YALILAR-KONAKLAR

besiktasyali

YALI VE KONAKLAR HAKKINDA Bir kıyı yerleşmesi olarak Beşiktaş Osmanlı döneminde başta sahil saraylar olmak üzere birçok yalıya ve sahipliği yapmıştır.18. yy’ın ikinci yarısında Dolmabahçe Rumelihisarı arasında kıyı şeridi büyük ölçüde dolmuştu. Bu dönemde hanedana ait saraylar Beşiktaş dışında Ortaköy-Kuruçeşme arasında yer alıyor , Beşiktaş-Ortaköy arasında Çırağan Mevlihanesi ile Çırağan Sarayı dışında hemen her seviyede Müslüman devlet görevlilerinin irili ufaklı yalıları sıralanıyor , Ortaköy kıyılarında çoğu sarraf zengin Ermeni ve Yahudilerin , Kuruçeşme Bebek arasında Fenerli Rum beyleri ile zengin Rumların ve Ermenilerin , Bebek Koyu’nda ise çoğu ilmiye sınıfından Osmanlı Ricalinin yalıları bulunuyordu. Bir yüzyıl sonra ise bu sıralamanın hayli değiştiği gözlemlenmektedir. Beşiktaş-Ortaköy arası hanedana ait saraylarla dolmuş , 19. yy sonlarında ise hanedan sarayları Ortaköy-Defterdar Burnu arasına da taşmıştı. Defterdar Burnu’ndan sonra vükela yalıları , Kuruçeşme-Arnavut köy arasında sayıları hayli azalan zengin Rumlara ve Ermenilere ait yalılar , Arnavutköy Rumelihisarı arasında ise gene ilmiye , mülkiye ve askeri sınıflarından Osmanlı ricalinin yalıları yer almaktaydı. Bugün bunların çoğunun yalnızca adları bilinmekte , bir kısmı da fotoğraflardan tanınmaktadır. Ancak küçük bir bölümü hakkında araştırma yapılabilmiş , mimari özellikleri ve tarihçeleri saptanmıştır. Aşağıda yer alanlar bu türden yalılardır. 19. yy ortalarından itibaren varlığı saptanabilen yalıların belli başlarının yalnızca adlarını sıralarsak Beşiktaş’ın bir zamanlar sahip olduğu mimari zenginlik daha iyi anlaşılır sanırız:Ulviye Sultan Sarayı , Cemile Sultan (Esma Sultan) Sarayı , Fehime Sultan Sarayı , Hatice Sultan Sarayı , Fatma Sultan Sarayı , Zekiye Sultan Sarayı , Fazıl Efendi Yalısı , Mustafa Paşazade Yalısı , Tahsin Efendi Yalısı , Neşetabad Sarayı , Tırnakçı (Büyük Esma Sultan) Yalısı , Enderun Pazarbaşısı Mustafa Bey Yalısı , Şeyhülislam Cemaleddin Efendi Yalısı , Naile Sultan Yalısı , Mazhar Paşa Yalısı , Ayvaz Paşa (Şeyhülislam Salih Efendi) Yalısı , Çavuşzade Emin Yalısı , Mabeyinci Arif Bey Yalısı , Muhsinzade Yalısı , Edhem Paşa Yalısı , Nazime Sultan Yalısı , Mazlum Paşa Yalısı , Beyhan Sultan Sahil Sarayı , Karaca Boyer , İskerlet , Ligoraki , Klimaki , Muruzi Karatodori , Glika Yalıları , Çorlulu Ali Paşa Yalısı , Hanım Sultan Köşkü , Sucu (Soçi) Köşkü , Hançerli Köşkü , Vogoridis (Muzurus) Köşkü , Cemil Paşa Köşkü , Düzoğlu Köşkü , Kavafyan Konağı , Celal Paşa Köşkü , Mihal Voyvoda Yalısı , Hançerli Yalısı , İzzetabad Biniş Köşkü (sonra yerine Vezir Köşkü) , Beyhan Sultan (Said Paşa) Yalısı (sonra yerine Çifte Saraylar) , Köçeoğlu Yalısı , Abbas Halim Paşa Yalısı (eskiden yerinde İmamzade Mehmed Es’ad Efendi ve Musahip Said Efendi yalıları vardı , sonra yerine Hıdiva Sarayı yapıldı) , Ali Paşa Yalısı (aslı Dürrizade Yalısı , sonra Mehmed Emin Rauf Paşa Yalısı) , Hekimbaşı Yalısı , Himmetzade Yalısı , Elmaszade Yalısı , Yesarizade Yalısı , Divitigüzel Yalısı , Direkli Yalısı , Mabeyinci Faki Bey Yalısı , Reşad Fuat Bey Yalısı , Arslanlı Yalı , Mümtaz Efendi Yalısı , İsmail Hakkı Paşa Yalısı , Arifi Paşa Yalısı , Haşim Paşa Yalısı , Yılanlı Yalı.

