SAYI 41

AĞUSTOS 2003 – SAYI: 41

SABRIN SONU SELAMET

Kentin birçok bölgesinde olduğu gibi Beşiktaş’ta da aylardır süren kazı çalışmalarının akıbetini öğrenmek için vatandaş sabırsızlanıyor. Biz de bu konunun detaylarını araştırmak ve vatandaşı bilgilendirmek için yetkililerle görüştük. Yapılan açıklamada öncelikle “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beşiktaş’ın kronikleşmiş trafik sorununu ortadan kaldırıyor. Yapılan çalışmalar sonrası, trafik üst kısımdan alta alınırken meydan çalışması ile yeni bir çehreye bürünecek” denildi. Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanı Rafet Bozdoğan, çalışmaları üç önemli başlık altında topladı: 1-Meydan projesi alt geçitli, 2-Yıldız Posta-Barbaros Bulvarı kesişimi, 3-Karayolları bölgesi- Akmerkez E5 bağlantısı. Sarıyer’e doğru çeşitli çalışmalar yapıldığını ve kavşak sayılarının arttığını belirten Bozdoğan, tüm yapılan çalışmaların sonucunda kangrene dönüşmüş trafiğin çözüleceğini belirtti. Kolordu önü, Ayazağa Kavşağı, Oto Sanayi Kavşağı, Darüşşafaka gibi yerlerdeki çalışmalar ayrıca Yıldız Posta’da ve Akmerkez E5 bağlantısı kısmında çalışmalar ise halen sürüyor. Bozdoğan, bu yıl sonuna kadar çalışmalar tamamlanacağını ve yolların trafiğe açılmış olacağını belirtiyor. Bozdoğan, Beşiktaş için önemlilik teşkil eden projeler hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
İstanbul’da bir çok yer kazıldı. Bunların başında da Beşiktaş geliyor.
Yetkililer “her şey çok güzel olacak” diyor. Vatandaşta “sabrın sonu selamet” diyor ve bekliyor.
İstanbul Büyükşehir ne diyor?
Konu hakkında Rafet Bozdoğan şunları söylüyor: “Beşiktaş Meydan projesinin alt kısmı iki kat olacak şekilde düşünüldü. Orta kısım tamamen meydanlaştırılacak. Ortaköy ve Barbaros Bulvarı alt kısma alınacak. Bütün bunlar kademeli olarak yapılacak. Trafiği muhakkak etkileyecek ama aşamalı geçeceğimizden, sıkışma yaşanmaması için elimizden geleni yapacağız. Bu yüzden aynı zamana tekabül etsin istemiyoruz. Üst kısımda trafik hemen hemen kalmayacak. Havaray çalışmasını durdurduk. Otogar’a kadar metro çalışması düşünüyoruz. Metronun ortak istasyonu Gayrettepe olacak. 4 Levent bağlantılı metro, Kağıthane üzerinden ve Haliç’in kuzeyinden Otogar’a geçecek. Otopark çalışmaları var. Beşiktaş’taki diğer çalışmalarımızdan biri de yol iyileştirme. Fulya’da bu çalışmalar devam ediyor. Ayrıca taksi durakları çalışmalarımız var. Bir de Kışlaönü – Akmerkez bağlantılı yol çalışmasında viyadük yapımı sürüyor.”
Ulaşım Daire Başkanı Rafet Bozdoğan kavşak çalışmaları hakkında şu açıklamalarda bulunuyor:
‘Barbaros Caddesi’ndeki trafik düzenlenmesi devam ediyor. Kavşak çalışmasında Levent’ten gelen trafik alttan alınacak, Yıldız Posta’dan üstten akarak Levent ve E-5 istikametine gidilebilecek. Levent’ten gelen trafiği alttan alıyoruz. Yer altında 3 katlı bir otopark çalışması söz konusu. Proje, Beşiktaş’ın büyük sorunu haline gelen sıkışık trafiğini rahatlatmak amacı ile yaklaşık bir yıl kadar önce hazırlanmıştır. Bu sorun dikkatlice masaya yatırılmış ve gerekli trafik sayımları, sinyal ve kavşak durumları tasarlanmıştır.’
Bir çok alanda çeşitli çalışmaları yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, ayrıca Beşiktaş Meydanı’ndaki trafiği yer altına alması ve iki koldan devam edecek olan lastik tekerlekli monoray projesini de hayata geçirmesi bekleniyor.
Beşiktaş Belediyesi ne diyor?
Beşiktaş Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi’nin Beşiktaş’ın ana arterlerinde yapmakta olduğu çalışmalar için “zahmet çekmeden rahmet olmaz” diyor. Alt ve üst geçit çalışmalarının bitiminde, Beşiktaş’ın trafik sorununun büyük oranda rahatlayacağını belirten yetkililer, Beşiktaş Belediyesi’nin sokak aralarında bordür ve tretuvar çalışmalarının hızlı bir şekilde devam ettiğine dikkat çekiyor. En son Hattat Tahsin Sokağı’nın bitirildiğini ve hizmete tekrar sunulduğunu belirten belediye yetkilileri, şu an Muradiye Dere sokakta yeni yol yapımının sürdüğünü sözlerine ekliyor.

Başkan coştu

Önceki ay nikah salonunu açan, geçen ay Sanatçılar Parkı’nı hizmete sokan Yusuf Namoğlu, bu ay da muhteşem bir kültür merkezinin temelini attı.
Beşiktaş yeni bir kültür merkezine kavuşuyor. Akatlar’da geçen ay temeli atılan Mustafa Kemal Kültür Merkezi, bin kişilik çok amaçlı tiyatro salonu, sergi salonu, kütüphanesi, spor salonları ve hobi odaları ile tüm İstanbullular için hizmet verecek. Temel atma törenine Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey, sanatçılar Orhan Gencebay, Müjdat Gezen, Yılmaz Erdoğan, tiyatrocu Dilek Türker ve Erdal Özyağcılar katıldı. Şantiyede çalışan işçilerin ilgi gösterdiği Orhan Gencebay bol bol imza dağıttı.

Öğretmenim, canım benim

Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu içerisinde 33 ülkenin barış ağacı, yürüyüş parkuru, süs havuzu ve dinlenme alanlarının yer aldığı Dünya Barış Parkı içerisindeki eski evlendirme dairesini “Öğretmenler Lokali” olarak, öğretmenlere tahsis etti.
İstanbul Valiliği’nde düzenlenen törende, İstanbul Valisi Muammer Güler ve İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey ile yaptığı törenle eski evlendirme dairesini öğretmenler lokali olarak tesis edildi.
Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu “Çocuklarımızı yarınlara hazırlayan, bizleri bu günlere getiren öğretmenlerimiz aydın toplumların mimarıdırlar, onlara ne yapsak azdır” diyerek duygularını ifade etti.
Beşiktaş Belediyesi’nin öğretmenlere tahsis ettiği “Öğretmenler Kültür ve Sanat Evi”ni Atatürk’ün ilk öğretmenlerinden Refet Angın ve öğretmenler ziyaret ettiler.
Beşiktaş ilçesinde, 20 dönüm içinde 2 bin 400 metrekare Öğretmenler Kültür ve Sanat Evi’ni Atatürk’ün ilk Öğretmenlerinden Refet Angın ve diğer öğretmenler, kendilerine tahsis edilen, Kültür ve Sanat Evi’nin düzenlenmesi için, bizzat yerinde görerek görüş ve önerilerini Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu’na anlattılar. Yapılacak düzenleme ile içerisinde, kütüphane, bilişim odası, resim, müzik sanat odaları, dinlenme ve gazete okuma bölümleri bulunan Öğretmenler Kültür ve Sanat Evi’ni Namoğlu ile birlikte gezen Refet Angın çok sevinçli olduğunu söyledi.

Boğaz’a hücum

Güneş yüzünü gösterince insanlar kendini sokağa attı. Özellikle de gençler yine her zaman olduğu gibi başta boğaz olmak üzere birçok sahil ilçelerine koşarak, denize girmeye başladı. İSKİ’nin birçok denizin temiz olduğu yolundaki haberleri boğazda denize girenlerin sayısını dahada arttırdı. Bu durumdan ve görüntülerden hoşlananlar ve hoşlanmayanlar şeklinde vatandaş ikiye bölünmüş durumda… Sahilde oturanlar “insanlar buradan denize girmek istiyorsa, özel yerler yapılsın, bu bölgede bir keşmekeş yaşıyoruz” diyor, Denize girenler ise, istediğimiz yerde denize gireriz, buralar kimsenin tapulu malı değil şeklinde konuşuyor.
Diğer yandan konu hakkında Deniz Temiz Derneği ise çok ayrı bir açıklama yaparak, denizlerin gitgide daha da kirli bir hal aldığını söylüyor.
Önce İSKİ’nin yaptığı açıklamada ne deniyor ona bir bakalım. Haberde aynen şöyle deniliyor.
“İstanbul’un sahilleri bir bir temizleniyor. Kirlilik seviyesinin dünya standartlarının altına indiği 12 bölgede daha denize girilebilecek. Kirlilik, standartların altında İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur, İSKİ tarafından atıkların kesildiği Beşiktaş, Ortaköy, Ahırkapı, Galata, Sarayburnu, Dolmabahçe, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek; Fenerbahçe, Çiftehavuzlar ve Caddebostan’da kirliliğin dünya standartlarının altına indiğini ve rahatlıkla denize girileceğini belirtti. İSKİ, Büyükçekmece, Tuzla, Anadolu Feneri ve Zeytinburnu, Suriçi mevkilerinde de denize girilebileceğini bildirmişti .Ölçümler sonrasında İstanbul’da denize girilebilecek nokta sayısı 16’ya yükselmiş oldu. 1994’de başlanan arıtma tesisi için bugüne kadar 1 milyar 200 milyon dolarlık yatırım yapıldı. Çodur sahillerde denize girilmesini sağlayacak bağlantı ve ön arıtma tesislerinin yapımı için bu yılda 558 trilyon lira harcanacağını söyledi. İSKİ Genel Müdürü, yatırımların meyvelerini vermeye başlamasından mutluluk yaşadıklarını belirtti. Çodur, “15 Mayıs’tan önce yapılan ölçümlerde, kolibasili oranı metreküpte 10 milyon ile 100 milyon arasında değişiyordu. Haziran ayı başında yapılan ölçümlerde ise atıkların kesilmesiyle birlikte bu oran dünya standardı olan 2 bin kolibasilinin altına indi.” şeklinde konuştu.
Deniz Temiz Derneği ise insanları denize girmemeleri konusunda uyardı.
Geçenlerde ortaya atılan bir haberde ise, Acil Mavi Alarmı verildi.
“Kanalizasyon, sanayi, tekne ve komşu ülke atıkları ile evsel çöpler, denizlerimizi bitirmek üzere… Denize kıyısı bulunan 3.125 beldenin sadece 143’ünde kanalizasyon sistemi var. Bunların da yüzde 41’inde arıtma tesisi bulunuyor. Turistik tesislerin sadece yüzde 19’unda arıtma tesisi çalışıyor” denilen haberde, “Denizlerimizi temizlemek için 25 yıl süre kaldı, ama arıtma tesisleri kurulmazsa 2013’te denize giremeyiz.
Denizler, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ‘kirlilik alarmı’ veriyor. Örneğin eskiden Marmara Denizi’nde 125 farklı balık yaşarken, bugün kirlilik nedeniyle bu sayı 12’ye inmiş durumda. Karadeniz’de ise 26 balık türünden sadece 7’si bulunuyor artık… Bu rakamlar, acil önlemler gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Ancak denizlerin temizlenmesi kolay olmuyor, uzun yıllar gerekiyor” şeklinde açıklamalar vardı.
Türkiye’de bu konuda yoğun çaba harcayan Deniztemiz/Turmepa Derneği’nin yönetim kurulu başkanı Eşref Cerrahoğlu ile denizlerimizin geleceği hakkında; “Karadeniz’e kıyısı olan altı ülke var ve onların ırmaklarından gelen atıklar da buraya dökülüyor. Ayrıca Tuna Nehri’yle tüm Avrupa’nın kirli atıkları Karadeniz’e, oradan da Marmara, Ege, Akdeniz’e ulaşıyor. Kendimiz de kirletiyoruz. Turistik tesislerin milyar dolarlık yatırımları için tehlike çanları çalıyor. Bu nedenle, hemen ve uzun vadede alınması gereken önlemler var. Deniz Temiz Derneği olarak 1994’te işe başladığımızda kıyılarımızı ancak 35 yılda temizleyebileceğimizi bilerek yola çıktık. Önümüzde 25 yıl var. 1997’den beri Boğaz’da katı ve sıvı atıkları topluyoruz. Kıyılarımızdaki temizlik sorunu için ‘Acil Mavi Hat’ kurduk, oraya ihbar telefonları geliyor ve bunlar hemen değerlendiriliyor. Sanayi bölgelerini sürekli ikaz ediyoruz, temizlik için neler yapılması gerektiğini anlatıyoruz. Şirketler bu konuda daha hassas, sonuçta zararı kendilerinin göreceğini biliyorlar. Ama kamu kuruluşları ve devlet de hassas olmalı. İstanbul Boğazı’nda deniz turizmiyle iştigal eden teknelerin gerekli kontrollerinin yapılması gerekiyor.”

Gülersoy’u kaybettik

Yazılarıyla Gazete BEŞİKTAŞ’ın ilk çıkışından bu yana katkıda bulunan Çelik Gülersoy’u kaybettik. Gülersoy’la yaptığımız ve Gazete BEŞİKTAŞ’ta daha önce yayınlanmayan son röportajı şöyleydi.

