SAYI 38

1 MAYIS 2003 SAYI: 38

GAZETE BEŞİKTAŞ

SAYFA 1

Bu heyecana kalp dayanmaz

Şampiyonlukta iddialı üç takım nefes nefese son dönemece girdi. Bir yıl boyunca mücadele eden ve şampiyon olmak için ter döken futbolcular mutlu sona ulaşabilmek için adeta canlarını dişlerine taktı.
Yüzüncü yılda şampiyon olmak için büyük çaba harcayan Beşiktaş, ipi göğüslemeye oldukça yakın. Siyah-beyazlı taraftarlar Beşiktaş’ın şampiyon olacağına öylesine şartlanmışlarki Gazete BEŞİKTAŞ’ın anketine verdikleri oylarla daha lig bitmeden Kartal’ı şampiyon ilan ettiler.

‘3. KÖPRÜYE KARŞIYIM’

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, 3. köprüye karşı olduğunu söyledi. Arnavutköy’de bir konuşma yapan Gürtuna, “böyle bir karar çıksa bile ben veto ederim” dedi.
HABERİ İSTANBUL EKİNDE

Şehir elden gidiyor!..

Gazete BEŞİKTAŞ her ay önemli bir konuda panel düzenliyor ve konunun uzmanlarına soruyor. Bu ay ki panel konumuz ‘Şehircilik ve yapılaşma’ üzerine…

Üstü park, altı otopark

Olası bir savaş ve deprem nedeniyle otoparkların amaçları da değişti. Şimdi rağbet daha çok üstü yeşil alan ve park, altı ise otopark şeklin- deki yapılara.

SAYFA 2

Okuyucu Mektupları

Hırsızlar yine piyasada
Dördüncü Levent Konaklar mahallesi Koza sitelerinde oturuyorum. Her zaman burada hırsızların kol gezdiğini duyardım,Hatta birçok komşumun evlerine girdiğini işitmiştim. Ancak bu sefer bir alt komşumun camlarının zorlandığını bununda gece saat 02.00-02.30 sıralarında olduğunu öğrenince korkuya kapıldım. Gece insanlar evde iken dahi hırsızlar iş başındaysa yandık. Burada gece yarısı polis veya başka bir görevli dolaşamaz mı? Eskiden vardı, şimdi göremiyoruz.
Koza sitesi sakini
Çatı tabelaları kalkacak mı?
Bir çok Avrupa ülkesinde çatı tabelası yoktur. Bizin binaların tepelerinde ise,boy boy reklam panoları var. Bir ara binaların üstündeki bu çirkin tabelaların kalkacağı söylenmişti, ama hiçbir ilerleme yok tam tersi tüm binaların üstü daha da çoğaldı. Hem de büyük firmaların reklam panoları bunlar… Hem görüntü kirliliği yapıyor hem de tehlike yaratan bu panoların indirilmesini istiyorum. Reklam yapacağım diye İstanbul’u çirkinleştirmeye kimsenin hakkı yok.
Prof. Dr. Sebahat Ardınç

Yazın Yayınlayalım

Elektrik arızasından bıktık
Şu sıralar elektrik arızalarından çok şikayetçiyiz. Kesintilerle ilgili olarak bize yardım edebilecek ekip sayısı çok az. Elektrik idaresi 2 tane ekibin bu arızalara yetişemediğini söylüyor. Onunu dışında baharın gelmesiyle parklarımızın bakımı başladı ve gayet de memnunuz.
Akatlar Mahallesi Muhtarı-Murat Kirmanlı
Yetkililer sesimizi duymak istemiyor
Uzun süredir sokak lambalarımızla ilgili sorun yaşıyoruz. Birçok yer zifiri karanlık altında. Gece göz gözü görmüyor. Bazı zamanlar insanlar sokağa dahi çıkamıyor. Gerekli yerlere bildiriyoruz ancak zaman zaman ilgileniliyor, bazen de ilgilenilmiyor. Sıkıntı çekiyoruz ve yetkililerden bir çözüm bekliyoruz.
Vişnezade Mahallesi Muhtarı-Mustafa Erdoğan
Bir gün çarpılacağız
Bütün mahallelerden kaldırılan havadaki elektrik telleri ve elektrik direkleri, bizim mahallemizde hala duruyor. Bunların yeraltına alınması gerekiyor. Çünkü çok tehlikeli, kontak yapması durumunda kötü şeyler yaşayabiliriz. Ayrıca estetik açıdan da güzel görünmüyor.
Ulus Mahallesi Muhtarı-Kadir Gedik
Yağmur yağınca kanallar tıkanıyor
Altyapı ile ilgili olarak ara sıra, yağmur yağdığı zaman bazı evleri su basıyor. Kanallar tıkanıyor yada kapanıyor. Etkisiz hale geliyor. Ancak gerektiği zamanda müdahale edebiliyoruz. Son zamanlarda bizi memnun eden en önemli gelişme ise yeni ve büyük bir otopark açılması oldu.
Levent Mahallesi Muhtarı- Muzaffer Türk

Tüketici Köşesi

Yeni bir çizme aldı
Beşiktaş Çarşısı’ndaki Romanini müessesinden aldığı çizmenin sorunlu çıkması üzerine TükoDer’e baş vuran Katibe Ülkü İnce, yaptığı müracaat sonunda çizmeyi yenisiyle değiştirdi.
Cep telefonu değiştirildi
Beşiktaş’taki Ce- fa Elektronik’ten aldığı Panasonic cep telefonunun devamlı arızalanması üzerine TükoDer’e baş vuran Gökhan Kademlioğlu para iadesi almak veya yenisiyle değiştirmek üzere talepte bulundu. Ve telefonu yenisiyle değiştirildi.
“Deriden” kabul etmiyor
Etiler Akmerkez’deki Deriden mağazasından aldığı ayakkabının değiştirilmesi talebiyle derneğe baş vuran Hümeyra Başak, hakem heyetinden olumlu cevap almasına rağmen mağdur durumda kaldı. Deriden mağazasının değiştirme talebini kabul etmemesi üzerine de Tüketici Mahkemesine gitmeye karar verdi.
Megabayt, sorunu çözdü
Sinanpaşa Alışveriş Merkezi’ndeki Megabayt Bilgisayar Sistemleri müessesinden aldığı bilgisayarın sisteminin çalışmaması üzerine TükoDer’e baş vuran Yalçın Çınar’ın mağduriyeti giderildi.

SAYFA 3

Üstü park, altı otopark

Beşiktaş ilçesinde olağanüstü durumlarda kullanılabilecek geniş kapsamlı otopark hizmete açıldı. Nispetiye’de hizmete açılan, zemin altı 3 kat, üstü de yeşil park olan otopark, 12 bin metrekarelik bir alan kaplıyor ve 500 araçlık bir kapasiteye sahip. Projelendirmede sadece otopark anlayışı hakim değil. Bu otopark projesi ile, aynı zamanda savaş ve deprem gibi olağanüstü durumlarda sığınak olarak kullanılabilmesi hedefleniyor. Trafik yoğunluğunun ve park etme sorunun sıkça yaşandığı Beşiktaş’ta, çok yönlü otopark yapımı, yaşanan bu sıkıntıyı azaltmayı amaçlıyor.
Levent ve Karanfilköy’deki zemin altı otoparkların inşaatı devam ederken, Levazım ve Akatlar’daki benzeri projenin hayata geçirilmesi için ise çalışmalar sürüyor. Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu hayata geçirilen projeler hakkında şunları söyledi:
“Öncelikle Anakonut A.Ş yetkililerine böyle çağdaş bir projeyi bizlere kazandırdıkları için teşekkür ediyorum. 14 ay gibi bir sürede tamamlanan bu çalışmayı, savaş halinde insanlarımızın sığınak olarak kullanabileceği, sivil savunmasıyla sağlık personeliyle tam teşekküllü sayılabilecek donanımıyla halkımızın hizmetine sunmakla gurur duyuyoruz. İlçemizdeki dev plazalar, iş merkezleri ve genel müdürlüklerin yanı sıra gece de eğlence dünyasının trafik ve otopark durumu sorun teşkil ediyordu. Bu konudaki çalışmalarımızı geniş bir alana yayarak sürdüreceğiz. Gelişmiş ülkelerdeki teknoloji ve çözümleri Beşiktaş’a kazandırmanın mutluluğunu yaşıyorum.”
Nispetiye Mahallesi’nde hizmete giren otoparkın açılış törenine, Beşiktaş Kaymakamı Mehmet Emin Avcı, ANAP Beşiktaş İlçe Başkanı Kemal Argalı ve ANAP’lı yöneticiler, Belediye Meclis üyeleri, Beşiktaşlı muhtarlar ve çok sayıda Beşiktaş halkı katıldı.

Çocuklar kadar şendiler

Beşiktaş Belediyesi’nin Akatlar Kültür Merkezi’nde düzenlediği 23 Nisan Özel Çocuk Programı, minikleri coşturdu. Tatilya Eğlence Cumhuriyeti’nun hazırladığı programda minikler hem yarıştı hem dolayısa eğlendi. Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu’nun da katıldığı programda Yıldız Koleji’nden 7 yaşındaki Deniz Kafkaslıoğlu, tüm öğrenciler adına başkana çiçek verdi. Törene katılan yetişkinler de en az çocuklar kadar şendiler ve bayramın tadını doyasıya çıkardılar.

