Düşük faiz-yüksek kur politikası doğru mu?

Ekonomide bugün bir sıkıntı yaşadığımız hepimizin malumu. Büyüyemiyoruz. Bunun doğal sonucu olarak iflaslar ve işsizlik artıyor. Peki buna hangi değişiklik sebep oldu ve bu değişikliğe neden ihtiyaç duyuldu?
Ekonomi milli geliri büyütme ameliyesidir. Ama bu büyütme işi bizde ithalata dayalı ve tüketim ağırlıklı olarak yapılmaktadır. Bu aynı zamanda ithalat yapmadan ihracat da yapamıyoruz anlamına da gelmektedir. Hazin bir tablodur ve sorunludur. Sorun da bu modelin sürdürülemez oluşunda yatmaktadır. Sürdürülemez, çünkü sürekli yüksek oranda cari açık vermek mümkün değildir. Bir gün mutlaka lastik patlar. Cari işlemler açığı başka ülkelerin cari fazlasını yani tasarruflarını kullanmak anlamına gelir. Başka bir deyişle dışardan borç almaktır ve biliriz ki borç yiyen önce kesesinden, günün sonunda da malından mülkünden yer. Neyse konumuz henüz günün sonu değil, bugün yaşanan tıkanma…
2014 büyümesi yüzde 2,9 olarak açıklandı. Bu yıl ise 2’yi tutturmak bile zor. Yüzde 2 büyüme işsizlik oranının yüzde 10’un üzerine çıkması demektir. Peki bu neden böyle oldu diye sorarsanız, cevabı işte bu cari açıktır. Hükümet 2013 yılına gelinceye kadar yüksek faiz-düşük kur modeli uyguladı. Buradaki yüksek faiz nominal yüksek faizdir. Reel faiz sıfıra yakındı, bunu da belirtmek lazım. Ama yabancılar enflasyona değil kura bakar. Ülkeden çıkarken kurun düşük seviyede olması onların karlarını maksimize etmeleri açısından çok önemlidir. Aksi takdirde şimdi olduğu gibi isteseler de çıkamaz, ya da Citybank örneğinde olduğu gibi zararı göze alıp çıkarlar.
Devam edersek; 2013 yılına gelindiğinde cari açık oranı GSMH’nın yüzde 10’una çıkınca ekonomi yönetimi bu oranı düşürme kararı aldı ve düşük faiz/yüksek kur uygulamasına geçti. Dolar yükseldi. Zira cari açık başka türlü azalmaz. Neyse ki aynı anda Euro/Dolar ve petrol fiyatları da düştü de bu artışın enflasyona yansıması nispeten az oldu. Cari açık inişe geçti ama ekonomi dolarize olduğu için doların tek başına yükselmesi bile tüketici güveninin düşmesine yetti. Herkes ne oluyoruz demeye başladı. Harcamalar kısıldı. Bunun sonucu olarak durgunluk başladı, işsizlik arttı. Bir de bunun üzerine Amerikan Merkez Bankası FED’in faizleri yükselteceği anlaşılınca Dolar/TL üzerindeki baskı arttı ve TCMB’nın anlamlı faiz indirme ihtimali ortadan kalktı. Bundan sonra FED’in her faiz hamlesi bizim karabasanlar görmemize sebep olacak. Hop oturup hop kalkacağız. Demek ki neymiş; el parası yemek bir yere kadarmış, sürdürülebilir değilmiş!..
Sonuç olarak; düşük faiz-yüksek kur politikası doğrudur ama uygulamada geç kalınmıştır. FED sıkılaştırmaya başlayacağı için şimdi zorunlu olarak gündemdedir. Halbuki MB ucuz paranın (Doların) bol olduğu günlerde faizleri düşürebilir, rezervlerini artırabilir, Dolar/TL’yi bugünkü seviyesine piyasayı tedirgin etmeden yavaş yavaş taşıyabilirdi. Yapmadı, seyretti. Ama bunda MB kadar medyatik neo-liberallerin de dahli vardır. Onlar bugüne kadar bize hep tersini söylediler. Sıcak parayı savundular; cari açık finanse edildiği sürece sorun olmaz dediler, sürekli pembe tablolar çizdiler. Bunu hep yaptıkları için artık yadırgamıyoruz. Zira bu konuda yalan söylemek onların milli sporları oldu. Artık oturup vicdan muhasebesi yapmak zorunda olduklarına inanıyorum.