Turing Otomobil Kurumu Başkanı, İstanbul aşığı Çelik Gülersoy ile işletme yönetimi üzerine oldukça ilginç bir söyleşi yaptık. Konuyu geniş bir yelpazede ele alan Gülersoy, sorularımıza yılların tepe yöneticisi olarak zaman zaman hiciv dolu sorularla, zaman zamanda düşündürücü cümlelerle yanıt verdi. Gülersoy, hukukçu şapkasıyla da birçok işletmeye gönderme yaptı.
İnsani duygular unutulmamalı
Ekonomist değilim, işletmeci değilim. Hukukçuyum. Fakat bir aydın olarak, felsefi ve etik açıdan işletmelere bakmak istiyorum. Bu iki hazineye göre, müesseseleri, işletmeleri, yöneticileri ve çalışanları değerlendirmek istiyorum. İşletmeleri, sadece dev binalar, konulan sermayeler, yapılan düzenlemeler ve personel seçimleri gibi ana öğelerle değerlendirmek yanlıştır. Önemli olan birkaç moral faktördür. Bir benzetme yaparsak, ilk saydıklarım kovandır, son saydıklarım ise, içindeki baldır. Bir formüle bağlamak gerekirse, şu özet ortaya çıkar. İşletmelerde verimlilik için çalışanlarında içlerinde bir takım duyguların olması gerekiyor. Bunu da iki başlık altında toplayalım Birincisi, o müessesenin yaptığı işin önce insanlık, sonra vatan için yararlı olduğuna çalışanlarının inanması gerekir. İkincisi, kişinin o kovan içinde kendisinin de olumlu bir iş gördüğüne inanması gerekir. Bu iki faktör olmadan başarı sağlanamaz mı? Sağlanır. Ancak, kişilerin içinde mutluluk oluşmaz, sürekli eksik bir takım duygular kalır. Tarih ve etik acıdan konuyu ele alırsak bir silah fabrikası ile bir eğitim kurumu aynı mıdır? Azimli ve hırslı bir fabrika müdürü verimliliği bir noktayla çıkarabilir. Fakat geceleri rahat uyuyabilir mi? Kendisinin ürünüyle bir ülkede kadın, çocuk ve masum sivil halkın öldürüldüğünü düşünürse uyuyamaması gerekir. Yine de uyuyorsa o kendi sorunudur. Bana göre, işletmesinin ve kendi çalışmasının tarih ve etik karşısında bir büyük hesabı vardır. Sözün özü; müessesenin ve kendi faaliyetinin yararına inanmış kimse ile, bu iki ölçüye boş veren kimsenin önce iç mutlulukları, sonrada tarih karşısındaki konumları çok farklı olacaktır. Tabii burada tek örnek silah fabrikası olmayabilir. İnsanlık hesabına netameli her hangi bir örneği sayabiliriz. Bir film görmüştüm. CIA, bazı pis işlere kendi elini sokmuyor, eldiven kullanıyor. Bir gömlek imalathanesi bu iş yanında asil faaliyet olarak adam kaçırma işini yapıyor. Kısaca tetikçilik diyebiliriz. Bu da bir işletmedir diyebilir miyiz? İşletmedir. Maliyeti, karı, riski var. Bir de etik acıdan bakalım. Ne kadar doğru ne kadar yanlış karar verin. Çalışanın ruh sağlığı ise, bir orkestrada, bir resim atölyesinde çalışanlar çok farklıdır.
Ülkeye yararlı iş yapın
Bu soyut sözlerimi somutlaştırmak gerekiyor. Onun için de size kendi kurumundan örnek vermem gerekiyor. Sorunuz bu anlamda iyi oldu. Biz Turing olarak öyle bir iş gurubunu temsil ediyoruz ki, en başta genel müdürden tutunda en sondaki bulaşıkçıya kadar herkes hem dünyaya hem yurduna yararlı bir iş yaptığına inanıyor. Bu inanç faktörünün maddi unsurlardan önce geldiğini şöyle örnekleyeyim. Bizim kuruluşlarımızda ücretler emsal yerlerin yarısından aşağıdadır. Bu durumda insanlar nasıl çalışıyor diyebilirsiniz? Daha öncede ortaya koyduğum faktörler bunda önemli bir rol oynar. Moral faktör çok önemlidir. Örneğin baştan sona restore ettiğimiz Soğuk Çeşme Sokağına gidiyorum. Ülkemizin ve Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar burayı görüp “Muhteşem”diye bağırınca mutlu oluyorum, onur duyuyorum. Çalışanlarımızda işte bu duyguları tadıyor, heyecanı hissediyor. Bu duygu, bu onur insana yeter, bize de yetiyor.
Türkiye’de planlama yapmak zordur
Türkiye’de yapılamayacak tek şey planlamadır. Planlama için siyasi, ekonomik ve bölgesel istikrar gerekir. Ben planlamacı değilim ama planlamanın kardeşinin istikrar olduğunu iyi bilirim. Türkiye’de siyasi istikrar pamuk ipliğine bağlı, ekonomik istikrar IMF’nin elinde. Onlar bile 6 ayda bir politikalarını değiştiriyor. Ekonomik istikrar bir yana yaptıkları iş bile anlaşılır gibi değil. Nasıl ve neye dayanarak bir plan yapacaksınız? Onun için ben ekonomide ilkokulda kaldım diyorum.
Size küçük bir örnek; Bir ailenin kazancı sarf ettiğinden fazla olmamalı onu bilirim. Aksi olursa neler olacağı ortada… Bu Türkiye içinde geçerlidir. Bankadaki para kendinin değil, çekilince, ortalık toz duman oluyor. Onun için ben ekonomide ilkokulda kaldım diyorum. İlkokulda öğretilenler yapılsa istikrar sağlanır.

İSTANBUL AŞIĞIYDI
Gazetemize yayın hayatına başladığı günden bu yana yazılarıyla destek veren Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Çelik Gülersoy’u kaybettik. Hayata veda eden Gülersoy, 8 Temmuz 2003 günü son yolculuğuna uğurlandı. Gülersoy için önce 4. Levent’teki Turing Genel Merkezi’nde sabah saatlerinde bir tören düzenlendi.
Tören Gülersoy’un Türk bayrağına sarılı naaşı önünde saygı duruşuyla başladı. Dostlarının ve iş arkadaşlarının konuşmalarıyla sona eren törende, bu son yolculuğunda Gülersoy’u yalnız bırakmayan sevenleri göz yaşlarına hakim olamadı. Yapılan törenden sonra Teşvikiye Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Demirciköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Çelik Gülersoy’un tabutu önüne yağlı boya büyük boy portresi koyulurken, hemen yanında eski mimar arkadaşı Cevat beyin tuttuğu “İstanbul sana minnettar” yazılı bir pankart dikkat çekiyordu.

Miniaturk rekora gidiyor

Miniaturk rekor üstüne rekor kırıyor. Bu güne kadar 300 bin kişinin ziyaret ettiği Miniaturk’un başlangıcı, yapım aşaması ve ortaya çıkış öyküsünü biliyor musunuz? Miniaturk hazırladığı bir kitapla bunu çok güzel ortaya koydu. İşte Miniaturk öyküsünün özeti…
“Bilir misiniz Nemrut Dağları’nın ardından nasıl batar güneş? Günün ilk ışıkları nasıl vurur Pamukkale’ye? Ne yenir ne içilir Safranbolu Evleri’nde? Peribacaları’nın arasından nasıl görünür dünya! Nasıldır Süleymaniye’de bir bayram sabahının telaşı, coşkusu? Sahra Kubbesi nasıl parlar gün boyu? Bunları yaşamak için elbette hala Adıyaman’a, Denizli’ye, Safranbolu’ya, Nevşehir’e, İstanbul’a ya da Kudüs’e gitmek gerekir. Ama Artemis Tapınağı gibi, Halikarnas Mozolesi gibi dünyanın yedi harikasından ikisini görmek için İngiltere’ye gitmeye gerek yok artık. Ya da savaşın yıkıp geçtiği Mostar Köprüsü’nü görmek için yeniden inşaasını beklemeye…
İşte bu benzersiz mekanlar ve daha niceleri Miniaturk’te buluştular. Boğaziçi’nde salına salına süzülen Osmanlı Kadırgası Baştar’da 1657’den Atatürk’ün nostaljik vagonuna, Efes Celcus Kütüphanesi’nden Malabadi Köprüsü’ne, Yerebatan Sarnıcı’ndan Mardin Taş Evleri’ne, Rumeli Hisarı’dan İzmir Saat Kulesi’ne, Mescid-i Aksa’dan St. Antoine Kilisesi’ne, Bursa Ulu Camii’nden Mevlana Türbesi’ne, Peri Bacaları’ndan Anıtkabir’e, Pamukkale’den Aspendos’a, Ayasofya’dan İstanbul’un ihtişamlı yalı ve saraylarına dek Anadolu ve çevresinde hüküm sürmüş üç bin yıllık uygarlıkların izlerini, yalnızca iki saatlik bir turla, masal diyarı Miniaturk’te izlemek mümkün. Otomobiller uçaklar, trenler, yollar, havaalanları, köprüler, kervansaraylar, camiler, manastırlar, sinegoglar, yalılar, köşkler, plazalar, dev alışveriş merkezleri, insan figürleri, aslının 25’te biri oranına küçültüldü ve yan yana getirildi. Çevreleri özenle donatıldı, süslendi. Geçmiş binyıllara ve gelecek yüzyıllara yaraşır hale getirildi. İşte böylece çok renkli çok sesli, ve çok kültürlü bir masal kent yaratıldı: Miniaturk.”
Mekan secimi hakkında şunlar söyleniyor:” Miniaturk projesi için İstanbul’da bir mekan seçmek ve hatta bulabilmek olanaksızdı. Böylesine değerli ve büyük bir oluşumun kurulacağı alan hem fiziksel konum hem de tarihsel ve kültürel değer açısından önem taşımalıydı. Öte yandan Miniaturk’u kent dışında tasarlamak, gerek erişilebilirlik gerekse kente yeni değerler katmak açısından rasyonel olmayacaktı. Uzun süren çaba ve araştırmalar sonucu Miniaturk’un dünyaya sunulacağı mekan belirlendi. Miniaturk böylece, ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından gelecek ziyaretçilerini İstanbul’un Altın Boynuz’u Haliç’te ağırlayacaktı.
Miniaturk alanının bütünü, iki ayrı yaklaşımla ele alındı. Miniaturk Ekspres ile çevrelenen market alanı İç alan, Miniaturk Otoparkı, Miniaturk Çocuk Parkı, Miniaturk Restoran ve Miniaturk Kafe gibi alanlar da Dış alan olarak belirlendi. Her iki bölümde birbirinden farklı düzenlemeler ve bitki türleri kullanıldı.
Masalsı bir ortam yaratmayı hedefleyen Miniaturk projesi, Anadolu ve İstanbul coğrafyasından eserlerin yer aldığı iki ana, bir de Osmanlı coğrafyasından seçilmiş eserlerin yer aldığı özel bölüm olarak tasarlandı. Bölümler küçük peyzaj düzenlemeleriyle birbirlerinden ayrılırken, sürekliliği sağlanmış, ziyaretçiyi yönlendiren bir gezi güzergahı oluşturuldu.
İki kıtayı birbirine bağlayan Boğaziçi Köprüsü, diğerleri gibi aslının 25 kez küçültülmüş haliyle, üzerinde yürünebilen, 43 metre uzunluğunda bir yapı olarak bu eşsiz mekandaki yerini aldı. Yapay bir gölün üzerinde yükselen köprüden geçerken, Kız Kulesi, Osmanlı kadırgası, sahil güvenlik botları, çektirme gibi deniz araçları ve her iki kıyıdaki eserler de izlenebilir konuma yerleştirildi.”
Konu daha sonra şöyle aktarılıyor: Eser seçim çalışmaları, Prof. Dr. İlber Oltaylı ve Doç. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un danışmanlığındaki bir ekip tarafından yürütüldü. Öncelikle, seçilen eserin, dönemini iyi temsil yeteneğiyle birlikte, özgün bir niteliği olmasına özen gösterildi. Örneğin, antik dönem tapınaklarının en büyüğü, en geniş kemere sahip taş köprü, ilk asansör uygulamasına sahip yapı olmak gibi özellikler eserin seçiminde belirleyici oldu. ” Osmanlı Coğrafyası’ndan Seçilmiş Eserler Özel Bölümü”nde yer alan eserlerin ortak özelliği ise, Osmanlı döneminde inşa edilmiş ya ada onarım görmüş olmaları. Kanuni Sultan Süleyman döneminde onarılan Kubbet-üs Sahra, Yavuz Sultan Selim döneminde onarılan Mescid-i Aksa ya da Mimar Sinan eseri Mostar Köprüsü gibi.
Miniaturk ile Antik Çağ’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya üç kıtadan üç bin yıllık yaşanmışlığın izleri Haliç kıyısına taşındı. Lale Devri’nden kalan en görkemli eser olan üçüncü Ahmet Çeşmesi’nden, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu ve yaşamının ilk yıllarını geçirdiği Selanik’te evine, 31 Grek kentinin birleşerek Perslere karşı kazandıkları zaferin anısına, perslerin silahlarını eriterek yaptıkları Burmalı Sütundan, İstanbul’un simgesi, Boğaz’ın incisi Boğaziçi Köprüsü’ne, Çanakkale’de şehit düşen 250 bin askerimizin anısını yaşatan Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndan, Doğu Roma İmparatorluğu’ndan kalan en görkemli yapı Ayasofya’ya, dünyanın sekizinci harikası olarak anılan Nemrut Dağı’ndaki açık hava tapınağından dünyada eşi görülmedik bir doğal oluşum olan Pamukkale’ye, İstanbul’daki en büyük kilise olan ve İtalyan gotik tarzındaki yapısıyla göz kamaştıran St. Antoine Kilisesi’nden Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Küdus Surları Şam Kapısı’na, Mekke’ye hacıları taşımak için döşenen tarihi Hicaz Demiryolu’nun Şam ve Mekke istasyonlarından işlev ve estetiğin mükemmel uyumuyla her göreni büyüleyen, Mimar Sinan’ın ustalık dönemi eseri Selimiye Cami’ne… Maketler; 2002 yılındaki durumları, restorasyon ve resitüsyon sonrası alacakları görünümle ve canlandırma yöntemi olmak üzere üç ayrı yaklaşımla üretildi.
Örneğin minaresinin büyük bir kısmı 1901 yılında düşen bir yıldırımla yıkılan Konya İnce Minareli Medrese’nin maketi yapılırken, eksik bölüm kaynaklara dayanılarak restitüe edildi.
Efes Meryem Kilisesi gibi ya da dünyanın antik çağdaki yedi harikası arasında sayılan Halikarnas Mozolesi ve Artemis Tapınağı gibi bugün çeşitli sebeplerle ayakta olmayan eserlere de Miniaturk’da yer verildi. Miniaturk’da kullanılan maketler, 10’u yerli, 3’ü yabancı olmak üzere toplam 15 ana firma tarafından üretildi. Yıldız Teknik ve dokuz Eylül üniversiteleri de ürettikleri deniz araçları ve maketlerle Miniaturk’da yer aldılar. Ayrıca çok özel maketler de tren ve uçaklar gibi özel üreticilerden temin edildi. Üretimde eser türüne göre değişebilmekle birlikte,temelde sanayi modellerinde kullanılan, ısı farklılıklarının dayanıklı ürünler ve tür evleri yeğlendi.
Yaşayan bir organizma gibi düşünülen Miniaturk, hareketli maketlerle donatıldı. Miniaturk’da, TEM’den 12 metre uzunluğunda, üzerinde 65 aracın seyrettiği bir kesite de hareketli bir maket olarak yer verildi. İki ucunda bulunan yapay dağların içine oyulmuş tünellerde dönüş yaparak 4 şeritte seyreden araçların, hava karardıktan sonra lambalarının yanması ve yol ışıklarının otomatik olarak devreye girmesiyle minyatür kente ayrı bir efekt katılmış oldu. Yine bir diğer hareketli maket olarak minyatür trenler kullanıldı. Yaya yollarının altındaki tünellerden geçen ve alanda 10 ayrı güzergahta seyreden demiryolu üzerinde bonzailerin arasından dumanı tüterek süzülen lokomatifler Miniaturk’u daha da canlandırdı. Atatürk’ün nostaljik vagonu da Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda sergilenmek üzere yerini aldı. Miniaturk’da en büyük alanlardan biri Atatürk Havalimanına ayrıldı. Havalimanında ilk etapta 7 model uçak sergilenmekte. Üzerinde yürünebilen 43 metre uzunluğundaki Boğaziçi Köprüsü’nün, üstünde yer aldığı yapay gölet de ayrıca deniz araçlarıyla donatıldı. Osmanlı donanmasına ait, kadırga sınıfının en büyük ve gösterişli tipi, her biri birer sanat eseri olarak görülen baştardaları temsilen, Baştarda 1657’de Miniaturk’daki yerini aldı. İki sahil güvenlik gemisi ve deniz hatları işletmesi yolcu vapuru olan kalender de yapay gölette sergilenmek üzere 1/25 oranına küçültüldü. Tarihe ve kültüre birinci dereceden eşlik eden insanlar da minyatür maketler olarak canlandırıldı. Ve göz alıcı unsurlardan biri haline getirildi. Farklı dönem ve kültürlere ait giyimleriyle minyatür kentteki çeşitli eserlerin arasına binlerce insan figürü yerleştirildi. Demir yolunda çalışan işçiler, elinden dürbünüyle çevreyi seyreden çocuğu, elele yürüyen sevgililerden, çocuğunu gezdiren anneye, fesiyle yürüyen tarihi figürden başında ageli ve kefiyesi, sırtında siyah maşlahıyla arap figürüne, cami avlusundaki müslümana, sinagogdaki museviye, sırt çantalı gezgine, yol kenarına bağdaş kurmuş yolcuya, fotoğraf çeken turiste, top oynayan çocuğa, sepetindeki çiçekleri satan kadına, nargile içen adama kadar çağlar boyu günlük yaşamdan kesitler sunan figürler, Miniaturk’a bambaşka bir renk ve canlılık kattı.”