SAYFA 4

Şehir elden gidiyor

Beşiktaş’ta Şehircilik Anlayışı, Kentleşme Süreci’ konulu panel yazısında, otoriteler fikirlerini bizimle paylaştı.
Kentlilik Bilincinin Gerekliliği
Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali ERGUR
Kentleşme olgusu, Türkiye’nin özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasından itibaren yoğun olarak yaşadığı ve bir çok toplumsal değişmenin hem nedeni hem sonucu olan bir gerçekliktir. Batı tipi bir kentleşmede başlıca belirleyici etken, kentlerin cazibe merkezi haline gelmeleri iken (endüstrinin gelişmesi, yaşam koşullarının daha iyiye doğru evrilmesi, daha yüksek gelir düzeyi olanakları, vb), Türkiye’deki kentleşme daha çok kırsal alanın, barındırdığı iş gücünün fazlasını kentlere doğru itmesiyle oluşmuştur. 1945 sonrası dönemde, büyük kentlere göçün aşağı yukarı tek nedeni tarımsal üretimin kapitalistleşmesi ve makineleşmesi iken, bugün, değişen toplumsal-siyasal ve toplumsal-kültürel nedenlerin de bu temel gerekçeye eklendiklerini gözlemleyebiliyoruz. Bunlar arasında, yaygın terör olayları nedeniyle zorunlu göçler olduğu kadar, daha iyi bir yaşam özleminin, kitle iletişim araçlarının vurgulayıcı işlevi sayesinde, kırsal alanlarda ya da kasabalardaki toplumsal çevre ve kendini gerçekleştirme olanaklarının sınırlılığı yüzünden, bireyleri büyük kentlere doğru yöneltmesinin kayda değer bir göç gerekçesi oluşturduğunu söyleyebiliriz; en azından, ekonomik görüntülü göç gerekçesine ivme veren bir nedendir.
Kalabalık Şehrin Patlama Noktası
Kent, yalnızca alt-yapı, ekonomik etkinlik ve fizik çevreden ibaret olarak düşünülemez; bir kentlilik bilincinin kök salması kaçınılmazdır. Yerel yönetimlerin (ve elbette devlet politikası düzeyinde hükûmetlerin) başlıca hedefi bu kentlilik bilincini yerleştirecek projeleri üretmek olmalıdır; çünkü kentin, nüfus yığışımı ile içinden çıkılmaz hale gelen paylaşım sorunları (çatışmaları) ancak en temelden, yani bu aidiyet hissinin (ekonomik olanakların yaratılmasına paralel olarak) kurumsallaşmasıyla mümkün olur.
Aksi takdirde, alt-yapı, fizik çevrenin düzenlenmesi gibi, çoğu zaman iyi niyetli ama geçici ve aslında demokratik olmayan çabaların anlamsızca sarf edilmesinin önüne geçilemez. Ayrıca gecekondulaşma olgusu ve bundan ayrı düşünülemeyecek, adil olmayan bir toplumsal tabakalaşma, gelir ve bölüşüm eşitsizliği durumunun, kararlı bir şekilde çözülmesi arzu ediliyorsa, yine aynı demokratik kentlilik bilincinin, nicel ve nitel olarak artırılmış bir eğitim sistemi aracılığıyla oluşması için gereken önlemler, siyasal karar alıcılar tarafından, kısa vadeli ama oya çabuk tahvil edilebilir çözümlere tercih edilmelidir.
Kentsel açık alanlar:
Beşiktaş iskele meydanı ve çevresi
İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Prof. Dr. Handan Türkoğlu, Y. Şehir Plancısı Elif Korkmaz
Kent halkının hem fiziksel hem de sosyal gereksinimlerini karşılamaları açısından kent yaşamında önemli rolleri bulunan kentsel açık alanlar, kullanıcıların alışveriş ve rekreasyon gereksinimlerini karşıladığı, insanlar arası ilişkilerin kurulduğu kent yaşamını canlandıran alanlardır. Kentsel açık alanların günümüzün değişen koşullarına göre değerlendirilmeleri, yaşanabilir alanlar olarak tasarlanmaları özellikle büyük kentlerimizde önem kazanmaktadır. Ülkemizde kentsel açık alanların topluma yeniden kazandırılması yönünde gerçekleştirilen çabaların yetersiz kaldığı gözlenmektedir.
Beşiktaş’ın 60’lı yıllardaki çehresi kalmadı
1960’ların ortalarına kadar ahşap dokusunu ve bostanlarını koruyan Beşiktaş, bu tarihten sonra Barbaros Bulvarı’nın açılması ile birlikte giderek yapılaşmaya başlamış ve 1990’lara gelindiğinde İstanbul’un yapılaşma yoğunluğu yüksek semtlerinden biri haline gelmiştir. Bu yoğun yapılaşma ile birlikte kentsel açık alanlara olan gereksinim de artmıştır. Yalnız Beşiktaş’ta yaşayanların değil, İstanbul’un Anadolu ve Avrupa yakasında yer alan birçok semtte yaşayan kişiler tarafından kullanılan Beşiktaş merkez bölgesi her yaş ve meslek grubundan insanın genellikle alışveriş ve transit amacı ile kullandığı bir bölge olarak tanımlanabilir. Bölgede iş ve ticaret aktivitelerinin yoğunluğuna bağlı olarak yüksek oranda gündüz nüfusu ve konut aktivitelerine bağlı olarak da gece nüfusu gözlenmektedir. Dolayısıyla hem gündüz hem de gece yaşamı canlı olan bir bölgedir.
4 Açıdan Beşiktaş
Beşiktaş’ın merkezinde yer alan kentsel alanlarda gerçekleştirilen bir araştırmada, Beşiktaş merkez bölgesindeki kentsel açık alanları kullananlarla görüşülerek yapılan değerlendirmelerde, dört kriter esas alınmıştır.
Erişilebilirlik bakımından; kullanıcıların tamamına yakını alana çok kolay ulaşabildikleri ancak özel araçlarla gelenlerin otopark sorunları bulunduğu anlaşılıyor. Kullanıcılara göre yaya olarak dolaşım sık kesintiye uğruyor. Kullanıcılar tarafından ulaşım kolaylığı Beşiktaş’ın en olumlu yönü olarak kabul edilirken, trafik sıkışıklığı da en olumsuz yönü olarak belirtiliyor.
Yaşanabilirlik bakımından, Beşiktaş merkez bölgesi genel olarak güvenli olarak değerlendirilmekle birlikte yayaların araçlara karşı güvenliğinin tam olarak sağlanamadığı belirtilmektedir. Alışveriş fonksiyonu yönünden bir değerlendirme yapıldığında, konumu nedeniyle tercih edilmeyen halk pazarı hariç olumlu yönde değerlendirilen bölge rekreasyon fonksiyonu yönünden olumsuz yönde değerlendirilmektedir. Araştırma sonuçlarından bir diğeri, kullanıcıların kentsel açık alanların bakım ve temizliğinden memnun olmamalarıdır.
Kimlik ve İmaj bakımından; kullanıcıların çoğunluğu Beşiktaş’ın yaşamak, yön bulmak yönünden kolay bir semt olduğunu düşünmektedir. Beşiktaş’ın çarşısı ve sahil kesimi en önemli yerleri olarak saptanmıştır. Kullanıcılarının çoğunluğu Barbaros Anıtı’nı Beşiktaş’ın simgesi olarak göstermekte ve Barbaros Anıtının bulunduğu bölgeyi en önemli meydan olarak belirtmektedir.
Sosyal Yaşam, Beşiktaş merkez bölgesi’nde yer alan kentsel açık alanlar sosyal iletişimin yüksek düzeyde gerçekleştiği alanlar olarak değerlendirilmektedir. Kullanıcıların genel olarak çevre canlılığından, kültürel aktivitelerden ve sosyal iletişimden memnun oldukları saptanmıştır. Konut, alışveriş ve dinlenme fonksiyonlarının bir arada oluşu ve alanın çeşitli ulaşım yollarının kesim noktalarında yer alması gece-gündüz haftaiçi-haftasonu ayırımı olmadan açık alan kullanımını artırmaktadır.
Sorunların çözümü, kullanıcının memnuniyet düzeyinin artırılmasını hedefimiz olarak benimsediğimiz takdirde bölgenin bir bütün olarak projelendirilmesi, yaya mekanlarının özellikle çarşı bölgesi ile iskele bölgesi arasındaki yaya bağlantısı sürekliliğinin ve yaya güvenliğinin sağlanması önem kazanmaktadır. Yaya ve taşıt ulaşımının değişik seviyelerde ele alınması düşünülebilir. Kullanıcılar tarafından yol ve yön bulması kolay ve algılanabilir bir çevre olarak görülen Beşiktaş’ta Barbaros Anıtı, İskele Meydanı odak noktaları olarak belirlenmektedir. Bu alanların ana yaya hatları ile bütünleştirilerek düzenlenmeleri uygun olacaktır. Beşiktaş merkez bölgesinin yeniden değerlendirilerek tasarlanması yaşanabilir kentsel çevrelerin elde edilmesinde ve toplumsal yaşamın güçlendirilmesinde katkıda bulunacak, kentsel ölçekte Beşiktaş’ın önemini artıracaktır.
Kent-Kentsel Yaşam ve Beşiktaş
Dr. Ali Parsa Y. Mimar Mimarlar Odası
Ülkemizde meydana gelen ekonomik gelişmeler, yaşamımızın bir çok alanını etkisi altına almıştır. Tarım üretiminden sanayi üretimine geçerken, köylerden kentlere büyük göç sorunu yaşanmış, yaşanmaktadır. Öngörülemeyen nüfus artışına hazırlıklı olmayan kentler ise, olumsuz yönde etkilenmiştir. Fiziki çevrenin tahribatı ile birlikte, köy ve kent kavramları birbirine karışarak, kimliksiz mekanlar ortaya çıkmıştır. Tahribata uğrayan yalnızca kentlerin fiziki çevresi değil, sosyal, siyasal ve ekonomik ortamı da bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmiştir. Kentin yaşam kültürüne yabancı olan göç nüfusu, uğradıkları kentin yaşam kültürünü benimsemekten çok, tercihlerini geldikleri yörenin yaşam kültürünü devam ettirmekten yana kullanmıştır. Bu tip şekillenmelerin sonunda, tanımlanması gereken yepyeni mekan, yaşam, davranış ve sanat biçimleri ortaya çıkmıştır. Ekonomik gelişmelerde dikkat edilmesi gereken en önemli değer, sürecin sonunda kentlerde yaşayan bireylerin gelirinde meydana gelen değişikliklerdir. DİE’nin 1990- 2000 yılları arasında iller bazında kişi başına düşen milli gelir ve illerin yarattığı gayrı safi milli hasıla verileri dikkate alınarak yapılan araştırmalar, nüfusu göç nedeniyle azalan ya da çok az artan illerde yaratılan milli gelirde, nüfus azalışı nedeniyle bir azalma yaşanmayıp tersine, bir çoğunda diğer illere göre daha hızlı bir artış olmuştur. Göç alan illerde ise, bu durumun tersi yaşanmıştır. Bir başka deyişle, göç alan illerin ekonomik gelişmesi, nüfus artışını karşılayamamaktadır.
İstanbul’un göz bebeği Beşiktaş
Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul, yaşanan bu süreçten en çok etkilenen kent olarak kayıtlarda yer almıştır. İnsanlık tarihi boyunca, değişik uygarlıklara ev sahipliği yapan İstanbul, bugün şehir ve şehircilik kavramları açısından yeniden ele alınarak değerlendirilmesi gereken önemli bir kenttir. Beşiktaş ise, İstanbul’un en önemli ilçelerinden biridir.
Güneyden İstanbul Boğazına açılan Beşiktaş, Avrupa kıtasını Asya kıtasına bağlayan iki köprü ve yollarının geçtiği stratejik bir alan üzerinde kurulmuş, arazisindeki rant değeri yüksek seviyelerde dolaşmaktadır. Bu nedenle, son yıllarda en çok yapılaşan, yeşil alanlarını yitiren, trafik karmaşasını yaşayan ilçeler arasında yer almaktadır. Yakın geçmişe kadar Yıldız, Dolmabahçe, Çırağan, Ihlamur sarayları, Denizcilik Müzesi ve dut bahçeleri ile anılan ilçe, günümüzde daha çok otel, iş ve eğlence merkezlerinin yer aldığı bir kent parçası olarak tanınmaktadır. Bu yoğunluktaki yapılaşma ve fonksiyon değişikliğine dayanamayan altyapısı da, sürekli olarak yenilenmeye ihtiyaç duymaktadır.
Eski yerleşimin bulunduğu Cihannüma, Abbasağa, Vişnezade gibi semtler, çıkmaz ve dar sokakları ile yaşamak için can çekişirken, yanlış planlama ve alınmayan önlemlerin sonucu olarak, olası bir deprem veya yangında büyük ölçüde hasar görecekleri kaçınılmazdır. JICA’nın İstanbul için hazırladığı raporun içeriği, bu savı doğrulamakta ve alınması gereken önlemler için bir an önce davranmayı önermektedir. Tüm olumsuzluklara karşın, şehircilik ve kentsel yaşam açısından Beşiktaş’ın gelişmesini olumlu yöne çevirerek, vizyonunu güvenli ve yaşanabilir bir kent kavramı üzerinde kurabilecek bir çok proje ve planın geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi mümkündür. Planlama ilkeleri çerçevesinde hazırlanarak gelişmesi gereken bu tip uygulamalara, toplumun desteği ve katkısını sağlamak, çağdaş yönetimin gereğidir.

SAYFA 5

Hemşerim memleket nire?!

Kentim İstanbul

“İstanbullu Olma Bilinci” araştırmasında İstanbullular’ın çoğunun duyarlı bir kent bilincine sahip olmadığını gören Büyükşehir Belediyesi, “Kentim İstanbul” kampanyası başlattı. Projeye Sakıp Sabancı, Rahmi Koç, İbrahim Tatlıses, Hülya Kaçyiğit, Tan Sağtürk ve Türkan Şoray gibi moda, sanat ve iş dünyasının ünlü isimleri de destek veriyor. Bu ünlülerin fotoğraflarının ve doğum yerlerinin yazılı olduğu “Ben İstanbulluyum” sloganı yazılı afişlerin billboardlarda sergilenmesine başlandı. Diğer etkinlikler ise şöyle: 27 ilçedeki liselerde ve kıraathanelerde “İstanbul’u ve Kentli Olmayı Öğrenyoruz” başlıklı seminerler düzenleniyor. Kentle ilgili çeşitli broşür, CD ve kitaplar da çıkarıldı,dağıtılıyor.

Gayrettepeliler bu işi sevdi

Gayrettepe mahalle sakinleri, oluşturdukları Türk Sanat Müziği Korosu ile dinleyecilerle buluştu. Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen konserde, Kamuran Akkor ilk kez şef olarak geceye imzasını attı. Gayrettepe Çevre Kültür Kooperatifi Etkinlikleri’nin ikincisi olarak düzenlenen Türk Sanat Müziği konseri, iki bölümde gerçekleşti. Mahalle sakinlerinden her yaşta insanın yer aldığı koro, gece boyunca dinleyenleri mest etti.
Sanat Musikisine tutkularını en iyi şekilde yansıttıkları için tüm ekibi tebrik eden Kamuran Akkor, şunları söyledi:
“Öncelikle böyle bir çalışmanın hayata geçirilmesinden dolayı heyecan duyuyorum. Koromuzun ilk konseri ve benim de şef olarak ilk konserim. Üç – üç buçuk ay kadar yoğun bir şekilde süren çalışma sonrasında sahne aldık. Mahalleli, kar kış demeden sıkı bir çalışma temposuna ayak uydurdu. Aramızda çok genç arkadaşlarımız da yer alıyor. Onların da bu genç yaşta musikiye olan ilgileri beni çok memnun etti.” Akkor, aralarında özürlü bir genç kızın da yer aldığı grubun çalışmalarının devam edeceğini söyledi.
Bu koro çalışmasında yer alan isimlerden bir tanesi de Vasfi Uçaroğlu. Koro oluşturulması fikrinin eskilere dayandığını söyleyen Uçaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Böyle bir koroyu kurmayı, böyle bir çalışmayı hayata geçirmeyi uzun zaman bekledik. Muhtarımızla bir araya geldik ve şimdi çalışmalar meyvesini verdi… Bundan dolayı çok mutluyuz.”
Bugüne kadar hep dinleyicisi oldukları sanat müziğini, bu sefer bizzat kendileri icra eden koro hakkındaki Muhtar Özden Gönül, hislerini şöyle dile getirdi:
“Sanatsal deneyim ve birikimlerini topluma aktarmak istediklerini sohbetlerimizde dile getiren Kamuran Akkor ve Vasfi Uçaroğlu yıllardır beklediğimiz müjdeyi verdi. Bu yıl, çalışma yapabileceğimiz konusunda ışık yaktılar. Çoğunluğu mahalle sakinlerimizin değişik meslek gruplarından oluşan ev hanımından inşaat mühendisi oto sürücüsünden market yöneticisine bir grup gönüllü hemen bu güzel çağrının etrafında toplandı. Saz üstatlarımızdan kemanda Önder Gülfidan, udda Serkan Çekim ile Vasfi Uçaroğlu’nun tefi ile ritmlendirdiği, şefimiz Kamuran Akkor’un yönetiminde çalışmalarımıza başladık. Fedakarlıklar ve çabalarımız bizleri bugünlere taşıdı. Koromuza düzenli katılarak oluşumuna katkı sağlayan arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler. Çalışmalarımız bize güzel ve doğru şarkı söylemenin ne büyük bir çaba gerektirdiğini gösterdi.”

Haberimiz Posta Gazetesi’ne haber oldu

Gazetemizde geçen ay yayınlanan Gayrettepelilerle ilgili tiyatro haberi Posta Gazetesi’ne haber oldu. Öte yandan Gayrettepe Çevre Kültür Kooperatifi Etkinlikleri’nin ikincisi Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Kamuran Akkor yönetimindeki Türk Sanat Müziği Korosu ile dinleyenlerle buluşan Gayrettepeliler, renkli bir gece yaşattı. Gecede, solistlerden biri de 20 yaşındaki Evrim Süel’di. Spastik Özürlü olan genç kız, anne Vesile Süel ile birlikte Türk Sanat Müziği eserlerini seslendirmenin heyecanını yaşadı.
Özürlü olmanın yaşama sevincini kaybettirmediğinin bir göstergesi olan Evrim, birlik ve beraberlik içinde engeller de aşılır, diyerek bir gayret örneği oldu. Tiyatro eğitimine sahip olan Evrim Süel, koroda yer almasının kendisi için büyük bir önem taşıdığını vurguladı. Konser sonrası, gazetemizle hissettiklerini paylaşan Evrim, kuliste hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedi. Evrim, yaşadıklarını şöyle dile getirdi: “Çalışmanın başından sonuna kadar büyük bir keyif aldım. İlk zamanlar çok heyecanlıydım. Kamuran Akkor, beni dinledi ve sesimi beğendi. Bu benim için çok onur verici bir durum. Bu konuda ailemin desteğiyle çok yol katettiğimi düşünüyorum. Bundan sonra da çalışmalara devam etmek isterim. Korodaki arkadaşlarım gayet iyi. Benim rahatsızlığımı göz önünde tutmadılar, tutmuyorlar. Bana karşı çok iyiler…”
Şef Kamuran Akkor, Evrim’in başarısını şöyle değerlendirdi: “Koroda, özürlü bir genç bir kızımız yer alıyor. Onunla birlikte çalışırken hiç bir zorluk çekmedik. Şarkıları biliyor ve güzel de okuyor.”

SAYFA 6

İGDAŞ’tan matruşkalı kampanya

İGDAŞ aboneleri artık sabit ve taksitli ödeme yapabilecek. Dünden itibaren uygulamaya başlanan kampanyadan yararlanabilmek için başvuruların biran önce yapılması istendi.
İGDAŞ Genel Müdürü Süreyya Polat Yıldız parkı Malta Köşkünde yaptığı basın toplantısıyla kampanyayı başlattı. Kampanyada büyükten küçüğe içice geçmeleri ile ünlü matruşka bebekleri kullanıldı. Ancak bir farkla, O’da matruşka bebekleri aynı boyda ve yan yana duruyordu… Genel Müdür Polat, bu espriyi “ödeme kolaylığını daha iyi vurgulamak için matruşkaları sabitledik, aynı ebatlara getirdik ve sayalarını çoğalttık”şeklinde açıkladı.
Polat, yapığı konuşmada “Yıllardır en ucuz en kaliteli ve en temiz yakıtı sağlıyoruz. Şimdi de doğal gazda ödeme kalaylığı getirerek ekonomiyle katkıda bulunmak istiyoruz”dedi. Polat yeni uygulamanın isteğe bağlı olacağını kaydederken, konu hakkında şunları söyledi;
“İstanbullular artık kış aylarında yüksek doğal gaz faturalarıyla karşılaşmayacak. İGDAŞ’ın 1 Mayıs 2003 tarihinden itibaren başlatacağı “Sabit Ödeme” kolaylığından yararlanan doğal gaz aboneleri, yaz-kış eşit ödeme imkanına kavuşacak, faturalarını taksit taksit rahatça ödeyecek.
İstanbulluları doğal gazın konforuyla buluşturan ve hava kirliliğini ortadan kaldırarak İstanbul’u ‘gökyüzüyle arkadaş’ yapan İGDAŞ, doğal gaz abonelerine ödemelerde büyük kolaylık sağlayacak yeni bir hizmet sunuyor. “Sabit Ödeme” adı verilen yeni sistemle İstanbullular artık kış aylarında yüksek faturalarla karşılaşmaktan kurtulacak, faturalarını yaz-kış taksit taksit rahatça ödeyebilecek”
Doğalgaz abonelerine büyük kolaylık sağlayacak, İGDAŞ’ın yeni ödeme hizmetinin tanıtımı amacıyla 17 Nisan 2003 tarihinde düzenlenen basın toplantısında konuşan İGDAŞ Genel Müdürü Süreyya Polat, 2 milyon doğal gaz abonesine sunulan bu kolaylık sayesinde, abonelerin kullanacakları doğal gazın bedelini taksit taksit ödeme imkanına kavuşacaklarını ve özellikle kış aylarında aile bütçelerinin sarsılmayacağını söyledi.
İGDAŞ’ın 1986 yılından bu yana İstanbul’un ve İstanbulluların hizmetinde olduğunu belirten Polat, İGDAŞ sayesinde bugüne kadar 2 milyona yakın İstanbullu ailenin doğal gazın avantajlarıyla tanıştığını, amaçlarının, İstanbulluların tamamının en kısa zamanda bu imkandan yararlanmalarını sağlamak olduğunu ifade etti.
Doğal gazın, dünyanın en temiz, en konforlu, en güvenli ve kesintisiz yakıtı olmasının yanı sıra aynı zamanda en ekonomik yakıtı olduğunu vurgulayan Genel Müdür Polat, şunları söyledi:
“Doğal gazın sunduğu avantajları en iyi bilenler yine doğal gaz kullanıcılarıdır. Üstelik doğal gazı, ısınmanın yanı sıra mutfak ve banyolarında kullananların avantajları daha da artıyor. Bunanla birlikte, yakıt tüketiminin az olduğu yaz aylarında abonelerimiz faturalarında çok düşük ödeme tutarlarıyla karşılaşırken, tüketimin arttığı kış aylarında yüksek faturalarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu durumu dikkate alan İGDAŞ, abonelerimize ödemelerde büyük kolaylık sağlayacak ‘Sabit Ödeme’ sistemini uygulamaya geçiriyor.
Sabit Ödeme sistemi nasıl işleyeceği hakkında bilgi de veren Polat” Abonelerin yıllık doğal gaz tüketim (m3) hesaplanarak 12 aya eşit olarak bölünecek. Doğal gaz aboneleri de her ay eşit tüketim miktarı üzerinden ödeme yapabilecek. Böylece aboneler, yazın düşük, kışın yüksek faturalardan kurtulup, yaz-kış aynı miktar üzerinden rahatça ödeme yapabilme imkanına sahip olacak. Bu sistemde, aylık ödeme miktarı, o ay geçerli fiyat üzerinden hesaplanacak; fiyat indirimleri de yine aynı şekilde faturalara yansıtılacak. Sözleşme süresi sonunda, öngörülen miktar ile kullanılan miktar arasında bir fark oluşması halinde, İGDAŞ ile abone arasında karşılıklı mahsuplaşma sağlanacak”dedi.
İGDAŞ şubelerine başvurmak yeterli olduğunu ayrıca,ayrıntılı bilgi için 444 36 36 nolu telefondan İGDAŞ Danışma Hattının aranması gerektiğini, yahut www.igdas.com.tr adresinden web sitesinin ziyaret edilebileceğini söyleyen Süreyya Polat ilk protokolu ise kendi evi için yaptı.