HIDİVA SARAYI

Hıdiva Sarayı veya hıdiv Yalısı olarak tanınmış olan bina Bebek’te Cevdet Paşa Caddesi ile deniz arasında ve Bebek Meydanı’nın güneyindedir. Yalı, Akıntıburnu’ndan başlayıp Rumelihisarı kayalar Mevkiine uzanarak bir yay çizen Bebek Koyu’nun ortasındadır. Hıdiva Sarayı’nın yerinde eskiden büyük bir ahşap yalı olduğu bilinmektedir. Buradaki Halilpaşazade Arif Efendi Yalısı, önce Rauf Paşa’ya, sonra Sadrazam Ali Paşa’ya (1815-1871) geçmiş, paşanın ölümünden sonra II. Abdülhamit (1876-1909) tarafından satın alınarak Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi ve eski Hıdiv Tevfik Paşa’nın eşi Hıdiva Emine’ye 1896’da hediye edilmişti. Yeni saray, Hıdiva Emine tarafından bu yüzyılın başında inşa ettirildi ve hıdiva Sarayı ve Validepaşa yalısı olarak tanındı. Halen Mısır Arap Cumhuriyeti İstanbul başkonsolosluk binası ve başkonsolos rezidansı olarak kullanılmaktadır. Hıdiva Sarayı, yalnız Bebek semtinin değil, Boğaziçi’nin de en önemli yapılarından birisidir ve yalnız mimari kaliteleri ve üslup özellikleri ile değil, boyutları ve konumuyla da göze çarpar. Yapı, gerçekten de, geniş cephesi denize bakan 64x28m boyutunda ve zemin alanı yaklaşık 1800m2 olan, iki tam katla çekme ve çatı katları toplamı olarak yaklaşık 5000m2 kullanım alanı bulunan küçük bir saraydır. Dikdörtgen bir kitlesi olan saray, harem ve selamlık olarak iki bölümden meydana gelmiştir. Plan ve kitlede eşit ağırlık verilerek tasarlalan bu iki bölüm, deniz cephesinde simetrik bir düzenlemeyle ifade edilmiştir. Plan şeması açık ve okunaklıdır. Sarayın denize dik ekseninde harem, kuzeyinde selamlık bölümü vardır. Her iki bölümün de plan şemaları birbirinin aynıdır. Ortada, büyük giriş holleri ve kabul salonlarının ve büyük merdivenlerin bulunduğu ortak ve açık mekanlar vardır. Bu mekanların iki tarafında ve denize paralel doğrultuda dikdörtgen planın iki yanı boyunca oda ve salonlar dizilidir. Harem ve selamlık bölümlerinin birleştiği yerde, tam ortada bir kış bahçesi yer almaktadır. Ortadaki bu merkezi bölüm, harem ve selamlığı bağlayan paralele koridorlarla tamamlanır. Harem ve selamlık koridorları sadece birer kapıyla ayrılmıştır. Bu şemanın yapıya görkem ve estetik kalite kazandıran mekanları, ortada denize paralel eksen üzerinde bulunan holler ve salonlardır. Pilastr ve kolonlarla hareketlendirilen duvarların çevrelediği, kolonların arkasındaki yan mekanlarla büyüyen bu salonların aslında en önemli elemanı, girişlerin tam karşısına yerleştirilmiş olan merdivenlerdir. Giriş hollerini üst katlara bağlayan bu merdivenler, art nouveau literatürünün özgün tasarımları arasına girecek kalitede düzenlenmelerdir. Eğrisel planlı merdivenin korkulukları, kıvrılan, bükülen, dolanan incecik dallar, asma filizleri, atkestanesi yaprakları, tomurcuk ve çiçeklerden oluşan ‘’floreal’’ (çiçeksi) anlayışta bir tasarımdır. Merdiveni taşıyan metal çerçeve sistemi ile ilk basamaktaki kolon da yoğun bir bitkisel