Sürekli Geliştiriyoruz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İştiraklerinden Kültür A.Ş’nin başarılı genel müdürü Cengiz Özdemir ile kısa zamanda rekor üstüne rekor kıran Miniaturk’u gezdik. Yapım öncesi çalışmaları ve yapım sırasında çekilen sıkıntılarını bildiğim Miniaturk’un bugünkü durumu gerçekten çok güzel… Modern ve çağdaş bir şekilde inşa edilen, yüzlerce eserin bire bir ayrısının yapıldığı Miniaturk’un 300 bini geçen ziyaretçi sayısıyla bir rekora imza attığını söyledi Cengiz Özdemir. Yaklaşık 10 milyon dolara mal olan çalışmanın üç , dört yıl içinde çıkartılacağını da belirtti.
Kültür A.Ş Genel Müdürü Cengiz Özdemir konu hakkında şu bilgileri verdi:
” Miniatürk açılışının üzerinden 3 ay gibi bir zaman geçmesine rağmenşu an dünyanın en çok ziyaret edilen minyatür parkı olma niteliğini kazandı. Dünya minyatür kentler birliği olarak bir organizasyon çatısı altında bulunmuş olan 16 minyatür kent arasında Miniatürk’ün ulaştığı 300 bin ziyaretçi sayısı bir rekor ifade ediyor. Miniatürk elimizdeki rakamlara baktığımızda yıl sonunda yaklaşık 1 buçuk milyon ziyaretçiyle bu rekoru kırması bekleniyor. Bu rekorla yaklaşık 10 milyon dolar tutan yatırım bedelinin 3 buçuk yılda geri döneceğini anlamına geliyor. Bu aynı zamanda Türkiye’deki kamu yatırımları arasında da bir ilk olacak. Miniatürk bugün Türkiye’nin vitrini olma özelliğinin taşımaya başladı. İstanbul’a gelen okulların çeşitli üniversitelerin özellikle eğitim mekanı olarak kullandıkları Miniatürk önümüzdeki dönemde çok daha farklı etkinliklerle İstanbul’un önemli cazibe merkezlerinden biri olacak. İlk etapta 105 maketin yer aldığı bu park 2 km’lik gezinti yoluyla aslında 250 maketin yerleştirilebileceği bir mekan durumunda… Önümüzdeki dönemde maket sayısı günden güne arttırılacaktır. Miniatürk’ün içindeki kapalı sergi alanında 9 adet Nasrettin Hoca fıkrasıyla Kurtuluş Savaşı’nın canlandırılmasını yapmayı planlıyoruz. Burası bir kapalı müze hüviyetinde olacak. Bunun çabası içindeyiz”
Yetkililer her geçen yün yeni eserler ekliyoruz. Bu nedenle tam olarak eserlerin adını vermesek deseler de şu anda Miniaturk’ta bulunan eserler in bazıları şöyle; Mevlana Türbesi, Selimiye Camii, Anıtkabir, Hacı Bayram camii, Ogüst Tapınağı, Yivli Minareli Camii, Çanakkale Şehitleri Anıtı, Safranbolu Evleri, Malabadi Köprüsü, Taş Köprü, Aşık Paşa Türbesi, Yeşil Türbe, Ertuğrul Gazi Türbesi, Çifte Minareli Medrese, Bursa Ulu Camii, İsa Bey Camii, Konya Alaaddin Camii, Muradiye Camii, Yalı Boyu Evleri, İzmir Saat Kulesi, Nemrut Dağı Kalıntıları, Mardin Taş Evleri, Meryem Ana Kilisesi, Karatay Medresesi, Hatuniye Medresesi, Efes Celsus Kütüphanesi, Gök Medrese, Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozelesi, Aspendos, Divriği Ulu Camii, İnce Minareli Medrese, Niğde Alaaddin Camii, Peri Bacaları, Döner Kümbet, Pamukkale, Atatürk Olimpiyat Stadyumu, Belediye Sarayı, Mimar Sinan Türbesi, Mağlova Kemeri, Süleymaniye Camii, Anadolu Hisarı, Kız Kulesi, Beylerbeyi Sarayı, Hidiv Kasrı, Çırağan Sarayı, Boğaziçi Köprüsü, Atatürk Havalimanı, Örme Sütun, Burmalı Sütun, Mısır Dikilitaşı, Alman Çeşmesi, Sadullah Paşa Yalısı, Haseki Hürrem Hamamı, Aya İrini, Soğukçeşme Sokağı, 3.Ahmet Çeşmesi, Rumeli Hisarı, Taksim Cumhuriyet Anıtı, Ahrida Sinagogu, Ayasofya, Galata Kulesi,Kariye Müzesi, St. Ankoine Kilisesi, Zeyrek Camii, Şam İstasyonu, Şam Kapısı, Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Aksa, Gül Baba Türbesi, Atatürk’ün Evi, Mostar Köprüsü, Baştarda 1657.
Öte yandan Kültür A.Ş Genel Müdürü Cengiz Özdemir yapılan diğer çalışmaları da şöyle özetledi:
” Kültür A.Ş’nin en büyük yatırımı Miniaturk’tur. Ayrıca, başka alanlardaki etkinliklerimizide yoğun bir şekilde sürdürmekteyiz. Örneğin, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Mecidiyeköy Kültür Merkezi ve Yerebatan Sarnıcı Kültür A.Ş tarafından işletilmektedir. Bu mekanlarda yapılan çeşitli kültür etkinliklerinin yanı sıra Kültür A.Ş çok önemli yayın çalışmalarıyla da ülkenin kültür hayatına yaratıcı proje ve fikirlerle katkıda bulunmaya çalışıyor. Bu çerçevede İstanbul’un Fethi’nin 550. Yılına da mal olacak şekilde İstanbul’un 1934 tarihli Osman Nuri Ergin’in hazırlamış olduğu ilk şehir rehberinitıpkı basılmış haliyle 2003 şehir rehberiyle birlikte bir set olarak İstanbul’un 550 yılına bir armağan olarak yayınlandı. Yine aynı amaçla hazırlanmış, olan Lale Doğunun Işığı adını taşıyan belgesel film Kültür A.Ş’nin kendi stüdyolarında yapıldı. İstanbul’un fethinin 550. yılıyla ilgili Beşir Ayvazoğlu’nun kaleme aldığı Ateş Çiçek Lale isimli kitabı, önemli bir çalışma olacak. Bunun yanı sıra Prof Dr. İlber Ortaylı’nın İstanbul’dan sayfalar isimli eseri önümüzdeki aylarda okurlarla buluşacak. Doç Dr Ahmet Haluk Dursun tarafından hazırlanan Can gözüyle İstanbul isimli kitabın fotoğraflarını da fotoğraf sanatçısı İzzet Kehribar çekti. İstanbul’la ilgili bu çok önemli ve kalıcı olması düşünülen kitapta yayına hazır durumdadır.”

Deniz trafiği arap saçı

Yaz mevsiminin bunaltıcı sıcaklarında bir nebze olsun serinlemek için bir teknenin güvertesinde boğaz keyfini sürebilirsiniz. Bunun için pek çok yol var, dolmuş tarzındaki tekneler veya şehir hatları vapurları… Para sorun değil diyorsanız, özel yatlarla açılabilirsiniz denize. Turlar genellikle, deniz trafiğinin soldan aktığı Rumeli kıyılarından başlıyor. Seyrüsefere çıkanları, Marmara’dan Boğaz’a girerken sol tarafta Dolmabahçe Camii, Saat Kulesi ve Dolmabahçe Sarayı, sağ tarafta Kız Kulesi karşılıyor. Beşiktaş’ı geçtikten sonra Çırağan Sarayı’nı ve arkasında kalan Yıldız Parkı’nı görebilirsiniz. Ortaköy’ün hareketliliğine, Ortaköy caminin bitişiğinde Esma Sultan Yalısını görebilirsiniz. Boğaz’ın en hareketli bölgeleri ise, insanların girebilmek için kapısında sıralar oluşturduğu popüler yazlık mekanların olduğu Ortaköy – Arnavutköy arasında yan yana sıralanıyor. Sırasıyla Arnavutköy yalıları, Bebek’te Mısır Konsolosluğu olarak kullanılan Hidiv Kasrı, Bebek Cami, Emirgan Şerifler Yalısı, Fransız Büyükelçiliği, Büyükdere Sadberk Hanım Müzesi geçerken göz alıcı yapılar arasında.
Size özel Turlar…
Sadece özel geziler için çalışan tekneler istenilirse, yemek servisi de yapıyor. Özel geziler için kişi başı yaklaşık olarak bir dolara geliyor. Bu 3 -4 saat için düşünüldüğünde, 600 – 700 kişi kapasiteli teknelerde 800 – 1400 dolara çıkıyor. Eğer sadece boğaz keyfini sürmek istiyorsanız size uygun seçeneklerden biri, dolmuş tekneleriyle yalnızca 2 milyon liraya seyahat etmek…
Yoğun İlgi Keşmekeşe Dönüşebiliyor
Yaz sezonu boyunca büyük bir ilgi kazanan tekne turları, boğazda trafik yoğunluğunu da neden olabiliyor. Oysa sadece gezi tekneleri yok. Boğazlardan her gün bir çok yüklü – yüksüz deniz taşıtı geçiyor. Bu durum bazen kazalara bile yol açabilecek kadar riskli. Ancak, Denizcilik Müsteşarlığı Trafik Düzen Başkanlığı tarafından gerekli önlemler yeni yapılan insansız kulelerdeki radar ve kamera yöntemi ile alınıyor. Buna göre, Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri Sistemi ile boğazdan geçecek gemiler en az 48 saat önce randevu alacak. Tehlikeli durum anında tespit edilecek ve telsiz, bilgisayar yardımıyla kaptanlara iletilecek.

Megakent’te neler oluyor?

Suç oranlarını ortaya çıkarmak için önemli bir çalışma yapıldı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Özellikle kapkaç, gasp ve hırsızlık gibi suçların işlendiği bir kent halini alan İstanbul’ da yapılan araştırma acı tabloyu ortaya koydu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, hırsızlık, kapkaç ve gasp olaylarndan yola çıkarak, kentin en tehlikeli bölgelerini sokak sokak belirledi.
Kapkaç ve gasp olayları
can yakıyor
Geniş çaplı bir araştırma yapan yetkililer; 1999 yılında 3022, 2000’de 4102, 2001’de 5039, 2002’de 4675 kapkaç olayı yaşandığı, 2003’ün ilk 4 ayında ise kayıtlara geçen kapkaç sayısı 1484. Araştırma sonucu gasp suçunun oldukça arttığı anlaşılırken, gaspçıların daha çok sessiz siteler, parklar ve büyük ama trafik yoğunluğu olmayan arka caddelerde var olduğu belirlendi.
Dünyada da suç oranında
artış gözleniyor
Dünyanın dört köşesinde de her geçer gün suç oranlarınında artış olduğu öne sürülüyor. Örneğin Amerika’nın en kalabalık eyaletlerinden New York 2001’de, polisin raporunu tutabildiği 266 bin 587 cinayet işlendiği, her yüz bin kşiden ortalama 3 bininin saldırıya uğradığı ifade ediliyor. İşlenen suçların başında en çok hırsızlık geliyor. Yapılan araştırmada İngiltere’nin başkenti Lontra’da ise geçtiğimiz yıl 5 milyon 900 bin suçun işlendiği, hatta bu rakamın bir önceki yıla oranla yüzde 22 arttığı kaydedildiği belirlendi.
İstanbul’un herşeye rağmen
sakin olduğu belirtildi
Diğer yandan araştırmada, kadınlara yönelik saldırıların ise 9 binden 11 bin 500’e çıktığı belirtiliyor. Özellikle Rio Karnavalı sırasında dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle nüfusu kalabalıklaşan Berazilya’da da durum pek farklı değil. 2001’de polis tarafından kaydedilebilen yaklaşık 39 bin 600 cinayet işlendiği, 14 bin tecavüz vakasının görüldüğü, 152 bin araç hırsızlığının gerçekleştiğide açıkca ortaya konuluyor. Bununla birlikte, İstanbul’un geçen yıl 350 cinayet vakası, 7 bin ev soygunu, 10 bin oto hırsızlığı, 400 soygun ve 3 bin darp vakası kaydıyla hala suç oranı en düşük megapollerden biri olma özelliğini koruduğu öğrenildi.
Suçluya uydudan gözaltı
Bu arada, İstanbul’da suçu azaltmak için geçtiğimiz aylar içinde dijital güvenlik projesi adı altında bir çalışma gündeme geldi. Buna göre, kalabalık semtlere dev ekranlar ve dijital kameralar yerleştirilecek, suçlular bilgisayarda yüz taramasıyla saptanacak, polis ekipleri uydu sinyalleriyle yönetileceği öğrenildi Projenin maliyetinin ise, 10 milyon dolar olacağı kaydedildi.