Avrupa’dan hasta turları başladı

Göz doktorlarının başarıları yurt dışına taştı. Gözlük ve lensten kurtulma operasyonunu Türkiye’de en çok yapan işletmelerden biri olan La’ser Göz Merkezi geçtiğimiz aylarda Avrupa ülkelerinden gelen yoğun bir taleple karşılaşınca, 2003 yılı için yepyeni bir paket hazırladı. Las’er Göz Merkezi İşletme Müdürü Yücel Ocak bu durumun ülke acısından sevindirici bir yanı olduğunu söylerken, Avrupa’dan gelen hastaların ekonomiye de katkı sağladığının altını çizdi.
Geçen aylarda oldukça yoğun bir taleple karşılaşıldığını ve Avrupalı hastaların tedavi ve ameliyatlarının başarıyla yapıldığını söyleyen Ocak; “buradan hareketle 2003 Ocak-Şubat aylarında Avrupa’da yaşayan insanların göz sağlığı ile ilgili talepleri araştırılmış ve Mart ayı içinde bu incelemeler sonuçlandırılmıştır”dedi.
Las’er göz Merkezi İşletme Müdürü Yücel Ocak; “konu hakkında daha sonra şu bilgileri verdi;
“Araştırmalarımız neticesi bir paket program hazırladık ve turistik ihtiyaçlar da göz önünde bulundurularak, göz sağlığı hizmetlerinin bu kapsamda yer almasını sağladık. Avrupa’da iki acente ile işbirliğine girilerek, Nisan 2003’den başlayarak ülkemize ve dolayısıyla La’ser Göz Merkezi’ne turlarla hasta sevki daha organizasyonel bir şekilde sağlanacaktır. Bu acentelerden birincisinin merkezi Berlin’de olup, tüm Alman vatandaşlarını kapsamaktadır. Diğeri ise, merkezi Danimarka’da olup Norveçli, Danimarkalı ve Avusturyalı vatandaşları kapsamaktadır. Hasta odaklı çalışma konusunda Türkiye’de belli bir yere gelmiş olan La’ser Göz Merkezimizin, Avrupa ülkeleri ile işbirliği yaparken uluslar arası bir nitelik kazanması, ülkemizin içinde bulunduğu bu sıkıntılı dönemde bizlere de gurur kaynağı olmaktadır”

Sayım var

Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı’nın sekizincisi, 7 Nisan 2003 tarihinde ilçede başlatıldı. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yapmakla yükümlü olduğu bu sayım, 06.08. 1984 tarih ve 219 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince sonu 3 ile biten yıllarda gerçekleştiriliyor. İlk olarak 1927 yılında uygulanan Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımda, beş yıllık kalkınma plan ve programları için gerekli bilgilerim derlenmesi, sektör profillerinin ortaya konulması gibi amaçlar yer alıyor. Bununla birlikte diğer amaçlar şöyle sıralanabilir: ‘Girdi- Çıktı ve Milli Gelir çalışmalarına veri sağlanması, Uluslar arası tavsiyeleri göz önünde bulundurarak, uluslararası karşılaştırmalara imkan sağlanarak bir veri tabanının oluşturulması, İşyeri adres çerçevesinin elde edilmesi, Ayrıca ilk defa iş kayıt sisteminin kurulması, Sayım sonrası “Yapısal İş İstatistikleri Sistemi’ ve diğer bilgi sistemlerinde, idari kayıtların temel değişkenler bazında kullanımı” amaçlanmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü ile İl ve ilçelerde mülki idare amirlerinin başkanlığında çalışmalar yürütülüyor. Kaymakamlık tarafından yapılan açıklamada, bu sayımın gereği şu şekilde ifade ediliyor: “Ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısında meydana gelen değişme ve gelişmeleri belirlemek ve ekonomiyi oluşturan sektörlerin durumlarını izlemek amacıyla cari istatistik çalışmalarının yanı sıra, belirli aralıklarla Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı (GSİS) yapılmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından, Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları doğrultusunda ” 2002 GSİS” in kapsam ve yöntemi ile elde edilecek değişkenlerin Avrupa Birliği normlarına uygunluğunun sağlanması için 2001 yılından bu yana bir dizi araştırma gerçekleştirilmiş, ön test ve pilot çalışmalar tamamlanarak sayım yöntemi oluşturulmuştur.2002 Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımının kapsamı tüm Türkiye’dir. Tarım sektörü ve savunma hizmetleri hariç bütün faaliyetler sayım kapsamı dahilindedir. Sayımın alan organizasyonu iki aşamada gerçekleştirilecektir. Birinci aşama alan uygulaması Nisan ayında başlayıp Haziran ayında sona erecektir. İkinci aşama alan uygulaması ise Ekim- Kasım 2003 tarihlerinde Birinci aşamada oluşturulan iş kayıt sistemine dayalı olarak yapılacaktır.”
2002’de Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı
Özellikleri
Duyuruda, Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı Özellikleri yer alırken yapılan sayımın önemi hakkında bilgi veriliyor. “Türkiye’nin tüm ekonomik sektörlerine ait en ayrıntılı bilgi setinin elde edilmesi, tüm ekonomik göstergeler sisteminin temelinin oluşturulması, ekonomik yapı ile ilgili kısa aralıklarla tahmin üretmeye yönelik ” Yapısal İş İstatistikleri Sistemi” araştırmaları için sürekli güncellenebilen temel yapının kurulması, tüm ekonomik sektörler için aynı anda, aynı değişkenlerle bilgi sunan set olması, idari kayıtlara dayalı işyeri kayıt sisteminin kurulması. DİE tarafından makroekonomik göstergelerin elde edilebilmesi için gerekli olan istatistiki birim dahil, istatistik amaçlı çalışmalarda kullanılan tüm tanım ve kavramların AB ile uyumlu olarak oluşturulabilmesi ve önceki sayımlarda kullanılan tanım ve kavramlarla karşılaştırılabilmesi ve bu konularda bilginin üretilmesi açılarından 2002 GSİS’in son derece önemli bir çalışma olduğu bildirilmiştir.”

Nefes kestiler

Polis Teşkilatı’nın 158. kuruluş yıldönümü, çeşitli kentlerde düzenlenen gösterilerle kutlandı. Törenlerde motosikletli timler ile motosikletli şahinlerin akrobasi gösterileri nefes kesti. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Emniyet Teşkilatı’ndan insanların polisten korkmadan herşeyi sorup tartışabileceği bir ortam hazırlamasını istedi.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah oldu
Hasan Özdemir’in istifasıyla boşalan İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevini vekaleten yürüten Celalettin Cerrah’ın asaleti onaylandı.
Beşiktaş Emniyet Müdürü değişti
Öte yandan Beşiktaş Emniyet Müdürü de değişti. Kadir Akbıyık Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne atandı. Akbıyık, 01.02.1962 Kayseri ili İncesu İlçesinde doğdu. İlk, orta ve liseyi Kayseri’de tahsil etti. 1986 yılında polis akademisinden ‘Komiser Yardımcısı’ olarak mezun oldu. Sırayla Emniyet Genel Müdürlüğü’nde, 31.07.1986 yılında göreve başladı. 2. bölge hizmetini Mardin ilinde yapmak üzere tayin oldu. 28.07.1995 yılında Emniyet Amiri olarak İstanbul iline atandı. 1995 – 2001 yılına kadar TEM Şubesi’nde görev aldı. 2001 yılında Devlet Koruma Şube Müdürlüğü’nde görev aldı. Şu anda Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Koyu bir Beşiktaş taraftarıdır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

SAYFA 7

Gardrobunuzu yenileyin

İlkbahar – Yaz sezonuyla birlikte ünlü markalar da kresyonlarını bir biri ardına sergilemeye başladı.
YKM’ye bahar geldi
Yerli ve yabancı seçkin markaların doğru adresi YKM, 2003 ilkbahar-yaz sezonunu açtı. YKM müşterilerine ayrıca yeni bir mevsime girerken yeni bir kampanya sunuyor. YKM mağazalarında 30 Haziran’a kadar elektrikli ve elektronik ürünler dışnda yapacağınız 500 milyon ve üstü alışverişlerinizde Bahar Kart’a sahip oluyorsunuz. Bahar Kart size 30 Haziran’a kadar YKM’nin giyim ve ayakkabı reyonlarından yapacağınız alışverişlerde yüzde 15 indirim sağlıyor.
Cacharel’den modern çağın erkeği
Cacharel, kullandığı süper lüks kumaşlar, dikim çizgisi ve geniş renk skalasıyla 2003 ilkbahar-yaz sezonunu açtı. Modern çağların erkeğine seslenen Cacharel, yüksek teknolojinin liderliğinde yaratılan modern, rahatlık, sağlık, estetik ve özgürlük arayan; bir yandan da modayı takip etmekten zevk alanlar için kendine özgü bir stil yaratan Cacharel, 2003 yaz koleksiyonunda 4 tarzı buluşturuyor.
Benetton yine renkli
United Colors of Benetton, 2003 ilkbahar-yaz koleksiyonunda, baharın neşesini ve yazın sıcaklığını yansıtan renkli, spor ve rahat çizgisini koruyor. Kadınlarda askısız, boyundan bağlamalı penye ve triko üstler ön plana çıkarken, çeşitli tarzların etkisinde kalan Benetton erkek koleksiyonunda ise Hindistan’dan esintiler taşıyan jeanler dikkat çekiyor.
Basketbolseverlerin yeni tercihi
Ünlü Toronto Raptors’un dinamik ve ateşli guard oyuncusu Vince Carter’den esinlenerek yaratılan ve Nike’ın eşsiz teknolojik üstünlüklerini taşıyan ‘Shox VCII’ artık Türkiye’de de satışa sunuluyor.
Hafiflik arayanlara Astro-Lite
2003 sezonuna İtalyan estetiğinin en güzel örnekleri ile giren Lotto, hafifliği ön planda tutan herkes için Astro-Lite’ı sunuyor. Ayağın nefes almasına olanak veren, sentetik deri destekli ağ üst yüzeye sahip Astro-Lite, bayanlar için koyu ve açık mavi, erkekler için koyu mavi ve gri, çocuklar için ise kırmızı ve gri renk alternatifleri sunuyor. Model fiyatı 75 milyon lira.
Jansport sırt çantası hayat kurtarıyor
Jansport’un 2003 ilkbahar-yaz koleksiyonu, değişik hobileri olan kişiler için özel olarak şekillendirildi. Yaz aylarının yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladığı bu günlerde Jansport’larla hobilerinize göre seyahate, kumsala, trekking’e ya da kampa gidebilir, içine kitaplarınızı, uyku tulumunuzu, kamp malzemelerinizi ve yanınıza almak isteyebileceğiniz daha pek çok şeyi sığdırabilirsiniz.
Cotton Bar’da yaza merhaba
Çarşı’nın özel markalarından Cotton Bar, yenilenen kadın ve erkek koleksiyonlarıyla yaza merhaba diyor. Cotton Bar, günümüzün çalışan, modayı takip eden, çağdaş ve dinamik insanının tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor.
Vekem’in yeni yaz koleksiyonu
Vekem’in 2003 ilkbahar-yaz koleksiyonu, rahatlık ve şıklığı aynı anda sunan özgür ve enerji dolu modelleriyle, birbirinden özel alternatifler sunuyor. Koleksiyonda farklı yıkanma efektleri olan denim pantolonlar, işlemeli tunikler, tığ işi ve motifli elişi trikolar, kadife bluzlar önemli bir yer tutuyor.
Dünya markaları yarı fiyatına
Outlet mağazacılığı alanında öncü konumunda olan Ross Outlet Mağazaları, tüketiciye dünya markalarını en uygun fiyatlarla sunmaya devam ediyor.
Birçok dünya markasının bir önceki sezona ait ürünlerinde minimum yüzde 50 ve bazı ürünlerde yüzde 70-80’lere varan oranlarda indirimler uygulanıyor.

Düşlemek bile güzel

Mercedes’ten yeni CLK Cabriolet
Etkileyici bir tasarım ve gelişmiş bir teknik donanıma sahip olan yeni CLK Cabriolet, dört koltuklu üstü açık Mercedes geleneğini günümüzde de başarıyla devam ettiriyor.
Spor otomobiller kategorisinde ayrı bir yeri bulunan Mercedes CLK Cabrio’nun yeni versiyonu haziran ayından itibaren Türkiye pazarına giriyor. Yeni Mercedes ay sonundaki Auto Show furandı sergilenecek. Bir önceki modele göre bagajı büyüyen CLK Cabriolet, 390 litrelik hacimle sınıfında en önde yar alıyor. Güvenlik açısından Mercedes’in güncel teknolojileri ile donatılan CLK Cabriolet, takla atma tehlikesi doğduğunda sensörlerle pek çok güvenlik sistemini devreye sokuyor. Mercedes mühendisleri CLK Cabriolet’in karoseri yapısı üzerinde de çalışmış. Karoserinin yaklaşık yüzde 40’ında çelik alaşımlarından oluşan sac malzemenin kullanılmasıyla gövdenin direnci bir önceki modele göre yüzde 12 oranında artmış. CLK Cabriolet’de iki donanım ve 5 motor seçeneği bulunuyor.
Volvo XC90 satışa sunuldu
Volvo’nun ilk arazi aracı XC90’ın Türk pazarında satışına başlandı. İlk etapta 2.9 litrelik 272 beygir gücündeki motorla ithal edilen XC90’ın 2.5 litrelik versiyonu bu yılın sonundan itibaren getirilecek. Yoğun ilgi gören Volvo XC90’dan 2003 yılı sonuna kadar 100 adet satılması planlanıyor. Fabrika, Kuzey Amerika pazarından gelen yoğun talep nedeniyle Türkiye’den gelen istekleri karşılamakta zorlanıyor. Bu sınıfta, Mercedes ML serisi, BMW X5 ve Jeep Cherokee ile rekabet eden aracın fiyatı motor seçenekleri ve donanıma göre 75 bin ile 96 bin euro arasında değişiyor.