dekorasyonla yüklüdür. Bu bitkisel ve çiçeksi biçimler, pembe ve yeşilin yumuşak tonlarının renklendirdiği ve yaldızların yer yer parlattığı heyecan verici bir görsel zenginlik sergilerler. Metalden yapılmış çiçek ve yaprakların natüralis esprisi, salonlardaki kolonların başlıklarında ve tavan kasetlerindeki bezemelerde de alçıdan yapılmış olarak gözlenir. Kolon başlıklarında İyonik volütlerin veya Korentiyen lotus yapraklarının arasında pembe, mavi kır çiçekleri görülür. Tavan kasetlerinin stilize çiçeklerinde bile renkli dokumalar vardır. Merdivenlerin üstü, art nouveau desenli bir ışıkla aydınlatılmıştır. Bu floral motifler, renkler ve ışıklar, tüm bu mekanlara imgesel boyutlar ve derinlikler katar. Halen konsolosluk olarak kullanılan selamlık bölümünde üst kattaki büyük kabul salonu, yine büyük bir yemek salonu ve ‘’fumoir’’ ile birleştirilip mekan olarak daha da zenginleştirilebilmektedir. Konsolosluk rezidansı olan eski harem bölümünde de büyük yemek ve müzik salonları vardır. Haremdeki bu salonların duvarlar, pembe ve yeşil rengin önde geldiği art nouveau desenli kumaşlar ve kağıtlarla kaplıdır. Bunların özgün kaplamalar olduğu Hıdiva Emine’nin sarayda çekilmiş fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Plan şemasının açık ve okunabilir olmasına karşılık sarayın kitle ve cephe düzeninde çeşitli öğe ve biçimlerin kullanılmış olmasından gelen karmaşık bir kompozisyon görülmektedir. Kitlenin dikdörtgen biçimindeki ana formu, iki tam kat için aynen korunmaktadır. Ancak salonların birbirine göre enine ve boyuna yönlendirilmeleri sonucu cephede geri çekme veya öne çıkmalar yapılmış ve böylece büyük kitlenin İstanbul mimarlığının parçalı cephe anlayışına ve dokusuna olabildiğince uyumlanması aranmış görünmektedir. Üçüncü katta oda ve salon dizisi, yalnız deniz cephesinde ve yüksekliği azaltılarak sürdürülmektedir. Kitleye asıl önemi ve ayırt edici vurguları getiren öğeler, deniz cephesinde iki uçta yer alan simetrik konumlu yüksek ve dik bir çatı örtüsü ile kapatılmış olan bölümlerle arakada batı cephesinde çift kulelerdir. Orta Avrupa çizgileri taşıyan bu öğeler, yapıya öncelikle anıtsal bir görünüm kazandırmaktadır. Bu yükseltiler, özellikle deniz cephesinde, cephenin iki ucunu tutarak o çok özgün balkon/loggia motifini çerçevelemektedir. Deniz cephesinin tam merkezinde yer alan kule formu verilmiş bir çift baldaken ile vurgulanan balkon/loggia, önündeki kraliyet arması gibi yerleştirilmiş hıdiviyal arma ile birlikte yapının bir saray olduğunu gösteren bir simge ögesidir. İstanbul’daki art nouveau örnekleri içinde boyutları bakımından en büyükleri olan sarayda, Orta Avrupa art nouveau’su jugendstil’in geometrik biçimleriyle İtalyan stile floreale’sinin çiçeksi/bitkisel biçimleri bir arada kullanılmıştır. Bu iki farklı art nouveau ekolü, burada yan yana ve iç içedir. Örnekse, barok ve jugendstil karışımı olarak biçimlenen kulelerin pencerelerinde bitkisel biçimli