Yazın Yayınlayalım
Tel: 0212 236 80 81-82 Fax: 0212 261 20 34
E-mail: veriajans@turk.net

Uzayan yol çalışmaları
Akmerkez ile Zincirlikuyu arasındaki yolda süren kazı çalışmalarının sebep olduğu sorunlarımız var. Bu çalışma neredeyse sekiz ayı buldu. Alt geçitlerimizin yapılmasını bekliyoruz. Halkımızdan bazı kişiler bize bu konuda sorular soruyor bizde Beşiktaş belediyesi ile temas halinde olduğumuzu ve sorunun çözülmesinde yetkililerin elinden geleni yaptığını söylüyoruz. Bunun yanı sıra elektrik sorunumuz sık olmamakla birlikte sürmekte.
Levent Mahallesi Muhtarı Muzaffer Türk

Temennimiz hayırlı olması
Mahallemizde kazı çalışmaları süren geçit projesi var. Bu geçit hakkında bilim adamlarından aldığımız söylemler farklı şekillerde ve daha çok trafiği rahatlatmayacağı yönünde. Otopark ihtiyacının karşılanması güzel bir şey ama sökülen ağaçların yeniden dikilmesi mümkün değil. çevre düzenlemesi ile ilgili bilgiler bize ulaşmış durumda değil. Bu çalışmanın önce temeli atıldı ama kimseye bilgi verilmedi. Bizim dediğimiz bu gibi konularda muhtarlık aracılığı ile halk bilgilendirilmeli ve demokratik yollarla ikna edilip gerekli çalışmalara başlanmalı. Her ne olursa olsun yapılan çalışmaların İstanbul’a rahatlık getirmesini temenni ediyoruz.
Gayrettepe Mahallesi Muhtarı Özden Sargut

Kanayan yara
Bebek’te parkımızın hali içler acısı mangalını battaniyesini kapan geliyor. Deniz kıyısında lokantacısı, çaycısı sahile demirlemiş durumda sözde bekçi var ama görevini hiçbir şekilde tam yerine getirmiyor. Parklarımızda tinercilerde var karakolumuzun kalkmasından sonra tinerci olayları arttı. Bir çok merci organına başvurduk ama gerekli özen hiçbir şekilde gösterilmedi. Bunun yanı sıra sokak lambalarımız yanmıyor. İETT’ninbu konuyu taşeron firmaya devretmesi ile sorunlarımız arttı.
Bebek Mahallesi Muhtarı Aydın Onar

Lambalarımız yanmıyor
Tek bir sorunumuz var o da sokak lambaları ile ilgili. Sokak lambalarımız yanmıyor bu konu ile ilgili yetkililerin ilgilenmesini istiyoruz. Şikayetlerimiz bir netice vermiyor uzun zamandır.
Balmumcu Mahallesi Muhtarı Cüneyt Doğan

Prof. Dr. Sıddık Yarman deneyim ve tecrübelerini aktardı
Gençlere öğütler

Işık Üniversitesi Rektörü Prof Dr. Sıddık Yarman her zaman olduğu gibi yine gençlere yol gösterdi. Mezuniyet töreninde bir konuşma yapan Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr Sıddık Yarman tecrübe ve deneyimlerini gençlere aktarırken, sözleri büyük ilgi topladı.
“İnandığım düşüncelerimi, ilkelerimi, yararlı olur inancı ile sizlerle paylaşmak istiyorum” diye söze başlayan Prof. Dr. Sıddık Yarman gençlere şu önemli bilgileri verdi:
“Önce bir soruyla başlayalım: Hayat kolay mı – zor mu? Nasıl baktığınıza bağlı derim. Zor tarafından bakarsanız, gerçekten çok zor olur. İşleri kolay tarafından ele alırsanız, hayat çok kolay ve keyifli olur. Hayatı zorlaştıran da, kolaylaştıran da bizleriz. Her konuyu olumlu yönüyle ele alırsanız-her işe yapıcı yaklaşırsanız aşamayacağınız hiç bir engel yoktur. Üstesinden gelemeyeceğiniz hiç bir sorun yoktur.
Başarıyla ilgi düşüncelerim: Şöyle veya böyle, insanların başarısız olması için neredeyse sonsuz sebep vardır. Bu sebeplerin çoğunu herkes hemen alt alta sıralayabilir. Bir çok kişi de daha iş başlamadan başarısız olacağı duygusunu taşır. Berbat bir duygudur bu. Önemli olan “neden başarısız olacağım” sorusunun cevabını araştırmak değildir. “Nasıl başarılı olurum” sorusunun cevabını aramaktır. Her yeni işe başlarken nasıl başarılı olacağınızı araştırın ve keşfedin. Doğrusunu isterseniz, çok özel durumlar dışında, insanların niçin başarısız oldukları bugüne dek beni pek ilgilendirmedi. Başarıların sırrını inanılmaz bir keyifle araştırıyor ve öğrenme gayreti içinde oluyorum. Hayal Kurma: Hayatımda, bir işe başlamadan önce hep hayal kurdum. Hayal kurdum ama hayalperest olmadım. Ne hayal ettiysem gerçek oldu. Yaratıcı ve yapıcı olmanın ilk şartı hayal kurmaktır. İkinci şartı da kurulan hayalleri, kağıt üzerinde efendi gibi çalışmak ve çalıştırmaktır. Hayalleriniz kağıt üzerinde çalışıyorsa, bir şans var demektir. Ama, kağıt üzerinde çalışmayan hiç bir hayal gerçekleşemez.
Sözün özü: Her hayali kur. Kağıda dök. Güvenle uygula.
Abartılı Övünç: Başarın, başardığınızla da mutlu olun, övünün…. Ama, başarılarınızla abartılı övünmeyin. Abartılı övünçler geleceğe dönük başarıların en ciddi engelleridir. Beyninizi bloke eder. Aşırı övünç “yenisini yapma, geliştirme şansının önündeki en büyük engeldir” “Bundan da iyisi olmaz” yaklaşımı sizi küçük başarıların üzerinde uyutur. Koca bir hayat ıskalanır. Böyle insanları her yerde, her kesimde görmek mümkün. Sakın ola ki, eski başarılarınızın abartılı övünçleriyle hayatı ıskalamayın. Geçmişinizi fazla kurcalamayın. Geleceğe bakın”
Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Yarman daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü.
Öngörü: Geleceği öngörmenin en güzel yolu, oturup beklemek yada fal baktırmak değil, hedeflere uygun tasarımlar yapmaktır. Hedeflerinizi koyun. Hedeflerinize ulaşmak için de en akılcı yolları keşfedin. Tasarlayın ve tasarımlarınızı güvenle uygulayın. Fikir sahibi olmanın önemi: Para sahibi olmak o kadar da önemli değil. Esas olan, fikir sahibi olmaktır. Gerçekçi projeler üretmektir. Satış kabiliyeti olan her fikir için nasıl olsa bir yerlerden mali destek, kredi bulunur. Bunlar için yurtiçinde – yurtdışında resmi ve özel kurumlar var. Türkiye’de TUBITAK, DPT, TTGV gibi Avrupa ve ABD özel kredi dağıtan Venture Kapital Kurumları var. Start-Up Şirketlerini destekliyor.
Hafızalı-Kayıtlı Çalışma: Geçmişten ders alın. Hafızalı çalışın. Geçmişteki yanlışlarınızı tekrarlamayın. Geçmişten ders almayanın, deneyime önem vermeyenin iş hayatı pek uzun olamaz.
Kollektif akıl: Kollektif akılla çalışın. Birikimli çalışın. Katılımcı ve paylaşımcı olun. Ne demişler: Bir elin nesin var. Çok elin sesi var.
Güven Duygusu: Dürüst ve açık olun. Doğru bildiğinizden şaşmayın. “insan-insana güvenir” ilkesini benimseyin. Bu ilkeyi evinizde, bulunduğunuz çevrede, gittiğiniz her yere de yerleştirin. Yerleşmesi için çaba sarf edin. insanın-insana güveninin kalmadığı bir ortam çürümeye mahkumdur. Yoksa, hala bir çok ülkeye ceketinizi, saatinizi pabucunuzu çıkararak, yalın-ayak girmeye devam edersiz”
Sevgi ve küreselleşme içinde Yarman şunları söyledi:
Sevgi: “Sevgi”” Evrenin en yüce kavramdır. Doğayı sevin, kendinizi sevin, insanları sevin, ülkenizi sevin. Sevginin olduğu yerde saygı ve bağlılık vardır. Güven vardır. Güzellikler vardır. Mutluluk vardır. En önemlisi barış ve huzur vardır.
Küreselleşme: Küreselleşme günümüzde kullanılan en yaygın kavramdır. Küreselleşmeyi, Doğal Kaynakların, Finansın, Bilgi-Bilim ve Teknolojinin, İşgücünün üretim altyapısı ve ürünün Serbest Dolaşımı olarak özetleyebiliriz. Bu yaklaşımın amacı, gelişmiş ülkelerdeki refahın tüm dünyada yayılmasını temin etmekti. Özünde, Yüce önder Atatürk’ün çok net bir şekilde ifade ettiği gibi küreselleşme “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” dan başka bir şey değildi. Ama böyle olmadı. Zengin daha çok zengin oldu. Fakir daha da fakirle di. Dünya kaynakları belli merkezlere aktı. Dünyada huzur kalmadı. Küreselleşme olgusunu, adam akıllı bir şekilde yerine oturtmak, Dünya Kaynaklarını adilce kullanmak, Bilgi-Bilim ve Teknolojiyi dünya vatandaşlarının kullanımına ayırımsız sunmak, refahı dünya tabanına yaymak dünya vatandaşı da olan bilinçli her Türk Gencinin görev ve sorumlulukları arasındadır. Böylesi bir bakış açısı ile tüm dünya sizin, hatta evren sizindir. Görev sathi mahalliniz tüm dünya hatta evrendir. Dünya vatandaşı ve Dünyanın sahibi olma öz güveni ile dünyanın dört bir tarafındaki işlere talip olma özgürlüğünüzü kullanın. Kendinizi sadece Türkiye sınırları içinde sıkışmış olarak görmeyin. Dünyaya yayılın. Ticareti de, Bilgi üretimini de dünyaya vatandaşı olduğunuz bilinçle dünya çapında yapın. Mesleğinizi dünyada icra edin. Özet olarak, ne yaparsanız yapın, Bilim ve Akılın ışığında yapın. Atatürk’ün gösterdiği ışıklı yoldan ayrılmayın.

Avrupa Birliği’ne ilk adım

Işık Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Evangelia Şarlak, Uzman Bilge Uyan, Uzman Cem Fırat; 1-16 Temmuz 2003 tarihleri arasında Fransa’nın Le Havre Üniversitesi Uluslarası İlişkiler Fakültesi’nce düzenlenen ‘Avrupa Birliği: Kültürel Ortaklıkta Kökler ve Miras’ konulu Yaz Dönemi Üniversitesi’nde ‘İstanbul’un Bizans Osmanlı Kimliği : 15. Yüzyılın Mirası” adlı projeleriyle Türkiye’yi temsil ettiler. Yapılan çalışmada; II. Mehmet’in İstanbul’u fethiyle başlayan farklı kültürlerin birarada yaşamasının kökleri ve mirası vurgulandı.
Avrupa Birliği’nin finanse ettiği Yaz Dönemi Üniversitesi’nde; ‘Hukuki ve Dinsel Miras’, ‘Avrupa Birliği Topluluğu ve Laiklik’ ve ‘Toplumun Avrupa Birliğine Entegrasyonu’ başlıklı konferanslar verilirken, Işık Üniversitesi Türkiye’den katılan tek üniversite olma özelliğini taşıdı. Avrupa Birliği’nin genişleme sürecinde Türkiye’nin Avrupa’nın kültürel ve tarihsel mirası içinde yer aldığı, konferans süresince dile getirilen konu başlıklarından biriydi.
Yaz okulunda ayrıca Paris Senatosu, Işık Üniversitesi Öğretim Üyeleri tarafından ziyaret edildi. Fransa Senatosu’nda, Normandiya Seine-Maritime Bölgesi Senatörü Patrice Gélard ile Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerinin ele alındığı bir yemek düzenlendi. Organizasyona katılan öğretim üyeleri, Le Havre kentinin yerel radyo istasyonu “Radyo Raisonnance” tarafından konuk edildi ve Türkiye AB ilişkileri hakkında bir sohbet gerçekleştirildi.

Öğrenen organizasyonlar ve genç beyinler

Genç beyinler yönetim alanında dev adımlar atıyor. Işık Üniversitesi öğrencilerinden Seda Küçükfırat, Gökhan Kestek, Güray Nur ve Ahmet Enver Erkan yepyeni bir projeyle seslerini duyurdu. Işık Üniversitesi öğrencilerinin bu alanda yaptığı başarılı çalışmalar taktirle karşılandı.
Yapılan açıklamada; konuyla ilgili olarak; “Işık Üniversitesi İşletme Kulübü öğrencileri, İ.T.Ü 4. Uluslararası Yönetim Bilimleri Kongresi’ne birbirinden başarılı projeleriyle katıldılar. İşletme Bölümü 2. sınıf öğrencisi Seda Küçükfırat; “Öğrenen Organizasyonlar ve Yenilikçilik: Değişime sadece uymalı mı yoksa değişimi biz mi yaratmalıyız?” konulu projesiyle Kongre’de II. en iyi proje ödülünü aldı. Kongre’de ayrıca; “Orkestra’: e-iş, e-ticaret, müşteri ilişkileri yönetimi, elektronik veri transferi, kurumsal kaynak yönetimi planlaması ve digital muhasebe sisteminin kullanıldığı bir iş çözüm önerisi” projesiyle İşletme Bölümü 4. sınıf öğrencisi Gökhan Kestek ve”Tedarik Zinciri Yönetimi ve Risk Analizi” projesiyle İşletme Bölümü 3. sınıf öğrencilerinden Güray Nur ve Ahmet Enver Erkan yer aldılar” denildi.