Başdöndürücü gelişme

Duvardan duvara katlanabilir televizyon
Geleceğin teknolojisini yansıtan televizyonlar ve ev sinema sistemleri oldukça dikkat çekiyor. Ev sinema sistemlerinde kullanılmak üzere geliştirilen, likit kristal ekran, esnek yapısı ve katlanabilir özelliği sayesinde duvardan duvara monte edilebilecek. Bükülebilir ve katlanabilir ekranlar sayesinde istediğiniz duvar televizyon olarak kullanılacak. Bu ekranlar, ince boyutları ve hafifliği ile kolaylıkla taşınabiliyor. Katlandığında iz bırakmayan likit kristal ekran, kablosuz teknolojiler sayesinde uydu sistemlerini de destekleyecek.
Bu bileklikte yok yok…
El bilgisayarı özelliğine sahip LCD monitörlü bileklik, kablosuz internet bağlantısını destekleyip, mini bir müzik çalar ya da cep telefonu olarak kullanılacak. Appla bu ürün ile bilgisayarın masaüstünü, MP3 çaları ve laptopu yeni bir boyuta taşımış oldu. iPhone adı verilen bileklikte yer alan harekete duyarlı algılayıcılar yardımı ile, bellekteki dosyaları açıp kapamak mümükün olacak. Yeni nesil bileklikte yer alan küçük bir dijital kamera sayesinde, üçüncü kuşak görüntülü haberleşme teknolojisinden yararlanıp, video aramalara yanıt verilecek. Bileklik ile uyumlu çalışan bir de kablosuz kulaklık bulunuyor. iPhone’un ekranı ve menüleri dokunmaya ve sese duyarlı çalışıyor. Bu sayede, bütün aramalar ve işlemler sesle veya dokunarak ekran üzerinden gerçekleştirilecek.

SAYFA 8

Artık herkes sergi açabilecek

İş dünyasının kalbinin attığı bir bölgede yer alan Akatlar Kültür Merkezi, çok yönlü hizmet anlayışı ve çeşitli fonksiyonlarıyla ilgi odağı. Merkez, iş amaçlı toplantı etkinlikleri için ideal bir ortam sunmasının yanı sıra çeşitli hizmetleriyle geniş sahalı bir kompleks. Beşiktaş Belediyesi Beltaş Vakfı Akatlar Kültür Merkezi, İstanbul’un gözde semtlerinden biri olan Etiler’in göbeğinde. Merkezi bir noktada bulunan Akatlar Kültür Merkezi, gerek bahar gerek kış sezonu yüksek bir sanatsever kitlesine sahip.
1998 yılında faaliyete geçen merkez, kültür sanat etkinlikleri başta olmak üzere panel, konser, seminerler için gerekli alanları bünyesinde barındırıyor. Kuruluşların eleman eğitimine yönelik özel seminerlerden, basın toplantılarına, bayi toplantılarından konferansa, tiyatro ve sergi türü özel etkinlikler için her türlü modern alt yapıya sahip konumda.
Akatlar Kültür Merkezi, alt yapısı ele alındığında modern ve yaratıcı detaylar ön plana çıkıyor. Bununla birlikte sağlam bir teknik alt yapıya sahip. Özellikle gösteri salonu, hem çeşitli kültürel etkinlikler hem film, reklam ve klip çekimleri için amaca uygun bir düzenekte.
İş amaçlı toplantı etkinliklerimiz için sizlere ideal bir ortam sunmaktadır. 1998 yılında faaliyete geçen Beşiktaş Belediyesi Beltaş Vakfı Akatlar Kültür Merkezi, kültür sanat etkinliklerinin yani sıra iş dünyasına da çok yönlü hizmet sunuyor.
Akatlar Kültür Merkezi’nin giriş bölümünde sergi alanı yer alıyor. Teknik açıdan tüm donanıma sahip olan salonda, geziş rahatlığı söz konusu. Sağlı sollu kullanılan bu alanda, teknik bakımdan çeşitli açılara sahip ışıklandırma ağı yer alıyor. Kültür merkezinin bu bölümünde, sadece sergi türü etkinliklere yer verilmekle kalmıyor, mini trade show’lar da düzenlenebiliyor. Beltaş Genel Müdürü Cemal Temelli, sergi salonları hakkında şunları söylüyor:
“Sosyal ve kültürel açıdan nitelikli hizmet verebilmeyi hedef alarak çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bununla birlikte uygun koşullar oluşturmaya çalışıyoruz. Sergi salonlarımız için bir dizi kolaylık sağladık. Merkezimizde bir sene önceden gün alınıyor. Bir sene önceden program yapılıyor. Fiyatlar ise, diğer sergi salonlarının dörtte biri oranında daha ucuz.”
Bu konuda Beltaş AŞ Halkla İlişkiler Departmanı sergi salonunun işlevini şöyle aktarıyor:
“Tiyatro izleyicisinin yoğunluğu ve kültür merkezini ziyaret eden insan sayısının çokluğu göz önüne alınarak fuaye alanı, sergi salonuna dönüştürülmüştür. Üç yılı aşkın süredir devam eden bu uygulama hem resim sanatçıları tarafından, hem de kültür merkezi ziyaretçileri tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Tiyatro salonunun girişinde bulunan Fuaye Sergi Alanı, bu özelliğiyle de sanatçıların ilgisini fazlasıyla çekiyor. Böylece eserlerini daha çok sanatseverle paylaşma fırsatı bulan sanatçılar, içinde sanatın her dalının günün her saati can bulduğu bir alanda bulunmaktan ayrıca mutluluk duyuyorlar. Bir resim galerisi kadar profesyonelce devam ettirilen sergi faaliyetleri, her 10 ya da 15’er günlük periyotlarda değiştirilip, yeniden düzenleniyor. Fuaye Sergi Alanı, ortalama 60 adet eserin sergilenebiliyor. Genellikle yağlıboya resim sergilerinin yapıldığı alanda, sadece bu sezon içinde 50 farklı sanatçının eserlerine yer verildi.”
Gerek Ortaköy gerek Akatlar Kültür Merkezi’nin etkinlik programları Beltaş AŞ Halkla İlişkiler Departmanı tarafından yürütülüyor. Halkla İlişkiler Müdüresi Nevin Özcan, çalışmaları şöyle değerlendiriyor:
“Öncelikle konumumuz itibariyle bilinçli bir kitleye sahibiz. Başka bir etken de, hedef kitlemizi belirleyip salonumuza gelecek tiyatro ve etkinlik yapacak grupları da bu kitleye göre seçmemizdir. Gerek konuları gerekse görsel kalitesi anlamında izleyici ile gösteriyi aynı kalitede tutabilmek en büyük gayretimizdir.
Beşiktaş Belediyesi’nin kültür – snat alanındaki çalışmaları, öncelikle eğitime ve hizmete yönelik olduğundan tiyatro grupları daha çeşitli ve ünlü ekiplerdir. Bu durum, izleyicinin talebini de artırmaktadır. Benzeri bir atılım örneği de, Beltaş Vakfı Kültür Merkezleri arasında yer alan Ortaköy Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Sanat Galerisi’ dir. Tam anlamıyla profesyonel bir sanat galerisi olup, 2 katlı yapısıyla çok sayıda eserin sergilenmesine olanak sağlıyor. Kira ücretleri oldukça cazip. Birçok önemli sanatçının yanı sıra çeşitli topluluklar ve okullarında ilgi gösterdiği salonda rezervasyonlar neredeyse bir yıl öncesinden tamamlanıyor…”
Beltaş Vakfı Kültür Merkezleri’nin kadrosu, markalaşma yolunda çalışmalarını yürütüyor.
Yelpaze Geniş…
Akatlar Kültür Merkezi, dünden bugüne renkli simalar, köklü tiyatro sanatçılarını da ağırlıyor. Tiyatro Ayna’dan Dilek Türker, Kent Oyuncuları’ndan Müşfik Kenter, Yıldız Kenter, Tiyatro Gündoğarken, Nokta Tiyatro’dan Abdullah Şahin, Şair Sunay Akın, yeni nesil tiyatrocular arasından Hakan Bilgin, Yosi Mizrahi, Uğur Uludağ ve daha bir çok isim…
Akatlar Kültür Merkezi Halkla İlişkiler Departmanından verilen bilgiye göre, merkezin izleyici kitlesi gün geçtikçe artan bir grafik çiziyor. Merkezin çok yönlü faaliyetleri ve köklü isimleri bir araya getiren bir şemsiye misali yapısı sanatseverleri de kendine çekiyor.
Buna göre, aylık bazdaki tiyatro izleyicisi;
2001 Ekim ayı toplam 7.950, Kasım 9.675, Aralık 12.175,
2002 Ocak Ayı 16.965, Şubat 14.260, Mart 18.130, Nisan 21.270…
2001 Ekim Ayı – 2002 Nisan Ayı Sonu Tiyatro İzleyici Verileri
Toplam: 100.425
2001 Ekim Ayı -2002 Nisan Ayı Sonu Bilgilendirme Toplantıları, Paneller, Tanıtım Toplantıları, Konser İzleyicileri
Toplam: 26.700
Dilek Türker’in Mutlu Ol Nazım adlı tek kişilik oyunundan, ESEK’in Üçüncü Türden İlişkileri’ne, çocuk tiyatrosunun önde gelen topluluklarının oyunlarının sahnelendiği merkezin, izleyici ilgisi yüksek.
Merkez bünyesinde dans kursları da yer alıyor. Latin Dans Dersi, Tango- Vals Dans Dersi, Yoga ve Çocuk Tiyatro Okulu adı altında küçüklere tiyatro kursu yer alıyor.
Sanatseverlerin değişmez adresi Akatlar Kültür Merkezi, her dem yeni oyunlarıyla ve çeşitli etkinlikleriyle bu seneye de damgasını vuracak. Merkez’in kendine ait 100 araçlık otoparkı ise, gece gündüz hizmete açıktır.