kayıtlamalar vardır. İçeride büyük resepsiyon salonlarının merdivenleri alabildiğine floral olduğu halde bunlara bitişik kış bahçesinin kapıları, ışıklıkları ve tüm vitrayları geometrik üsluptadır, hatta art deco’ya takındır. Cephelerde, genel çerçevede, jugendstil çizgisi belirgindir, ama ikincil mimari ögeler, kapı kemerleri, pencere kasaları, balkon korkulukları, saçak altı destekleri vb floral üslupta biçimlenmiştir. Bu ikincil ögeler arasında, rıhtımı çepeçevre kuşatan parmaklıklar özellikle belirtilmelidir. Jugendstil üslubunda taş dikmeler ve bunları bağlayan karşılıklı iki büyük volütün oluşturduğu eğrisel zemin bir çerçeve oluşturmaktadır. Bunların içine oturan parmaklık üniteleri yapraklarda floral birikime katılırlar. Aslında bu yapıda yalnız art nouveau ekolleri arasında değil, bu yeni üslupla tarihsel üsluplar arasında da birliktelikler gözlenmektedir. Örneğin, yapının planı, klasik ve akademik ilkelere uygundur. Ama büyük merdivenlerde, denize bakan çıkmalarda ve balkonlarda barok ve art nuoveau bir tasarım öne geçmiştir. Kolonların, plastir ve tavan kasetlerinin çizgileri klasiktir, ama volütlerin arasından çiçekler çıkabilir veya çerçeveler natüralist dallarla bezenebilir. Klasik kurallarla tanımlanmış kimi ögeler, başlıklar, kornişler vb ayrıştırılıp yeniden –ve bir hayli keyifli bir biçimde- birleştirilebilir. Akademik geleneğin çözülmesi ile yorumlama arasında gidip gelen böyle bir yaklaşımın biçimlenişleri, art nouveau estitiği ile kitsch’in tehlikeli sınırlarında dolaşabilirdi. Ancak tasarımın tümü göze alındığında karşıtlıkların yapının amacına uygun bir bütünlük oluşturdukları görülür. Yapı hem geleneksel referansları olan ve hıdivliğin gücünü ve zenginliğini yansıtan bir saraydır, hem de en moda çizgilerle avant garde sanatı örnekleyerek güzelliğini ve hıdivanın farklı dünyasını çerçeveler.KAHVECİBAŞI KONAĞIBeşiktaş’ta, Serencebey’de 19. yy’ın başlarında inşa edilmiş olan bu konak günümüze ulaşmamıştır. Üç katlı bir harem bölümü ile tek katlı bir selamlıktan oluşan konağın mimari ayrıntılarına, süslemesine ve cephe tasarımına ampir üslubun egemen olduğu, haremin 1. ve 2. katlarında ise geleneksel orta sofalı planın uygulandığı görülmektedir. Harem bölümünde, sokak üzerinde cephenin zemin kat duvarı kesme küfeki taşı ve tuğla sıraları ile almaşık düzende örtülmüş, üst katların ahşap iskeletini taşıyan meşe direkler bu duvarın içine oturtulmuştur. Yapıdaki diğer duvarların dış yüzeyleri ahşap kaplamayla, iç yüzeyleride bağdadi sıva ile donatılmıştır. Kırma çatı alaturka kiremitlerle kaplıdır. Almaşık örgülü duvarda bulunan dikdörtgen açıklıklı cümle kapısından ön bahçeye, buradan da bir direkliğin arkasına alınmış ve zemini mermerle kaplanmış olan sofaya girilir. Zemin kat sofasından birtakım servis birimlerine, selamlığa, misafirhaneye ve arka bahçeye geçilebilmekte, servis birikimlerinden birinin altında su haznesi yer almaktadır. Birbirinin eşi olan 1. ve 