Bomba değil, havai fişek

Gece yarısı atılan havai fişeklerden vatandaş bezdi. Havai fişeklerin şenlik içinde hoş durduğuna dikkat çeken sakinler, özellikle gece yarıları atılan ve bomba gürültüsü gibi ses çıkartan havai fişeklerden tedirgin olduklarını söylüyorlar. Boğaz kıyılarına yakın oturanlar başta olmak üzere Bebek, Arnavutköy, Kuruçeşme sakinleri bu olaydan çok şikayetçi… Etiler, Levent semtlerinden de geçtiğimiz aylarda birçok şikayet geldi.
Şikayetlerin çoğunluğu da eğlence mekanlarından, otellerden gece yarısı atılan havai fişeklerin patlama seslerinden çocukların ve yaşlıların ve de hasta insanların rahatsız olduğu yönündeydi. Burada oturan vatandaşlar “Bebeğim ağlayarak uyanıyor,çocukların ödü kopuyor, hasta ve yaşlılar tedirgin”şeklinde konuşuyorlar.
Ama Boğaz kıyalarında eğlence tüm hızıyla sürüyor, havai fişekler olabildiğince hızla patlıyor.
İşte Boğaz’da ve Beşiktaş ilçesinde geçen ay yaşananlar…
Ülker’in boğaz gezisi
Ülker yaz döneminde basın mensuplarıyla birlikte bir boğaz gezisi düzenledi. Saat 19.30’da başlayan gezi saat 24.00’a kadar sürdü.
Ahmet Hamoğlu dünya evine girdi
Kamuoyunun Kız Kulesinin işletmecisi ve Klasis otel zinciriyle tanıdığı ünlü iş adamı Ahmet Hamoğlu, 39 yaşındaki sigortacı Özlem Karababa ile dünya evine girdi. Çiftin nikahı Klasis Golf & Country Clup’ta kıyıldı. 1946 Çorum doğumlu olan Hamoğlu, 1970 yılında Volkan Toprak Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile başlayan ticari hayatını, 1993’te kurulan ve bugün 21 şirketi bünyesinde toplayan Hamoğlu Holding ile sürdürüyor. Hamoğlu’nun düğününe iş sanat politika ve spor dünyasından yaklaşık bin kişi katıldı.
Düğün için Laila kapatıldı
Ördekçioğlu ailesi, geçtiğimiz ay dillere destan bir düğüne ev sahipliği yaptı. İş hayatına bakırcılıkla başlayıp ardından bakır tencere üretimine geçen, sonra da ‘Türkiye’nin tencere kralı’ olarak anılmaya başlanan Ördekçioğlu ailesi, Savaş Ördekçioğlu ile Nasırzadeler’den Hande Berktan’ın düğünü için hiçbir masraftan kaçınmadı. Düğün için İstanbul gece hayatının önemli adreslerinden olan ve içinde Tarihi Karaköy Balıkçısı, Cafe de Paris, Mezzaluna, Lübnan restoranı Naya, Uzakdoğu restoranı Tai, Yazı Kebbabı ve Park Şamdan’ın olduğu Laila tümüyle kapatıldı.
Zekeriya Alp’in kızı evlendi
Spor yazarı ve iş adamı Zekeriya Alp’in kızı Zeynep Alp ile Tufan Öney’in nikahı Çırağan Sarayı’nda kıyıldı. Dört yıl önce tanışan çiftin nikahını Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu kıydı. Düğünün ardından çiçeği burnunda çift, balayı için Maurikus Adası’na uçtular.
Planet’e teknesiyle gidin!
Kuruçeşme Planet Health Clup, ulaşım sorununa çözüm getirmek için tekne hizmeti başlattı. Planet, üyelerinin talebine göre boğazın herhangi bir noktasından teknesiyle alıp işi bittiğinde geri bırakıyor.
Kemal Özkan Sünnet Sarayı internetten canlı yayında
Kemal Özkan Sünnet Sarayı’nda yapılan tüm sünnet törenleri internet kanlıyla, dünyanın her tarafından izlenebiliyor. Kurucusu Sayın Kemal Özkan’ ın bizzat önderliğinde, teknolojinin tüm imkanlarini kullanmayı ilke edinmiş Kemal Özkan sünnet sarayı, törenlere katılamayan konuklar ve tören hakkında bilgi edinmek isteyen herkes için törenleri internetten canlı yayınlamaya başladi.
Kuruçeşme’de barıştılar
Modacı Muzi Karaata ile 10 yıldır beraber olduğu Saffet Arıkan Kuruçeşme’deki Zihni& Friends’te buluştular. Kısa bir süre önce ayrılan çift, Muzi Karaata’nın doğumgünü vesilesiyle Kuruçeşme’de bir parti düzenledi. Parti sırasında pasta ve şampanyayla birlikte gelen 75 adet kırmızı gül, geceye büyük bir renklilik kattı.
Yirmiüç yılı kutladılar
İş adamı İbrahim Polat’ın kızı Songül hanım ile eşi Ercan Sel evliliklerinin 23. Yıl dönümünü Laila’da kutladı. İnşaat işleri yapan Ersan bey ile eşi Songül hanımın yıldönümü kutlaması, Laila’nın içindeki Park Şamdan’da kızları Ceylan’ın katılımıyla gerçekleşti.
Arap sosyetesi Çırağan Sarayı’ndaydı
Arap dünyasının prens ve prensesleri, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin akrabası Tarek Kautini düğünü için İstanbul’a geldi. Çırağan Sarayı’nda Hollandalı top model Lisa Van Goinga ile yaşamını birleştiren Kautini’nin düğününe Kaddafi’nin ortanca oğlu Elmotesm Muhammer Ebu Minyar Kaddafi de katıldı.

Eskiye rağbet var

Önümüzdeki aylarda hanımlar 60’lı yılların giysileri ile sokaklara çıkarsa şaşırmayın!.. Her sezon moda değişse bile, gerçek olan birşey var ki, bir kez moda olan, yıllar sonra yeniden ortaya çıkıyor. Tıpkı bu yıl yeniden ‘in’ olan mini etek gibi daha birçok tasarım, 60’ları yeniden yaşatacak gibi.. 1960’lar Courreges, Pierre Cardin ve mini eteğin yaratıcısı Mary Quant tasarımları ile karşımıza çıkacak. Diz üstü boylar, belden kemerli mantolar, mini elbiseler, turvakar kollar, kruvaze ceketler, çift düğmeler ve flashy pop art renkler bu yıl geri gelecek. Öteyandan Neredeyse bütün mağazalar yine indirime girdi; işte bu indirimlerden örnekler…
Damat-Tween
Damat- Tween, yaz sezonunu erken kapatıp Ağustos ayında 2004 sonbahar- kış sezonunu açacak. Damat’ın tüm ürünleri yüzde 50 indirimle satılmaya başladı.
Lee-Wrangler
Sektöründe farklı yeri olan iki marka Wrangler ve Lee, ilkbahar ve yaz ürünlerinin tümünü indirimli olarak satışa sunmaya başladı. Düşük belli pantolonları tartışmasız şık olan Lee’de mini şortlar ve etekler dikkat çekici.
Daniel Hechter
Bütün ürünlerinde yüzde 30 indirim uygulayan marka, tasarımlarında kalite ve rahatlığı ön planda tutuyor. Tek ceketlerde astarlı astarsız seçenekleri ve tamamlayıcı pantolonları, pamuklu tişört, mont ve jeanleri ile Daniel Hechter, spor ve klasik çizginin en güzel örneklerine tasarımları arasında yer veriyor.
Home Store
Hiç değiştirmeden her ay yeni bir koleksiyon hazırlayan Home Store’un favori rengi fıstık yeşili… Koleksiyonundaki indirimli ürünler ise, 13 ile 296 milyon lira arasında…
Fabrika Altınyıldız
Kadın ve erkeklere hitap eden firma, yüzde 33 indirim ve advantage card ile 4 taksit imkanı sunuyor. Erkek takım elbiseler 220- 240 milyon lira, kadın ceketler 117- 150 milyon lira arasında…
Levi’s
Advantage Card’a taksit ödeme imkanının olduğu Levi’s’ta Jeanlar 39 milyon, tişörtler 12 milyon liradan başlayan fiyatlarla alınabilir.
DKNY’de indirim sürüyor
DKNY ve DKNY Jeans’te yazın son fırsatı başladı. DKNY ilkbahar/yaz koleksiyonundaki tüm ürünler, şimdi %50 indirimli. Kadın koleksiyonunda yer alan elbiseler, straples bluzlar, seksi askılı bluzlar, mini etekler ve bele oturan şık ceketler, erkek koleksiyonunda da pantolonlar, ters dikişli ceketler ve jeanler sizi bekliyor.
Ayakkabı tutkunlarına
Deri konfeksiyondan, ayakkabıya ve çantaya kadar pek çok ürünün bulunduğu Desa bu yaz % 30 indirimli. Hazırlanan yaz koleksiyonu ayakkabı sevenler için çeşitli modellerde satışa sunuluyor.
Tomy Hilfiger
Pantalon 95-189 milyon TL, ayakkabı 199.500 milyon TL, gömlek 219.500 milyon TL.
Adidas
Futbol topu 189 milyon TL
Milli takım forması 40 milyon 500 bin TL.
Afrodit
Tişörtler 19.950 milyon TL, pantolonlar 24.950 milyon TL, elbise 27.450 milyon TL.
Gözlükte kampanya
Optik Stüdyo’da ilginç bir kampanya başlatıldı. YKM ve Mudo satış reyonlarından satılan gözlüklerden bir tane alana bir tane de bedava veriliyor.

Metrocity’de ralli

Türkiye Ralli Şampiyonası’nın dördüncü ayağı olan Pirelli Rallisi, Levent’te Metrocity Alışveriş Merkezi önünden start aldı. Temmuz ayının ikinci haftasında gerçekleşen ralliye, 63 araç katıldı. İstanbul – Şile arasındaki asfalt parkurda motorcular, seyredenlerin nefeslerini kesti. Trafiğe karışarak meraklı gözleri kendine çeken motorcular, İstanbul’da hız ve heyecan yarattı. Levent’ten start alan 24. Pirelli Rallisi, ilk kez bu yıl asfaltta koşuldu.
Pirelli’nin ana sponsorluğunda İstanbul Otomabil Sporları Kulübü (İSOK) tarafından organize edilen rallide ilk start Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül tarafından verildi. Sarıgül’ün ardından TOMSFED Başkanı Mümtaz Tahincioğlu ve Türk Pirelli Genel Müdürü G. Alberto Moggi, Metrocity Genel Müdürü Yurdaer Kahraman start verdiler. Pirelli Rallisi Genel Sekreteri Emre Güler, bir ilke imzanın atıldığını söylüyor ve organizasyon hakkında şunları anlatıyor:
“Bu sene 24. pirelli rallisini Metrocity’nin önünden verdik, toplam 63 araba start aldı. Türkiye Ralli şampiyonasının en kalabalık startı idi ve iki sürecek. Şile civarında bütün etaplar gerçekleşiyor. Toplam 12 etaptan oluşan çok çetin bir ralli oldu. Burası, yaklaşık bir ay önce yapılan Ferrari aktivitesinde, motor sporlarında önemli bir yer haline gelmişti. Pirelli Rallisi etabını pekiştirmek istedik”
Rallinin üç özel etaptan oluşan ilk günü, son durağı Şile Doğa Club idi. Parkur üzerindeki mücadele ertesi gün de devam etti ve 433.76 km koşuldu. Yarışın ikinci günü akşamı rallinin ilk üç ismi belli oldu,
1. Volkan Işık’ın pilotluğunu, Erkan Güleren’in Co-Pilotluğunu yaptığı Fiat Punto S 1600 ile katılan Abart Motorsports Volkan Işık
2. Ercan Kazaz’ın pilotluğunu, Serdar Kurbanzade’nin Co-pilotluğunu yaptığı Citroen Sakso S 1600 katılan Ercan Kazaz
3. Ethem Genim’in pilotluğunu, Atıl Atılgan’ın Co-pilotluğunu yaptığı Renault Maxi Megane S 1600 ile katılan Ethem Genim.
Yarışmada birinciliği sırtlayan isimlerden biri 34 yaşındaki Erkan Güleren, heyecanını şöyle paylaşıyor:
“Ben co-pilotluğa, 1994 yılında başladım. 2003 senesinde Volkan IŞIK’ın co – pilotluğunu üstlendim. Sezon başından beri birkaç yarışa girdik. Avrupa ve dünya şampiyonasında yarışlarında start aldık. Bu sezon, bizim için daha çok önümüzdeki seneye hazırlık sezonu gibi geçiyor. Hem Punto’yla hem de Paliostar 1600 ile yarışlarda start alıyoruz. Genellikle Palio’yu toprak yarışlarda kullanacağız, yurt dışı yarışlarında kullanıyoruz. Bu bizim yapmış olduğumuz önümüzdeki sene planlanan dünya şampiyonasında yarışlarında, Avrupa şampiyonası yarışlarında start almak. Palio’yu biz çok daha iyi yerlere götürüp bir Türk otomobilinin neler yapabileceğini dünyaya göstermek niyetindeyiz. Yaşadığımız ise sadece bir hız tutkusu değildir, bence bu bir yaşam standardı, yaşam biçimidir. Çünkü hız tutkusunu sadece yarışarak değil otomobilinizi gazlayarak da giderebilirsiniz . Ama ralli öyle değil, çok özveri isteyen bir spor. Sabahları kalkıp kimsenin dolaşmaya cesaret edemeyeceği dağ yollarında antrenman yapmak otomobil ile bir bütün olmak, otomobilin dilinden anlamak ayrıca yarıştığınız insanın ya da co pilot’unuzun dilinden anlamak, ne hissettiğinizi hissetmek çok önemli. Onun için biz sadece hız tutkusu diyemeyiz. Bence daha çok bir yaşam biçimi.”

Kedileri de konuşturdular

Japon oyuncak firması Takara Co, çeşitli kedi miyavlamalarını günlük dilde kullanılan 200 kelimeye kadar tercüme edebilen alet üretti. Kasım’da piyasaya sürülecek avuç içi büyüklüğünde, kedi şeklindeki aletin satış fiyatı 74 dolar olacak. Aynı firma daha önce de köpek havlamalarını çevirebilen bir alet yapmıştı. Fiyatı 125 dolar olan alet 300 bin adet satılmıştı.