SAYFA 9

Ulusal güvenlik

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Avrupa’da ve paralel olarak Türkiye’de, ‘savunma giderlerinin kısılması, orduların küçültülmesi’ gibi konular gündemde öne çıktı. Ancak 11 Eylül teröründen sonra başlayan süreç, Amerika ve İngiltere’nin önderliğindeki koalisyonun, ‘uluslararası hukuka uygunluğu’ şiddetle tartışılan, Irak’a saldırısı ile küresel anlamda ‘dehşet yaratan’ bir noktaya ulaştı. Üstelik bu büyük yangın, Türkiye sınırlarının hemen öte yanındaydı. Alevlerin ülkemize sıçrayıp sıçramayacağı endişeyle beklenirken, oranı hiç de küçük olmayan ‘kötü ihtimallere’ karşı, ‘ulusal savunma sanayimizin ne durumda olduğu’ sorusu, yeniden hatırlanıverdi. ‘Yeni güvenlik anlayışı çerçevesinde Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları ne şekilde karşılanabilir’ sorusuyla çerçevelenen, konu hakkındaki sorularımızı, bu alandaki araştırmalarıyla tanınan, Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Tolga Yarman yanıtladı.
Büyük bir devletle ittifak yapmak, vahşi bir hayvanla aynı yatağa girmeye benzer!” Bu sözler, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı İsmet İnönü tarafından 1963 yılında söyleniyordu.
Söz konusu tarihte Kıbrıslı Rumlar, adada Türklere karşı bir katliam başlatmışlar, onları caydırmak için ise, Türk jetleri Kıbrıs semalarına alçak uçuşlar düzenlemişti. Ancak uçaklarımız Amerikan malıydı… Bu gelişme üzerine, Amerikan Başkanı Johnson, Başbakan İnönü’ye hitaben, “Türkiye’ye verilen silâhların, ancak ABD’nin izniyle kullanılabileceğini” belirten siyasi nezaketten uzak hatta tehdit kokan bir mektup göndermişti. İsmet İnönü’nün sözleri bu mektuba gösterilen bir tepkiydi. Deneyimli asker ve devlet adamı İsmet Paşa, tepkisini şu cümleyle noktalıyordu:
“Dünya yeni baştan kurulur, Türkiye de orada yerini alır!”
Bu sözler, şu anlama geliyordu; ‘Bize kendimizi savunmamız için verdiğiniz silahları, tam onlara ihtiyacımız varken kilitliyorsanız; biz de silahlarımızın kilitlenmeyeceği başka bir arayış içinde oluruz…’
Gerçekten de İsmet İnönü’nün kastettiği anlamda, 1963’ten 2003’e, dünya birkaç kez yeniden kuruldu. Soğuk savaş dönemini bir yumuşama dönemi, bunu Sovyetler Birliği’nin yıkılışı, onu da ABD’nin dünyada tek süper güç olarak sahne alması izledi. Bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ise, dünyanın siyasal coğrafyasını değiştirecek gelişmeler devam ediyor. Peki aradan geçen 40 yıl içinde Türkiye; en azından ‘ulusal savunma sanayi’ yönünden ‘Vahşi bir hayvanla aynı yatağa girmek’ zaruretinden kurtulabilmiş miydi?
Sonucu, bu çerçevede sorduğumuz sorulara; Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Tolga Yarman’ın verdiği yanıtlarda arayalım.
Soğuk savaş yıllarının ardından, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın savunma sanayi nasıl bir değişim geçirdi?
Soğuk Savaş sonrası, Batı savunma pazarı haliyle küçüldü. Bunun üzerine ABD’de, savunma alanındaki büyük şirketler, 4 milyon çalışanın neredeyse yarısını işten çıkartmak pahasına, bir araya geldiler. Buradan dört dev grup doğdu. Bunun üzerine ve nispeten kısa bir süre sonra, eski kârlılık düzeylerini yeniden yakaladılar. Bu sıçrama, Avrupa’yı da etkiledi. Burada, Avrupa’nın tarihsel iç çekişmeleri ve buna bağlı ataletten dolayı bir araya gelmeyi başaramayan ulusal kuruluşlar, bu sefer zorunlu olarak toparlanıp, önemli ölçüde bir sinerji yarattılar ve ABD ile olan rekabette geride kalmamaya çalıştılar. Şimdilerde ise ABD, savaş makineleri üretimine daha da ağırlık verecek, Avrupa da ondan geri kalmamak için elinden geleni yapacak gibi görünüyor. Böylesi bir olgu, A.B.D. ile bilhassa Kıta Avrupası’nın arasının bugünkünden daha çok açılabileceğinin bir işareti sayılabilir.
Türkiye ulusal savunma sanayiinin durumu nedir bu gelişme içinde?
Türkiye’ye, bu denklemlerin ışığında eğilmek, tabii fevkalâde hayati bir önem taşıyor. Dünya perspektifinden bakıldığında, ülkemizin ulusal savunma sanayiine sahip ülkeler arasına girme tutkusunda, kararlı durduğu ortada.
Soğuk savaş yıllarına hakim Sovyet tehdidi karşısında, NATO şemsiyesinin sağladığı rehavet, hatırlarımızdadır. Ne var ki, Kıbrıs krizleri bağlamında, önce Johnson Mektubu, 1973 Barış Harekâtı’ndan sonra ise Ambargo, bu rehavetin ne kadar tehlikeli sonuçlar vereceğini hepimize gösterdi. Gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı’nın işaretlerini sezinlemiş olan Atatürk’ün, 1 Kasım 1937’de, TBMM’nin açılışında telaffuz ettiği düsturu, tekrar gündemimize getirmişti. Atatürk bu tarihte, ‘Harp sanayi tesisatımızı, daha çok geliştirmesi ve genişletmesi için alınan önlemlere devam edilmeli ve endüstrileşme çalışmamızda da ordu ihtiyacı göz önünde tutulmalıdır’ demişti. ‘Benim karakterim bağımsızlıktır’ demenin, sanayi ve savunma sanayine izdüşümüydü bu.
Kısıtlamalar ve ambargolar, savunma sanayii konusunda hangi önlemleri almamıza yol açtı?
Böylesi bir vizyon 1970’li yılların ikinci yarısında Hava, Kara ve Deniz Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakıfları’na, 1980’li yılların ikinci yarısında ise birleştirilen bu vakıflara ilâveten, Savunma Sanayi Destekleme Fonunun kurulmasına, zemin hazırlamıştır, denilebilir. Ülkemizde modern savunma sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin modernizasyonunun sağlanması amacıyla çıkarılan 3238 sayılı yasanın, soğuk savaşın, savunmaya en çok para harcanan evresine rastgelmektedir. Yasanın işlerlik kazanmasıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlayan sürecin son halkası olarak, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) ve Aselsan gibi birikimlere ilaveten; FNSS (Ford Nurol Savunma Sistemleri), TAI (Tusaş-Türk Uçak Sanayii-Aerospace Industry) ve TEI (Tusaş Engin Industry) gibi yabancı ortaklıkların kurulmasına zemin hazırlanmış; o günler güçlü durumdaki müteahhitlik şirketleri başta olmak üzere, ulusal özel sermaye de, bu gelişmenin içine çekilmişti.
Askeri otomotivde; OTOKAR, gemi inşada; SEDEF, askeri elektronikte; SAVRONİK, bilişimde ise HAVELSAN bu çerçevede kuruldu.
Soğuk savaşın bittiği yıllarda Türkiye; nasıl bir ulusal savunma sanayii modeli uygulamaktaydı?
1990’ların başında, yani soğuk savaş biterken, Türkiye oldukça karmaşık bir ulusal savunma sanayii modeli ile yol almaya çalışıyordu. Bir yandan, silâh ve mühimmat alt sektöründe KIT statüsündeki MKEK ve bu kuruma bağlı şirketler,
diğer yandan askeri elektrik-elektronik alt sektöründe Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na bağlı Aselsan, Havelsan, Aspilsan, İşbir, aynı alt sektörde ‘milli’ Savronik, Hema Elektronik, yabancı ortaklıklı; MİKES, NETAŞ, TELETAŞ, SİMKO, MARCONİ, askeri otomotivde ve zırhlı araçta; FNSS, Otokar, Mercedes, BMC, uzay ve havacılıkta TAI, TEI, TUSAS, rokette; MKEK bünyesindeki Elroksan’a ilaveten Roketsan, gemi İnşada; Sedef Gemi, PKI, Yonca… Bütün bunlara ilaveten, neredeyse 30 bin kişiyi barındıran, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Üretim Birimleri, Ağır Bakım Fabrikaları, Askeri Tersaneler, Hava İkmal Merkezleri…
Bu karmaşık yapıda koordinasyon nasıl sağlanıyordu?
Evet, koordinasyon maalesef önemli bir ölçüde kaotikti. Yapıyı düzenlemek üzere, ilk olarak Milli Savunma Bakanlığı’nda, 8-9 Mayıs 1996 tarihlerinde, bir Savunma Sanayii Koordinasyon Toplantısı düzenlenmişti. Buna bağlı olarak daha sonra yürütülen çalışmalar, Haziran 1998’de Bakanlar Kurulu’nca onaylanarak yürürlüğe giren “Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esasları Dokümanı”na, zemin hazırlamıştı.
Neydi bu dokümanın özelliği?
Bir milat niteliğindeki bu belge, ortaya somut hedefler koyarak tanımlar yapıyor, mevcut unsurları yerli yerine oturtuyordu. Teknolojileri; ‘Milli Olması Zorunlu’, ‘Kritik’ yani uzun vadede yurt içinde geliştirilmesi amaçlanan ve ‘Diğer’ olarak, üç kategoriye ayırıyordu. Bu arada; Arge, Ortak Girişimler, Kalite, Güvenlik, Tedarik, Rekabet, İhracat, Tanıtım, Eğitim gibi, temel kavramlara ve kurumlara berraklık getiriyordu.
Ancak beklenen sonuçların alınmadığı biliniyor. Sizce neden?
Evet ne yazık ki, ara hedefler ve ayrıntılı bir uygulama planının meydana getirilmemiş olması dolayısıyla, bu dev adımın arkasından beklenen, kanımca, tam olmadı.
Bu noktada, özellikle TOBB Savunma Sanayi; Sektör Kurulu Başkanı, Değerli Dr. Faruk Ağa Yarman’la birlikte vardığımız sonucu, açıklamak isterim
Savunma alımları devam ederken, yaşanan ekonomik krizlerle, hedefte bulanıklık sürdü. İstisnai uygulamalar, sistematik bir biçimde, devam etti. ‘İç pazar stabilitesi’ kaybolurken, daralan dış pazarlardaki yabancı şirketlerin, üzerimizdeki rekabet baskısı haliyle arttı. Savunma sektörümüzde yer alan kurum ve kuruluşlar arasında yıkıcı iç rekabet, ne yazık ki çok ilerilere vardı… Aciliyetinden alımlar, ister istemez sürdü; mevcut ihtiyaç belirleme ile tedarik süreç ve sisteminin aksaklıkları, sistematik sorunlara dönüştü. Sonunda, pek çok şirket ya kapandı, ya da el değiştirdi…
Ulusal yatırımcıların savunma sanayine ilgisi bu dönemde mi azaldı? Neydi ulusal yatırımcıları bu alandan uzaklaştıran?
Belirttiğim gelişmelere bağlı olarak, yapılamayan alımlar ve iptal edilen ihaleler bir yana, sonuçlanan ihalelerde idarenin, kıstasları berrak biçimde algılanamayan öncelik ve tercihleri karşısında, sektöre, maalesef “olumsuz bir intiba” bir karamsarlık hakim oldu. Bunun sonucunda ne yazık ki, çoğu milli yatırımcının, Savunma Sanayii’ne ilgisi azaldı… Özel sermayeli savunma şirketlerinin, hareket alanı daraldı… Mevcut yatırımların ardındaki, yabancı sermaye küstü veya kaygıya kapıldı… Savunma Sanayii ile, ulusal sanayiimizin hacimleri küçüldü, zedelendi… Kimi vakıf – kamu şirketlerimiz tek kaynak alımlarda bile, proje faaliyetlerinde zarar eder durumlara geldi…
Bu arada Savunma Sanayii Politika ve Stratejisi’nde tanımlanan “Ana Yüklenici” kapsamındaki şirketlerimizden protokollerle yapılan, aslında ulusal katma değeri düşük alımlar; izlenmesi, denetlenmesi zor, bir çeşit rekabetsiz, bazen de dolaylı bile olsa, düz dış alım niteliğinde olabildi.
Bu tür projelerde ulusal yan sanayilere bırakılan işlerde ise, hangi kıstasların kullanıldığı, çoğu kez belirsiz kaldı.
Bu resme, bir de yaşadığımız ekonomik kriz eklenince, tablo iyice ağırlaştı. Ancak son yıllarda, anatomisi değişmekte olan iç savunma pazarında, Batıda yaşanan dönüşüm paralelinde, yeni bir yapılanma, buna da bağlı sağlıklı bir hareketlenme gözlemleniyor.
Bütün bu gelişmeler doğrultusunda, savunma sanayimizin dünyadaki yeri nedir?
2000’de yayınlanan Defense News, Top100 / 2000’de, dünya pazarındaki, ilk yüz şirket içinde, üç Türk Şirketi vardı. Savunma satışlarında cirosu 1 Milyar $’ı geçen ilk otuz şirketin içinde 16 Amerikan, 10 Avrupa, 2 Japon, 1 Rus, 1 de İsrail şirketi var. Toplam askeri satışlar, yılda 126 Milyar $’a geliyor. Bu ise sivil dahil, toplam ciroların % 27’sini (yuvarlak üçte birini) oluşturuyor.
Listedeki bizim üç şirketimiz, 180 Milyon $ / yıl ile Aselsan, 42 Milyon $ / yıl ile Havelsan, ve 32 Milyon $ /yıl ile TAI’nin, toplam 254 Milyon $ ciroları var. Üçünün toplamı ele alındığında, 75. sıraya denk geliyor.
Aslında Türkiye itibariyle, aynı listeye MKEK (206 Milyon $ /yıl), Roketsan (86 $ Milyon / yıl), TEI (44 $ Milyon / yıl), Otokar (46 $ Milyon / yıl), FNSS (36 Milyon $ / yıl) de alınabilirdi. Nedense alınmamış…
Aynı yıl, toplam 10 Milyon $ üzerinde satışı olan yurtiçi şirketlerimizin sayısı 12’dir. Bunlar toplam 720 Milyon $ ciroyla, dünya listesine tek grup olarak girseydi 40. sıraya otururdu. Yani, ne mutlu ki ülkemizde gerçekten de ulusal bir savunma sanayii var.
O zaman savunma sanayimizin asıl sorunu nerede?
Savunma sektöründe yer alan şirketlerimizin “boy” ve “bütünlük” sorunu var. Keza şirketlerimizin askeri / toplam satış oranı % 85. Bu da biraz eski Sovyet modeli; sivil sektöre dönük yeterli açılımın sağlanamadığı tehlikesini işaret ediyor.
Önemli bir başka gösterge ‘Satışlar’ ve ‘İstihdam’ arasındaki uyumsuzluk. Şöyle ki, son yıllarda, ülkemizde çeşitli etmenlere bağlı olarak, neredeyse yarı yarıya düşen satışlar karşısında, savunma sektöründeki istihdam hacminde, bir revizyona gidilmemiş. Örneğin son yıllara baktığımızda, toplam 25 bin dolayında olan çalışanımıza ilişkin sayıdaki oynama, sadece % 5’lerde kalmış. Bunun kabaca yarısı işçi, beşte biri teknisyen.
Demek ki, söz konusu istihdam kapasitesindeki oynama; pazarın yarı yarıya küçülmesine karşın, yüzde birkaçtan ibaret… Çok daha üst düzeylerde olmakla beraber, ABD’nin, Avrupa’nın gösterdiği refleksleri, belli ki “kamu kurumlarımızdaki atalet” dolayısıyla biz gösterememişiz.
Savunma sanayiimiz çalışanları yönünden, niceliksel sorunun yanı sıra, niteliksel sorunlar da var, bildiğimiz kadarıyla. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, savunma sanayiimizde, geriye kalan personelin yarısı mühendis, yarısı idareci… Bu da aslen üretici personel başına, idari destek personelinin bir hayli fazla olduğunu gösteriyor, dolayısıyla da bir reform ihtiyacını işaret ediyor.
Böyle olmasına karşın, savunma işgücündeki mühendis sayısının nisbi düşüklüğü,
Batı’da askeri teçhizat alımlarının yüzde 50’si kadarına ayrılan araştırma-geliştirme (arge) bütçesinin, bizde neredeyse onda bir nisbetinde olması, diğer önemli sorunlar arasında.
İşçi ile tabii imalat yaparsınız; ama arge yapamazsınız. Arge yapmazsınız, ‘teknoloji transfer edersiniz’. Buna para ödemek demek; dışalım da yapsanız, imalâtı burada da yapsanız, elin arge’sine para ödemek demektir ki, transfer ettiğiniz teknoloji ayrıca, üç günde demode olurken, el biraz da sizin paranızla yeni teknoloji imal edip, onu ister istemez size satmaya koşacaktır. O halde, açık söyleyelim, ortaya şu teorem çıkmaktadır: ‘Argesiz, hiçbir milli açılım geliştiremeyiz.
Bütün veriler; giderleri çok yüksek, piyasa dalgalanmalarına karşı duyarsız, kişi başına düşük cirosu olan, argesiz bir imalat sektörünü, yani tipik bir kamu sektörünü işaret ediyor.
Dünyadaki ‘sıcak gelişmeleri’ göz önünde bulundurduğunuzda, ulusal savunma sektörümüzün yeniden yapılanması için neler öneriyorsunuz?
Dünyada soğuk savaş sonrası dönemde, savunma sektöründe kökten bir dönüşüm süreci yaşanmıştır. Bu süreç sonunda temel kavramlar, terimler ve ilişkiler değişmiş, farklı model ve yapılanmalar uygulamaya geçmiştir. ABD’nin başını çektiği bu dönüşüm, Avrupa’ya ve oradan bütün dünyaya yayılmış görünüyor. ABD ise, 11 Eylül sonrası, sistemli biçimde, dünya gündemini belirleyici hamleler içindedir. Irak savaşı boyunca ve sonrasında ise, bunun devam edeceği anlaşılmaktadır.
Türkiye, Milli Savunma Sanayii’ne sahip ülkeler arasında olmayı, ulusal bir hedef olarak benimsemiştir. Bu uğurda, değişim rüzgarlarını yakalamak zorundadır. Bunun için öncelikle ihtiyaç noktası ile üretici arasında amir bir yapı ve kurum gereklidir. Bu yeni modelde Sevgili Faruk’la önerimiz; üretimin, KOBİ’lere bırakılmasıdır; aynı çerçevede sistem veya platform üzerine uzmanlaşacak büyük ana yüklenicilerin teknik ve finansal yönetim sorumluluğunu üstlenmeleri temin edilmelidir. Bu doğrultuda Ana Yüklenicilerin, Sistem Entegrasyon yoğunluklu, mühendislik hizmetlerine ağırlık vermeleri ve arge ve program yönetimi öncelikli çalışmalar gerçekleştirmeleri yerinde olacaktır.
Devlet otoritesiyle belirlenen öncelik, hedef, strateji ve organizasyonda, ulusal işbölümüne oturmuş bir dayanışma ortamına ihtiyaç vardır. Bu ortamda profesyonel bir planlama, denetleme, onay ve yatırım koordinasyon fonksiyonlarını karşılayacak, bir “şemsiye kuruluş”un gerekliliği dikkate alınmalıdır.
Topyekûn sanayiimizin, Savunma Sanayii ile kopan eklemleri mutlaka onarılmalıdır. Savunma ve Havacılıkta, alt sektörler bazında ana yüklenici, alt yüklenici, uzman yan sanayi dayanışması, kamu-milli-özel ve yabancı unsurların teşviki ile zenginleştirilmelidir. İster yabancıların Türkiye’deki iştirakleri, isterse milli şirketlerimiz, sadece iç pazara odaklanmaktan çıkılmalı, dış pazarlarla da rekabet etmeye çalışılmalıdır. Bu maksatla gerekli teşvik mekanizmaları harekete geçirilmeli ve savunmada ihracatın, siyasi ve ticari bir ara kesite oturduğu unutulmamalıdır.
Ulusal bir yaklaşımla kurulacak, ya da uluslararası bir ittifak düzleminde geliştirilecek bir savunma sanayiinin gerekleri nelerdir?
Böyle bir sanayii; Sivil sanayie muhakkak entegre olmalı, oradan kökler almalıdır. Sivil sanayii besleyebilmeli, onu yükseltebilmelidir. Kendi içinde entegre (bütünleşik) olmalıdır. Dünya pazarında rekabet edebilmelidir. Kullanıcı ülke açısından ‘milli’ olmalıdır. Örneğin, yabancı bir ülkeden alınan, ya da lisansı yabancı olan bir silah, sadece elektronik kartına el konularak, devre dışı bırakılamamalıdır.
Buradaki ilk dört koşul yerine gelmezse, ulusal ya da uluslararası, belli bir ittifak bazında gerçekleştirilecek bir savunma sanayii, ilgili ekonomiye büyük köstek teşkil eder. Ancak son koşul yerine gelmezse, silâhınız zaten ‘göstermelik’ demektir; merasimlerde resm-i geçitlerin dışında bir işlevi olmayacaktır.”
Tolga Yarman’ın söylediği gibi; “Satın alarak dahi olsa, eğer başkasının silâhı ile savaşıyorsanız, günün birinde onun emelleri için savaşmak zorunda kalabilirsiniz; o nedenle orduların esas gücü sahip oldukları silahlar değil, onları yapabilme kabiliyetidir; egemenlik kayıtsız şartsız Büyük Dünya Ulusu’nun oluncaya kadar, ne yazik ki, bu teoremlerden kaçış yoktur”.

