Türkler Karışsın mı?..

Büyük Türkeli (Türkistan) ilhanı (Başbuğu) Timur’un, Osmanlı İlhanı Yıldırım Beyazıt’ın Ankara savaşında üzerine yürümesinin nedeni; Osmanlı Padişahlarının yabancı kadınlarla evlenip Türk Soyunu karıştırmasıydı. Oysa Timur’un annesi Türkçe konuşan bir Moğol, babası bir Türk’tü. Moğollar da Türkçe konuşuyordu. Bugünki Moğolistan, Ötüken aslında bir Türk yurdudur. Timur (Demir), soy tutan, güçlü bir Türk ülkücüsüydü. Batılılar Türk soyunu küçük görmek için hem Timur’u, hem de Kuzey Hindistan, Pakistan, Bengaleş’de kurulan Babür Türk İlhanlığı’na (İmparatorluğu’na) “Moğol” demişlerdir. Oysa Timur ile Babürler kendilerine Türk demişlerdir. Eğer Türkiye’de bugünlerde alışılmış Hindistan gezisi Agra-Jaipur-Delhi gezisine çıkarsanız, gezilen yerler olağanüstü bir örekle (mimariyle) yapılmış Türk yerleşimleridir. Orada Hintlileşmiş Müslüman Türkleri kolayca tanırsınız. Hindistan’ı Müslümanlaştıran Babür Hanedanı, Hindistan’ın İngilizlerce ele geçirilip, sömürgeleştirilmesine karşı direndiğinden 19. Yüzyılda hanedan üyeleri toplu olarak soy kıyımına uğratılmıştır. Anadolu ile Karadeniz kıyıları, tıpkı Doğu-Orta Avrupa-İskandinavya gibi kutyak (Avrupa) ülkeleri, Selçuklular ya da Osmanlılardan, hatta İsa’dan çok önce Türkleşmiştir. Ne var ki, gelen Türkler oradaki inançlar ile dillerin etkisinde kalarak öz benliklerini yitirmişler, onlara Kutyak’da (Avrupa’da), “Slav”, “İskandinav”, İtalya’da “Etrüsk”, Anadolu’da ise “Rum” denilmiştir. Atatürk gibi Selanik’de doğan Makedon İskender’in D.Ö. 3. yy’da Anadolu’ya gelmesiyle Anadolu Türkleri Yunanca’yla tanışmış, İsa’dan sonra Ortodokslaşmış ya da Musevi dinine girmiş, ne yazık ki Şamanlığı (Sevgi inancı-Tanrı sevgidir) uzaklaşmıştır. Selçuklularla birlikte ise İslam’la tanışıp Arap ekinin (kültürünün) etkisi, baskısı ile öz benliği aşınmaya uğramış, neredeyse Türklük geçmişi belleğinden silinmiş, kula dönmüştür. Cumhuriyet kurulduğunda Türk’lük bilinci çok derin olan M.K. Atatürk “Türkçe konuşan Türk’tür” diyerek, “Soyculuğu değil, ekinsel, ülkü birliğini” öne çıkararak tüm etnik kökenleri Türklük adı altında birleştirmiştir. Bu söz bizim kök sözümüzdür, çekirdeğimizdir. Bugünki Türkiye’de bir kişinin hem Atatürkçü, hem de Cumhuriyetçi olup da “Ben Çerkezim, ben Boşnağım, ben Kürt’üm, ben Arnavut’um, ben Lazım” demesi bir çelişki, bir ayrımcılık, bir bölücülüktür. Bu ülkede yaşayan, Türkçe konuşan, buradan beslenen, Türk devrim ülküsünü savunan herkes, soy köküne bakılmaksızın. benim gibi, senin gibi Türk’tür. Sözün özü, erkeklerimizin, kızlarımızın yabancı kız ya da erkeklerle evlenerek kaynaşması Türklüğü-müzü bozmaz, tam tersine onu baylaştırır (zenginleştirir). Artık uygar bireyler olarak, özgensel (kültürel) gelişmeyi tıpkı Atatürk gibi öne çıkararak, soy tutuculuğunu (ırkçılığı), din birliğine karşı durmalıyız. Çünkü, bu iki olgu insanları böler; 1. Soyculuk, 2. Dincilik. Ancak bir olgu vardır ki, o bütünleştirir, birleştirir. O da özgensel (kültürel) birlikteliktir. Türk; “örgütlü topluluk” demektir. Bize Türk olmak, yeryüzünün en gelişmiş dili olan Türkçe konuşmak yeter. Ne mutlu Türküm diyene…