Kaybolmaya son

Garmin tarafından piyasaya sürülen StreetPilot III bundan sonra vazgeçilmez seyahat arkadaşınız ve rehberiniz olacak. İnternetten indirebileceğiniz haritaları ile StreetPilot III sizi sesli olarak yönlendirerek, gideceğiniz noktaya en çabuk şekilde varmanızı sağlayacak.
www.garmin.com

İSTANBUL EKİ, 7. SAYI

Megakent’te neler oluyor?

Suç oranlarını ortaya çıkarmak için önemli bir çalışma yapıldı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Özellikle kapkaç, gasp ve hırsızlık gibi suçların işlendiği bir kent halini alan İstanbul’ da yapılan araştırma acı tabloyu ortaya koydu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, hırsızlık, kapkaç ve gasp olaylarndan yola çıkarak, kentin en tehlikeli bölgelerini sokak sokak belirledi.
Kapkaç ve gasp olayları
can yakıyor
Geniş çaplı bir araştırma yapan yetkililer; 1999 yılında 3022, 2000’de 4102, 2001’de 5039, 2002’de 4675 kapkaç olayı yaşandığı, 2003’ün ilk 4 ayında ise kayıtlara geçen kapkaç sayısı 1484. Araştırma sonucu gasp suçunun oldukça arttığı anlaşılırken, gaspçıların daha çok sessiz siteler, parklar ve büyük ama trafik yoğunluğu olmayan arka caddelerde var olduğu belirlendi.
Dünyada da suç oranında
artış gözleniyor
Dünyanın dört köşesinde de her geçer gün suç oranlarınında artış olduğu öne sürülüyor. Örneğin Amerika’nın en kalabalık eyaletlerinden New York 2001’de, polisin raporunu tutabildiği 266 bin 587 cinayet işlendiği, her yüz bin kşiden ortalama 3 bininin saldırıya uğradığı ifade ediliyor. İşlenen suçların başında en çok hırsızlık geliyor. Yapılan araştırmada İngiltere’nin başkenti Lontra’da ise geçtiğimiz yıl 5 milyon 900 bin suçun işlendiği, hatta bu rakamın bir önceki yıla oranla yüzde 22 arttığı kaydedildiği belirlendi.
İstanbul’un herşeye rağmen
sakin olduğu belirtildi
Diğer yandan araştırmada, kadınlara yönelik saldırıların ise 9 binden 11 bin 500’e çıktığı belirtiliyor. Özellikle Rio Karnavalı sırasında dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle nüfusu kalabalıklaşan Berazilya’da da durum pek farklı değil. 2001’de polis tarafından kaydedilebilen yaklaşık 39 bin 600 cinayet işlendiği, 14 bin tecavüz vakasının görüldüğü, 152 bin araç hırsızlığının gerçekleştiğide açıkca ortaya konuluyor. Bununla birlikte, İstanbul’un geçen yıl 350 cinayet vakası, 7 bin ev soygunu, 10 bin oto hırsızlığı, 400 soygun ve 3 bin darp vakası kaydıyla hala suç oranı en düşük megapollerden biri olma özelliğini koruduğu öğrenildi.
Suçluya uydudan gözaltı
Bu arada, İstanbul’da suçu azaltmak için geçtiğimiz aylar içinde dijital güvenlik projesi adı altında bir çalışma gündeme geldi. Buna göre, kalabalık semtlere dev ekranlar ve dijital kameralar yerleştirilecek, suçlular bilgisayarda yüz taramasıyla saptanacak, polis ekipleri uydu sinyalleriyle yönetileceği öğrenildi Projenin maliyetinin ise, 10 milyon dolar olacağı kaydedildi.

Sürekli Geliştiriyoruz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İştiraklerinden Kültür A.Ş’nin başarılı genel müdürü Cengiz Özdemir ile kısa zamanda rekor üstüne rekor kıran Miniaturk’u gezdik. Yapım öncesi çalışmaları ve yapım sırasında çekilen sıkıntılarını bildiğim Miniaturk’un bugünkü durumu gerçekten çok güzel… Modern ve çağdaş bir şekilde inşa edilen, yüzlerce eserin bire bir ayrısının yapıldığı Miniaturk’un 300 bini geçen ziyaretçi sayısıyla bir rekora imza attığını söyledi Cengiz Özdemir. Yaklaşık 10 milyon dolara mal olan çalışmanın üç , dört yıl içinde çıkartılacağını da belirtti.
Kültür A.Ş Genel Müdürü Cengiz Özdemir konu hakkında şu bilgileri verdi:
” Miniatürk açılışının üzerinden 3 ay gibi bir zaman geçmesine rağmenşu an dünyanın en çok ziyaret edilen minyatür parkı olma niteliğini kazandı. Dünya minyatür kentler birliği olarak bir organizasyon çatısı altında bulunmuş olan 16 minyatür kent arasında Miniatürk’ün ulaştığı 300 bin ziyaretçi sayısı bir rekor ifade ediyor. Miniatürk elimizdeki rakamlara baktığımızda yıl sonunda yaklaşık 1 buçuk milyon ziyaretçiyle bu rekoru kırması bekleniyor. Bu rekorla yaklaşık 10 milyon dolar tutan yatırım bedelinin 3 buçuk yılda geri döneceğini anlamına geliyor. Bu aynı zamanda Türkiye’deki kamu yatırımları arasında da bir ilk olacak. Miniatürk bugün Türkiye’nin vitrini olma özelliğinin taşımaya başladı. İstanbul’a gelen okulların çeşitli üniversitelerin özellikle eğitim mekanı olarak kullandıkları Miniatürk önümüzdeki dönemde çok daha farklı etkinliklerle İstanbul’un önemli cazibe merkezlerinden biri olacak. İlk etapta 105 maketin yer aldığı bu park 2 km’lik gezinti yoluyla aslında 250 maketin yerleştirilebileceği bir mekan durumunda… Önümüzdeki dönemde maket sayısı günden güne arttırılacaktır. Miniatürk’ün içindeki kapalı sergi alanında 9 adet Nasrettin Hoca fıkrasıyla Kurtuluş Savaşı’nın canlandırılmasını yapmayı planlıyoruz. Burası bir kapalı müze hüviyetinde olacak. Bunun çabası içindeyiz”
Yetkililer her geçen yün yeni eserler ekliyoruz. Bu nedenle tam olarak eserlerin adını vermesek deseler de şu anda Miniaturk’ta bulunan eserler in bazıları şöyle; Mevlana Türbesi, Selimiye Camii, Anıtkabir, Hacı Bayram camii, Ogüst Tapınağı, Yivli Minareli Camii, Çanakkale Şehitleri Anıtı, Safranbolu Evleri, Malabadi Köprüsü, Taş Köprü, Aşık Paşa Türbesi, Yeşil Türbe, Ertuğrul Gazi Türbesi, Çifte Minareli Medrese, Bursa Ulu Camii, İsa Bey Camii, Konya Alaaddin Camii, Muradiye Camii, Yalı Boyu Evleri, İzmir Saat Kulesi, Nemrut Dağı Kalıntıları, Mardin Taş Evleri, Meryem Ana Kilisesi, Karatay Medresesi, Hatuniye Medresesi, Efes Celsus Kütüphanesi, Gök Medrese, Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozelesi, Aspendos, Divriği Ulu Camii, İnce Minareli Medrese, Niğde Alaaddin Camii, Peri Bacaları, Döner Kümbet, Pamukkale, Atatürk Olimpiyat Stadyumu, Belediye Sarayı, Mimar Sinan Türbesi, Mağlova Kemeri, Süleymaniye Camii, Anadolu Hisarı, Kız Kulesi, Beylerbeyi Sarayı, Hidiv Kasrı, Çırağan Sarayı, Boğaziçi Köprüsü, Atatürk Havalimanı, Örme Sütun, Burmalı Sütun, Mısır Dikilitaşı, Alman Çeşmesi, Sadullah Paşa Yalısı, Haseki Hürrem Hamamı, Aya İrini, Soğukçeşme Sokağı, 3.Ahmet Çeşmesi, Rumeli Hisarı, Taksim Cumhuriyet Anıtı, Ahrida Sinagogu, Ayasofya, Galata Kulesi,Kariye Müzesi, St. Ankoine Kilisesi, Zeyrek Camii, Şam İstasyonu, Şam Kapısı, Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Aksa, Gül Baba Türbesi, Atatürk’ün Evi, Mostar Köprüsü, Baştarda 1657.
Öte yandan Kültür A.Ş Genel Müdürü Cengiz Özdemir yapılan diğer çalışmaları da şöyle özetledi:
” Kültür A.Ş’nin en büyük yatırımı Miniaturk’tur. Ayrıca, başka alanlardaki etkinliklerimizide yoğun bir şekilde sürdürmekteyiz. Örneğin, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Mecidiyeköy Kültür Merkezi ve Yerebatan Sarnıcı Kültür A.Ş tarafından işletilmektedir. Bu mekanlarda yapılan çeşitli kültür etkinliklerinin yanı sıra Kültür A.Ş çok önemli yayın çalışmalarıyla da ülkenin kültür hayatına yaratıcı proje ve fikirlerle katkıda bulunmaya çalışıyor. Bu çerçevede İstanbul’un Fethi’nin 550. Yılına da mal olacak şekilde İstanbul’un 1934 tarihli Osman Nuri Ergin’in hazırlamış olduğu ilk şehir rehberinitıpkı basılmış haliyle 2003 şehir rehberiyle birlikte bir set olarak İstanbul’un 550 yılına bir armağan olarak yayınlandı. Yine aynı amaçla hazırlanmış, olan Lale Doğunun Işığı adını taşıyan belgesel film Kültür A.Ş’nin kendi stüdyolarında yapıldı. İstanbul’un fethinin 550. yılıyla ilgili Beşir Ayvazoğlu’nun kaleme aldığı Ateş Çiçek Lale isimli kitabı, önemli bir çalışma olacak. Bunun yanı sıra Prof Dr. İlber Ortaylı’nın İstanbul’dan sayfalar isimli eseri önümüzdeki aylarda okurlarla buluşacak. Doç Dr Ahmet Haluk Dursun tarafından hazırlanan Can gözüyle İstanbul isimli kitabın fotoğraflarını da fotoğraf sanatçısı İzzet Kehribar çekti. İstanbul’la ilgili bu çok önemli ve kalıcı olması düşünülen kitapta yayına hazır durumdadır.”

SPOR

Umut verdiler

Şampiyonluk mücadelesi verecek olan takımlar kadrolarını daha da güçlendirdi. 2003-2004 sezonunda taraftarın gözü yeni transferler de olacak. Beşiktaş bu yıl da akıllıca bir transfer politikası izledi.

Beşiktaş bu yıl akıllı bir transfer politikası yürütüyor. Otoriteler ve birçok spor yazarı bu konuda ağız birliği yapmışcasına aynı şeyi söylüyorlar. Peki futbolcular ne diyor?
OKAN: Beşiktaş’a gelmekle en isabetli kararı verdiğime inanıyorum. Takımda bir kolej havası var. Herkes birbirine yardımcı oluyor. Böyle giderse başarılı yakalarız. Daha çok gencim. Beşiktaş forması altında 7-8 sene oynamak isterim. Devler liginde de kendimi göstereceğim. Her Türk futbolcusu gibi ben de Avrupa’yı hedefliyorum. Ama öncelikle Beşiktaş’a faydalı olmak için çalışacağım.
SİNAN: Beşiktaş geçen yılın şampiyonu. Bu yıl yeni transferler oldu. Bu nedenle şampiyonluğa en yakın aday yine biziz. Çünkü takım daha da güçlendi. Yeni sezonda taraftarlarımız sahada fırtına gibi esen bir Beşiktaş seyredecek. Çıtayı düşürmemiz gereiyor. Sorumluluğumu biliyorum. İyi bir futbolcu olduğumu herkese kanıtlayacağım. Bana güvenenleri utandırmamak için buna mecburum. Amacım Kartal’da uzun yıllar forma giyip idol olabilmek.
EMRE AŞIK: Bu yıl yepyeni bir Emre Aşık izleyeceksiniz. Futbol kariyerim ortada. Beşiktaş’taki bütün takım arkadaşlarımı iyi tanıyorum. Birbirimize katkıda bulunacağımıza inanıyorum. Beşiktaş’a faydalı olmak için geldim.
AHMED HASSAN: Beşiktaş’a gelmeyi çok istedim. İsabetli bir karar verdiğimi de inanıyorum. Ancak taraftarın benden beklentisi karşısında ürküyorum. Herkes gibi Kartal’ın başarısı için ben de savaş vereceğim. Ben golcü kişiliğimin yanısıra orta sahada da oynuyorum. Taraftarlar lütfen bunu unutmasın. Sırtıma giydiğim formayı bir daha çıkarmak istemem.
GÖKHAN: Beşiktaş büyük bir takım. Güçlü ve iri fiziğim, bana avantaj sağlıyor. Topu iyi kullanıp kafayla da takıma yardımcı olmaya çalışırım. Beşiktaş’ta çok yetenekli ve tecrübeli futbolcular bulunuyor. Fırsat verildiği taktirde elimden gelenin en iyisini yapacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
ÜMİT: Beşiktaş şampiyon bir takım. Şampiyon bir takıma geldiğimin bilincindeyim. Takıma girmek için elimden geleni yapacağım.
RAMAZAN: İyi bir kalecinin arkasında kendimi daha da geliştireceğime inanıyorum. Ben her zaman hazır olacağım. Herkes oynamak ister. Bana da sıra gelebilir.

