dağılmış, dağıtılmış… Tekrar “Basın” diye diye kalabalığı yardım, bir barikat daha, bazı polisler bırakmayız, bazı polisler “Sarı basın kartı” var bırakın diyor. Binlerce kişi itiş kakış, “Geçiyorum” diye önce sevindim, ama bırakmasalar daha iyiymiş. Polis ve bir taraftar grubu kapışmadı mı?.. Gaz bulutunun içinde kaldım mı? Yürümek istiyorum, iki adım atamıyorum. Aman Aman, insan ne çaresizmiş?.. İçim cayır cayır yanıyor, gözlerim kan çanağı gibi, açmak mümkün değil, basın tribününe atsam kendimi ama olmuyor olduğum yerde duruyorum. Kimi görsem ağlıyor adeta… Çocuklar kadınlar yerlerde salya sümük, ben gömleği kafama geçirdim bari geri döneyim diyorum. O da olmuyor çünkü içimde volkan var adeta acı acı patlayıp duruyor. Tonlarca biber yemişim gibi. Bizim spor yazarlarına rastladım, hepsi berbat durumda, yol tarif etmek bir kenara ağızlarını bile açamıyorlar. Gözler yaşlı, kan çanağı gibi, suratlar tanınmaz halde, ümidi kesmiştim ki, Beşiktaş Kulübü’nden görevliler beni gördü. “İsmail ağabey buraya” diye bağırdılar. Yetkililer geldi, içeri kendimi zor attım. Üstüm başım dağılmış, ben ben değilim.
Ama olsun; Beşiktaşımıza ve stadımıza kavuşmuştuk sonunda, ne gam ne tasa..
Canım Türkiye!..
YILIN FUTBOLCUSUNA İLGİ BÜYÜK
Beşiktaş Medya Grup tarafından bu yıl 10. düzenlenen “Yılın Futbolcusu Kupası’na” tüm Türkiye’nin tanıdığı ünlü spor yazarları büyük katkı veriyor. Tamamen Beşiktaşlı futbolcuları motive etmek amaçlı düzenlenen ve en prestijli kupa olma yolunda ilerleyen organizasyonda sona geliniyor. Nisan ve Mayıs sayımızda spor sayfalarında yer verdiğimiz gibi Haziran sayımızda da bu konuyu noktalayıp, Beşiktaşlı Yılın Futbolcusu ve ilk üçü açıklamak için ulusal medya sonuçları merakla bekliyor. Biz de kupamızı hazırlıyoruz. Camiada ve ulusal basında büyük ses getireceğimize inanıyoruz. Bir de şampiyonluk gelirse… Yakında…
BİZ DE HER FİKRE YER VAR
Beşiktaş Medya Grup yayınlarının en önemli özelliği her türlü habere ve her türlü fikre yer vermesidir. Bu nedenle büyük takdir görüyoruz ve etkiliyiz. Ancak zaman zaman habercilikten nasibini almamış siyasi ve sportif fanatiklerin de saldırılarına uğramıyor değiliz. Öncelikle şunu söyleyeyim bu gibi durumlar bize geri adım attırmaz, daha da çok hırslandırır. Biz misli ile karşılık veririz, bilen bilir!..
Örneğin; biz Beşiktaş’ın ve Beşiktaşlı’nın ilk ve tek yayın organı olduğumuz halde, Beşiktaş’ta bir kaos, yanlış varsa haber yaparız. Örneğin; biz Can Ataklı, Mehmet Faraç ve Turgay Olcayto gibi önemli isimlerin yazılarına nasıl yer veriyorsak, Mahmut Övür ve Cem Küçük gibi önemli isimleri de yayınlamaktan mutluluk duyuyoruz. Çünkü biz sadece gazeteciyiz…
SAHTE GAZETECİLERE DİKKAT!..
Beni son derece rahatsız eden bir önemli konu hakkında sizleri uyarmak istiyorum.
Çok şikayet geliyor… Biz de inceliyoruz. Son zamanlarda gazeteciliğin “G”sini bilmeyen bir sürü lüzumsuz kişi sosyal medya ve de özellikle en kolay yol olan “İnternet” sitesi kurarak ahkam kesiyor. Kendi söylüyor, kendi dinliyor. Hatta mikrofon ve küçük bir kamera alan, “Basın mensubuyum, televizyoncuyum, gazeteciyim ve yazarım” diye kimsenin takip etmediği ve bilinmeyen sitelerden kendini lanse ediyor. Aman bunlara kulak asmayın, yüz vermeyin. Derhal, basın kartını, gazete izinlerini sorun. Gazetecilik ve basın işleri kanunlarla yapılır, tersi büyük suçtur. Nasıl “Polisim, savcıyım” diye ortada dolandırıcılar dolaşıyorsa bunların da “Basın mensubuyum” diye dolaşmaya hakkı yoktur. Kamu ve özel sektör içinde üç kağıtçı, dolandırıcı, sahtekar varsa, ne yazık ki bizim meslekte de böyleleri vardır. Şikayet edin… Alet olmayın… Bizden uyarması…