Cildinizi sevin!..

İnsanın dışa vurumu cildi ile başlar diyen JFK Hospital yetkilileri cildini sevenlere bir duyuruda bulundu. Duyuruda şöyle dendi:
“En büyük organımız olan cildimiz, sadece sağlığımızın değil güzelliğimizin de temsilcisidir. Cildimize yapılan dikkatsiz müdahaleler sonucu her yıl binlerce kişiye sarılık ve aıds gibi birçok enfeksiyon bulaşmaktadır. Bu ister cerrahi bir müdahale olsun , ister epilasyon olsun, isterse manikür-pedikür gibi hafife aldığımız müdahaleler olsun, hepsi risk taşımaktadır.
Artık hastane şartlarında modern ve sağlıklı bir kozmetik merkez var.
Jfk hospital lazer merkezi, pek çok cilt sorununa veya kozmetik soruna köklü, hızlı ve yan etkisiz çözümler sunmaktadır.
Kozmetik müdahalelerin tümünü hastane standartları ortamına taşıdık.
Burada her türlü kozmetik sorun, bir sağlık sorunu titizliği ve dikkati ile ele alınıyor. Sağlam ve bilgili ellerden hizmet alıyorsunuz. Ücretsiz danışmanlık hizmeti veriyoruz.
Cilde dışarıdan müdahale ederek pekçok cilt hastalığı ve kozmetik sorun köklü olarak çözülebilmektedir.
En hızlı, çok kısa sürede, iz bırakmadan, kökten epilasyon.
Üstelik hiç ağrısız.
Özellikle enfeksiyon riskini unutun.
Gençleştiriyoruz.
Yeni umutlar, yeni heyecanlar yepyeni sağlıklı bir yüz ile gelebilir.
Skın recurfacıng denen, kırışıklık tedavisini yapıyoruz. Cildi çok ince bir şekilde soyup, alttan gelen canlı ve güçlü doku ile yüzü veya kırışıklık olan bölgeyi gençleştiriyoruz…
Hiç bir leke, varis , damarsal oluşum sizi sıkmasın.
Hemangiom, telenzektazi ve diğer tüm yüzeysel damar, leke ve oluşumları yok ediyoruz.
İstenmeyen dövmeleriniz mi var. Kurtulabilirsiniz.
Lazer korkulacak bir şey değildir, yeterki doğru ellerde ve doğru yerlerde kullanılsın…
Sağlığınıza ve güzelliğinize önem veriyorsanız bir tıp merkezine başvurunuz.
Jfk hospital cosmetik lazer merkezinde, güzelleşmek şimdi daha kolay, daha hızlı ve en önemlisi kesinlikle sağlıklı…
Risk almayın …”

SAYFA 10

En çok satanlar

KİTAP
1. Şirin, Şirin Devri, Doğan
2. Kürtler, Hasan Cemal, Doğan
3. Yuva, Hilmi K.Alişanoğlu, Remzi
4. Hayat, Engin Geçtan, Metis
5. Yaşasın Hayat, Osman Müftüoğlu, Doğan

KASET
Yerli
1. Kıraç, Zerda
2. Yeni Türkü, Kolleksiyon
3. Teoman, Teo
Yabancı
1. Norah Jones, Come Away With Me
2. Various, Radio Hits
3. Linkin Park, Meteora

Tarihte bu ay

29 Mayıs 1453 – İstanbul’un Fethi
Osmanlı İmparatoru Sultan II. Mehmet, 6 Nisan 1453’te İstanbul’u kuşattı. 18 Nisan’da Adalar zaptedildi. Ardından 67 gemiden oluşan donanma Haliç’e indirildi. 5 Mayıs’ta da Beyoğlu tepelerine Türk topları yerleştirildi. 29 Mayıs sabahı başlatılan hücum, zaferle sonuçlanacaktı. Sultan II. Mehmet, bu tarihten itibaren Fatih olarak tarihe geçti.

FIKRA

Süper beyin
Adamın biri beynini değişmek ister. Bunun için bir beyin doktoruna gider… Doktor fiyat listesini gösterir… Listede şunlar gözükür…
– 1 Astronot beyni 25.000
– 1 Profesör beyni 50.000
– 1 Karadenizli beyni 1.000.000
Adam listeye baktıktan sonra Karadenizli beyninin neden pahalı olduğunu merak eder ve doktora sorar.. Doktor şöyle yanıt verir.
– Bir astronot öldürüyoruz iki beyin çıkıyor, bir profesör öldürüyoruz 5 beyin çıkıyor ancak 100 Karadenizliden ancak bir beyin çıkıyor.

Şansı yaver gidiyormuş
Temel kola makinalarının birinin karşısına geçmiş, jeton atıp – kola alıyormuş. Jeton atıp – kola alıyormuş, jeton atıp – kola alıyormuş, jeton atıp – kola alıyormuş. Yanına kendi halinde bir adam gelmiş ve; “Ula Temel ne yapaysun da” demis. Temel’de; “Karışma uşağum şansım yaver gideyur” demiş.

1 MAYIS 2003 SAYI: 38

GAZETE BEŞİKTAŞ SPOR

SAYFA 16

‘Herşey yolunda’

Ligin son maçları oynanıyor. Taraftar nefesini tuttu, bekliyor. Şampiyonluğa aday üç takım nefes nefese birbirini takip ediyor. Artık hiçbir takımın puan kaybetmeye tahammülü yok. Beşiktaş’ın en iyi transferi Pancu ve Kartal’ın İtalyan yıldızı Giunti, Gazete BEŞİKTAŞ aracılığıyla taraftara seslendi. Ve, “şampiyonluğun en büyük adayı biziz. Kimse merak etmesin, herşey yolunda” dedi. (Fotoğraflar: Banu Güney)

Taraftar Kartal’a inanıyor

Gazete BEŞİKTAŞ’ın web sitesinde yaptığımız anket bu ay yine büyük ilgi gördü. 107.448 kişi internet sitesine girerken toplam 4006 kişi “şampiyonluk anketi” için oy kullandı. 3240 (%80) kişi “Beşiktaş şampiyon olur” derken, www.gazetebesiktas.com veya www.besiktasgazetesi. com’a giren 490 (%12) kişi Galatasaray’ın, 330 (%8) kişi Gençlerbirliği’nin şampiyon olacağını söyledi.

Sonunda başını yedi

Taraftar baskısıyla ikinci kez Türkiye’ye getirilen Nouma, sonunda takımdan kovuldu. Her yaptığı olay olan ve takıma yarardan çok zarar veren Pascal Nouma’nın son terbiyesizliği bardağı taşırdı.
Şampiyonluğa giden Beşiktaş’ın daha fazla yıpranmaması için radikal bir karar alan yönetim, sporseverler tarafından takdir edilirken, bazı idareciler, taraftar ve futbolcular ise konuya değişik bir bakış açısıyla yaklaştılar.

Sayfa 14

Son sözlerini söylediler!..

ALİ EREN
Kartal’ın en hırslı defans oyuncularından Ali Eren, Gazete BEŞİKTAŞ’a yaptığı açıklamada, takımın lider olmasının sırrının takımdaki uyum olduğunu söyledi. Takım ruhunu bu sene çok iyi düzeyde yakaladıklarını, takım içindeki arkadaşlık, dostluk ve yardımlaşmanın üst seviyede olduğunu belirten Ali Eren, “Aldığımız başarılar bizi motive ediyor ve birbirimize daha çok yakınlaştırıyor. Sonuna kadar da böyle gideceğiz” dedi. Yönetim ve Teknik Heyet ile aralarındaki sevgi ve saygının da çok iyi olduğunu belirten Eren sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin en iyi kadrosuna sahip takımız. Kimi koyarsanız bu takımda oynar. Onun için 27 arkadaşımızın her biri de ilk 11 de oynamayabilecek kapasitede. Hedefimiz sadece şampiyonluk. Ona kilitlendik ve maçlardan başka bir şey düşünmüyoruz. Taraftarlardan da, bizden desteklerini bir an bile ayırmamalarını istiyoruz”
KAAN DOBRA VE TOLGA
Beşiktaş’ın şampiyonluğunu kendisi için son bir şans olarak gören Polonyalı futbolcu Kaan Dobra ve “Hocanın istediği ile taraftarın istediği birbirine çakışıyor” diyen Tolga, Gazete BEŞİKTAŞ’a çarpıcı açıklamalarda bulundular. Yeni transfer olmalarına rağmen takıma çabuk ısınıp, şampiyonluk yolunda ellerinden gelen mücadeleyi veren iki futbolcu, taraftarın desteğini ve oyun içerisindeki pozitif etkilerini görmek istediklerini söylediler.
Şampiyonluk yolunda önünüzdeki engeller neler?
Tolga: Şampiyonluk yolunda, önümüzdeki her maç engel. Her maç bizim için 3 puan ama 3 puan kazanç da olabilir kayıp da.
Maç öncesinde ve sırasında stresinizi nasıl
yeniyorsunuz?
Kaan Dobra: Stres oluyor ve her zaman da olacak. Kimimiz biraz daha fazla kimimiz biraz daha az stres oluyoruz. Ama sahaya çıkınca stres yok oluyor, futbol ve mücadele kalıyor. Stres için yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
Tolga: Kaan’ın da söylediği gibi sahaya çıkınca stres yok oluyor. İşler yolunda giderse daha da rahatlıyoruz. Geriye dönüp bir bakarsak bu sene hep ya ilk dakikalarda ya da ilk devrenin sonunda golü bulduk. Bir Kocaeli bir de Trabzon maçı vardı. Onun haricinde çok sıkıştığımız bir maç yaşamadık. Diyarbakır yenilgisi ise bizi çok üzdü.
Takımdaki sakatlıklar konusunda neler diyeceksiniz?
Kaan Dobra: Futbolda her şey oluyor. Sert bir oyun. Her an bir sakatlık yaşayabilirsiniz. En son İbrahim’in yaşadığı farklı bir olay, o futbol bile değil. Sonuçta kimse sakatlık yaşamak istemez ama böyle şeyler de yaşanıyor. Dünyanın her takımında sakatlıklar oluyor ve sakatlanan futbolcunun yerine başka bir futbolcu geliyor.
Maçlarda, geri pas attığınız kimi zamanlar taraftardan tepki alıyorsunuz, o anda neler
hissediyorsunuz?
Tolga: Biz oyuncu olarak, oynarken de bundan hoşnut olmuyoruz ama hocanın istediği bu oluyor. Belki başka antrenör olsa bu şekilde istemeyecek. Biz de ikilem içinde kalıyoruz. Taraftar bunu istemiyor, bunun farkındayız ama hoca da oyun sıkıştığı zaman topun bizde kalması adına, oyunu geriden başlatmak istiyor. Bu da bizim için iyi olmuyor.
Şampiyonluk hayallerinizi anlatır mısınız?
Tolga: Tek düşündüğümüz şampiyonluk. Şampiyon olduktan sonra mutlaka planlarımız olacaktır.
Kaan Dobra: Ben Beşiktaş’a şampiyonluk için geldim. Benim için son bir şans. Artık o kadar genç değilim. Sonuçta iyi futbol oynamak istiyorum. Kesinlikle şampiyon olmak istiyoruz. Büyük ihtimalle de olacağız.
Beşiktaş taraftarına mesajlarınız var mı?
Tolga: Şampiyonluk tek cephede sadece futbolcuların gösterdiği mücadele ile elde edilmeyecek. Bir ekibin başarısı olacak. Bunun içine futbolcular da yönetim de teknik heyet de taraftar da giriyor. Hepsi bir bütün olmak zorunda. Zor maçlarımız olabilir. Her maçı kazanmak ister ama derbi maçlarının havası başka oluyor. Beşiktaş taraftarına gelin demeye gerek yok onlar hep bizim yanımızda oluyorlar. Ama oyuna etki etmeleri lazım pozitif şekilde. Hakemi baskı altına almaları lazım. Bunları da seyirci gereken maçların her birinde yerine getirdi.
GÖKSEL
Şampiyonluk yolunda emin adımlarla giden siyah beyazlı takımın ikinci kalecisi Göksel, sahalarda olan agresif halleri şampiyonluk stresine bağlıyor. Hiçbir şeyin hayal olmadığını, şampiyonluk ipini göğüsleyeceklerini söyleyen genç kaleci, “Yaşayıp göreceğiz. Beşiktaş taraftarı da bunu yaşamayı hak ediyor, onlar tek kelime ile muhteşemler” dedi.
Şampiyonluk yolunda size düşen görevler nelerdir?
Bu işi yapacak, başaracak olan biz, futbolcularız. Biz elimizden geleni yapacağız ve ipi göğüsleyeceğiz.
Futbolcuların saha içi hareketlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Futbolcular sahada birer hırs küpü oluyorlar. Beşiktaş’ın bir özlemi var, o da şampiyonluk. Herkes de bunun bilincinde, ona göre davranıyor. Arada kırmızı kart gören arkadaşlarımız da oluyor. Ama bu da maçın, daha doğrusu şampiyonluğun getirdiği şeyler. Bu tür hareketler o yüzden kaynaklanıyor.
Kadroda size yer verildiği zaman neler hissediyorsunuz, maç sırasında taraftarla olan
diyaloglarınız nasıl?
Bugüne kadar her zaman Beşiktaş’a rakip olarak geldik. O seyirci Beşiktaş’ın arkasında olduğu için bizim aleyhimizeydi. Şimdi, o seyirci bizim arkamızda. İlk oynadığım maçta büyük bir heyecan duydum. İlk Beşiktaşlı olduğum maçtı. Beşiktaş seyircisi büyük bir güven veriyor ve rahatlatıyor. Takım üzerinde de çok büyük etkileri var.
Beşiktaş taraftarını üç kelimeyle tanımlasan ne derdin?
Üç kelime değil tek kelime ile tanımlardım: muhteşem… Seyircimizi her zaman, sonuna kadar arkamızda istiyoruz. Ve son noktaya gidecek gibiyiz. O yüzden sonuna kadar destek olsunlar.
Beşiktaş’ta olmak sana neler öğretti?
Beşiktaş’ta olmak bir şey öğretmekten çok şampiyon olma arzumuzu ve isteğimizi güçlendirdi. Bunu ilk senede yaşamak bana büyük bir mutluluk ve gurur veriyor.
Şampiyonluk yolundaki takımda dostluklar nasıl?
Futbolcuların çoğu birbirine yakın insanlar. Daha önceden, rakip olduğun zaman da birbirimize yakındık. Başka takımlarda olsan bile bu işi birlikte yapıyorsun. Aynı düzeyde kurulan bu arkadaşlık ve dostluklar başarıyı da getiriyor.
Şampiyon olduktan sonra yapmak istediğiniz, hayalini kurduğunuz şeyler var mı?
Hiçbir şey hayal değil, hepsi gerçek olacak sonunda. Aslında hayalini kurmaya da gerek yok. Onu o an yaşamakta fayda var, herkes de o an yaşayacak. Plan yapmamalıyız.
Futboldan geri kalan zamanda neler yapıyorsun?
Genellikle evde oluyorum. Ev hayatını seven bir yapım var. Belki yemek yemeye falan çıkarım. Gezmek de şarttır belki ama evcil bir yapım var. Şu dönemlerde rahatız, daha önceleri kamplar dolayısıyla çok yoğunduk ve kendimize ayıracak vaktimiz yoktu. Bundan sonra biraz olacak.