2. katlarda orta sofalı plan tipinin 19. yy’a özgü bir varyantı gözlenir. ‘Karnıyarık’ adındaki şemadan türetilen bu plan tipinde, katların ekseninde gelişen sofalar yapının, bir cephesinden diğer cephesine kadar uzatılmayarak bir uçlarına çift kollu merdivenler yerleştirilmiş, arka bahçe yönünde cepheden taşan merdivenler yanlardan hela-abdestlik ve kiler birimleri ile kuşatılmıştır. Ön bahçe yönünde ileri çıkan ve manzaraya açılan sofalar, yuvarlak kemerli pencere dizileri ile aydınlatılmış, bu yalancı kemerlerden 2. kata ait olanlar üzengi hizalarında silmelerle birbirine bağlanmış ve çıkıntılı kilit taşları ile donatılmıştır. Sofaların yanlarında yüklükleri olan ve dikdörtgen açıklıklı pencerelerden ışık alan, farklı boyutlarda ikişer oda yer alır. Bu odalardan 1. katta bulunan bir tanesi hamamla bağlantılı olup soyunmalık (soğukluk) niteliğindedir. Küçük boyutlu hamam kare planlı bir ılıklık ile dikdörtgen planlı bir sıcaklıktan meydana gelmektedir. Harem bölümünün barındırdığı mekanların tavanlarında enli çıtalarla (pasalarla) oluşturulmuş geometrik taksimat bulunur. Sofaların ve bazı odaların tavanları ‘’çubuklu’’ denilen türdedir. Bazı odalarda ise kare, dikdörtgen, sekizgen, baklava gibi çeşitli biçimlerin kullanıldığı daha gelişmiş bir tavan taksimatı, 2. kattaki odalardan birinde de ‘’Sultan Mahmud güneşi’’ tabir edilen beyzi güneş şeklinde bir tavan göbeği gözlenir. Yapının ağırbaşlı cephelerini hareketlendiren çıkıntıların köşeleri Dor başlıklı pilastrlar ile belirlenmiş, bütün pencereler kafeslerle donatılmıştır. Selamlık bölümünde, harem farklı olarak asimetrik bir plan düzeni tercih edilmiştir.KAVAFYAN KONAĞIBebek’te Yoğurtçu Zülfü Sokağı’nda İstanbul’un ayakta duran en eski konağı, 1751’de inşa edilmiştir. Bu tarih, yapının altındaki bir kuyu taşında bulunmuştur. Bugün konağın yalnızca harem bölümü ayaktadır. III. Ahmed döneminde (1703-1730) Sadrazam Nevşehir Damat İbrahim Paşa’nın girişimiyle başlayan ve 18. yy’ın ikinci yarısında Boğaziçi’nin en uzak köylerine kadar uzanan imar faaliyeti, Bebek’in itibarlı bir yerleşim merkezi olarak gelişmesine neden olmuştu. Bu girişimin bir örneği olan Kavafyan Konağı’nın ilk sahibinin kim olduğu bilinmemektedir. Konak ve bahçesi iki taraftan yol ile çevrilmiştir. Meyilli bir araziye oturan Kavafyan Konağı üç seviyede bahçeye açılmaktadır. Konağın zemin katındaki avlu-bahçe, taşlık ve cümle kapısı aynı seviyededir. Bina geyet kaliteli bir yapı tekniği ile inşa edilmiştir. Üç katlı cephe, iki sokak tarafında muntazam kesme taş duvarlı bir kaideye oturmaktadır. Zemin katındaki büyük taşlık, iki oda hariç, konağın altının tümünü kaplar. Ahır, arabalık, seyis ve arabacı odalarının yer aldığı anlaşılan bu katta üzerinde konağın inşa tarihi bulunan mermer kuyu vardır. Zemin katın avlu-bahçeye açılan bölümünde sokağa bakış imkanı da sağlanıyordu. Taşlıktaki ahşap kemerler ve sütunlar üst katı taşımaktadır. Üst katlara çıkan ahşap