Bizim Rumlar’ın Yunan ordusuna katılımı

Sakarya Açıklık Savaşı sonucunda, ünlü General Papulas yönetiminde yenilen Yunan ordusunda Papulas emekliliğini isteyip geri döndü. Yunan yöneticileri, Şubat, ayrıca Mart 1922’de Londra’da uzun bir süre kalarak ülkesine yapılan savaş yardımın artırılmasını istedi. Ancak bu istek Lloyd George ile Dış İşleri Bakanı Lord Curson yönetimince onaylanmadı.
Gounaris bunun üzerine Yunan ordusunu Anadolu’dan çekme gözdağında bulundu ise de bunu kendi yönetimine benimsettiremediğinden görevden ayrıldı. Yunan kıralı, Danimarka asıllı Konstantin Küçük Asya’yı ısrarla istiyordu.
Ancak karşısında koca bir Ata vardı, şaha kalkmış bir at, avını pençelerine alacak bir kartal, yaralı Yunanı parçalayacak bir aslan gibi.
Bir yay gibi gergin, sabırlı, düşünceli, tasarılı, iç güdüsüyle yürümeyen.
Bilge adam.
Türkler bakımından, Sakarya’da kazanılan savaşın en önemli sonucu 20 Ekim 1921’de Ankara Yönetimi ile Fransa arasında imzalanan anlaşma olmuştu. Bu anlaşma ile Fransa Türkiye’ye karşı katı bir tutum izleyen İngiltere’den yolunu ayırarak Türkiye ile işbirliği yoluna girmişti. Bunun ana nedeni, İngilizlerin Fransa’yı bir yana iterek petrol yataklarına kendilerinin oturmasıydı. Bu Ata’nın kullanması gereken bir çatlaktı.
Bu arada İtalya da İngilizlere, Yunanistan’ın İzmir’e güç çıkarmasına izin vererek oyunbozanlık yaptıklarından dolayı onlara gücenmişti. İtalya Yunan’a karşı durması için Türklere, özellikle Nazilli’de efelere, Kuvayi Milliye’ye, halka savut – silah satıyordu. İtalyanlara yapılan ödeme Demirci Mehmet Efenin Konya’daki gerici başkaldırıyı bastırması ile yağmasından, efelerin varsılların varlıklarına el koyması, ayrıca Lenin’in verdiği 1 ton altın ile karşılanıyordu.
Bu ikinci çatlaktı.
İtalya, Temmuz 1921’de Antalya bölgesinden çekilerek Yunanistan’a karşı Türkleri destekleyen bir duruşa geçmesiyle birlik ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar iyice su yüzüne çıkmıştı.
TBMM Yönetimi Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk’in Şubat 1922’deki Londra, ayrıca Paris uğraklarından sonra, İngiltere, Fransa, ayrıca İtalya elçileri Mart 1922’de Paris’te toplanarak TBMM’e ateşkes de içinde olmak üzere Sevr Antlaşması’nda kimi değişiklikler yapmayı öngören önerilerde bulundular.
Koşulları şuydu;
Doğuda Ermenistan kurulacak, Boğazlar birlik ülkeleri denetiminde ancak savutsuz olacak, Trakya’da Edirne, Kırklareli, Babaeski, Yunan’a bırakılacak, Edirne ile İzmir’de Türkler ile Rumlar yönetimi oransal paylaşacaklar, Türk ordusunun sayısı Sevr’de belirtilenin 2 katı olacak.
Ankara, görüşmeler sürecinde hiçbir pazarlığa girmeden Ulusal Ant içindeki topraklarımızın hemen boşaltılmasını istedi.
“Olmaz” dediler!
Ata; “Ha öyle mi?” dedi.
Bu arada Türk ordusu 30 Mart’ta Çay, 1 Nisan’da Türk atlı ordusu Ilgın’da geçiş töreni yaparak gövde gösterisi yaptı. Bu törene, Rus Büyükelçisi Aralof yoldaş ile Azerbaycan büyükelçisi Abilof katıldı.
Rusya, Azerbaycan, Afganistan yanımızda, içimizde idi. Yüreklerimiz ortak atıyordu.