Sayfa 13

Boş tribünlere oynuyorlar

Maçlarının büyük bir bölümünü seyircisiz oynayan Beşiktaş amatör takımları, Beşiktaşlıları Çilekli’ye bekliyor.
Beşiktaş amatör takımlarının resmi maçlarının yapıldığı Çilekli Tesisleri’nde, maçlar bir avuç taraftarın desteği ile yapılıyor. Tesislerde oynanan maçlara halkın ilgi göstermemesi, amatör takım futbolcularını üzüyor. Cumartesi ve Pazar günleri düzenlenen maçlarda, rakip takım taraftarlarının yoğun ilgi gösterdiği gözlenirken, ilçe amatör takımlarının çoğu zaman seyircisiz ya da sadece kendi minik takımlarının desteği ile oynadıkları dikkati çekti. Geçen ay oynanan Etiler-Bayrampaşa Altınaslar maçında da, tesisler aynı görüntüye sahne oldu. Seyircisiz oynayan Etiler kulübü maçı 4-2 skoru ile galip bitirdi. Kulüp Başkanı olan, aynı zamanda da takım kaptanlığı görevini de yürüten Rıfat Halaora, ” Seyircisiz oynadığımız için ilçemize ve taraftarlarımıza kırgınız. Amatör ruhu ile profesyonelce mücadele ederek buna rağmen maçı galip bitirdik. İkinci amatör kümedeki takımımız şu anda çok iyi gidiyor. Çok kaliteli ve ileride Türk futbolunda boy gösterebilecek gençlerimiz var. Çilekli’de bize verilen bir saatlik antrenman saatlerini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Çoğu zaman da saatlerimiz uymuyor ve karşılıklı iki takım yarı sahalarla çalışıyoruz” şeklinde konuştu. Rakip takım olan Altınaslar Spor Kulübü Başkanı ise deplasman olmasına rağmen 50 kişilik bir grupla maça geldiklerini belirterek, “Etiler’in, Beşiktaş takımı olmasına rağmen seyircilerinin olmaması onların eksikliği. Böyle tesislerde, böyle bir takımın tesislerinin olmaması acı verici bir şey. Bu saha bizim bölgemizde olsaydı, taraftarımızla beraber bütün maçlarımız şenlik havası içerisinde geçerdi” dedi.
Seyircisiz oynadıkları için üzgün olan ama yine de galibiyetin sevincini yaşayan futbolcuların görüşleri ise şöyle:
Burak Bektaş
Dört senedir Etiler takımındayım. Bütün geleceğim futbol üzerine kurulu aynı zamanda gitaristim. Gelecek yıllarda, bir Anadolu kulübünde yer almak istiyorum. Bir gün yüz binlerce kişinin önünde oynasam bile bugün buradaki seyircisiz oynadığımız maçı unutmayacağım. Ama profesyonel bir gözle bakarsanız seyirci olsa da olmasa da siz oyununuzu oynuyorsunuz. Biz de bugün bunu yaparak galibiyeti yaşadık. Her futbolcu taraftar desteğini, birinin onu çağırıp alkışlamasını ister. Bizim maçlar zor koşullarda geçiyor. Genelde minik takımlardaki arkadaşlar gelip destekliyorlar, onların dışında Etiler elit bir semt olduğu için fazla önemsemiyorlar.
Ozan Demirel
Beş senedir Etiler’deyim. 19 yaşındayım. Herkes gibi benim de ideallerim var. Bir yerlerde futbol oynamak istiyorum. Açık lisede öğrenciyim. Okulu futbol dolayısıyla bırakmak zorunda kaldım. Çalışıyorum, top oynuyorum, idmanlara geliyorum. Maçlarda seyircimiz pek olmuyor, kimi zamanlar hiç olmuyor. Hava şartlarından da etkileniyorlar. Bu yüzden taraftarın bütün hava koşullarında gelebilmesi için kapalı bir alan yaparlarsa daha çok talep olacaktır. Ama sahamız çok güzel. Bunun için belediye başkanımıza da teşekkür ediyoruz.
Doğan Tananel
2000 yılından bu yana Etiler’deyim. 26 yaşındayım. Tekstil ile uğraşıyorum. Futbolla amatörce ilgileniyorum. Önce iş, arkasından futbol geliyor. Diğer genç arkadaşlar gibi futbola dair hedeflerim yok. Belki bir hedef başkanımız ve kaptanımız olan Rıfat Abi gibi olabilmek olur. Seyirci konusuna gelince, ‘seyircimiz o kadar bol ki tribünlere oynuyoruz’ diyebilmeyi isterdim ama maalesef diyemiyorum. Biz başarılı olursak onların da olacağına inanıyoruz. Gelmemelerinde hava şartlarının da etkisi olduğunu düşünüyorum.
AMATÖR KULÜP BAŞKANLARI NE DİYOR?
Amatör Spor Kulübü başkanları ise konu hakkında şöyle konuştular:
Yıldız Spor Kulübü Hasan Tutaş
Maalesef amatör takımlarımızın maçlarına halkın ilgisi çok az düzeyde. Beşiktaş’taki birçok takım, 50 yıldan bu yana faaliyet gösteriyor. Fakat Beşiktaş’a dışarıdan gelip yerleşenlerin sayısı çok fazla. O yüzden kulüplerimizin değeri bilinmiyor. Yıldız Spor Kulübü olarak bu sene sadece 10-12 yaş miniklerde mücadele ediyoruz. Yaptığımız maçlardaki seyircilerimiz sadece çocukların ailelerinden oluşuyor. 540 amatör takımın hepsinin durumu aynı. Semt sakinleri amatörlere değil 3. Lig maçlarına bile ilgi göstermiyorlar. Halkın ilgisinin yoğunlaşması için yapılabilecek en iyi çalışma, takımların oyuncularının semt içinden seçmeleri olacaktır.
Muradiye Spor Kulübü Ahmet Çınar
Amatör kulüplerinin çoğu zaman seyircisiz oynamasının en büyük nedeni, spor kamuoyunun bu konuya eğilmeyişidir. Oysa sporun çekirdeği, altyapılar ve amatör takımlardır. Bugün baktığımızda büyük gazetelerin hiçbirinde amatörlere yer ayrılmadığını görebiliriz. Kamuoyunun amatörlere ve altyapıya önem vermesi gerekir. Amatör takımların maçları, insana çok fazla zevk veren ve hoşa giden maçlardır. Bizim maçlarımıza da altyapı sporcularının ailelerinden başka kimse gelmiyor. 22 futbolcumuz var yani en az 22 seyircimiz oluyor. Muradiye Spor Kulübü, 5 yaş kategorisinde de mücadele ediyor. A Takımımız ligi 3. olarak tamamladı. 14-16 yaş takımımız İstanbul Şampiyonası’nda Galatasaray’a elendi. Yıldız takımımız kendi grubunda 2. oldu. Aldığımız başarıları seyircilerle paylaşmak bizleri ve futbolcularımızı daha da mutlu edecektir.
Akatlar Spor
Kulübü Başkanı
Necati Avcılar
Bizim maçlarımız genelin aksine kalabalık geçiyor. Bunun nedeni ise, Akatlar mahallesi sakinlerinin eskilerden beri birbirini tanımalarıdır. Mahalle halkı takımını sahiplenir. Çocuklar futbola çok hevesli aileleri de onları destekliyor ve her maça gelip onları yalnız bırakmıyorlar. Seyircisiz oynanan maçlarda maddiyatın da rolü var. Kulüplerin geliri yoksa sahaya gidecek araç bile tahsis edilemiyor. Genel olarak minik takımımızın ailelerinin gelmesi yeterli oluyor ama daha fazla insanın ilgi göstermesi ve katılımı için takımın başarılı olması şarttır.
Boğaziçi Spor
Kulübü Başkanı
Fahrettin Kahveci
Bizim maçlarımıza ilgi oluyor. 300 kişi ile oynadık. Normalde oradaki maçlarına A takımı kadrosu, rakip çıkmadı 60 minik futbolcu. Genç takım amatörler zor durumda, takımlar maça çıkamıyor, seyirci getirmek zaten masraf, araba tutmak gerekiyor yol parası da lazım. 20 maç oynamadıktan sonra kendilerini bulamıyorlar. Bu işin başındakilerin bu işe eğilmesi lazım.

Anlamlı katkı

Beşiktaş Jimnastik Kulübü ve TESYEV (Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı) işbirliği ile 100. yıl etkinlikleri kapsamında “100. Yıl Engelliler Turnuvaları” düzenlenecek. Tekerlekli Sandalye Basketbol, İşitme Engelliler Futbol , Görme Engelliler Satranç Turnuvalarından oluşan etkinlikler, 21 Eylül tarihinde son bulacak.
Projeyi yürüten TESYEV Başkanı Yavuz Kocaömer ve BJK İletişim Komitesi Başkanı Mete Düren’in ortaklaşa yaptıkları açıklamada Kocaömer şunlara değindi: “Galatasaray’ın kongre üyesiyim. Ama Beşiktaş’a gıpta ile bakıyorum. Beşiktaş’taki duyarlılığın yanında Galatasaray ve Fenerbahçe’nin bu duyarsızlığını içime sindiremiyorum. Verilen maddi destek çok olmasa da manevi destek, sporculara kucak açılması, belki Galatasaraylılar kızacak ama yaşım müsait olsa beni Beşiktaşlı yapardı.” Kocaömer’in bu sözlerine karşılık olarak “Henüz geç kalmış değilsiniz” diyen Mete Düren salonda esprili bir hava yarattı.
Turnuvaların yanı sıra iki kuruluşun belirlediği 10 ilköğretim ve lisede de “Genç Nesli Engelliler Konusunda Bilinçlendirme Kampanyası” yürütülüyor. Engelli sporcuların da katılımının gerçekleştiği kampanyada, gençlere engellilerin nasıl engelli hale geldiklerini, onlarla karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiği anlatılıyor. TESYEV Başkanı Yavuz Kocaömer, amaçlarının, hem bu gençlere ileride engelli insanlarla karşılaştıklarında onlara uzaydan gelmiş gibi bakmamalarını sağlamak hem de onları daha duyarlı hale getirmek olduğunu belirtti.
Tekerlekli Sandalye Basketbol Turnuvası 28-29-30-31 Mayıs tarihlerinde Ahmet Cömert Spor Salonu’nda, İşitme Engelliler Futbol Turnuvası 15-21 Eylül tarihlerinde ön turlar Fulya Stadı’nda, final İnönü Stadı’nda, Görme Engelliler Satranç Turnuvası Akatlar Tesisleri’nde gerçekleştirilecektir.

100. yıla çocuk katkısı

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, 23 Nisan’ı Dolmabahçe Küçükçiftlik Parkı’nda çocuklarla kutladı. 10 okuldan bin 200 öğrencinin katıldığı kutlamalarda, çocuklar doyasıya eğlencenin tadını çıkardılar. Şenlikte, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Serdar Bilgili, yönetim kurulundan çok sayıda isim ve Çocuklar Duymasın dizi ekibi de yer aldı. Bilgili, çocuklara seslendiği konuşmasında, “Sizlerin iyi bir Türkiyeli ve iyi bir Beşiktaşlı olmanız en büyük dileğimiz” dedi. Kutlamalara katılan BJK Basın Sözcüsü Mete Düren Gazete BEŞİKTAŞ’a yaptığı özel açıklama ile “100. yıl kutlamalarımız arasında çocuklara ayrı bir yer verdik. 23 Nisan’ın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olmasının yanında bizim için ayrı bir önemi var; Road Show isimli Yavru Kartal Tır projemizin de başlangıcını oluşturuyor. Bu proje ile küçük yaşta çocuklara Beşiktaşlı olma bilincini öğretmek en büyük amacımız” şeklinde konuştu.

Sayfa 12

Beşiktaş’la huzur buluyor

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün en yaşlı kongre üyesi ve güreşçisi Abbas Sağlam geçmiş yılları anlattı.
Bu sene 100 yaşını kutlayan Türkiye’nin en eski takımı Beşiktaş’ın en yaşlı kongre üyesini Gazete BEŞİKTAŞ buldu. 1926 yılında güreşçi olarak kulübe giren Abbas Sağlam, bugün Etiler Huzurevi’nde anıları ile birlikte yaşıyor. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kurucularından Mazhar Kazancı sayesinde 13 yaşında sporla ilgilenmeye başlayan Sağlam “Şimdi çoktan yıkılmış olan evler vardı orada otururduk. Beşiktaş kulübü de caminin karşısındaki yoldaydı. İki odası vardı biri yönetim kurulu odasıydı. Ötekinde de ottan samandan bir minderin üstünde biz güreşirdik” diyerek anlatıyor o günleri. “Zor koşullara rağmen tozu dumana katardık” diye de ekliyor. Bir Şeref Bey, bir de Abdülkadir Bey, Abbas Sağlam’ın dilinden düşmüyor. “Şeref çok becerikli bir adamdı. Bir de Abdülkadir Bey vardı, çok iyi ve becerikli idarecilerdi” diyor onlardan bahsederken. Daha sonra kulübün Akaretlere taşındığını anlatan Sağlam, Akaretler binasının arkasındaki toprak sahada futbol oynarlarken bazı zamanlar toplarının arkadaki bostana kaçtığını söylüyor. Bir süre sonra Şeref Bey’in Çırağan Sarayı’nın arkasındaki bahçenin takıma tahsis edilmesini sağladığını ve kendilerinin yardımıyla sahayı düzenlediklerini gülümseyerek hatırlıyor.
Şampiyonluk kutlamaları çok sadeydi
Şampiyonluktan konu açtığımızda eski şampiyonluk günlerini hatırlayarak başlıyor anlatmaya Abbas Sağlam;
“Hatırladığım şampiyonlukta Kaptan Hüsnü vardı kaleci. Çok efendi disiplinli bir insandı ve ilkokul öğretmeniydi. Şampiyonluk kutlamaları çok sadeydi. Şimdiki kadar şatafatlı ve gösterişli değildi. Sporun reklamı yapılmıyordu. Şimdi sponsorlar bulunuyor, reklamlar yapılıyor, taraftar sayısı durmadan arttırılmaya çalışılıyor. Radyodan takip ederdik, televizyon yoktu ne yazık ki o zaman. Ama buna rağmen o zaman da taraftar sayısı çok fazlaydı. O zaman da rekabet vardı 3 büyük takım arasında. Şampiyonluktan sonra bayraklar ellerinde dolaşırdı taraftarlar. Beşiktaş taraftarı pek fazla şamatacı değildi. Gençler daha azdı, bugünkü kadar çoğunlukta değildi”
100.yıl kutlamalarına katılmak istemem
Yüzüncü yılı kutlamalarında yer almak ister miydiniz diye sorduğumuzda, hüzünle cevap veriyor Sağlam ve:
“Eski bir güreşçiyim, yüzme ihtisas kulübünde uzman yüzücüydüm. Bugün bütün kulüplerin hep futbolla ilgilendiklerini görüyorum. Bu beni bir sporcu olarak çok üzüyor. Başka bir şeyden anlamıyorlar, aslında futboldan da anlamıyorlar. O bakımdan bu tür kutlamalarda ya da başka şeylere katılmak istemem” diyor.
İdman Cemiyetleri Vakfı tarafından eğitimini sürdürmek üzere Macaristan Krallığı Yüksek Beden Eğitimi ve Spor Akademisi’ne gönderilen Sağlam, Türkiye’de Halkalı Ziraat Okulu’nda bedebn eğitimi öğretmeni olarak çalıştıktan sonra yine oradan emekli oluyor. Hiçbir akrabası olmayan Beşiktaş’ın en yaşlı kongre üyesi, Etiler Emekli Sandığı Huzurevine yerleşiyor ve hayatını orada geçiriyor. 92 yaşındaki eski güreşçi, sporculara tavsiyelerde de bulunuyor. Sağlam’a göre, aklı selim, irade sahibi olup ve sağlık kurallarını uygularsanız her şeyi korumuş ve başarıyı yakalamış olursunuz. Ayrıca hedefinizi belirlemeniz ve o hedefe gitmek için neler yapmanız gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Bunları bilmek ve korumak için de bilinçli ve eğitimli olmak da ön şart.

