İSMAİL BAŞTUĞ: BAŞARI MI, HUZUR MU?

Bizim gazeteye birçok kişi gelir. Sorununu anlatır, yayınlanmasını ister. Bazıları ise elektronik posta yoluyla ulaşır, faks atar. Sonuçta herkesin bir isteği ve bir dileği oluyor. Bakıyorum da bunların çoğu halledilmesi gereken işler, yani bir nevi bizim aracılığımız ile geniş kitlelere ulaşmak istiyorlar ve böylelikle aksayan bir işi çözmek, ulaşılamayan bir kişi ve makama erişmek dileğinde insanlar. Bu durum kamuoyu oluşturma da, bireyler arasında ayna tutma görevi yapan medya için olağandır. Ve bize başvuruda bulunan herkes baş tacımızdır.
Ama bize gelen bazı insanlar vardır. Bunların sayıları daha az olsa da, duymak istediğimizi söylerler. Bazen de unuttuklarımızı… Ve bizi şaşırtırlar…
Örneğin geçenlerde böyle bir durum yaşadım. Kulüp içinden bir üye ziyaret etti beni.
Yaptığımız işin ne kadar önemli ve değerli olduğunu hatırlattı durup dururken… Bunca yıl ayakta kalabilmenin zorluğunu söyledi. Tebrik etti. Yazar kadrosunun kuvvetinden, haberlerin ciddiyetinden söz etti. Gazetenin, kentte ve spor camiasındaki etkinliğinden konuştu. Dışarıdan bir gözün bizi objektif şekilde analiz etmesi, sorun ve şikayetlerini anlatmayıp, yapılan işin önemine vurgu yapmak için bizi ziyaret etmesi önemli… Mutlu oldum ne yalan söyleyeyim.
Ve bu ziyareti sizinle paylaşmak istedim. Nasıl olsa yerel seçimlere daha var, sıkça yorum yapacağız daha… BJK ile ilgili ise, her sayıda yazı yazıyorum.
Bu sayıda biraz sohbet edelim; Zira medya sorun bu ülkede… Ziyaretten sonra düşündüm; demek ki, onca yılı boşa harcamamışız, Ne de olsa bir ömür geçti gazetecilikte… Kentliye bir güven, bir itimat telkin etmişiz. Müthiş bir duygu bu… Para pula değişmez insan… Hürriyet, Sabah ve Milliyet’teki günler gibi… Gazete Beşiktaş’ta da aynısını yaşamak…
Birçok yazımda belirttim. Bir daha hatırlatayım; “Gazetecilik para kazanmak için yapılmaz. Hele hele gazeteciği kullanarak, akçeli başka iş, hiç yapılmaz.”
Özetle; Gazeteciden iş adamı olmaz. Etik değil, basın kanununa göre yasal da… Ama, yok mu yapan? Çok… Uzun ömürlüsünü görmedim ya!..
Medyanın durumu ortada işte!..
Ama işini düzgün yapan da çok…
Biz bir yerel gazete olarak 13 yıldır ayaktaysak, rakibimiz yoksa, ilk ve tek yayın organıysak, demek ki doğru yoldayız. Hele hele, bizi takip eden okurlarımız bunu söylüyorsa ne mutlu bize…
Darısı her meslektaşın başına… Özetle; Düşüncem ve isteğim her bölgede kenti temsilen bir gazete yayınlanması ve on yıllarca ayakta kalabilmesi. Türkiye Gazeteciler cemiyeti Meslek Komitesinde bir süre görev aldım. Cemiyetin yerel gazeteler konusundaki çalışmalarını hep taktir etmişimdir. Çünkü dünyadaki sistem yerel gazeteler üzerinedir. Eskiden ulusal dediğimiz şimdiden yaygın yayın organlarının yerel haber vermesi imkansız çünkü, hele hele haberleri geniş işlemelerini beklemek hayaldir. Durum böyle olunca da, aynı türden gazetelerle karşılaşmanız doğaldır. Onlarda ne yapsın saflarını belirliyorlar ve yola devam diyorlar.
Çünkü her şeyde olduğu gibi bu alanda da sistem çarpık…
Hiç unutmam; Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nda tren vagonları içinde yayın yapmaya çalışan yerel gazeteleri baş tacı etmiştir. Ve sesini geniş kitlelere duyurmayı bu yolla başarmıştır.
Aradan geçmiş neredeyse 100 yıla yakın zaman, biz halen bunu görememişiz. Matbaa bile 200 yıl sonra gelmiş bu topraklara ya…
Neyse; bu vesile ile bana bu ramazan ayında, harika duygular yaşatan okuyucumuza ve bu yazıyı yazdıran güzel insanlara teşekkür ederek sözlerimi noktalıyayım.
Ayrıca; bize inanan ve sonuna kadar destek veren tüm dostlara da saygı ve selam yolluyorum.
Huzurlu olun…