‘Sporcu örnek olmalı’

Kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım’ diyen ve takımını her koşulda bağrına basan kara kartallara gönlünü kaptırmış isimlerden biri de Arif Verimli… Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Başhakemi Verimli, futbola bakış açısını, yeşil sahada bir topun peşinde koşan kişilerin hayatımızı nasıl etkilediğini tüm samimiyetiyle masaya yatırdı. Problemli futbolculara bakışı bizlere yansıttı.
Beşiktaş’a nasıl gönül verdiniz?
İnanın, ben hiç takım değiştirmedim. Benim bir büyük ağabeyim Beşiktaşlıydı. Onun büyüğü Fenerbahçeliydi ama ben Fenerbahçe’ye hiç ısınamadım. Aile baskısı yoktu. İki ağabeyim de futbolcuydu. Ben de futbol oynadım ama tıbbiyeye girince bir arada yürümedi. Bir ağabeyim de Beşiktaşlı idi, sanırım ondan etkilendim. Lise yıllarımda futbol oynadım. Ama üstüm başım çamur olunca, ailem buna itiraz etmeye başladı. Şimdi futbol oynayamadığım için çok üzülüyorum. Çünkü doyasıya futbol oynamayı özledim.
Fanatik olmak ile holigan olmanın arasında nasıl bir çizgi var?
Holiganizm başka, taraftarlık başka bir şeydir. Meslek sahibi olan, geçimini herhangi bir şekilde sağlayan, insanın futbolla ilgilenmesi taraf tutması normaldir. Bu onun için hobi anlamındadır. Yüreğindeki sevgiyi dışa vurmaktadır. Holiganizmdeki taraftarlık meselesi çok farklıdır. Holiganizm de önemli bir olgu vardır. Holigan, kendini birey olarak önemli saymayaz, benlik saygısı henüz gelişmemiştir, sosyo-ekonomik nedenlerle ya da eğitimsel nedenlerle topluma ayak uyduramaz. Çevresinde de birey olarak saygı görmediklerini hissederler. Bu da holiganları saldırgan yapar. Ayrıca bunlar, taraftarlık kimliği altında saygı görme eğilimindedirler. Örneğin, bir kulübün başkanı taraftarları hep önde tutarak hitap ediyor. Bu durumda, kişi, soyut bir kavram olan taraftarlık kisvesi altında önemsendiğini hissediyor. Birey olarak “bir hiç” olduğunu düşünen bir insan, taraftar olarak önemli biri olduğunu zannediyor. Bu çok ucuz bir durumdur. Çünkü hiçbir yatırım yapmanız gerekmiyor.
Futbola olan bu yoğun ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Futbolun seyircisi çok. Milyonlar izleyebiliyor. Hareket var, sahada top rahatlıkla görülebiliyor. Örneğin, tenis turnuvasında durum böyle değil. Kalabalık insanlar var ve top ufak. Bireysel bir mücadele…Futbol kolektif takım oyunudur. Saha çok büyük, 22 kişi oynuyor. Bu seyirci acısından çok önemli bir şey. Ortada bir de takım tutma durumu var. Birazda tercih meselesi…
Her yerde her zaman insanlar futbol seyredebiliyor yada futbol oynayabiliyor. Bu spor çok sevildi. İstersen, çıplak ayakla bile oynayabiliyorsun. Bir de bu durum pompalandı. Bir spor dalı seçildi ve o sunuldu. Sonuçta tuttu.
Ülkemizde ve yurtdışında futbola nasıl bakılıyor?
Türkiye’de herkes teknik direktör… Bu kadar çok ilgi olunca, herkes bir şey söylüyor, söylemek de serbest, sertifika filan gerekmiyor. Bu işin gerçekten bir felsefesi yok. Daha doğrusu, bu show business haline getirildi. Spor olmaktan çıktı, kitlelerin ilgisini çeken bir shov haline dönüştürüldü. Endüstri haline geldi. Yeteneğiniz ve biraz da aklınız varsa, milli piyangodan daha olasılığı yüksek bir çıkar sağlayabilirsiniz. Büyük eğitimler, tahsiller yapmadan, futbolcu olabilme ve ünlenme imkanı yakalayabilirsiniz. Böyle olunca da ortaya İMÇ çarşısında şarkıcı olabilmek için çırpınanlarla benzer bir çerçeve çıkıyor.
Medyanın sporcu üzerindeki etkisi nedir?
Bir defa şöyle düşünelim, iş show meselesi. Küçük takım, büyük takım, İstanbul takımı üç büyükler, beş büyükler gibi… Bunlar ayrılmaz kavramlar haline geldi. Bunun hepsi aslında toplumsal anlamda hep birlikte yaptığımız bir beyin yıkamadır. Ahmet Hassan Gençlerbirliği’nde oynuyordu. Orada da Ahmet Hassan değil miydi? Son ana kadar niye bu kadar çok sözünü etmedik? Şimdi, büyük bir takıma geldi. Beyin yıkamaya başladılar. Herkes hep bir ağızdan aynı sözü söylüyor ve toplum onu dinliyor. Burada tam bir endüstri psikolojisi var. Yani medyanın insanların beynini yıkamak için kullandığı bir ağızdan yapmış olduğu şarkı… Eleştirmiyorum, çünkü bu işse, mutlaka reklamı yapılacak. Reklam da kitleye dönük yapılır ve bunun adına da tanıtım diyorlar. Bu işin tanıtımıda basın aracılığı ile müthiş biçimde yaygınlaştırıldı. Medyada neler ilgi çekiyor? Medyada sivriler ilgi çekiyor. Ama yıllar önce futbola başlayıp da standart bir çizgide yararlı olmuş, bakın başarılı demiyorum yararlı olmuş bir insan, onun ismi çok fazla geçmiyor.
Futbol takım oyunu ise, neden golcü öne çıkarılıyor. Defans oyuncusu olmadan gol atmanın kime ne faydası var? İki tane şey görüyorsunuz, hücum oyuncuları daha flash isimler olarak lanse ediliyor. Kaleciler de ardından… Buna göre, yolun yönteminin bir anlamının kalmadığını, sonucun önemli olduğunu görüyorsunuz. Tam liberalizm, ne yaparsan yap sonuç al. Yanlış adam olabilir, yanlış kişi olabilir, topluma kötü örnek olabilir, hiç anlamı yok. Önemli olan, sonuç alınması… Tam liberalizm bu işte. Ben buna spor anlamında baktığım zaman iş ve iş başarısının önde geldiğini görüyorum. İnsanın duygusu, topluma örnek olma, doğruları yapma gibi etik değerlerin azaldığını görüyorum. Örneğin, Maradona kokain kullanıyorsa ben nasıl anlatacağım bir gence kokain kullanmanın zararını… Uyuşturucu kullandığı çok belirgin olan insanlar başarı timsali olarak gösterilmemelidir. Beşiktaş’ın çok güzel hareketlerinden bir tanesi de, bu etik değeri hatırlatmasıdır. Topluma karşı kötü sayılabilecek bir hareketi cezalandırarak örnek oldu. Sporcu sorumluluk sahibidir. Kamuoyuna örnek olmalıdır. Ancak medya da bu konuya hassas davranmak zorundadır. İşin şhov olduğunu düşünüp olayları abartmamalıdır. Sporcular genç yaşta idolleşmektedirler. Bu nedenle etik anlamda seçimin çok dikkatli yapılması gerekir ve ahlaki değerler çok yüksek olmalıdır. Bu olaylar bazı çevrelerce kullanılmak istenebilir. Herşeyi ticari anlamda düşünmemeliyiz. Sporcuda insandır. Hata yapabilir. Herkesin kusurları var. Önemli olan sporcunun kendine has bir çizgi edinmesidir. Bu doğru çizgiyi sürdüren sporcu kalıcı olur. Burada en büyük faktör yine medyadır. Olayları abartmamalı, tam tersine rehber olmalıdır.
Beşiktaş’ın bugününü değerlendirir misiniz?
Beşiktaş ile ilgili olarak, Lucescu’nun seçilmesini çok olumlu buldum. Çünkü, o adamın bir takım değerleri var. Değerli bir insan. Şampiyon takımı ve oluşan takımı çok beğendim. Bugün yapılan transferler için, çok bir şey söyleyecek değilim, bu elbette para meselesi. Dengeli, iyi bir bütçe ile gidildiğini, eldeki parayla en iyisinin yapıldığının farkındayım. İyi bir yönetim anlayışının olduğunu düşünüyorum.

İLHAN NEREYE KOŞUYOR?

İlhan Mansız, daha sezon başlamadan sorun oldu. Oynadığı zaman futboluyla taraftarı coşturan İlhan’ın vukuatları da basına malzeme oldu. İşte İlhan’ın kısa süreli yaşadıkları… “2001-2002 de 1 kırmızı 9 sarı kart gördü. Toplam 4 maç cezalı oldu. 31. Haftada F.Bahçe maçında yan hakeme küfür edip direkt kırmızı kart gördüğü için 2 maç ceza aldı. Geçen sezon Ağustos ayında sakatlığı yüzünden milli takım kampına katılmadı ve 5 maç ceza alması gündeme geldi. Daha sonra affedildi. Geçen sezon ligde 9 sarı kart görüp 2 maç ceza aldı. UEFA kupasında Alaves maçında 84’üncü dakikada rakibiyle gereksiz yere kavgadan direkt kırmızı kart gördü ve 3 maç ceza aldı. 30Eylül 2002 de bir idmanda Japon taraftarlara imza dağıtırken görüntülenmesine kızdı ve gazetecilerle gerginlik yaşadı. Galatasaray maçında oyundan alınırken Lucescu’ya tavır yaptı. Devre arasında A.Wien ile oynanan hazırlık maçında iki kez rakibi ile kavga etti. Ligin bitimine 3 hafta kala bir taraftar ile gerginlik yaşadı. İsviçre kampına giderken tek tip elbise giyme kuralına uymadı ve ardından kamptan ayrıldı. Bologna’ da ameliyatı sonrası İsocinetic adlı klinikte fizik tedavi görmesi gerekirken, plajda voleybol oynadığı ve uzun süreli araba kullandığı, bu durumunda iyileşme sürecini uzattığı iddia edildi” Öte yandan İlhan’ı kazanmak isteyen teknik direktör Lucescu ve Beşiktaş yönetimi yaptığı açıklama da; ” İlhan değerli bir futbolcudur. Tedavisi sürdürülmektedir. Kesin sonuçlar önümüzdeki günlerde netleşecektir”denildi.

Beşiktaş nerede onlar orada

Siyah Beyazlı takımı bir an olsun yalnız bırakmayarak, okuyucu ve seyircilerine Beşiktaştan haber ulaştıran spor yazarlarını bu sayımızda da tanımaya devam ediyoruz.
NTV Spor muhabiri Gökmen Örkmez
Mesleğimin en güzel tarafı dünyayı ve Türkiye’yi dolaşıyor olmak. Paran olsa vaktin olmaz, vaktin olsa paran olmaz ama biz şanslıyız. Herkesin gıptayla baktığı futbolcularla sürekli birlikteyiz. Zorlu yanı ise işimizin başlama saati var ama bırakma saati yok…
Beşiktaş 100. yılında şampiyon olduğu için çok coşkulu. Çünkü Türkiye’de 100. yılını kutlayan ilk takım… Bence herkesin sevinmesi lazım. Çünkü her an her şey değişiyor; siyasetçiler, ekonomi, her şey… Ama futbol takımları hala var. Yöneticileri, dünyaca ünlü futbolcuları değişse de takım olarak hala var, bu çok güzel bir şey. Yönetim ise yapabileceği her şeyi yaptı. Yaklaşık üç sene, her şeyin oturmasını bekledi ve 100. yılda da başarılı olmayı haketti.
Unutamadığım bir şey İbrahim’le yaşadığım çok güzel bir anım var. Onunla röportaj yapmak için bekliyordum. Geldiğinde bana, “şimdi konuşmak istemiyorum” dedi. Ben de saygı duydum. Daha sonra önüne başka bir gazeteci arkadaş geçti ve onu, ondan röportaj almak için bir şekilde ikna etti. Bunun üzerine İbrahim, benim yanıma gelip önce sen röportaj yapmak istemiştin hadi başlayalım dedi. Bu camiada kolay kolay rastlayamayacağınız bir davranış. Çok saygı duyulacak bir hareket, o yüzden hiç unutmuyorum.
Yarın Gazetesi Tuncay Şen
Bu işe 14 yaşında başladım. Babam da gazeteci idi. Amatör futbol maçlarında fotoğraf çekerek bu işe başlamış oldum. Ortaokul ve lise dönemim böyle geçti. Profesyonel olarak hafta sonları itibari ile Milliyet gazetesinde spor foto muhabiri olarak çalıştım. 21 yaş sonrası profesyonel olarak çalışmaya başladım. Mesleğimde joker gibiyim, belli bir kulüpte çalışmadım, bütün işlere gittim.Elimde bütün branşlarda çektiğim fotoğraflar bulunuyor. Şu anda Yarın gazetesinde çalışıyorum. Fotoğraf çekmek biraz farklı bir iş, değişik branşlarda çekim yapma tecrübe kazandırıyor. Böylelikle branşı içine girip tanımış oluyorsunuz. Bir anlamda, bütün spor branşlarının kurallarını bilmezseniz bile işin içinde iken diğer gazetecilerden öne geçiyorsunuz. Ben 32 yaşındayım ve 17-18 senelik bir tecrübem var.Mesleğin duayenleriyle de tanışmış oluyorsunuz bu sayede. 24 saat çalısıyoruz. 25 saat olsa o kadar çalışırız. Bir gece eve döndüm saat sabaha karşı üç… Aynı gece uçağa binip Üsküp’e gittim. Gazeteciliğin içine girdikten sonra kurtulmak zor. Bir günü Antalya’da geçirip başka bir gün akşam yemeğini Atina’da yiyebiliyorsunuz. Bu hızlı tempo başka hiç bir işte yok. Bir kalecinin saatte 120 km hızla gelen bir topu tutma refleksi gibi bu iş de refleks ister. genç gazeteci adaylarına tavsiyem, bu tempoyu yürütebileceklerse gazeteci olsunlar.
Beşiktaş notları
Beşiktaş’ın son iki ayına denk geldim. Bilgili ile takım ivme kazandı. Kadro yeterli olmasazaten sampiyonluğa kesin gözle bakılmazdı. Gordon Milne zamanından beri Beşiktaş’ı takip ediyorum. Beşiktaş’ın Nevzat Demir Tesisleri de çok huzur verici bir ortama sahip. Örneğin, Samandıra’da aynı huzuru pek taşıyamıyoruz. Şampiyonluğu değerlendirirsek, Lucescu ve yapılan yeni transferlerle sezon sonu Beşiktaş’ın yine yüzü güler.
Anadolu Ajansı Bülent Aslan
Gazeteciliği yapabilmek için sevmek gerekir. En güzel yanı, sürekli bir devinimin olması. Bu her meslek için geçerli değil. Yoğun tempo, zaman zaman yoruyorsa da bu işi sevince zorluğun da güzel yanlarını görebiliyorsunuz. 1992 yılından bu yana bu işin içindeyim ve 33 yaşımdayım. Sizden iş bekleniyor ve en iyi şekilde yapmaya çalışıyorsunuz.En çok yoran ise, yurt dışı seyahatleri. Yoğun bir tempoda oluyorsunuz. Takımla da birliktesiniz. Fotoğraf çekersiniz, ülkenizle bağlantıda olmak zorundasınız. Sorumluluğunuz artıyor.
Beşiktaş notları
Ben sürekli Beşiktaş Kulübü’nde çalıştım. Beşiktaş’a baktığınızda 2000 yılından sonra kabuk değiştirdi. Süleyman Seba döneminde çok daha içine kapanıktı. Belirli değerler vardı ama çok daha arka plandaydı. Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye göre… Sonrasında daha çok dışa açıldı. Bu yönetimle de ilgili. Basınla iyi ilişkiler kurulmaya başlandı, daha aktif olundu. Taraftar açısından, Beşiktaş taraftarı her zaman için diğer takımlara oranla daha fazla destekler, sahip çıkarlar diye bir kanıya sahibim. 1980li yıllarda Gordon Milne döneminde taraftar, sahalara dökülüyordu. Taşkınlık vardı. Ancak genel itibariyle, Beşiktaş şu yakın zamanda bile saha kapanması olayı yaşanmadı ve bu da taşkınlığın olmadığını gösterir. Başka bir deyişle, Beşiktaş örnek bir taraftar kitlesine sahip.