‘Herşey yolunda’

Uyumlu yapısı ve neşeli tavırları ile dikkatleri üzerine çeken Beşiktaş’ın ara transferi Federico Giunti, sorduğumuz soruları içtenlikle yanıtladı. Güler yüzlü İtalyan futbolcu, Beşiktaş’ta olmanın ve şampiyonluğa oynamanın, onun için büyük bir deneyim olduğunu söyleyerek, “Beşiktaş’ın büyük başarılara imza atabilmesi için buradayız” dedi.
İtalyan futbolu ile Türk futbolunu karşılaştırabilir misiniz?
İtalyan futbolu, Türk futboluna göre biraz daha ağır. Türk futbolu çok şahane, şu anda çok ileride ve hızlı oynanmaya başladı. Onun için Türk futbolunun içerisinde yer aldığım ve buradaki futbolcularla tanıştığım için mutluyum.
Türk hakemlerini
nasıl buluyorsunuz?
Şöyle böyle, hepsi iyiler, karşıma kimseyi almak istemiyorum.
Takımda en iyi anlaştığınız arkadaşınız kim?
Hepsi. Bütün takım arkadaşlarımla iyi anlaşıyorum. Sıcak ve sevecen insanlar.
Beşiktaş’a gelmenizdeki en büyük etken nedir?
Burada olmamın en büyük nedeni Mr. Lucescu’dur. Onun için buraya geldim. Bir de, İtalyan’ın dışında ilk oynadığım yabancı ülke Türkiye. Benim için yurtdışı deneyimi kazanmak da çok önemliydi. Türkiye’de ve Beşiktaş’ta olmaktan çok mutluyum.
100. yılın da bunda bir etkisi var mı?
Biz biraz daha ileriye gitmek ve Beşiktaş’ın büyük başarılara imza atabilmesi için buradayız. 100. yıldaki en büyük başarı da şampiyonluktur. Beşiktaş’ı şampiyon yapmak bizim elimizde ve bunu başaracağız.
İstanbul’u seviyor musunuz?
Çok güzel bir şehir ve her şeyi bulabiliyorsunuz. Türkiye’yi değil ama İstanbul’u gezme fırsatım oluyor. Eşim ve ben kendimizi hiç yabancı gibi hissetmiyoruz. Ailemle çok mutluyuz.
Eşinizle Türkiye’ye adapte olma sürecini nasıl atlattınız?
20 aylık bir kızım var ve o tüm vaktimizi alıyor. Onunla ve eşimle çok mutluyum o yüzden hiçbir zorluk çekmedim.

AMATÖR VE BRANŞLARIN SESİ

Başarıya şartlandık

Hentbol liginin bitimine iki maçımız kaldı. Şu an üçüncü veya dördüncülük sıralamasından birinde yer alacağız.
6-11 Mayıs’ta İzmir’de Türkiye Kupası maçları var. Beşiktaş’ın ve Beşiktaşlının hedefleri büyük olmak zorunda. Dolayısıyla biz de Türkiye Kupası’nı almak istiyoruz. Bunu başarabilecek güçteyiz. Oyuncularım, antrenör arkadaşımla beraber bu kupaya şartlandık. Camiamızı sevindirmek istiyoruz.
İlker Şentürk- Hentbol Antrenörü

Tek yabancı ile devam ediyoruz

Beşiktaş camiasının 100. yılında adım adım şampiyonluğa yaklaştığı şu günlerde basketbol liginin de normal sezonunu bitirdik. Nisan ayı içerisinde oynadığımız 4 maçın 3 tanesini kazanarak play-off serisinde Darüşafaka ile eşleştik. 29 Nisan’da başlayan bu seriye 1-0 önde başladık. Play-off maçlarının en önemli özelliği mücadele ve kazanma arzusunun üst seviyelere çıkmasıdır.
Nisan ayı içerisinde oynadığımız en önemli maç ezeli rakibimiz Fenerbahçe ile oynadığımız maç oldu. Bu sene hiçbir derbi maçını kazanamadığımız için bizim için ayrı bir önem taşıyordu. Takım halinde istediğimiz basketbolu ve mücadeleyi sahaya yansıtınca maça gelen taraftarlarımızla beraber bu galibiyetin sevincini yaşadık. Seyircimiz Beşiktaş basketbolunun her zaman için en önemli parçalarından biri olmuştur. Bunu Fenerbahçe maçında fazlasıyla hissettik. Sezon ortası transfer ettiğimiz Ricky Moore’dan istediğimiz verimi alamayıp yollarımızı ayırınca takımdaki tek yabancı Todd Lindeman ile yolumuza devam ediyoruz. Böylelikle takımdaki Türk oyuncuların sorumlulukları da arttı. Amacımız play-off serisinde Beşiktaş’a yakışır basketbolu oynamaktır.
Önümüzdeki yıl yapılacak iyi bir organizasyonla Beşiktaş basketbolu hak ettiği yere gelecektir. Gelecek sezondan itibaren Avrupa normlarında olması planlanan Akatlar Spor Kompleksini kullanacak olmamız amaçlarımıza ulaşmamızı kolaylaştıracaktır.
İhsan Bayülken-Basketbol Antrenörü

Ülkemizi en iyi şekilde temsil ettik

Milli takıma seçilen sporcularımız, 12- 13 Nisan 2003 tarihlerinde Hırvatistan’ın Zagrep kentinde yapılan uluslar arası kürek yarışlarında ülkemizi en iyi şekilde temsil etmişler ve Volkan Öztezcan ile Ersan Özcan altın, Mete Yeltepe de gümüş madalya kazanma başarısını göstermişlerdir.
Yurt içindeki yarışlarda ise, İstanbul Haliç parkurunda 18- 20 Nisan 2003 tarihlerinde yapılması gereken İstanbul Kupası Yarışları 17- 18 Mayıs ile, 24- 25 Mayıs 2003 tarihlerine ertelenmiş, 26- 27 Nisan 2003 tarihlerinde Fethiye’de yapılması gereken Federasyon Kupası Kürek Yarışları ise iptal edildiğinden, Nisan ayında Türkiye genelinde kürek yarışları yapılamamıştır.
Sporcularımız Mayıs ayındaki yarışlar için yoğun olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Sporcularımıza ve kulübümüzün bütün branşlarına başarılar temenni ediyorum.
Özgen Korkmazlar-Kürek Antrenörü

Nouma için ne dediler?

Nouma’nın gönderilmesinden sonra bir açıklama yapan Beşiktaş Kulübü eski başkanı Süleyman Seba “Atatürk’ün ‘ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim’ sözü vardır. Bu adam sözlerin hiçbirine yakışmıyordu. Alınan karar diğer fulbolculara da örnek olacaktır. Bu tip bir adamın Beşiktaş’ta ne işi var?” dedi.
SPOR YAZARLARI
Öte yandan Beşiktaş’ın iki spor yazarından Vedat Okyar “ölenle gidenin arkasından söylenecek bir laf yok. Böyle birşey bekliyordum, süpriz olmadı. Şampiyonluk kadar önemli bir davranış içinde hareket edildi.” dedi. Korkut Göze ise “ben bir Pascal hayranıydım. İçim parçalandı. Şampiyonluk savaşında Beşiktaş yaralansa da alınan karar doğrudur. Çünkü Pascal Beşiktaş etiğine sırt çevirmiştir” şeklinde konuştu. Bu arada futbolcular da konu hakkında şunları söylediler.
AHMET DURSUN: Ayrılmasına üzüldüm. Çok iyi ve duygusal bir insandı. Fener maçında bir an kendini kaybetti. Onun adına üzgünüz.
TAYFUR: Pascal’ın yanlış bir hareketti. Ancak bu şekilde bir karar alınacağını beklemiyorduk. Kararı saygıyla karşılıyoruz.
TÜMER: Nouma sevdiğimiz bir arkadaşımız. Ancak yaptığı hareketi onylamak mümkün değil. Yönetimin kararına saygılıyız.
ALİ EREN: Olaya çok şaşırdım. Keşke o hareketi yapmasaydı. Çok üzgünüm, ama yönetimin kararına da saygılıyız.
SERDAR: Pascal’ın o hareketi isteyerek yaptığına inanmıyorum. Kendisi de çok üzüldü ve pişman oldu. Çok geç artık.
CORDOBA: Nouma, Beşiktaş için çok önemli bir futbolcuydu. Karar nedeniyle çok üzgün ve şaşkınım.
TAMER: Durum Nouma için gerçekten çok üzücü. Böyle birşeyi beklemiyorduk.

SAYFA 11

‘Statta terör olmaz’

İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü Tamer Taşpınar, atandıktan sonraki ilk demecini Gazete BEŞİKTAŞ’a verdi.
İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü olarak geçen ay görevine atanan Tamer Taşpınar yapmayı planladıkları projelerin tümünü anlattı. Amaçlarının müdürlüğün faaliyetlerini daha geniş bir yelpazeye yaymak olduğunu söyleyen Taşpınar, “Türk sporunu kalkındırmada büyük hamlelerimiz olacak” dedi. Bugüne kadar spor teşkilatında, antrenörlükten şefliğe, ilçe ve şube müdürlüklerine kadar birçok görevde bulunan Taşpınar, öncelikli olarak uzman kişilerden oluşan bir komisyon kuracaklarını ve projelerinin hazırlanma aşamasında mutlaka bu kadro ile ortaklaşa çalışacaklarını belirtti. Bunun kendileri için büyük bir atılım olduğunu ekleyen Taşpınar, “Her şeyi bilmem mümkün değil, her işin bir uzmanı vardır. Uzmanlardan projeler isteyeceğim. Birinci olarak, Gençlik ve Spor Müdürlüğü bünyesindeki uzman arkadaşlardan faydalanacağım. İkincil olarak da, üniversitede uzman olan öğretim görevlisi arkadaşlarımızın yardımını alacağım. Kendileri projeler hazırladıklarını ama bunların değerlendirmediğini söylüyorlar, ben değerlendireceğim. Amaç, Türk sporunu geniş kitlelere yaymak, olimpiyatlara yönelik çalışmalar yaparak daha fazla madalya almayı sağlamak değil mi? Birinci vazifemiz bu. Toplu olarak bir ziyaretimize gelecekler sonra bir komisyon kuracağız. Günlük değil köklü işler yapacağız. Ne kadar imkanımız varsa sonuna kadar kullanacağız. Yok diye bir şey yoktur” dedi.
Her şey futbol değil
Sporun bütün branşlarına aynı mesafede olduklarını ama genel olarak kamuoyunda amatör sporların ihmal edildiğini belirten Tamer Taşpınar, “Futbolun yeri tartışılmaz hepimiz seviyoruz ama şu da bir gerçek ki amatör sporlara gereken önem verilmiyor. Gazetelerde amatör spora ayrılmış bir sayfa bile yok. Televizyonlarda tanıtıcı programlar yapmak lazım. Mesela basketbol ile ilgili tanıtıcı bir program olduktan sonra branşa karşı ilginin yoğun arttığı gözlenmişti. Olimpiyatlara gidiyoruz ve 3 madalyayla dönüyoruz. 70 milyon Türkiye’nin, 46 branşı tanımasını sağlamalıyız. Her şey futbol değil” şeklinde konuştu. Ayrıca amatörler için de bir sağlık merkezinin oluşturulacağı belirtilerek sporcuların lisans almak için sağlık kontrollerinin bu merkezde yapılabileceği aktarıldı.
Tesis yapımına devam
İstanbul Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nün çok ses getiren ve spor dünyasına birçok tesis kazandıran projesi “100 Gönüllü 100 Tesis” projesi ismi değiştirilerek devam edecek. Tesisleşme konusunda daha önce emeği geçen birçok insan olduğunu ama en çok tesis yapan hizmet veren kişi olmak istediğini kaydeden Taşpınar, “Türkiye’de yapılan sporların yüzde 70’i İstanbul’da. İhtiyaca yönelik tüm çalışmalarımıza hız verdik. Ama İstanbul’un 10 milyon nüfusu var ve ne kadar tesis yaparsanız yapın yeterli olmuyor” dedi.
Olimpiyatlara sporcu yetiştirilecek
Taşpınar, olimpiyatlarda beş, altı madalyadan en azından dördünün İstanbul’dan çıktığı için büyük gurur duyduklarını ve bu sayıyı arttırmak için çalışmalar yapacaklarını belirtti. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün bu amaca yönelik çalışmalarının başında ortaokul düzeyinde sporcu taramaları olacak. Yaklaşık 10 bin öğrenciyi kapsayan bu taramalarda sporcular fiziksel durumlarına göre yönlendirilecek. Eylül ayında da müdürlüğün organizasyonunu yaptığı sadece olimpiyatta derece alan ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin katılacağı bir yarışma gerçekleştirilecek. Yarışmada ağırlıklı olarak yüzme, atletizm, voleybol ve basketbol gibi branşlar yer alacak.
Tribün terörü olmasın
Türk futbolu hakkında da açıklamalarda bulunan Taşpınar, en fazla üzüldüğü konunun tribünlerde edilen küfürler ve yaşanan tatsız olaylar olduğunu söyledi. Önümüzdeki günlerde İstanbul Valisi’nin önderliğinde, kulüp başkanları ile biraraya gelerek bu konu hakkında alınabilecek önlemleri konuşacaklarını belirtti. Bugün Türk futbolunun çok iyi yerlere geldiğini, yurt dışına futbolcu gönderen bir milletin, antrenör olarak da Türk antrenörlere yer verilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
ÖZGEÇMİŞ
Sporla 1971 senesinde tanışan Tamer Taşpınar tekvando alanında Avrupa beşinciliğine ve dünya üçüncülüğüne sahip. 10 sene Tekvando Milli Takımında antrenörlük yaptı. Döneminde takımı, Atina ve Kore’de dünya ikinciliği kazandı. Uluslar arası hakem ünvanına ve siyah kuşakta 5. dereceye sahip olan Taşpınar, güreş, yüzme, tenis, atıcılık gibi sporlarla da yakından ilgili. 10 yıl Gençlik ve Spor Müdürlüğü İstanbul İl Temsilciliği görevini de üstlenen Taşpınar’ın teşkilattaki son görevi Sarıyer İlçe Başkanlığı idi.

Beşiktaş’tan sponsor ve lisansörlere ödül yağdı

Beşiktaş Jimnastik Kulübü geçen ay düzenlediği bir gece ile sponsor ve lisansiyelerine teşekkür etti. Geceden önce yapılan bir fuarla Beşiktaş’ın 25 lisansiye firmasının ürettiği 200’ü aşkın ürün sergilendi. Bu yıl ikincisi düzenlenen teşekkür gecesine lisansiye firmalar, BJK yönetimi, teknik heyeti, futbolcuları ile medya ve sanat dünyasından da birçok isim katıldı.
Gecede, BJK tarafından lisansiye firmalara çeşitli dallarda ödüller verildi. “En İyi Kampanya” dalında Petrol Ofisi, “En İyi Tasarım” dalında Zorluteks, “En İyi Pazarlama” dalında Terteks ödül aldı. Bunun yanı sıra, “Çocuklar Duymasın” dizisine de Beşiktaş’a verdikleri destekten dolayı “Özel Ödül” verildi. Ödül töreninde bir konuşma yapan BJK Pazarlama ve Gelirler Komitesi Başkanı İbrahim Altınsay gecenin geleneksel bir şenliğe dönüşeceğini belirterek şunları söyledi: “Şu anda Türkiye’nin en çok sponsora ve lisansiyeye sahip kulübüyüz. Bu alanda sağladığımız gelirler de en üst düzeyde… Tahmini gelirlere değil, elde ettiğimiz gelirlere dayanıyor ve bütün sponsorlarımız ile lisansiyelerimizi kulübün ayrılmaz parçası olarak görüyoruz. Sadece başarıda değil, her koşulda takımına ve markasına sahip çıkan taraftarımıza ve bize inanan firmalara dayanarak şimdiki gelirlerimizi birkaç katına çıkartacağız. Hayatımızın her yanını siyah beyaz yapacağız. Yüzüncü yılda yeni sloganımız % 100 Beşiktaş.”
Ödül töreninin ardından BJK’nın moda sponsoru Cacharel’in defilesi ve Kit Sponsoru Puma’nın düzenlediği forma şovu vardı. Defilede yer alan Beşiktaşlı futbolcular gösterdikleri performans ile mankenlere taş çıkarttılar.