1917 Bolşevik Devrimi olmasaydı Kurtuluş Savaşı güç verilirdi. Bu iyi biline.
Türkler savaşa kararlıydılar.
Özellikle görüşmeleri süre kazanmak, Afyon bölgesine dengeli bir güç yığınağı yapmak için, süre kazanmak gerekiyordu. Çünkü saldırı üstünlüğü; ateş ile devingenlik beceri ile gücüne bağlıydı. O dönemde, ne yeterli yiğidimiz, ne de savutumuz vardı. Çünkü, Türkler, Yunan’ın elinde olan Ege, Marmara, Trakya’dan savaşçı er toplayamıyordu. Tersine, Yunan oradaki yerli gönüllü Rumları kendi ordusuna yazıyordu.
O gün için Yunan ordusunun sayısı Türklerden daha çoktu. Türklerin saldırıya geçebilmeleri için üç kat kalabalık olmaları gerekliydi. Bu olmazsa olmazdı. Ancak bu sayıya bir türlü ulaşılamıyordu. Anadolu’da savaşa savaşa Türk’ün dölü kurumuş, nerdeyse savaşacak, çoğalacak yiğit kalmamıştı. Artık Türkler, bitmez tükenmez savaşlardan bıkmıştı. Köyler dul kadınlardan, eli ayağı tutamayan yaşlılardan, küçük yetimlerden geçilmiyordu. Küçük çocuklar babasız büyüyorlardı. Köyde çifte koşacak öküz bile yoktu.
TBMM Yönetimi, öncelikle Yunan ordusunun Anadolu’yu boşatmasına ısrar edince anlaşma sağlanamadı. Bu sırada TBMM, Ata Paşa’nın baş erbaylığını süresiz uzattı.
Ancak, TBMM, Ata’ya hemen savaşı başlatması konusunda baskı kuruyordu. Oysa, o, güçleri dengeleme çabası içindeydi. Ayrıca, yazın tarlalarda ekinlerin kaldırılmasını, böylece erlere azık çıkmasını bekliyordu.
Yeterli savaşçımız olmayınca, üstünlük ancak, I. Dünya Savaşı deneyimi olan Türk kumandanların yönetim becerileri ile yürekliliklerine bağlıydı artık.
Haziran’da Yunan Küçük Asya Ordusu subayı Anastasios Papulas(1859) emekliye ayrıldı. Onun yerine gelen Hacı Anestis, düzeni seven, sert davranışlı, orduyu kollayan, orduca sevilen bir kişiydi. Yunan yönetimine ordunun, Afyon, Eskişehir’den alınıp, Milne Çizgisi olan Bursa – Alaşehir’e doğru çekilmesini önerse de Atina bunu onaylamadı.
Oysa, Ata’nın da beklentisi oydu; Yunan Ordusu Akhisar – Salihli – Alaşehir(Filedelfiya’da) savunmaya çekilebilirdi. Bu da Türk ordusunu çok oyalardı.
İngiltere, Yunan’ın İstanbul’a ordu sokmasını, tüm Türkiye kıyılarını ele geçirmesini istiyordu. Yunan ordusu Çatalca’ya dek gelmişti. Her an İstanbul’a girebilirlerdi. Bunu İtalya ile Fransa istemiyordu.
En sonunda geri çekildiler.
Temmuz ayında İçişleri Bakanı Fethi Okyar Paris, ayrıca Londra’yı uğradı. Bu görüşmelerden bir sonuç alınamaması üzerine Türk yönetimi barış yolunun kapalı olduğu kanısıyla saldırı kararı aldı. Fethi Bey Ankara’ya 14 Ağustos’ta yolladığı bildirimde,
“Ulusal amacın sağlanması, ancak ordunun savaşı ile olabilecektir” görüşünü bildirdi.
Türk ordusu, onun önünde bir Anadolu Bozkurtuyla Şuhut’tan Çakırözü köyünü geçip Kocatepe’ye tırmanarak, Yunan ordusunu Türk topraklarından söküp atmaya kararlıydı.
Türk bir kez kükremişti artık tutulamazdı.
Bekle bizi Yunan, ne yazık ki bekle bizi Anadolu’nun çekirdeği olup da, yabancı Yunan’ca kandırılan bizim Rumlarımız.