iç merdiven duvarlar arasında kalmaktadır. Taşlığın tavanı kemerle ayrılmış pasalı tiptedir. Köşedeki iki odanın tavanları ise çapraz şişe taksimatlıdır. Zemin katındaki avlu-bahçeden üst bahçeye taştan bir dış merdiven ile çıkılmaktadır. Bu merdiven sağda harem kapısının önündeki sahanlığa varmaktadır. Sol tarafta ise ikinci seviyede yer alan bahçe bulunmaktadır. Sokağa açılan bahçe kapısı da buradadır ve birinci kata dışardan bu bahçe kapısı ile girilir. Bahçe kapısının önünde sahanlığa çıkan dış merdiven, bundan sonra konağın en üst katındaki gelin odasının altındaki direkliğin içinden geçerek sola döner ve bir üst seviyedeki bahçeye çıkar. Üst bahçenin meyili yan sokak boyunca yükselen duvarı üzerindeki izlerden konak selamlığının burada olduğu anlaşılmaktadır. Konağın arka tarafına devam eden ikinci seviyedeki bahçede yer almış olan hamam ve mutfak da yıkılmıştır. Kavafyan Konağı’nın zemin üzerindeki kat planları merkezi sofa tipindedir. Sofalar köşeleri pahlı ve ikişer eyvanlıdır. Konağın dört köşesinde köşe odaları yer alırken, daha dar tutulmuş ikinci eksen üzerinde eyvanların yerine merdiven ve birer küçük oda yerleştirilmiştir. Üçüncü katta sofanın iki ucundaki eyvanlar sokağa ve bahçeye uzanan çıkmalarla genişletilmiştir. Bu katta evin güney tarafında II. Mahmud döneminde (1808-1839) eklenmiş olduğu anlaşılan bina, eliböğründelerle taşınan gelin odası dışında, yapıldığı tarihteki durumunu hemen hemen korumuştur. Her iki katın tavanları çapraz çubukludur. En üst kat en fazla itibarlı olandır. Burada iki köşe odasının tavanı, diğerlerinden farklı olarak çift şişeli yapılmıştır. Kubbe, duvar, yüklük, resimleri ve nakışlarıyla dikkati çeken Kavafyan Konağı’nda tavanların tümü, hatta dış kaplamalarının yarısı özgündür. Özellikle gelin odasının tavanı ve bu odada bulunan bir niş içindeki resimler 18. yy özellikleri taşır. Gelin odasının tavanı bağdadi kubbedir. Bu odayı ilave etmek için bahçe tarafındaki köşe odası bozulmuş ve içinden bir koridor geçirilmiştir. Koridorun ucunda bir merdiven ile yassı kubbeli, ufacık ve loca şeklinde bir balkon çıkılır. Bu sembolik balkonla yeni gelinin odası tamamlanır. Kubbeli oda zamanında son modaya uygun sayılırdı. Kiliseye bakan oda baş odadır. Burada tavan çaprazları üç kattır. Diğer üç odanın da yüklükleri eski halleriyle korunabilmiştir. Birçok yerde duvar nakışları ve alçı baş pencereleri bulunmaktadır.

KÖÇEOĞLU YALISI

Bebek’te, Arnavutköy’den Bebek Koyu’na dönüldüğünde, Beyhan Sultan Sahil Sarayı’ndan sonra yer almaktaydı. 18. yy’ın sonlarında inşa edilmiş olan yalı 1940’larda yıkılmıştır. S. H. Eldem yalının yıkımı sırasında yapılan çizimleri ve eski fotoğrafları kendi gözlemleriyle birleştirerek kapsamlı bir restitüsyon hazırlanmıştır. Bostancıbaşı Defterleri’nden anlaşıldığına göre, 1791’de Üsküdar mollası oğlu Halid Efendi’ye ait olan yalı, 1809-1814 arasında Bedesteni Ahmed Ağa ailesine intikal etmiş, bir aralık Polonya ve