Muradiyespor yönetim kurulu belli oldu

Muradiye Gençlerbirliği Spor Kulübü’nün 50. Yıl olağan kongresi, spor tesislerinde yapıldı. Ayhan Yarkın, Nizamettin Namoğlu’nun Divan Başkanlığı’na, M. Ali Kestanecioğlu’nun katipliğe seçilmesinden sonra Başkan Ahmet Çınar’ın açılış konuşmasıyla maddelere geçildi. Büyük çoğunluğun katılımıyla gerçekleşen seçimler sonucunda Ahmet Çınar yeniden başkanlığa seçildi. İlk toplantıda görev dağılımı şöyle: Başkan Ahmet Çınar, 2. Başkan Fethi Kopuz, Başkan Yardımcısı Mehmet Özkan, Genel Sekreter Aykut Erdem, Muhasip Nejat Söğüt, Genel Kaptan Sadi İltekin, Alt Yapı Koordinatörü Tezer Ergüler, Federasyon Temsilcileri Cengiz Hacıömeroğlu ve M. Ali Kestanecioğlu, Denetleme kurulu Ferit Ekergil, Doğan Met, Haluk Mete, Haysiyet Kurulu Ayhan Yarkın, Atalay Özden, Yılmaz Ekergil.

İşte geleceğin kartalları

BJK Futbol okulları Beşiktaş kültürü çerçevesinde, önce iyi bir insan olmayı öğretiyor sonra yeni Sergenler, yeni İlhan Mansızlar yetiştirmeyi amaçlıyor.
Bu yıl futbol okuluna en fazla talebin olduğu kulüp Beşiktaş. 100. yılında şampiyonluğu elde eden Beşiktaş Kulübü, geleceğe sağlam bir altyapı hazırlıyor. Neredeyse yarım asırlık geçmişiyle Beşiktaş Futbol Okulları, futbolcu olmak isteyen her çocuğu yetkin, çalışkan, ahlaklı ve aktif bir birey olarak yetiştirmeyi hedefliyor. Siyah beyazlı kulüp bu sene bir değişiklik yaptı ve artık seçmeye hazırlık kursları düzenliyor. İlk etap, 3 aylık bir deneme sürecini kapsıyor. Üç ayın sonunda yapılan ayrıntılı birdeğerlendirme sonrası oyuncular, ana gruplara lisans alarak katılıyorlar. Seçme hazırlık kursları BJK Fulya ve Çilekli Tesisleri, Yeni Sahra Stadı (Üst Göztepe) ve Gaziosmanpaşa Seyit Ateş Tesisleri’nde olmak üzere 4 koldan yürütülüyor. İlgi ise çok büyük…
12 yaşındaki Anıl da ‘iyi bir futbolcu’ olmayı isteyen miniklerden sadece biri… Yedi yaşından beri futbolun içinde olan Anıl’ın şimdiden sıkı bir taraftarı var… O da üç senedir her antrenmanına gelen dedesi Şerafettin Öztürk. 61 yaşındaki Beşiktaş Kulübü Kongre Üyesi Öztürk, Anıl’ı hiçbir maçında yalnız bırakmıyor. Anıl’ın okulunda futbol takımında da oynadığını söyleyen Öztürk, Beşiktaş’ın şu anki altyapısının çok iyi konumda olduğunu ifade ediyor. Ben kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım diyen Şerafettin Öztürk, seçmeleri kazanan torunu için Beşiktaş’ın ortamının da bir aile gibi olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Anıl’ı geleceğe hazırlıyoruz. Alt yapı hocalarımızdan çok memnunuz. Bize gereken ilgiyi gösteriyorlar. Beşiktaş’ın şu anki alt yapısı okul olarak çok güzel, umarım daha da iyi olur. Gün geçtikçe sayı da artıyor. Anıl 5 senedir futbolun içinde, Beşiktaş’ta oynuyor, torunum hasta Beşiktaşlı. Beşiktaş olarak çok iyi yerdeyiz. Başkanımıza teşekkür ediyorum, bizi çok güzel bir yere getirdi.”
Serpil Hamdi Tüzün-Genel Koordinatör
BJK Futbol Okulları Genel Koordinatörü Serpil Hamdi Tüzün, çocukların ailelerinde ve okulda aldığı eğitime futbol yoluyla destek olmaya çalıştıklarını söyledi. Tüzün, çocukların daha iyi insan, daha iyi öğrenci, olabiliyorsa da iyi bir futbolcu olmaları yolunda onlara yol gösterdiklerini ifade ediyor. BJK Özkaynak Düzeni İdari Menajeri Bahaettin Baydar. Beşiktaş kulübüne büyük hizmetler vermiş olan eski futbolcu Bahaettin Baydar, deneyimlerini, çocukları gibi gördüğü genç futbolcularla paylaşarak onlara rehber oluyor.
Bahattin Baydar-Siyah Beyaz’da bir vefa örneği…
1936-Erenköy doğumlu Baydar’ın ilk kulübü, Göztepe Hilal’di. Baydar’ın Beşiktaş serüveni ise, 1954 yılında Hilal Kulübünden Beşiktaş’a amatör olarak transfer olması ile başladı. Baydar, çatısı altında bulunduğu kulübüne geçişini şöyle anlatıyor: “O devirde Beşiktaş’ın menajeri olan rahmetli Sadri Usoğlu, Göztepe Hilal-Fenerbahçe özel maçında iyi oynadığımı duyarak Beşiktaş’a istemiş. Ben de sonrasında ’54 senesinde Beşiktaşlı oldum. 1957 senesine kadar Beşiktaş’ta genç takımda karşılaşmalara katıldık. Türkiye’de ilk defa 1957 yılında gençler liginde birinci olduk ve o sene Beşiktaş Kulübünde profesyonel oyuncu olarak mukavele imzaladım. Beşiktaş’ın 1959-60 senesinde,ilk Türkiye Ligleri birinciliğinde şampiyon kadroda ve toplam olarak 28 maçta oynamaktan büyük bir onur duydum.”
Ancak Bahaettin Baydar 60 ihtilali sebebiyle yedek subay öğretmenliği görevini yapmak için iki sene kulüpten ayrılmak durumunda kalır.Buna rağmen, futboldan tamamıyla kopmaz, izinli olduğu zamanlarda birkaç maçta oynar. Aradan geçen iki sene zarfında Beşiktaş’ın kadrosu değişmişti. Baydar’ın futbol yaşamı bu sefer, İstanbulspor’da devam eder.
“1963-68 arasında İstanbulspor’da bir çok mevkide başarılı bir şekilde oynadım. 1968 senesinde İstanbulspor antrenörü Ziya Taner’in isteğiyle, kendisine yardımcı antrenör olarak tayin edildim. Kurslarımı tamamlayarak göreve başladım. 1973 senesine kadar İstanbulspor’da antrenör yardımcısı, antrenör ve teknik direktör olarak değişik süreçler içerisinde görev yaptım.”
Futbol yaşamına kısa süreli aralıklar da verse, başarılı geçmişi Baydar’ı futboldan koparamaz. 1986 senesinde Süleyman Seba’nın isteği üzerine, Beşiktaş altyapısı10-12 yaş grubuna antrenör olarak görevine yeniden başlar.Ertesi yıl kulüp tarafından Gordon Milne’nin yardımcı asistanı olarak görevlendirilir. Gordon Milne ile 6 buçuk yıl birlikte geçirdikleri başarılı dönem, Beşiktaş’a üç tane şampiyonluk kazandırır… Sonra Kara Kartalda, Christoph Daum’a2 buçuk seneboyunca yardımcı antrenörlük yapar. Zaman zaman da menajer olarak karşımıza çıkar. Futbol yaşamına bir üç sene daha ara veren Baydar, altyapıda idari menajerlik yapması konusunda aldığı teklif üzerine bugünkü görevine başlar. Beşiktaş’ı bir yuva diye nitelendiren Baydar, başarılı bir sporcu olmanın birinci şartını Beşiktaş kültürüne bağlıyor. Futbol hayatında yaşadıklarını şimdi, Beşiktaş Kulübü’nün futbol okulunda çocuklarla paylaşıyor.
Öğreniyoruz ki, bu sene Beşiktaş’ın şampiyon PAF takımından 4 futbolcu, Beşiktaş teknik direktörü Lucescu tarafından İsviçre hazırlık kampına götürülmek üzere istendi. Bunlar; 16 yaşındaki kaleci Mustafa Uysal, libero Hakan Hacıbektaşoğlu, santrafor Ali Öztürk, sol açık Ümit Atalay ve orta saha oyuncusu olarak Serdar Özkan. Ayrıca yine PAF takımından 4 oyuncu İzmirspor’a transfer oldu.
Takım ruhunun kaptanları kim?
Beşiktaş Kulübü futbol okulunun çekirdekten yetişmiş genç antrenörleri, futbol ilkelerini, Beşiktaş kültürünü çocuklara aşılıyor. Önce iyi ve nitelikli bir insan yetiştirmeyi hedefleyen antrenörler, olabiliyorsa iyi bir futbolcu olmanın sırrını çocuklarla paylaşıyor.
Oktay Ocak-28 yaşında antrenör
Futbol okulumuza katılan çocuklarda alt sınır 1996 doğumlular, üst sınır 1985 doğumlular olarak belirli. Çalışmalar ise, iki bölümde gerçekleşiyor, toprak ve çim sahada. Haftada iki gün, Pazartesi-Çarşamba ve Salı-Perşembe olmak üzere 1’er saat çalışıyoruz. Amaç, oyuncuları burada daha fazla görmek, onlarla daha uzun süre beraber olmak. Bizim buradaki hedefimiz, hazırlayıcı bir faktör olmak. Bizim bir de kış döneminden devam eden bir futbol kursumuz var. Ondan da buraya devam edenler var. Talep epeyce yoğun. Devam etmek isteyenler hafta sonları, kış dönemine de kalabilirler. Çünkü futbolda bugün yok, futbolda yarınlar var. Gruplarımız için bir oyuncuyu yeterli görmediğimizde, çalışma süresince izleyip önümüzdeki sene daha iyi olmaları için program uyguluyoruz.
Ben iki yıldır Beşiktaş futbol okulunda antrenörlük yapıyorum. Daha önce altyapıda oyuncuydum. Futboldan sakatlıktan ve kronik bronşitten dolayı koptum. Beş yıllık antrenörlük geçmişim var, amatör kümede. Oyuncu olarak Beşiktaş’ta bulunmuştum, şimdi ise hoca olarak bulunmaktan da gayet mutluyum, minik takımdan PAF takımına kadar 7 yıl oynadım, 4 yıl kaptanlık yaptım. Burada biz, ekip olmayı, takım ruhunu kazanmayı, paylaşmayı çocuklara öğretiyoruz. Futbolculuğun garantisi yok, popülist bir zihniyete bel bağlayıp çocukların hayal dünyasına dalmalarını istemiyoruz, öncelikle gerçekçiyiz. Aileler ve çocuklar bu konuda duyarlı.
Biz Türkiye’de etik değerler açısından, insan ilişkileri bakımından en iyi altyapıya sahibiz, bu konuda iddialıyız.
Cevat Köprübaşı-30 yaşında antrenör
12 yıllık profesyonel futbolculuk hayatımın 8 yılı Beşiktaş’ta geçti. 1984-91 arası Beşiktaş’ta idim, yıl 2003 yine Beşiktaş’tayım. Beşiktaş alt yapısında Sergenlerle, Vedatlarla birlikte oynadım. Şu anda, bir yıldır Beşiktaş’ın Çilekli Tesisleri sorumlu hocasıyım. 1991-96 yaş grubu çocuklarına hitap ediyoruz. Orada sentetik, suni çim dediğimiz bir sahamız var. Hafta içi Pazartesi-Çarşamba bir grup, Salı-Perşembe bir grup olmak üzere çalışmalarımız sürüyor. Toplam 3 antrenör olarak 300 kişiye eğitim veriyoruz. Bunca yıldır öğrendiğimiz Beşiktaş kültürü ve bununla beraber birikimlerimizi çocuklara vermeye çalışıyoruz. Beşiktaş’ın temel ilkelerini öğretmeye çalışıyoruz. Çocuklara gerekli eğitimi sevgiyle birlikte futbolu bir araç olarak kullanarak veriyoruz. Beşiktaş’ta oynayabilmek için çok iyi insan olmak lazım. Biz Beşiktaş’a bu çerçevedeki oyuncu adaylarını arıyoruz. Küçük yaşlarda buraya gelen çocuklar önce bizim sözlerimizi dinlemiyorlar hatta maçlar sırasında birbirlerine karşı sert bile davranıyorlar. Böyle bir durumda biz, anında müdahale ederek onlara ilkelerimizi tekrar anlatıyoruz. Benzeri bir durum ile tekrar karşılaşıldığında küçük cezalar veriyorum. Oyunun dışında bırakmak gibi. Orada oyun oynanırken 1 dakika bile dışarıda kalması ona, bir ömür gibi geliyor. Onlar şu an Beşiktaş’ı ve futbolu çok seviyorlar. Bana göre, antrenörlük bildiklerinizi anlatmanın dışında psikolojik bir danışmanlık gibidir. Önemli olan dürüst insan yetiştirebilmek…
Her dönem ortasında ve sonunda çocukların karneleri toplanıyor. Çocukların futbola fazla ağırlık verip derslerinden geri kalınmaması için bire bir her çocuğun dersleri ve notları takip ediliyor. Dönem sonunda zayıf getiren çocuğa antrenörlerin söylediği şu, Beşiktaş’ta oynayamazsınız… Böylelikle, Beşiktaş’ta oynayabilmek ve antrenmanlardan geri kalmamak için öğrenci derslerini aksatmıyor.